Kırâati ile meşhûr sahâbî:
ÜBEYY BİN KÂ'B

Sevgili Peygamberimiz sordular:

- Yâ Übeyy! Allahın kitâbında en büyük âyet hangisidir?

Hz. Übeyy bin Kâ'b cevap verdi:

- Allah ve Resûlü, daha iyi bilirler.

Efendimiz aynı suâli üç kere tekrarladılar. Üçüncü kere sorduklarında Hz. Übeyy dedi ki:

- Yâ Resûlallah, Kitâbullahın en büyük âyeti, Âyet-el Kürsî'dir.

Bu cevap üzerine Peygamber efendimiz mübârek ellerini onun göğsüne koyarak buyurdular ki:
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=19649

- İlim sana mübârek olsun!

Şu dört Müslümandan öğrensinler

Birgün de Peygamber efendimiz;

- Kur'ân-ı kerîm öğrenmek isteyenler, şu dört Müslümandan öğrensinler, buyurup isimlerini söylediler. O dört bilgili zât arasında, Hz. Übeyy de bulunuyordu.

Hz. Übeyy, Peygamber efendimizle birlikte, bütün gâzâlara katıldı. Uhud'da okla yaralandı. Sevgili Peygamberimiz kendisine bir tabip yolladı. O da, yarasını dağladı. Bunun üzerine iyileşti.

Bir ara sevgili Peygamberimiz onu, zekât toplamaya memûr ettiler. Bütün kabîlelerden, zekâtlarını topladı, geldi. Sonunda Medîne dışındaki bir Müslüman kalmıştı. Selâm verip yanına girdi. Ziyâret sebebini öğrenen adamcağız, bütün mallarını Hz. Übeyy'e göstererek dedi ki:

- Hangisini istiyorsan seç, al!

O da bir tanesini ayırdı. Fakat mal sahibi itiraz etti:

- Böyle süt vermeyen, ihtiyar bir hayvancağızı; zekât olarak veremem.

Genç ve semiz bir hayvan gösterip rica etti:

- Lütfen bunu alın!

Onun değeri fazladır

Bu sefer de, Hz. Übeyy itiraz etti:

- Onun değeri fazladır. Senin zekâtın, daha az tutar, alamam!

Ama Müslüman, "ille de bunu almalısın!" diye ısrar ediyordu. O zaman Hz. Übeyy, bir teklifte bulundu:

- Efendimiz çok yakında bulunuyorlar. İstersen gel, kendileriyle konuş. Râzı olurlarsa, alırız.

Müslüman kabûl etti. Kendi seçtiği zekât malıyla birlikte, Resûl-i ekremin huzûruna vardılar.

- Yâ Resûlallah! Sizin elçiniz, sizin rızânız olmadan, verdiğim zekât malımı almıyor! Lütfen, emir buyurunuz da, kabûl etsin.

Mes'eleyi öğrenen iki cihân Sultânı buyurdular ki:

- Übeyy, ödemen hak olan miktarı ayırmış. Ama sen gönül rızâsı ile, fazlasını vermek istiyorsan; hayır işlemene engel olmayız. Cenâb-ı Hak da sana, sevâbını verir.

Sonra ikisine de, duâ ettiler.

Hz. Übeyy, Efendimizin vefâtlarından sonra da; zekât toplama görevine devam etti. O sırada çıkan Yemâme cenginde, Hâfızların çoğu şehîd oldular. Hz. Ömer, Halîfeye müracaat etti. Halîfe Hz. Ebû Bekir de, Kur'ân-ı kerîmin mushaf hâline getirilmesi için emir verdi. Bu önemli iş yerine getirilirken çalışanların başında, gene Hz. Übeyy bulunuyordu.

Bir türlü anlaşamadık

Bir gün Hz. Ömer ile Efendimizin amcası Hz. Abbâs, bir gün ihtilâfa düştüler. Fakat Hz. Übeyy'in hakem olmasında anlaştılar. İkisi birlikte, onun evine gittiler.

Selâmdan sonra Hz. Abbâs şunları söyledi:

- Yâ Übeyy! Halîfe, bana ait bir evi istimlâk etmek istiyor. Ben de, vermek niyetinde değilim. Bir türlü anlaşamadık. Neticede, senin hakem olmanı kararlaştırdık. Nasıl hükmedersen, ona râzı olacağız.

Hz. Übeyy, halîfe Hz. Ömer'in yüzüne baktı. O da:

- Evet, öyle! diyerek söylenenleri tasdîk etti, doğruladı. Sonra da şunları ekledi:

- O'nun evi, Mescid'in bitişiğindedir. Kendisine, "Burasını gönül rızân ile, devlete sat. Parasını derhal ödeyelim!" dedim. "Olmaz!" dedi. "Hîbe et, bağışla" dedim. "Olmaz!" dedi. Bunun üzerine "Öyleyse, istimlâk edeceğim. Sonra da yıkıp, Mescide ilâve edeceğim. Müslümanlar artık sığmıyorlar, dedim. Onu da kabûl etmedi. "Bu saydıklarımdan birisini mutlaka yapmalısın!" dedim. Ancak senin hakem olmanda anlaşabildik.

Hz. Ömer daha sonra, "Şimdi nasıl karar vereceksen, ver bakalım, deyip sözlerini tamamladı.

Hz. Übeyy, iki tarafı da, dikkatle dinledikten sonra dedi ki:

- Yâ Emîr-el mü'minîn! Öyle biliyorum ki, sen, Abdülmuttalib oğlu Abbâs'ı râzı etmezsen; onun evini alamazsın!