Sari Gelin 3

Ünlü şair ve yazar Ahmet Hamdi Tanpınar, Erzurum halk havalarından bahsederken, "Erzurum çarşı pazar, diye başlayan bu türkünün canlandırma kudretine daima hayran oldum." Demektedir (Tanpınar-1976: 201).

Sarı Gelin, bir oyun havası olarak, Kars oyunları arasında da geçmektedir (Bugün-1959). Gazimihal'in, "Yurt Oyunları Kataloğu" ile Kırzıoğlu'nun, "Kars İli Halk Oyunlarının Adları"nda Sarı Gelin'i de görüyoruz (Tan-1977; Kırzıoğlu-1960).

Azerbaycan'da söylenen Sarı Gelin nakaratlı türkünün ilk kıtası şöyledir:

Saçın uzun hörmezler
Gülü gonçe dermezler
Bu sevda ne sevdadır
Seni mene vermezler
Neynim aman Sarı Gelin (Namazeliyev-1993: 62).

Sarı Gelin türküsünün bir Türk eseri olduğunu böylece ortaya koyduktan sonra, meselenin Ermeni tarafına da bakalım. Şunu hemen belirtmeli ki, türkünün ortaya çıktığı coğrafyada Türk unsuru hakimdir. Ermeniler ise bir azınlıktır. Büyük imparatorluklar kurmuş bir milletin, kendi himayesinde yaşayan bir azınlıktan türkü, hele oyun havası alması uzak bir ihtimaldir.

İkinci bir husus da türkünün dayandığı mevcut folklor malzemesidir. Bu malzeme olmasaydı, türkünün kaynağı meçhul kalacaktı. O zaman, bir propagandaya malzeme olsa da, türkünün Ermeni mahsulü olup olmadığı tartışılabilirdi. Hâlbuki durum öyle değil. Türküyü ortaya çıkaran kuvvetli halk edebiyatı verimlerine sahibiz.

Osmanlı Devleti zamanında, Türk'ün sadece kuvveti değil kültürü de üstündü. Bu üstünlük, diğer kavimleri de derinden etkilemiştir. Klasik müziğimizdeki Ermeni besteciler, bunun açık delilidir. Bizim ruhumuzu terennüm eden nağmeleri onlara çaldıran ve söyleten, bizim kültürümüzün zenginliği ve derinliğidir.

Ermenilerin âşık edebiyatımızdaki yeri üzerinde lâyıkıyla durulmamıştır. Bilhassa XIX. yüzyılda çok güçlü olan âşık edebiyatımızın etkisinde kalan Ermeni âşıklar bulunmaktadır. Buna en canlı örnek, Ahılkelekli Kenziya'dır.

Posoflu ünlü halk şairi Yusuf Zülâlî, defterlerinden birinde, Kenziya'dan bahsetmektedir. Zülâlî, Kenziya'yla 1892 yılında Batum'da karşılaşmıştır. Bu sazlı sözlü karşılaşma esnasında, Kenziya şöyle demektedir:

Bir anadan bir babadan gelmişiz
Biz buna etmişiz iman Zülâlî
Eğer böyle ise niçin olmuşuz
Biz size siz bize düşman Zülâlî?

Kenziya, bir yerde de şöyle demektedir:

Cami, kiliseyi birleştirelim
Bu halkı oraya yerleştirelim
Allah Allah diye dilleştirelim
Birdir, iki değil Sübhan Zülâlî

İki âşıkın karşılıklı söyleşmesi, bu dostluk havası içinde devam etmektedir. Bu deyişmenin büyük bir bölümü elimizde bulunmaktadır.

Zülâlî (1873-1956), eski yazıyla kaleme aldığı hatıralarında, Kenziya'nın çok iyi Türkçe konuştuğunu, saz çaldığını, Âşık Kerem hikâyesini Ermeniceye çevirdiğini ve Bayburtlu Zihnî'nin şiirlerini pek sevdiğini haber vermektedir.

Ermenilerin, Türk halk hikâyelerini kendi dillerine çevirdiklerini, bunu yaparken İslâmî motifleri değiştirdiklerini biliyoruz. XIX. yüzyılın sonları ile XX. yüzyılın başlarında, Ermeni halkı arasında, hayli ilgi gören halk hikâyelerimiz, defalarca basılmıştır.

Türk halk hikâyelerini Ermeniceye çeviren iki önemli isimden biri halk şairi Civanî (1846-1909), diğeri de Agek Muhtaryan'dır. Bunlar, Âşık Garip, Kerem ile Aslı, Şah İsmail, Ferhat ile Şirin, Asuman ile Zeycan, Köroğlu, Emrah ile Selvi, Leylâ ile Mecnun vb. gibi ünlü halk hikâyelerini, "tercüme, tebdil ve neşr etmişlerdir."

Civanî'nin çevirdiği, Kerem ile Aslı hikâyesi, 1888 yılında Gümrü'de basılmıştır. Bu eser, sonraki yıllarda birkaç defa daha basılmıştır. Muhtaryan, Civanî'den farklı olarak, yaptığı tercümelerde, bu hikâyelerdeki şiirleri, eserin aslında olduğu gibi muhafaza etmiş ve bu koşmaları her iki dilden vermiştir. Azerbaycanlı İsrafil Abbasov, bunları uzun bir makale çerçevesinde tahlil etmiştir (Abbasov-1977: 54-137). Bu tahlillerden şu sonuç çıkıyor: Ermeniler ne şekilde tercüme ederlerse etsinler, bu hikâyeler, aslî sahibi olan Türk milletine aittir.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=134490

Ermeniler, yüzyıllarca aynı coğrafyada yaşadıkları Türklerin kültüründen derinden etkilenmişlerdir. Papazlar, mahallî örf ve âdetleri Türk etkisinden kurtarmak için çok çaba göstermişlerdir. Bu çabalarında kısmen başarılı olmuşlarsa da, Türk halk musıkisini terennümden vazgeçirtip Ermeni halk şarkıları icad etmek hususunda başarılı olamamışlardır. Bu bilgileri aktaran tarihçi ve musıki araştırmacısı Kösemihal (1900-1960), 1929 yılında basılan kitabında:

"Tahkik ettik, (Erzurum Ermenileri) bundan otuz sene evvel yalnız bizim türküleri söyleyip bar oynarlarmış. Yozgat, Bayburt Ermenilerinin yalnız Türkçe türküler kullandıklarının en güzel delili, bu havali Ermenilerinin bundan yetmiş sene kadar evvel Ermeni harfleriyle yazıp E. Litman'ın neşrettiği Türkçe türkü güfteleridir." demektedir (Kösemihal-1929: 34-36).

Sarı Gelin, Kars ve Erzurum çevresinde efsane, türkü ve oyun olarak yaşamakta; halk kültürümüzün birden çok unsurunda yer almış bulunmaktadır.

Birbirini çok seven iki âşıktan birinin, başka bir kavimden, başka bir dinden olması, halkımız tarafından olumlu karşılanmıştır. Bu hoşgörüyü dile getiren manilerden biri şöyledir:

Bahçelerde mormeni
Verem ettin sen beni
Ya sen İslâm ol ahçik
Ya ben olam Ermeni

Kerem ile Aslı Hikâyesi'nin Aslı'sı, bir Ermeni keşişinin kızıdır (Banarlı-1971: 729). Bu Ermeni kızının adı, yüz yıllardan beri Türk kızlarına isim olmaktadır. Bir başka hikâye veya efsane kahramanının Ermeni olması da mümkündür... Sarı Gelin de gerçekten Ermeni olsaydı, öylece kabul edilebilirdi.

Bütün bu açıklamalardan sonra, Sarı Gelin türküsünün, nerede söylenirse söylensin, hakim toplum olan Türklerden alındığı kesin olarak anlaşılmaktadır. Bu türkünün hiçbir yerinde Ermeni unsuru yoktur. Ermeniler, bir gün oluyor, el dokumalarımızdaki motiflere, bir gün oluyor ünlü bir mimarımıza sahip çıkıyorlar. Şimdi de Sarı Gelin türkümüzün, kendilerine ait olduğunu söylüyorlar. Bu iddianın da, Anadolu toprakları üzerindeki hayallerinden farkı yoktur.

Bir politikacı tarafından yazılan romanın, Ermeni bir vatandaşımız tarafından senaryo hâline getirilmesiyle, güzel bir türkümüzün Ermenilere mal edilmesi meselesi, iki yıldan beri tartışılmaktadır. Gazeteciler, türkücüler, şarkıcılar, kahveciler ve dernekçiler konuşuyor.

Halk edebiyatı sahasında çalışan bilim adamlarımız, bu tür konulara eğilmelidir.



Sarı Gelin 1

Erzurum çarşı pazar
Leylim aman aman leylim aman aman
Leylim aman aman sarı gelin

İçinde bir kız gezer
Hop ninen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim

Elinde divit kalem
Leylim aman aman leylim aman aman
Leylim aman aman sarı gelin

Katlime ferman yazar
Hop ninen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim

Palandöken yüce dağ
Leylim aman aman leylim aman aman
Leylim aman aman sarı gelin

Altı mor sümbüllü bağ
Hop ninen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim

Seni vermem yadlara
Leylim aman aman leylim aman aman
Leylim aman aman sarı gelin

Nice ki bu canım sağ
Hop ninen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim