Turgut— Götürüp hayvanat bahçesindeki kuşlara vereceğiz. insan her zaman sadece yemek için simit almaz ya..
Mercan— İyi ama...
Leylâ— (sözünü keserek) Haydi kırma bizi, kabul et.
Mercan— Sizler iyi yürekli çocuklarsınız. Kabul ediyorum. Fakat bir şartım var.
Leylâ— Söyle.
Mercan— O zaman bana böyle davrandığı için arkadaşınıza darıltmayacaksınız.
Sevinç— Zeynel'e mi?
Mercan— Adını bilmiyorum. Bana şey, kömürlük faresi diyen arkadaşınıza.
Sevinç— Ben de senden özür dilerim. Bir daha demeyeceğim.
Leylâ— Buna çok sevindim Sevinç.
Sevinç— Yaptığımızın hem haksızlık, hem de çocukluk olduğunu anladım.
Mercan— Siz hepiniz iyi çocuklarsınız. Söz veriyorsunuz değil mi? Zeynel'e gücenmeyeceksiniz, bir gün gelecek o da bu huyundan vazgeçecek. Bütün insanlar iyidir. Hepinizin görevi insanlara karşı saygılı davranmaktır.
Leylâ— Ona gücenmeyeceğiz. Söz veriyoruz sana. Fakat o da senden özür dilemeli.
Mercan— Bırakın onu kendisi düşünsün. Yeryüzünde insan hakları diye bir şey olduğunu... Her insanın bir yaşama özgürlüğüne sahip olduğunu kendisi arayıp bulsun. Bir gün gelecek bütün insanlar yanıldıklarını anlayıp kardeşçe el ele yaşayacaklar... Savaşlar silinecek yeryüzünden. Nasıl ki bir zamanlar kölelik vardı. Şimdi kalktı yeryüzünden. Savaşlar da kalkacak bir gün.
Sevinç— Okula gitmediğine göre bunları nereden öğrendin?
Mercan— Bunlar yüreğimden benim. Duygularımı hep iyilikle donatırım. Sonra kendi kendime okuma yazma öğrendim. Kitapları okuyabiliyorum.
Leylâ— Sahi.. Tablanda bir de kitap vardı. O kitabın adı ne...
Mercan— İnsan Hakları... Bu kitabı yanımdan hiç ayırmam. Hemen hemen her satırını ezberlerim. İnsanların doğal hakları nelerdir, bunları yazar. 10 Aralık 1945'de yayınlanmış ve Birleşmiş Milletlere bağlı bütün uluslar tarafından kabul edilmiştir.
Leylâ— Peki, neden okula gitmiyorsun?
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=108635
Mercan— Bir annem var hasta. Hastanede yatıyor. Ona bakmak için çalışmak zorundayım. Kendi kendime çalışarak okumamı yazmamı da ilerletiyorum.
Sevinç— Adın ne senin?
Mercan— Biliyorsunuz ya!
Sevinç— Nereden bilelim. Söylemedin ki...
Mercan— Gündüz Feneri değil mi?
Leylâ— Sevinç özür dilemişti senden.
Mercan— Ben de özür dilerim kendisinden. Bir maksadım yoktu. Sadece şaka için söyledim. Adım Mercan Akyürek.
Sevinç— Gerçekten güzel bir isim. Mercan Akyürek.
Leylâ— Senin gibi iyi yürekli bir insana bundan daha güzel soyadı bulunamazdı.
Turgut— Akyürek kardeşimiz, bize çok şeyler öğrettin. Sağ ol. Şimdi ricamızı kabul et. Simitlerin parasını al. Hep birlikte hayvanat bahçesine gidelim. Kuşlara bir ziyafet çekelim. Ne dersin?
Mercan— Bundan sonra arkadaş olacağız değil mi?
Sevinç— Neden olmasın. Hatta boş zamanlarında gel, hep beraber oynayalım.
Mercan— Kabul öyleyse. (Turgut'tan paralan alır, hepsinin elini sıkar. Zeynel'e elini uzatır.)
Zeynel— (Mercan'm uzanan elini sıkar.) Beni de arkadaşlığına kabul edecek misin?
Mercan— Sen istiyorsan neden olmasın. (İki çocuk ağlayarak birbirlerine sarılırlar. Bu sırada sahneye yaşlı bir adam girer.)
Yaşlı Adam— Aferin çocuklar. Sonucun böyle bittiğini görmek beni mutlu etti.
Haldun— Siz kimsiniz amca?
Yaşlı Adam— Emekli bir öğretmenim.
Çocuklar— öğretmen mi?
Yaşlı Adam— Evet çocuklar! Bir öğretmen. Ama emekli bir öğretmen. Bir zamanlar benim de sizin gibi yüzlerce öğrencim vardı. Hepsi cıvıl cıvıl, kuşlar gibi dönerlerdi etrafımda. Yaşlandım. Hizmet sürem doldu. Emekliye ayrıldım. Şimdi çocuklardan uzak, yapayalnız yaşıyorum.
Leylâ— Çocuklarınız yok mu?