SÜTÇÜLER

DOĞAL YAPI:

Sütçüler ilçesi, Isparta ilinin güneyinde yer almaktadır. Doğusunda Konya iline bağlı Beyşehir, Seydişehir ilçeleri; batısında ve kuzeyinde Eğirdir ilçesi; Güneyinde Antalya iline bağlı Serik ve Manavgat ilçeleri; Güneybatısında Burdur ilinin Bucak ilçesi ve kuzeydoğusunda Şarkikaraağaç ilçesi ile komşudur. Yüzölçümü 1287 kilometrekaredir. Denizden yüksekliği 250 m ile 2500 m arasında değişmektedir. Batı Torosların; güneybatı kuzeydoğu ve güneydoğu doğrultusunda sıkışarak birbiri içine girmesinden meydana gelen üçgen içinde yer alması Sütçüler'e tamamen dağlık bir coğrafya yapısı kazandırmıştır. Bu dağlar Alp sistemindeki genç dağlardır. lll. zaman Oligosen'de meydana gelmişlerdir. Miosen'de değişime uğramışlar, deniz menşeli kalkerler depo etmişlerdir. Oligosen ve Pileistosen'deki tektonik olaylar sonunda yükselmişler ve gençleşmişlerdir. Bu dönemden sonra iğne yapraklılar gelişme ortamı bularak bölgede geniş ormanlar oluşmuştur. Sütçüler'i Beyşehir ile Dedegöl (Dippoyraz) Dağı, Kuzeyde Eğirdir ile Anamas Dağı, Yılanlı Ovası, Kovada Gölü, güneyde Bucak ile Aksu Çayı ve Güneyde Serik ilçesiyle Sanlı yaylası ayırır. Tamamen engebeli bir arazide yer alan ilçede geniş düzlükler çok azdır. Dağlar arasında kalan küçük düzlükler yayla görünümünde olup, kullanılabilir arazi ilçe yüzölçümünün yüzde 20'sini geçmez. Yörenin en önemli dağları; Dedegöl (2980 m), Sarpdağ (2500 m), Anamas Dağı (2110 m), Kartoz-Dumanlı Dağ (2260 m), Bozburun Dağı (2504 m), Karadiken Dağı, Erenler Dağı, Karadağ, Türkmen Dağı, Akpınar Dağı, Ardıç Kepezi ve Meneviş Kepezidir. Bu dağların arasında yer alan küçük ovacıklar ise; Çandır Ovası, Çobanisa Ovası, Çimenova, Ayvalı Ovası, Kızılova, Gavurini, Zengi Yaylası, Kuyruktutan Yaylası ve Aliefendi Yaylasıdır. İlçe merkezi, çanak biçiminde dağlarla çevrili bir vadinin yamaç ve tabanında kurulmuştur. Bu yamaçlar bağ ve bahçelerle kaplıdır. Ayrıca, Katip Çelebi'nin dediği gibi, nefis dut pekmezleri yapılan dut ağaçları vardır. İlçe sınırları içinde akan iki akarsu mevcuttur. Bunlardan Köprüsu, Eğirdir sınırları içerisinden doğup, Yılanlı- Pazarköy ovasını geçtikten sonra Ayvalıpınar Kasabasında ilçe sınırları içerisine girer. Dippoyraz, Dumanlı dağları ve bu dağların paralelindeki Tota ve Sarpdağ arasındaki derin vadiden geçer, Kartoz suyunu da bünyesine alır, Serik'ten Antalya sınırlarına girerek Akdeniz'e dökülür. Diğer önemli akarsuyu da, ilk kaynağını Isparta suyundan alan Aksu Deresidir. Sütçüler merkezinden doğan Yeşilder, Çandır'daki Çandır çayı ile birleşerek Aksu'ya katılır. Aksu, üzerinde kurulan Karacaören l. ve ll. hidroelektrik santrallerini besleyerek Akdeniz'e dökülür. İlçede iki havza mevcut olup, buna bağlı olarak ta iki tür iklim vardır. Doğu-batı doğrultusunda ilçeyi ikiye ayıran Bozburun, Sarpdağ ve Tota dağları iklim bakımından iki havzayı ayırır. Çandır, Sığırlık, Şeyhler ve Melikler köyleri birinci havzada bulunur ve Akdeniz iklimi hüküm sürer ve Akdeniz bitki örtüsüne sahiptir. Yabani zeytin ve meneviş ağaçları doğal bitki örtüsüdür. İkinci havza, Köprüsuyu havzasıdır, dağlık bir araziye ve karasal bir iklime sahiptir. Bitki örtüsü iğne yapraklılardan oluşur, az miktarda yapraklılardan oluşur, az miktarda meşe ormanları da bulunur.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/akdeniz-bolgesi/1732-guller-diyari-isparta-post1977.html

TARİH:

Sütçüler ilçesinin kuruluşunun M.Ö. 200 yıllarına kadar dayandığı bilinmektedir. Adada olarak adlandırılan bu antik kent, Pisidia bölgesinde; Pisidia il Pamphilin bölgeleri arasında yer almaktadır. Bu eski yerleşim yeri Helenistik dönemde en parlak yıllarını yaşamış, bugün hala ayakta kalabilen tapınaklar, meclis binaları, anfi tiyatrolar yapılmıştır. Adada'dan Alanya'ya kadar uzanan Kral Yolu bugün konumunu muhafaza etmektedir. Arkeoloji literatüründe Adada olara geçen kentin adının Pavlu olabileceği de iddialar arasındadır. Yörenin Türklerin eline geçmesinden sonra Pavlu ismi uzun süre kullanılmıştır. Bunun yanı sıra isba, Pavlikan adlarıyla da anılan yöre, 1071 Malazgirt Zaferi'nden sonraki yıllarda zaman zaman Türklerin eline geçmişse de, kesin olarak Türklere geçiş tarihi 1224 Alaaddin Keykubat zamanına rastlar. Bu dönemde Atabey başta olmak üzere Isparta, Eğirdir Selçukluların elindedir. 1300 yıllarında Hamitoğulları Beyliği Eğirdir'de kurulana kadar Sütçüler Selçukluların elinde kalmıştır. Bu 70-80 yıllık dönemden günümüze Selçuklu Eseri olarak Sefer Ağa Camisi kalmıştır. Daha sonra Hamitoğlu Beyliğinin bütün toprakları ile birlikte Osmanlı egemenliğine girer. Osmanlılar zamanında bir süre Kara Bavlu olarak da anılmıştır. Türklerin Anadolu'ya gelmelerinden sonra, Batı Akdeniz yöresini yurt edinen Türk Boyları uzun süre göçer hayatı sürdürmüşlerdir. Horasan'dan gelen Kayı Boyu Türkmen aşiretlerinden biri de Alanya-Manavgat yöresini yurt edinmiş, Sütçüler ve havalisindeki geniş otlakları da kendilerine yazlık olarak seçmişlerdir. Konar göçerlerden bir bölümü, ormanları, otlakları ve serin sularıyla beğendikleri yöreye sürekli yerleşmişlerdir. Yıva (Bavlu), 1478-1501 tahrir kayıtlarında nahiye (zeamet), 1522 ve 1568 tahrir kayıtlarında kaza, Katip Çelebi'nin Cihannümasında ise kaza olarak görülmektedir. Bavulu şekline dönüşen isim, Cumhuriyet döneminde 1962 yılına kadar sürmüş, bu tarihte yerleşime dağ-dağlık anlamına gelen Cebel ismi verilmiştir. 1938 yılında, belde halkının büyük şehirlerde sütçülük yapmaları üzerine ismi Sütçüler olarak değiştirilmiş ve Eğirdir'e bağlı bir nahiye iken ilçe statüsü verilmiştir.


ULUBORLU

DOĞAL YAPI

Uluborlu'nun güneyinde 2463 rakımlı Kapı Dağı ve bunun uzantısı olan Yuvaça yaylası, batıda 2097 rakımlı Şalgamlık Tepesi, kuzeyinde ise 1800 rakımlı Kılıçlayan Dağları bulunmaktadır. Doğusu açık olup Senirkent Ovasına uzanmaktadır. Güneybatıda bulunan Pupa Çayı, Güneydoğudan çıkan Şehir Çayı, Güney kısmında bulunan Şalgamlık Deresi, Halkalı Deresi ile Doğusunda Su Uçan Şelalesi, Akçay Şelalesi, Değirmen Deresi, Batısında İleydağı Çayı, Kuzeyinde Kızıldere ve Dereköy Çayı belli başlı akarsularıdır. Bunlardan Pupa Çayı üzerinde 1977 yılında kurulan Uluborlu Barajı sulama suyu olarak kullanılmaktadır. Uluborlu ilçesinin kuzeyinde Dinar, doğusunda Senirkent, güneyinde Atabey, Gönen ve batısında da Keçiborlu bulunmaktadır. Önceleri Toros kollarının uzantısı olan Kapı Dağı'nın eteğinde kurulmuş, 1950 yılından sonra da şimdiki bulunduğu Uluborlu ovasına taşınmıştır. Uluborlu ilçesi, coğrafya olarak Akdeniz Bölgesinde bulunmasına rağmen tam bir Akdeniz iklimi özelliklerini taşımamaktadır. Göller Bölgesi ikliminin karakteristik özelliklerinden olan, ilkbaharı kısa, sonbahar ve kışı diğer mevsimlere göre biraz daha uzun olan bir iklim özelliği taşır. Yazları sıcak ve kurak, kış ayları ise soğuk ve yağışlıdır. Kışın en soğuk günleri ortalamasının -15 C ve yazın en sıcak günlerinin ortalamasının ise +31 C derece olduğu tespit edilmiştir. Yağışlar en çok ilkbahar ayları başında ve Sonbahar aylarında yağmakta olup, ekseriyetle batı ve Güney kesiminden gelmektedir.

TARİH

Tarih öncesi devirlerden beri çeşitli milletlerin medeniyet kurduğu Uluborlu, üzerinde kurular medeniyetlerin izlerini hala taşımakta olan eski bir yerleşim merkezidir. 1800'lü yıllarda çeşitli Avrupa bilginlerin yapmış oldukları araştırmalar sonucu; Uluborlu'nun 4000 sene önce Hititler tarafından kurulduğu anlaşılmaktadır. Hititlerin sosyal yapısı itibarıyla buraya bir ad verilmemiştir. Fakat Uluborlu'nun korunmaya elverişli bir bölge olması büyük bir yerleşim yeri olmasını sağlamıştır. Bu döneme ait çeşitli kalıntılar hala mevcuttur. Hititlerin Milattan Önce 1200 yılında yıkılmasından sonra hiçbir milletin egemenliği altına girmeyen Uluborlu, M.Ö. 800'lü yıllarda Frig Devletinin egemenliğine girmiştir. Uluborlu, Frigler döneminde yerleşimi konu olmuştur. Daha sonra sırasıyla Lidyalılar, Persler, Pisidyalılar, ,Galatlar, Romalılar tarafından idare edilmiş olup bu döneme ait pek çok medeniyet kalıntıları günümüze kadar gelmiştir. Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesinden sonra Bizanslıların eline geçmiştir. Şehit, Seleukoslar döneminde Apollonia adıyla anılmıştır. Bu döneme kadar Apollonia, Ayvalar Memleketi anlamına gelen Mordiaum, Zosimos isimli papazın ismine izafeten Sozopolis adını almıştır. Uluborlu, Türklerin fethi öncesinde Apollonia, Sozopolis, Mardion, Mardiyon, Margion, Mardiaion adlarıyla anılmıştır. 1070'li yıllarda Selçuklu Sultanı Süleyman Şah tarafından yapılan savaşta Bizans İmparatoru Ioannes Kommenos'den alınarak Türk egemenliğine girmiştir. Türk egemenliğinden sonra Uluborlu, Borgulu, Burgulu, Bur'ulu, Uluğborlu isimlerini almıştır. Kesin olarak Anadolu'nun Türklerin eline geçmesini sağlayan Miryakefalon Savaşı Uluborlu'ya çok yakın yerde, Kumdanlı Boğazında yapılmıştır. Bu savaşta askeri ve lojistik destek Uluborlu üzerinden sağlanmıştır. Savaşın kazanılmasından sonra önemli Türkmen Beyleri Uluborlu'ya yerleşmişlerdir. Şu anda ve yakın tarihte Uluborlu ve çevresinde çeşitli ırk ve dinlere rastlanmamaktadır. Halkın bu özelliği, Myriokephalon Savaşı'ndan sonraki yerleşime dayandırılmaktadır. Selçuklular döneminde Borgulu adını alan Uluborlu önemli bir merkez olmuş, 13 tane medrese açılmış çeşitli şehzadeler Uluborlu'da ikamet etmişlerdir. Etnik yapı bakımından darda kalan Türkmen idarecilerin sığınma yeri olmuştur. ll. Gıyaseddin Keyhüsrev bu konuda önemli bir örnektir. Ayrıca Selçuklu Şehzadesi Rükneddin Gey–Amers'in Uluborlu'da vefat edip ve buraya defnedildiği bilinmektedir. Mezarının yanında kendi ismiyle anılan bir medrese inşa edilmiştir. Alaaddin Keykubad'ın üvey annesi Melike Adile Hanım taht mücadelesinde karışıklık yarattığı için Uluborlu'da öldürülerek malı müsadere edilmiştir. Müsadere edilen maldan şimdiki Alaaddin Camii yaptırılmıştır. Kırşehir dolaylarında başlayan Babai isyanından kaçan Ahi'lerin bir kısmı Uluborlu'ya gelip yerleşmişlerdir. Bunlara ait türbeler ve Arpacık adıyla anılan bir çeşme günümüze kadar gelmiştir. Yunus Emre'nin hocası olan Taptuk Emre ve Ahi Evran, Babai isyanlarında öldürülmüş, ayrıca Moğol baskıları sonucunda Ahiler güvenlikleri için Anadolu'nun batısına doğru gelmişlerdir. Bu göçler sırasında büyük şair Yunus Emre'nin de bölgeye gelmiş olması tahmin edilmektedir. Halkın dilinde dolaşan menkıbelerin dışında Yunus Emre'nin Uluborlu'da yaşadığı ve mezarının bölgede olduğu hakkında bilimsel deliller vardır. Selçukluların zayıflamasından sonra burada kurulan Hamitoğulları Beyliğinin idaresine giren Uluborlu, on yıl kadar beyliğin başşehri olmuştur. Uluborlu daha sonra Osmanlı topraklarına katılmış, Konya Sancağına bağlı bir kaza olarak varlığını sürdürmüştür. Uluborlu, l. Sultan Selim devrinde düzenlenen Taksimat-ı Memalik-i Osmaniye'de Hamit İli'nin 21 kazasından beşincisi olarak gösterilmektedir. Osmanlı yönetiminde söz sahibi olmuş, çeşitli idareciler burada yetişmiştir. Milli Mücadele yıllarında ülkenin kurtuluşu için kurulan derneklerin şubeleri Uluborlu'da da açılmış, belde fiili olarak milli mücadeleye katılmıştır. Uluborlu'nun, tarih boyunca; Mordiaion, Mardion, Mardiyon, Margion, Apollonia, Sozopolis, Borgulu, Bur'ulu, Uluğborluk, Uluğborlu isimlerini aldığı bilinmektedir.


YALVAÇ

DOĞAL YAPI:

Yalvaç ilçesi Akdeniz Bölgesi'nin batısında yer alır. Sultan Dağlarının güneybatı eteklerine yayılmıştır. Doğuda Konya ilinin Akşehir, batıda Senirkent ve Afyon ilinin Çay ilçesi, Kuzeyde Sultandağı, güneyde ise Şarkikaraağaç ve Gelendost ilçeleri ile sınırlıdır. Yüzölçümü 1415 kilometrekaredir. Denizden ortalama yüksekliği 1100 metredir. En yüksek noktası ise, 2531 metre il Yalvaç-Çay sınırında bulunan Gelincik Ana tepesidir. Akköprü ve Sel Çayları Sultan Dağlarından doğan yörenin önemli iki akarsuyudur. Yalvaç, Kumdanlı, Hüyüklü ve Yağcılar ovaları ilçe sınırlarında kalan başlıca düzlüklerdir. İlçenin batısındaki Hoyran Gölü ilçenin tek gölüdür. Yalvaç ilçesinin iklimi; Akdeniz iklimi ile kara iklimi arasında geçiş özelliği taşır. En yüksek sıcaklık 37 derece, en düşük sıcaklık -18 derece olarak tespit edilmiştir. İlçenin yıllık ortalama sıcaklığı 12 derecedir. Yıllık ortalama yağış 470 mm.'dir. En fazla yağış kış mevsiminde, en az yağış ise yaz aylarında görülür. Bölgede hakim esen rüzgar Poyrazdır. İklim özelliklerin bağlı olarak, "Step otu" topluluklarına benzeyen otluklar ile Akdeniz Bölgesinin tipik bitki örtüsü makilere benzer çalılıklar ile çam, ardıç ve meşeden oluşan ağaç toplulukları mevcuttur. Otluklardan da çok koyun, keçi gibi hayvanların beslenmesinde yararlanılır. Ağaç ve çalılıklar ise, Çetince, Bağkonak, Kuyucak, Gemen, Sücüllü, Kapıkara Orman ve Koruları şeklinde doğu-batı istikametinde sıralanmaktadır.

TARİH:

Tarih öncesi devirlerden başlayarak Yalvaç ve çevresinin önemli bir yerleşim merkezi olduğu görülür. Yalvaç'ta yapılan tarih öncesi araştırmalar sonucunda bir çok yerleşme yeri tespit edilmiştir. Bununla beraber Geç Neolitikten daha eskiye inen bir yerleşme merkezi henüz bulunmamıştı. Teknepınar ve Kuyucak Höyüklerinden elde edilen keramikler, obsidyen ve çakmak taşından yapılmış muhtelif aletler buralarda oldukça yoğun bir Geç Neolitik Çağ yerleşmesinin varlığına tanıklık eder. Yalvaç'ın Kalkolitik çağda iskan gördüğünü Yarıkkaya ve Kayadibi höyüklerinde göze çarpan pişmiş toprak buluntular kanıtlanmaktadır. Dr. Mehmet Taşlıalan'ın Yalvaç'ın Tarihçesi adlı araştırmasında verilen bilgiler Yalvaç'ın Tunç çağında da önemli bir yerleşim merkezi olduğunu göstermektedir. Anadolu'da M.Ö. 3200-1200 yılları arasında tarihlenen Tunç Çağında, Anadolu'nun birçok yerinde ve göller bölgesinin hemen her kesiminde olduğu gibi, Yalvaç yöresinde de çok sayıda yerleşme yeri olduğu yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Elde edilen malzemelerin değerlendirilmesi sonucunda kırka yakın Tunç Çağı yerleşim merkezi tespit edilmiştir. Yalvaç yöresinde ilk ve orta Tunç Çağlarında yerleşme yerlerinin yoğun olmasına karşılık son Tunç Çağında yerleşmenin oldukça azalması dikkat çekmektedir. M.Ö. 546 yılında Lidya Kralı Kroissos'un Pers Kralı Kyros'a yenilmesinden sonra, tüm Anadolu toprakları gibi Pisidia'da Pers idaresi altına girmiştir. Ne var ki Pers işgalini gösteren herhangi bir kanıt, diğer Pisidia şehirlerinde olduğu gibi Yalvaç yöresinde de ele geçmemiştir. Ancak W. Ramsak, Kilikya'dan batıya hareket eden Pers Kralı Xerxes'in M.Ö. 481 yılında Suğla ile Beyşehir göllerinin doğusunda Antiocheia üzerinden geçerek Eğirdir Gölünün kuzeyinde Uluborlu ve Dinar'dan Sardes'e gittiğini yazmıştır. Makedonya Kralı Büyük İskender M.Ö. 334'de başladığı Anadolu seferiyle Pers'lerin egemenliğine son verir. Yalvaç'ın o dönemdeki adı Pisidia Antiocheia olarak geçmektedir. Antiocheia'nın M.Ö. 300-280 yılları arasında l.Antiokhos tarafından Seleukos kolonisi olarak kurulduğu sanılmaktadır. Yalvaç'ın tarih boyunca Menar, Pisidia, Antiocheia, Colonia Caesarea, Tochia ol Antiochia, Colonia Caesarea Antiocheia isimleriyle anıldığı görülmektedir. l.Antiokhos'un ölümünden sonra Antiocheia, Bergama Kralı l.Attalos (M.Ö. 241-197) tarafından alındı. Bergama Krallığı Seleukos'larda sık sık çarpışmaya girdiler. Seleokos'ların eline tekrar geçen bölge M.Ö. 189 yılında Romalıların istilasına uğradı. Romalılar, Bergama Kralı lll. Antiokhos ile barış yaparak aldıkları toprakları Bergama Krallığına verdiler. M.Ö. 133 yılında Bergama Kralı toprakları tekrar Romalılara bıraktı. Bu olaydan sonra Romalılar, "Asya Teşkilatını" kurdular. İmparator Konstantin 311 yılında Hıristiyanlığı serbest bırakmış ve dinin yayılmasına yardımcı olmasıyla, Hıristiyanların büyük şehirlerde birer metropolitliği oluşturdu. Antiocheia’nın da 325-787 yılları arasında muhtelif yerlerde yapılan meclis veya konsüllere bir metropolit ile katıldığı biliniyor. Bu dönemde Antiocheia'ya metropolitlik olarak, Neopolis (Şarkikaraağaç) Sozopolis (Uluborlu) ve Nikopolis bağlı idiler. Hıristiyanlık tarihinin önemli bir olayı da 46 yılında St.Paul ve St.Barnabas'ın Antiocheia’ya gelerek dini yaymak istemeleridir. St. Paul'un Anadolu'ya yaptığı üç seyahatinde Antiocheia’ya uğraması kentin hristiyanlık alemi için oldukça önemli bir yere sahip olduğunu göstermektedir. Bu dönemde Hıristiyan Bizans'ın düşmanı Müslüman Araplar olmuştur. Araplar Anadolu'ya sayısız akın yapmışlardır. Antiocheia’ya yapılan akınların en şiddetlisi, Halife Velid devrinde oğlu Abbas tarafından 713 yılında yapılandır. Yakılan ve yıkılan şehirden binlerce esir alınarak geri dönülmüştür. 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu Akınlarına başlayan Selçuklu Türkleri zaman zaman bazı toprakları ele geçirmiş daha sonra bırakmak zorunda kalmışlardır. Antiocheia savunmaya elverişli bir merkez olduğundan, l. Haçlı orduları Selçuklu saldırılarına karşı buraya sığınmışlardır. 1101 yılında Bizans'a aittir. Yalvaç (Antiocheia) ve çevresinde devam eden Türk-Bizans mücadelesine rağmen 1176 yılına kadar taraflar birbirlerine kesin üstünlük kuramamışlardır. Önemli bir olayda ll. Haçlı seferleri sırasında olmuş, Fransız Kralı Louis ile Türkler arasında Antiocheia'da yapılan savaşta (1148) Bizanslılar geri çekilmek zorunda kalmalarıdır. 1176 yılında Sultan ll. Kılıçarslan ile Bizans İmparatoru Manuel Kommenos arasında Kumdanlı boğazından yapılan Myriokephalon Savaşı ile Yalvaç kesin olarak Türk egemenliğine girmiştir. Yalvaç bir Türk beyinin adıdır. Malazgirt Savaşından sonra Türklerin Batı Anadolu'ya yayılmaları sırasında, Oğuz boylarından Emir Boyu Yalvaç Bey önderliğinde, Antiocheia'ya yerleşmişler ve kent bundan sonra Yalvaç adını almıştır. 1243 Kösedağı savaşından sonra İlhanlıların kontrolüne giren Yalvaç, 1280 yıllarında kurulan Hamitoğulları Beyliği sınırları içinde kalmıştır. 1380'de l. Sultan Murad zamanında Osmanlı Devleti egemenliğine girmiştir. 1840 yılında kaza olarak Konya'ya bağlanmış, 1864 yılında Belediye teşkilatı kurulmuştur. Yalvaç, Cumhuriyetin ilanından sonra Isparta'ya bağlanmış ve her geçen gün gelişen bir ilçe durumuna gelmiştir


YENİŞARBADEMLİ

TARİHÇESİ:

Coğrafi şartların uygun olduğu Yenişarbademli, tarih boyunca birçok uygarlığa sahne olmuştur. Yapılan araştırmalara göre, M.Ö. 4000 yıllarında Etiler (Hititler), M.Ö. 1500 yıllarında Frigyalılar, M.Ö. 800 yıllarında İyonlar, M.Ö. 600 yıllarında Lidyalılar, M.Ö. 446 yıllarında Persler, M.Ö. 190 yıllarında Romalılar, M.S. 395 yıllarında Bizanslar yörede egemen olmuşlardır. 1071 Malazgirt zaferinden sonra 1142 yıllarında Selçuklu topraklarına katılmış, 1810 yılında Konya vilayetine bağlı bir kaza olmuştur.

Yenişarbademli, ilçe statüsüne 1990 yılında sahip olmuştur. İlçe ve yöresinde günümüze kadar ulaşan 25 civarında ören yeri bulunmaktadır. Ayrıca, tepeler üzerine kurulmuş çeşitli zamanlara ait kale kalıntıları bulunmaktadır.

Bunların başlıcaları; Kestel (küçükkale), Kaledost (geledost), Doğdu, Çataltepe, Asar (kaletepe), Ortatepe, Mandras, Maltepesi, Aktepe (Gavur harmanı) dır. Ayrıca, vadilerde kurulan 12 yerleşimde ise sarnıçlar, kaleiçi ve yer altı evleri bulunmaktadır. Psidia bölgesine dahil olan Yenişarbademli’deki kalıntılar, Roma ve Bizans dönemlerindeki Gorgorum antik kenti olarak anılmaktadır.

COĞRAFİ KONUMU:

İlçe, Beyşehir Gölünün batısında Toros dağlarının kuzey uzantısı olan Anamas Dağları ile bütünleşir. Doğusunda Beyşehir, batısında Aksu ve kuzeyinde Şarkikaraağaç ilçeleri ile çevrilidir. İlçe denizden 1150 m yüksekliktedir. Akdeniz iklimi ile karasal iklim arasında kara iklime yakın bir iklimdedir. İl merkezine uzaklığı 177 Km olup, yüzölçümü 184 Km2 yüzölçümündedir