1.4. Tanenler
Fenolik yapıda, suda çözünen katı bileşikler olan tanenler, bitkiler aleminde yaygın olarak bulunur. Palamut meşesinin tanen içeriği % 10 dolayındadır.Astrenjan etkileri olan tanenler, alkaloitleri ve albümini presipite ederler. Bu etkileri nedeniyle ishal kesici, alkaloit içeren bitkilerle zehirlenmelerde kimyasal antidot olarak ve deri sanayiinde kullanılırlar. Kimyasal yapı yönünden iki gruba ayrılırlar:
- Pirogallik tanenler; hidrolize olabilirler. Bu tepkime sonucu bir karbonhidrat ve bir de asit fenol (gallik asit) şekillenir. Gallik asit de, dekarboksilasyonla pirogallole dönüşür. Hidroliz, retikülo-rumen mikroflorasının etkisiyle de gerçekleşir. Bu nedenle, ruminantlar tanenlere, diğer türlere oranla daha duyarlıdır.
- Kateşik tanenler; hidrolize olmazlar. Ancak, kuru distilasyonla pirokateşole dönüşürler.
Tanenler, astrenjan etkileriyle direkt, hidroliz ürünü asit fenoller aracılığıyla da dolaylı toksisite oluştururlar.
Özellikle yem bitkileri yönünden fakir olan mevsim ve yıllarda tanenli bitkiler (meşe filizleri, çalı yaprakları) çoğu bölgede, yoğun olarak hayvanlara verilmektedir. Bu nedenle de, yurdumuzda tanenli bitkilerle zehirlenme insidensi yüksektir. Yurdumuzun hemen her yöresinde yetişen meşe (Quercus) türleri (yaprak, filiz; tanen düzeyi % 8 dolayında) ile bunların ürünleri olan palamut (pelit) ve mazı, özellikle yem bitkileri yönünden fakir olan mevsim ve yıllarda yeşil halde ya da kurutularak, yoğun biçimde hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle, tanen ya da meşeyle zehirlenme, çoğu yörede, özellikle genç hayvanlarda önemli bir toksikolojik sorun konumundadır.
1.5. Mineral Maddeler
Bazı yörelerde toprak, doğal yapı nedeniyle kimi mineraller yönünden zengindir. Toprakta bulunan mineraller yörede yetişen kimi bitkiler tarafından kökleriyle emilerek bitki organlarında akümüle edilir.
Toprakta bulunan organik selenyum bileşikleri kimi bitkiler tarafından (selenifer bitkiler) emilerek akümüle edilir. Kimi bitkiler ise, toprakta bulunan ve selenifer bitkiler tarafından emilmeyen anorganik selenyum bileşiklerini emerek, emilebilir organik forma dönüştürürler (çevirici, indikatör bitkiler).Bitkilerde, kuru madde üzerinden 5 ppm üzerinde selenyum, bu bitkilerin tüketim miktar ve süresine bağlı olarak akut, subakut ya da kronik zehirlenmeye neden otur.
Yulaf, çavdar, mısır ve pancar gibi kültive edilen bitkilerle Rumex türleri de, evcil hayvanlarda zehirlenmeye neden olabilecek düzeyde nitrat içerebilmekte ve çevre koşullanma bağlı olarak nitrat, daha toksik form olan nitrite indirgenebilmektedir. Bitkilerde, nitrat düzeyi % 1.4 oranını geçtiginde toksisite olasılığı başlar. Kimi yörelerde, yulaf samanının nitrat düzeyi (potasyum nitrat) % 7 oranını aşabilir.
1.6. Oksalik Asit ve Tuzları
Bitkiler aleminde (pancar, kuzu kulağı, ışkın) oksalik asit ve tuzlan (oksalatlar) yaygın olarak bulunur. Oksalat düzeyi ışkında 12-14; kuzu kulağının yenilebilir kısımlarında da 2-7 g/kg'a ulaşabilmektedir. Pancar yapraklan da 7-10 g/kg kadar çözünür okzalat ve okzalik asit içerebilir. Rutubetli ortamda depolanan ot ve samanda üreyen bir mikroskobik mantar (Aspergillus niger) da okzalat yönünden zengindir.
Ruminantlarda, retikülo-rumen mikroflorası tarafından degrade edilebilen oksalik asit ve tuzlan, kalsiyumla birleşerek çözünmeyen kalsiyum oksalata dönüşür. Rasyonda kalsiyum düzeyine bağlı olarak emilebilen oksalatlar plazma kalsiyumuyla birleşerek hipokalsemiye, kalsiyum oksalat kristalleri de, eliminasyonları sırasında, böbrekte travmatik lezyonlara neden olur. Oksalik asit, bitkilerde sodyum oksalat, potasyum asit oksalat ya da kalsiyum oksalat formunda bulunur. Çözünür, dolayısıyla emilebilir özellikte olan sodyum ve potasyum oksalat kalsiyum iyonlarıyla birleşerek kalsiyum oksalata dönüşebilir. Kalsiyum oksalat çözünmediği için sindirim kanalından emilmez. Ancak, oksalik asit ve oksalatlar rumen mikro-organizmaları tarafından kısmen parçalanır. Sindirim kanalından emilen oksalatlar kana geçerek plazmada kalsiyum iyonlanıla birleşir. Böylelikle hipokalsemiye neden olabilirler. Kanda şekillenen kalsiyum oksalat kristalleri ise nefronda travmatik lezyon oluşturur. Oksalik asit, ayrıca süksino- ve laktodehidrojenaz enzimleri aracılığıyla enerji metabolizmasını etkiler, hemolize de neden olabilir.
Oksalatlı bitkilerle zehirlenme en çok koyunlarda görülür. Çünkü, koyun otlakları genelde oksalat içeren bitkiler yönünden zengindir. Hızlı büyüme dönemindeki bitkilerle, kuru bir yaz mevsiminden sonra ılık ve nemli sonbaharda oksalatlı bitkilerle zehirlenme insidensi yükselir.
Koyunlarda oksalata karşı tolerans gelişebilir. Bu nedenle otlağa yabancı hayvanlar, yerlilere oranla daha duyarlıdır. Oksalatlı bitkilerin egemen olduğu yörelerde yetiştirilen koyunlar günde 75 g kadar oksalatı, zehirlenme belirtisi göstermeksizin tüketilebilmektedir. Bununla birlikte oksalatlı bitkilerin toksisitesi, rasyondaki kalsiyum düzeyi, tuz açığı ve retikülo-rumen mikroflorası ile de yakından ilgilidir. Gebe ve Laktasyon döneminde olan hayvanlar, diğerlerine oranla daha duyarlıdır.
Hastalığın görülebilmesi için, fazla miktarda oksalatlı bitkinin tüketilmesi gerekir; çözünür oksalatlar sindirim kanalı içeriğindeki kalsiyum iyonlarıyla birleşerek kalsiyum oksalata dönüşür. Kalsiyum oksalat kısmen degrade edilir ya da emilmeksizin vücuttan atılır. Fazla miktarda oksalat alındığında, çözünür oksalatların tamamı kalsiyum oksalata dönüştürülemez. Çözünür oksalatlar da emilerek zehirlenmeye neden olur.
Kısa sürede fazla miktarda oksalatlı bitki tüketen hayvanlarda 2-4 saat içinde durgunluk, sürüye uyumsuzluk gibi ilk semptomlar dikkati çeker. Rumen hareketleri azalır, hafif timpani ve midriazis şekillenir. Kimi zaman hipokalsemi tablosu görülür. Kalp hareketleri yavaş, solunum yüksektir. Hastada yatma istemi ve sık sık miksiyon hareketi (işeme pozisyonu) dikkati çeker. İdrar, hematüri nedeniyle kahverengi kırmızı renktedir. Son dönemde kas titremeleri, sendeleme, parezi, dekubitus ve koma şekillenir. Sağaltım için kalsiyum preparatları (kalsiyum boroglukonat, % 25) verilir. Hastaya bol içecek verilir.
Profilaksi için, oksalatlı bitkilerin egemen olduğu otlaklar dönüşümlü değerlendirilir. Tuz açığı giderilir ve hayvanların susuz kalmamalarına özen gösterilir. Kalsiyum tuzlan ve kemik ununun zehirlenmeye karşı koruyucu etkisi tartışmalıdır. Oksalatların en toksik olanları sodyum oksalat ve potasyum asit oksalattır.
1.7. Östrojenler
Yem bitkilerinin çoğunda (kaba yonca, tırfıl, soya) östrojenik aktivite gösteren toksik özdekler bulunur. Bunlar, farklı düzeylerde ösrojenik aktiviteye sahip olan izoflavon (genisteine, biochanine) ve kumestanlar'dır. (coumestrol) Bitkilerin östrojenik aktivitesi, taşıdıkları aktif maddelere bağımlıdır. Kumestrol, genisteine oranla 35 kat daha aktiftir. Bitkisel östrojenler, özellikle koyunlarda semirme ve laktasyonu; yüksek dozda da fertiliteyi etkilerler.
Sığırlar, bitkisel östrojenlere karşı koyunlara oranla dirençlidir. Atlar ise, bitkisel östrojen içeren bitkilerin egemen olduğu otlaklarda, zehirlenme belirtisi göstermeksizin beslenebilirler. Östrojenik aktivite gösteren bitkilerin egemen olduğu otlaklar, biyolojik ya da kimyasal yöntemlerle belirlenen östrojenik aktivitenin (koyunlar için) en düşük olduğu dönemlerde değerlendirilebilir. Yurdumuzda, bu bitkilerle zehirlenmeye ilişkin veri yoktur.
1.8. Fotodinamik Ajanlar
Organizmada akümüle olarak deriyi güneş ışığına karşı duyarlı kılan ve böylelikle de fotosensibilizasyona neden olan maddelerdir. Kılıç otu ve karcı buğday, içerdik fotodinamik ajanlar (hypericine ve fagopyrine) nedeniyle hayvanlarda primer fotosensibilizasyonla karakterize olan zehirlenmeye neden olurlar. Kimi hepatotoksik bitkiler ise, karaciğer fonksiyonlarını bozarak etkirler; klorofilin metaboliti phylloerythrine safrayla atılamadığı için vücutta akümüle olur. Filoeritrin de fotodinamik etkilidir. Bu durumda da hepatojen (sekonder) fotosensibilizasyon şekillenir. Fotosensibilizasyon, fotodinamik ajanlar tarafından duyarlı hale getirilen organizmada güneş ışınlarının etkisiyle ortaya çıkan ve vücudun doğrudan ışık alabilen, pigment ve kıl yönünden fakir bölgelerinde lokalize olan deri lejyonlarıyla karakterize olan bir sendromdur. Hayvanlarda, fenotiyazinlerin metaboliti olan sülfoksit formu, Bengal kırmızısı ve akridin boyaları gibi ilaçların da neden olabildiği primer fotosensibilizasyon dışında hepatojen, yine kimi bitkilerin neden olduğu etyolojisi belirlenemeyen ve pigment sentezi bozukluğundan (konjenital herediter porfirinüri) kaynaklanan fotosensibilizasyon çeşitleri de vardır.
Mikroskobik bir mantarla (Periconia) bulaşık Trifolium türleri (özellikle hibrit trefle), yonca ve yeşil yulaf ile fiğ, don (Panicum miliaceum), kuş darısı (Setaria italica), lupin türleri (acı bakla) ve demirdikeni (Tribulus terrestris, çoban çökerten) gibi bitkiler ve bazı mikroskobik mantarlar hepatojen (sekonder) fotosensibilizasyona neden olurlar. Hepatit ve safra retensiyonu gibi nedenlerden de kaynaklanan bu sendromda fotodinamik ajan, klorofilin metaboliti olan ve normal koşullarda safrayla vücuttan atılan filloeritrindir. Brassica türleri, yonca ve Erodium türleri (dönbaba, saatotu) gibi bitkiler de nedeni belirlenemeyen ve dermatitle karakterize olan fotosensibilizasyona neden olabilmektedir.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/lise-biyoloji-dersi/57889-zehirli-bitkiler.html#post118404
Nedeni ne olursa olsun, fotosensibilizasyonda klinik tablo aynıdır; şiddetli kaşıntı ve tipik dağılımıyla karakterize olan deri lezyonları; göz kapakları, kulak yüz ve perianal bölgede ödem, hipertermi ve sinirsel semptomlarla seyreder. Sağaltım için, fotodinamik ajanların eliminasyonu boyunca hastaların güneş ışığıyla teması önlenir. Deri lezyonlarına topik ajanlar uygulanır. Herediter porfirinürili hayvanlar damızlık olarak kullanılmamalıdır.