GELENDOST
DOĞAL YAPI
Gelendost, Isparta il merkezinin kuzeyinde, Eğirdir Gölü'nün 10 kilometre içerisinde kurulmuş 624 kilometrekare yüzölçümlü küçük bir ilçedir.Deniz seviyesinden 940 metre yükseklikte olan ilçede belli bir akarsu yoktur. Akdeniz iklimi ile karasal iklim arasında geçit teşkil eden bir iklime sahiptir.İlçede Ormanlar yok denecek kadar azdır. Bitki örtüsü Pırnal ve Çalılıklardan ibarettir.
TARİH
Gelendost ilçesi, ilkçağlardan beri, Pisidya Ülkesi adı verilen Göller Bölgesinin en eski kültür merkezlerinden biridir. M.Ö.3500 yıllarında "Mirya veya Miryo" adı ile Hitit'lerin bir kolu olan Anamurla (Anamilli) Miryalılar tarafından kurulmuştur.M.Ö. 547 yıllarında bu topraklar Pisidyalıları yenen Perslerin egemenliği altına girmiştir.Kumandanlı Boğazında 17 Eylül 1176'da yapılan bir kısmı da Gelendost ovasında geçen Myriokafalon Savaşı'nı Türklerin kazanması ile Selçuklu topraklarına katılmıştır. Gelendost daha sonra Hamidoğulları Beyliğinin egemenliği altına girmiştir.Gelendost tarih boyunca Ablada, Sabinae, Myrio, Miryona, Miryo, Myriokafalon, Kalanda, Gelindi, Geledikos, Gelende-Abad,_Gelendoz adlarıyla anılmıştır.Afşar, 1478-1051 döneminde nahiye, 1522'deki tahrir kaydında kaza, 1568 tarihli tahrir kaydında kaza, Katip Çelebi'nin "Cihannüma" sında kaza olarak gösterilmiştir.16. yüzyılda Afşar nahiyesine bağlı olan Gelendost, Cumhuriyet döneminde 1930 yılında Afşar'ın yerine nahiye olmuştur.Daha sonra 6 Mart 1954 tarih ve 6324 sayılı kanunla da ilçe olmuştur
GÖNEN
DOĞAL YAPI:
Gönen ilçesi, Isparta ilinin 24 kilometre kuzeyinde olup, doğusunda Atabey, kuzeyinde Uluborlu, güneyinde Isparta Merkez, batısında Keçiborlu ilçeleri ile komşudur. Güneybatısında Burdur ili bulunmaktadır. Isparta-Burdur karayoluna 5 kilometre mesafededir. İlçenin yüzölçümü 356 kilometrekaredir. Deniz seviyesinden yüksekliği 1020 metredir. Kuzeyde Tınaz Dağı ve Yaylası, Kale Dağı, güneyde Söbü Dağı ile çevrilidir. Geniş ve verimli ovası vardır. En önemli ormanı Manastır Koruluğudur. 1989 yılından itibaren ilçeyi çevreleyen dağların eteklerinde yeşil kuşak adı altında çam ve sedir ağacı dikimi yapılmaktadır. Kış aylarında dağlardan inen kar ve yağmur sularını taşıyan Döğer Çayı, Kızıldere, Kışderesi ve Kızılcık Çayı bulunmaktadır. Döğer Çayının önüne yapılan Bağaran Göleti ilçe tarım alanlarının sulama ihtiyacını karşılamaktadır. Kara iklimi özellikleri taşımaktadır.
TARİH:
Gönen, tarih boyunca Kaue, Kawana, İustinianopolis, Gonana, Konana, Könan ve Gönan adlarıyla anılmıştır. Roma İmparatoru Augustos'un Pisidia adı verilen bölgede kurduğu dört şehirden biridir. Daha sonraları Gönen şeklinde söylenmiş ve günümüze kadar bu adı taşımaktadır. Gönen'in tarihi M.Ö. 3. ve 4. yüzyıla kadar dayanır. Yapılan araştırmalara göre ilk yerleşim yeri Yuvacca, şimdiki yayla adıyla bilinen yerdir. Buraya ilk gelenler Yürekçi göçerleridir. O zamanlar Gönen'in bulunduğu yer ve ova göl halinde olduğu için yerleşim Yuvacca'da gerçekleşmiştir. Yürekçi Yörüklerinin önemli geçim kaynağı da hayvancılık olmuştur. Selçuklular ve daha sonra Hamitoğulları Beyliğinin egemenliği altında bulunmuştur. Hamitoğlu Hüseyin bey, topraklarının büyük bir bölümünü Osmanlı Sultanı L. Murad'a satmış ve Gönen'e çekilerek kalan topraklarını buradan idare etmiştir. Böylece Gönen, büyük ve köklü bir yerleşim yeri olma özelliğini kazanmış, çevresinde 16 köy kurulmuştur. Osmanlı Devrine ait kayıtlarda Gönen'in adı "Hamitelindeki Gönen" olarak geçmektedir. Selçuklulardan kalma tarihi hamamın taş kitabesinde ise, "Şehr-i Gönen Kasaba-i Isparta" ibaresi önemli bir yerleşim merkezi olduğunu göstermektedir. Gönen'in 16. yüzyıl başlarında Nefs-i Gönen Pazar ve Yakaköy isimli mahallelerden müteşekkil olduğu görülmektedir. 1522 ve 1568 yıllarındaki tahrirlerde ise Pazar, Kadı, Dutluca, Yağıbasan, Yakaköy, Alaca, Mescid ve Cüneyd Mescidi isimli yedi mahallenin yer aldığı görülmektedir.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/akdeniz-bolgesi/1732-guller-diyari-isparta-post1976.html
KEÇİBORLU
DOĞAL YAPI:
Keçiborlu ilçesi, doğusunda Isparta Merkez ilçe, batısında Afyon ilinin Dinar, Dazkırı, Başmakçı ilçeleri, kuzeyinde Uluborlu ilçesi, güneyinde Burdur ili ve Burdur Gölü ile komşudur. Yüzölçümü 565 kilometrekaredir. İlçedeki dağlar Batı Toros Dağlarının kuzey uzantılarıdır. En yüksek zirvesi 1890 metre ile Akdağ'dır. Göktepe, Gözlektepe, Kemek Tepe ilçeyi çevreler. Güney ve doğu tarafından bulunan Kılıç, Senir, Gümüşgün düzlükleri ilçenin önemli ovalarıdır. Keçiborlu ilçesi doğal bitki örtüsü yönünden zengin değildir. Kış yağışları ile oluşan ve yazın kuruyan küçük derelerden başka akarsuyu yoktur. Burdur Gölü'nün 22 kilometrelik kıyı şeridi Keçiborlu ilçesi sınırları içerisinde kalmaktadır. Kara iklimine sahip olup, yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı geçmektedir. Yağışlar kış ve bahar aylarında yoğun olup, yıllık yağış ortalaması metrekareye 615 milimetredir.
TARİH:
Keçiborlu ilçesinin tarihi gelişimi Isparta ilçe merkeziyle benzerlik göstermektedir. Baris şehir devletine bağlı olarak görülmektedir. Keçiborlu, tarih boyunca Eudoxiopolis, Keçik-Borlu, Kiçi-Borlu isimleriyle anılmıştır. Keçiborlu'nun 1478-1501 tahrir kayıtlarında nahiye, 1522 ve 1568 tarihlerinde kaza, Katip Çelebi'nin "Cihannüma" sında ise kaza olarak yer aldığı görülmektedir. Hitit, İyon, Lidya, Pers, Hellen, Roma, Bizans medeniyetlerini yaşadıktan sonra çevresi ile birlikte 1204 yılında Sultan Kılıçarslan tarafından Anadolu Selçuklu devletinin egemenliğine girmiştir. Daha sonra Hamitoğulları Beyliğinde Uluborlu ve Gönen'e bağlı bir kasaba olarak varlığını sürdürmüştür. Merkezi ilk önce Uluborlu olan beyliğin bünyesinde olan Keçiborlu nahiyesi Hamitoğlu İlyas Bey zamanında Gönen'e bağlanmıştır. Bu durum Gönen Kadısı İsa bin Hamza tarafından 1472 tarihinde Keçiborlu'da bulunan Şeyh Şikem zaviyesine Agros Müderrisinin onayıyla verilmiş Vakfiye senedinden anlaşılmaktadır. Osmanlı Devleti zamanında tutulan kayıtlara göre bölgede bazı köylerin boşaldığı görülmektedir. 17 parça yerleşim yeri görülürken bunlardan Kılıç ve Senir civarında Burunköy, Fari, Yağıbasan ve Danişment isimlerine daha sonraki kayıtlarda rastlanmamıştır. Yok olan Danişment ve Yağıbasan köylerinin bu civarda 1472-1567 tarihleri arasında hüküm süren Gazi Muhammed bin Danişment ve oğlu Yağıbasan Nizamettin zamanında kurulduğu isimlerini kurucularından aldıkları sanılmaktadır. Yağıbasan ismindeki "Yağı" düşman anlamına gelmektedir. Yağıbasan Köyü harabelerinde önemli mermer taşlar ve sütunlar görülmesi Aydoğmuş ve Eber'de de Selçuklu ve Osmanlı devirlerine ait tarihi eserler ve kayıtların bulunması önemli birer yerleşim merkezi olduklarını göstermektedir. Aydoğmuş isminin bir Türk Komutanına izafeten veya Ramazan ve Bayramlarda ayın en iyi gözlendiği yer anlamına verildiği sanılmaktadır. Kılıç Kasabası harap olan Yağıbasan köyünün yakınındadır. Bölgenin fatihi Selçuklu Sultanı I-II. Kılıçarslan'ın adını taşır. Keçiborlu adının, bölgenin küçük tepeciklerinden oluşmasına izafeten kiçi (küçük) Bor (taş) kelimelerinden oluştuğu sanılmaktadır.
ŞARKİKARAAĞAÇ
DOĞAL YAPI
Şarkikaraağaç ilçesi, güneyde Beyşehir, kuzeyde Yalvaç, Akşehir, Doğanhisar, batıda Gelendost ve Eğirdir, doğuda Hüyük, kuzeybatıda ise Yenişarbademli ile çevrilidir. Yüzölçümü 1232 kilometrekaredir. İlçenin etrafında, kuzeydoğuda Sultan Dağları, batıda Anamas Dağları, güneyde orta Toroslar, Karadağ ve Kızıldağ bulunmaktadır. Şarkikaraağaç ilçesi verimli bir ova üzerine kurulmuştur. Çiçekpınar, Göksöğüt ve bazı köyler en verimli ovalara sahiptir. Belirli bir adla anılan ova yoktur. Beyşehir Gölü'nün bir bölümü ilçe sınırları içerisindedir. Akdeniz iklimi ile kara iklimi arasında, kara iklimine daha yakın bir iklim yapısına sahiptir. Yazları sıcak ve kurak; kışları ise soğuk ve yağışlıdır.
TARİH
Karaağaç tarihi Anadolu tarihinin bir parçasıdır. Bu bölgede sırasıyla, Etiler, Frigyalılar, İyonlar ve Lidyalılar egemen oldular. Daha sonra İraniler, Makedonyalılar, Selefkoslar, Romalılar, Araplar, Selçuklular, Hamitoğulları ve Osmanlı Devleti bölgeye egemen olurken Şarkîkaraağac’a de egemen olmuşlardır. Şarkikaraağaç, tarih boyunca Khillarnion, Pedion, Anabura, Neapolis, Asikale, Karaağaç, Karaağaç-ı Yalvaç ve Karaağaç'ı Şarki adlarıyla anılmıştır. İlçeye "Karaağaç" isminin verilmesi ise, bölgeye ilk yerleşimin büyük bir karaağaç'ın çevresinde olmasına bağlanmaktadır. Başka yerlere de aynı isim verildiğinden karışmaması için "Şarki" kelimesi eklenmiştir. Karaağaç Bizans'a bağlı iken Türk akınlarına maruz kalmıştır. Karaağaç ve havalisi Selçuklulardan Rükneddin Süleyman Şah'ın oğlu lll. Kılıçarslan zamanında 1203 yılında Selçukluların eline geçmiştir. Kılıçarslan'ın katlinden sonra 1264 yılında lll. Gıyaseddin Keyhüsrev Sultan olmuş 1281'e kadar sultanlığı sürmüştür. Bu senelerde Karaağaç'a şimdi Camii kebir denilen Ulu Cami yaptırılmıştır. Caminin batı tarafındaki bir pencerenin üzerinde bulunan bir kitabeden Selçukluların o zamanki durumu anlatılmaktadır. Bu bilgilere göre caminin yapıldığı yıllarda Selçuklu ülkesi Gıyaseddin Keyhüsrev ve Gıyaseddin Mes'ud arasında ikiye bölünmüştür. Karaağaç, Hamitoğulları Beyliğinin İsauria kısmına düşmüştür. Hamitoğulları ikiye ayrılınca Karaağaç, Dündar Bey oğulları bölgesinde kalmıştır. Karaağaç coğrafi konumu itibarıyla Eşrefoğulları, Germiyanoğulları ve Karamanoğulları beyliklerinin etkisi ve egemenliği altında kalmıştır. İlyas Bey zamanında Karaağaç'ı Karamanoğullarından Alaaddin Bey de işgal etmiştir. İlyas Bey'in oğlu Kemalmeddin Hüseyin Bey de Karamanoğulları'nın tecavüzüne karşı 1380 senesinde Osmanlı Padişahı Murad Hüdavendigar ile yaptığı antlaşma sonucu, seksen bin altın karşılığında Isparta, Yalvaç, Akşehir, Beyşehir, Seydişehir ve Karaağaç'ı Osmanlılara vermiştir. Böylece bölgede Osmanlı hakimiyeti başlamıştır. Osmanlı Devleti zamanında Karaağaç bir kültür merkezi haline gelmiş, üç adet medrese ve değerli hocalarıyla bilim, siyaset ve sanat adamları yetiştirmiştir. Şarkîkaraağac’ın 13. yüzyılda "Saçıkara" isimli Türk Aşireti tarafından Türklere mesken olduğu anlaşılmaktadır. Belde Osmanlıların eline geçtikten sonra, halkın isteği üzerine Fatih Sultan Mehmed Han emriyle "Alcıklar Çeşmesi" yaptırılmış ve Ulu Camii tamir ettirilmiştir. Beldeye ismini veren Ulu Karaağaç'ın bugünkü Belediye Hamamı civarında bulunduğu bilinmektedir. Karaağaç, Milli Mücadeleye malıyla canıyla her şeyi ile katılmıştır. Sivas Kongresinden sonra alınan kararlar doğrultusunda, milli mücadelede önemli rol oynayan milli kuvvetlerin ilk tesis edildiği yerlerden birisi de Karaağaç'tır. Şarkikaraağaç, Yalvaç Karaağacı olarak Yalvaç'a bağlı bir nahiye iken 1863 yılında ilçe olmuştur. İlçe statüsü Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir