g. Orta Asya (Türkistan)
Soğuk savaş sonrası SSCB’nin dağılması ile 1991’de Orta Asya (Türkistan) Cumhuriyetleri (Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan) bağımsızlıklarına kavuştular. Bu Cumhuriyetlerin her biri ayrı ayrı coğrafi bütünlükten yoksundurlar. Bağımsızlıklarını pekiştirme çabası içindedirler ve bölgenin bütününde istikrarsızlık vardır.
Bölgedeki zengin enerji kaynaklarını pazarlara ulaştıracak boru hatlarının güzergah ve inşaası petrol şirketleri ve güç odakları arasında büyük bir mücadeleye sahne olmaktadır. Hazar havzasının petrol ve doğal gaz güzergahları, 21. asrın jeopolitiğini belirleyecektir.
Orta Asya, Rusya ve Batı için Çin’den gelecek tehdide karşı, Çin için batıdan (Rusya) gelecek tehdide karşı bir güvenlik alanıdır. Aynı ülkelerin etkinliklerini artırmak için bir hedef, daha fazla etkinliklerini yaygınlaştırabilmeler i için bir üs olma değerindedir . Orta Asya için en büyük tehdit ise, çok uzak bir ihtimal olmakla beraber olası bir Rusya-Çin-İran ittifakı olabilir. Böyle bir ihtimal, batı için yıkıcı bir olay olur. Orta Asya, çevresine tehdit yaratan bir odak değil, çevresinin tehdidi altında olan bir bölgedir.
İşletilmemiş zengin doğal kaynaklara ve geniş topraklara sahip olan Orta Asya, bu yönüyle çok taraflı rekabete konu olmuştur. Bu rekabete yakın komşuları Rusya, Türkiye ve İran doğrudan katılmakta, Çin katılma potansiyeline sahip bulunmaktadır.
ABD, bölgeye çok uzaktır, ancak katılmaktan uzak duramayacak kadar güçlüdür ve Avrasya’da statünün muhafazasında önemli çıkarları vardır ve jeopolitik algılamaları ve enerji stratejisi dolayısıyla bölgede önemli bir rol üstlenmiştir. Orta Asya’yı, Çin ve Rusya arasında, bağımsızlığına sahip ülkelerden oluşan bir tampon bölge olarak muhafaza etmek yararınadır. Hiçbir gücün tek başına bu jeopolitik alanı ele geçirmesini kollamak ve bu bölgeyi küresel ekonomiye açmaya yardım etmekte

görmekte ve arka planda kalmakla birlikte giderek artan biçimde ön plana çıkan bir profil çizmektedir.
Rusya, Orta Asya coğrafyasında ağırlıklı bir yer işgal etmektedir. Rusya, aynı zamanda bu ülkeler için bir pazardır. Bölgedeki ülkeler Rusya’dan çekinmekle beraber Batı ile yakınlaşmayı da sürdürmektedirler.
Rusya, Sovyet döneminin kalıntılarını ve 8 milyonluk Rus soydaşını kullanmak suretiyle BDT’nu geliştirmeye çalışmaktadır. Etkili bir oyuncu olduğunu bugüne kadar göstermiş olmakla beraber, topluluk bugün üyeleri tarafından tartışılan bir döneme girmiştir.
Ekim 1997 Moldova toplantısı karşılıklı sert açıklamalarla sona ermiş, Özbekistan Cumhurbaşkanı Kerimov “BDT eğer bazen karar alabiliyorsa bu, hiçbir zaman uygulamaya konulamayacağının bilinmesindendir” diyerek BDT’yi ağır bir dille tanımlamıştır .
Ukrayna, Azerbaycan, Moldova ve Gürcistan aralarında GUAM adını verdikleri gayri resmi bir grup oluşturarak ortak menfaatlerini dile getirmeye başlamışlar, zaman zaman Kazakistan ve Türkmenistan’ın da bu harekete katıldıkları görülmüştür. Ayrıca Özbekistan’da Timur İmparatorluğunun varisliği ile Orta Asya’da ulusal bilincin yüceltilmesi misyonu boy vermeye başlamıştır. Enerji zengini Orta Asya ülkeleri Ocak 1998’de petrol ve doğal gaz ihracı için Rusya’dan geçmeyen güzergahları görüşmek üzere Türkmenistan’da toplanmışlar, Moskova’nın sert tepki göstermesine rağmen 29 Ekim 1998’de Türkiye’de toplanarak Bakü-Ceyhan boru hattını benimsediklerini içeren bir siyasi irade beyanında bulunmuşlardır. Yeni bağımsız Cumhuriyetler artık Rusya’nın kimliğinde büyük hami niteliği bulamadıklarını sergilemeye başlamışlardır .
5 Şubat 1999 BDT müşterek güvenlik anlaşması toplantısında üye 9 ülkeden sadece 5’i (Ermenistan, Beyaz Rusya, Kırgızistan, Tacikistan ve Rusya) üyeliklerini yenileyeceklerini teyit etmişlerdir .
NATO’nun 50. yıl dönümü münasebetiyle Washington’da yapılan toplantı sırasında GUAM grubu ayrı bir toplantı yaparak varlıklarını belli etmişlerdir.
Çin Halk Cumhuriyeti’de orta Asya’da önemli bir aktördür ve bölgedeki siyasi oluşumlara ve enerji kaynaklarına ilgi duymaktadır.
İran’ın bölge ile komşuluğu ve buradaki ülkelerle tarihi ve kültürel bağları vardır. Bölgenin petrol ve doğal gazını dünya piyasalarına ulaştıracak konumda bulunduğu için Orta Asya denkleminde yer almaktadır. Orta Asya ülkelerinin çoğunun Kiril alfabesinin yerine Latin alfabesini kabul etmeleri İran’ın kültürel nüfuzunu yayma gayretlerini zorlaştıracak bir unsurdur.
Orta Asya’da ulaşım yolları başta olmak üzere tarihsel ve duygusal yaklaşımlarla etkin olmaya çalışan Pakistan ve Hindistan’da birer oyuncudurlar.
Ayrıca bölgeden uzak olmasına rağmen Japonya’nın da bölgeye duyduğu ilgiyi ve ekonomik alanda yatırım yapabilecek bir ülke olduğunu belirtmek gerekir.
Bölgenin stratejik konumu ve enerji kaynaklarının zenginliği uluslararası rekabeti körüklemektedir. Bölgedeki başlıca aktörler Rusya, Çin, Türkiye, İran ve ABD’dir.
Bölgenin bir bilmeceyi andıran bu çok taraflı dinamik etkileşimi içinde sağlanılacak kazanç jeopolitik güçtür, milli ve/veya dini etkinliktir, güvenliktir, ekonomik olanaklardır. Mücadele, bölgenin dış dünya ile ulaşımı konusunda (yollar, boru hatları ve zengin doğal kaynaklarını işletilmesi) odaklanmıştı. Bölgede ulaşımı kontrol eden taraf jeopolitik ve ekonomik açıdan kazanan taraf olacaktır.
Ulaşım hatları ve boru hatları Rus topraklarından geçmeye devam ederse bölge Moskova’ya bağımlı kalacaktır. Aksine bu tekel kırılarak yeni güzergahlar devreye sokulabilirse (Bakü-Ceyhan ve diğerleri) bu ülkeler bağımsızlık ve gelişme yolunda uygun ortamı yakalayabileceklerdir .
Rusya, bölge üzerinde yeniden hakimiyet kuramayacak ve diğer oyuncuları da dışlayamayacak kadar zayıftır.
Çin, Rusya’nın karşı koyamayacağı kadar güçlü ve ekonomisi Orta Asya’nın küresel açılımına fazlasıyla cevap verecek kadar dinamiktir.
ABD’nin öncelikli çıkarı, bu alanı tek gücün kontrol altına almamasını kollamaktır. Ancak bunun da bir sınırı vardır.
ABD için Rusya, uluslararası topluluğa kazandırılmak istendiğinde, önüne dik bir duvar örülmemesi gereken bir ülkedir. Bu itibarla Rusya bölgede “arzu edilen” bir ülkedir. Çin ise, bölgesel açılımlarının önüne ABD tarafından set çekilemeyecek kadar güçlü bir ülkedir, istenilse de mümkün değildir. Bu itibarla Çin bölgede “mevcudiyetine razı olunan” bir ülkedir .
Türkiye ve İran, bölgede ağırlıklı rol oynama için gerekli potansiyele sahipse de, bugün mevcut problemleri ve zaafları bu rolü oynamalarına el vermemektedir. Bununla beraber Türkiye diğer oyunculardan farklı avantajlara sahip olduğundan daha etkin olma imkanlarını elde edebilir.
Orta Asya ülkelerinin kaderini ve oyuncuların kazançlarını bu karşılıklı “4 + 1” li (Türkiye-İran-Rusya-Çin+ABD) etkileşim belirleyecektir. Bu etkileşim katılımcılara bölgede kontrol ya da tekel kurma imkanının önünü kapamakta, buna karşın, nazik bir dengenin kurulmasına yol açmaktadır .
Böyle bir gelişim, bölge ülkelerine iç istikrarlarını devam ettirmeleri, küresel ekonomiye katılma ve devlet olarak varlıklarını pekiştirme imkanını verecektir.
Türkiye’nin hem hendikapları ve hem de kuvvetli kozları vardır. Tarihi ve kültürel bağları, Türk özel sektörünün dinamizmi ve eğitim alanındaki girişimler Türkiye’ye özel bir mevki sağlamaktadır. Türkiye, Orta Asya petrol ve doğal gazının önemli bir kısmının dünya piyasalarına ulaştırılmasını üstlenebilirse daha ağırlıklı bir rol oynayabilecektir. AB üyesi olması halinde ise Orta Asya ile ilişkileri daha geniş boyutlara varacaktır.
Bu itibarla Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarının, genel olarak, ABD’ninkilerle uyum içinde olduğu görülmektedir. Ne var ki bu uyum, ABD’nin parametrelerini taşmadığı sürece kalıcıdır.Orta Asya ülkeleri, Rusya Federasyonu yeniden güç kazanarak kontrolü tekrar tesis etmeye fırsat bulamadan zengin doğal kaynaklarını süratle dış olanaklarla işletmeyi, Rusya’ya bağımlı olmayan ticaret yollarıyla ihraç gelirlerine dönüştürmeyi ve böylece ulus-devlet yaratma yolundaki gayretlerini güvence altına almayı gaye edinmişler, küresel açılma ve jeopolitik çoğulculuğa yönelmişlerdir .
Türk Cumhuriyetleri arasında oluşacak yakınlaşmalar, coğrafi güçlerini; coğrafi konum, coğrafi bütünlük, saha ve coğrafi özellik bakımından güçlendirecektir. Varlıklarını korumaları büyük ölçüde geniş bir yelpazede bütünleşmelerine, birleşmelerine bağlı bulunmaktadır . Azerbaycan’ın bağımsızlığı Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Türkiye için hayatidir, enerji kaynakları açısından Batı için de hayatidir.
Azerbaycan ve Türkistan, Türkiye dış politikasının ve hatta iç politikasının bir parçası halini almıştır.
h. Çin
Soğuk Savaş sonrası dönemdeki gelişmeler Türkiye ile Çin arasında stratejik alanda ortak çıkarların algılanmasına yol açmıştır. Bugün Avrasya denkleminde Türkiye ve Çin’in oynayabileceği potansiyel roller her iki ül***i birbirine yaklaştırmaktadır.
Türkiye’nin Çin’e karşı stratejisi 2020 yılları Çin’ine yönelik olmalıdır. Eğer Türkiye Çin’i ihmal ederse bu, Çin’in İran ile işbirliğini daha da güçlendirme sonucunu verir. Çin şimdiden İran’a Ortadoğu’da başlıca müttefiki olarak bakmaktadır.
Türk-Çin ikili ilişkilerini olumsuz etkileyen unsur Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerinin ayrılıkçı faaliyetleridir. Uygur Türklerinin ayrılıkçı girişimleri, diğer birçok azınlıklara örnek teşkil edeceği nedeniyle, Çin’i ciddi endişeye sevketmiştir.
Türkiye Çin’i iyi öğrenmeye çalışmalı, uzun vadeli bir strateji saptayarak çok yönlü ilişkiler içeren “yakın işbirliği”ni tesise gayret etmelidir. Çin gibi bir ülke ile karşılıklı ticaretimizin hacmi 890 milyon dolar olup, Türkiye’nin ihracatı sadece 38 milyon dolardır. Bu ticaret hacmi dışında Çin ve Hongkong’dan 700 milyon dolar tutarında bavul ticareti ile ithalat yapılmaktadır. Çin’den dış ülkelere seyahat edenlerin sayısı 190 milyona ulaşmış olup turizm açısından bu potansiyelden istifade etmenin yolları aranmalıdır.
Çin’in, bugünkü tek kutuplu küresel sistemi çok odaklı küresel sisteme dönüştürmeye gayret sarfederken globalleşmeye de ayak uyduracağını ve kendine özgü sistem içinde kendi gelişmesini gerçekleştirmeye gayret edeceğini düşünmek hatalı olmaz.
i. Ortadoğu
Ortadoğu; çeşitli uygarlıkların boy attığı, farklı kültürlerin kaynaştığı, Doğu ve Batı, Kuzey ve Güney, gelişmiş veya az gelişmiş ulusların az veya çok buluştuğu, fakat çatışmaların ve uyuşmazlıkların hiç eksik olmadığı Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının birleştiği, Boğazlar vasıtasıyla Karadeniz’i Akdeniz’e, Süveyş Kanalı ile de her iki denizi Hint Okyanusu’na bağlayan stratejik konumda bir bölgedir.
Ortadoğu’nun kapsadığı coğrafya tarih boyunca değişik bölgeleri içeren bir coğrafya olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlamalarda her emperyalist güç kendi çıkarına göre sınırlar getirmiştir.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=103141
İkinci Dünya Savaşından sonra geliştirilen Amerikan Jeopolitiği açısından Ortadoğu, batıda Atlantik Okyanusu’ndan doğuda Orta Asya’ya kadar uzanmakta, Pakistan ve Afganistan’ı kapsayarak, kuzeyde Transkafkaslara dayanmakta, güneyde Kızıldeniz ve Basra Körfezini içine alarak Hint Okyanusu’na kadar uzanmaktadır. Daha sonra Bernard Lewis’e göre Ortadoğu sınırlar kuzeye doğru yer değiştirerek Rusya’ya uzanmıştır.
Bölgesel bir sınırlama yaparken, söz konusu coğrafyada öncelikle coğrafi bütünlük, kültür birliği veya kültürel yakınlık ve bu coğrafi bütünlüğün değer taşıyan bir stratejik konuma sahip olması gerekir. Günümüz koşullarında Ortadoğu’nun sınırları Türkiye, İran, Basra Körfezi, Arap Yarımadası, Mısır ve Kıbrıs’ı ihtiva eden coğrafya olarak tanımlanması uygun bir tespit olabilir.
Ortadoğu, Dünya Adası’nın tam merkezinde her üç kıtanın bağlantı bölgesi ve her üç kıtaya açılımı olan bir konuma sahiptir. Yukarıda tanımlanan bölge; Karadeniz, Türkiye’nin doğusu ve İran ile yüksek bir arazi kesimi, Hint Okyanusu, Kızıldeniz ve Akdeniz ile çevrilmiştir. Asya ile Avrupanın, Asya ile Afrika’nın Karadeniz ile Akdeniz ve Hint Okyanusu’nun bağlantıları bu bölgededir. Geçmişte ve günümüzde mevcut güç odaklarının ilgi ve menfaat alanıdır. Bölgede İsrail dışındaki nüfusun ezici çoğunluğu Müslüman’dır.
Ortadoğu’nun stratejik değerleri;
• Dünya’da bilinen petrol rezervlerinin %65’i bu bölgededir.
• Üç kıtayı birleştiren kara ve demiryolları’nın düğüm noktasıdır.
• Deniz ticaret yolları ve geçitlerinin büyük kısmını kontrol eder.
• Tarihin en zengin kültür hazinelerine sahiptir.
• Tek Tanrı’ya inanan dinlerin doğduğu bölgedir.
General Eisenhower bölgeyle ilgili şunları söylüyor. “Yalnız coğrafya bakımından bile bütün dünyada, stratejik yönden Ortadoğu’dan daha önemli bir bölge yoktur. Bütün gücümüz ve araçlarımızla örgütlenme yeteneğimizden, sevk ve idaremizden faydalanarak, Ortadoğu’yu kazanmak zorundayız.”
Ortadoğu çok kaygan bir siyasi zemine sahip olup mevcut potansiyel güce lokomotif görevi yapacak lider güç ve liderler yoktur. Lider rolü oynamaya hevesli ülkeler çok, ancak bölgedeki ülkelerin yönetim tarzı birlik oluşturulmasına imkan vermediği gibi küresel ve bölgesel güçler buna izin vermezler. Ne Ortadoğu’nun bütünü ne de liderliğe aday ülkelerden herhangi birisi, Ortadoğu için Batılı güçlerce tayin

edilen çıtanın üstüne çıkamaz, engellenir.
Türkiye, Birinci Dünya Savaşından sonra sorunlar yumağı haline getirilen bu bölgede yaşamak zorunda, yaşarken de kendi bekası için bölge istikrarına katkıda bulunmak durumundadır. Ortadoğu önemlidir, kaynaklık ettiği doğrudan ve dolaylı sorunlar ile güvenlik ve ekonomik kazanımlar nedeniyle önemli bir bölgedir.
Türkiye’nin Suriye ile su, Hatay ve teröre verdiği destek; Irak ile su, Kuzey Irak’taki otorite boşluğu ve Türk azınlığı ile teröre verdiği destek; İran ile siyasal İslam ihracı ve teröre destek ile örtülü bir bölgesel rekabet; Kıbrıs ve Ege sorunları nedeniyle Yunanistan ile anlaşmazlık ve sorunları vardır. Kafkasya’da Azerbaycan ile sorunları, teröre desteği ve sözde Ermeni soykırım iddiaları nedenleriyle Ermenistan ile problemleri vardır.
Ortadoğu’da İkinci Dünya Savaşını takiben günümüze kadar geniş çapta Arap-İsrail savaşları yaşanmış halende düşük yoğunlukta devam etmektedir. Ortadoğu’nun dünya tarihine sunduğu tek istikrar, istikrarsızlıktır.
Türkiye’nin jeopolitiğinin ve jeostratejisinin şekillenmesinde Ortadoğu’nun payı önemlidir.
4. Avrasya’daki Yeni Jeopolitik Koşullarda Türkiye’nin Konumu ve Seçenekleri
Türkiye, üç kıtanın (Asya, Avrupa ve Afrika) teşkil ettiği “Dünya Adası”nın menteşesi durumundadır. Aynı zamanda bu menteşeyi açan ve kapatan bir kilit ve anahtar değerindedir. Bu üç kıtanın iç denizleri olan Akdeniz ve Karadeniz’i birbirine bağlar. Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’yu birleştirir ve ayırır. Bu coğrafi konum dünyada ve bölgede oluşabilecek her türlü güç yapısına göre büyük bir değer taşır .
Bu coğrafi konum ve beşeri değerlerle oluşan ülke jeopolitik gücü dünya ve bölge güçleri ile birlikte değerlendirildiği ve yorumlandığı zaman Türkiye’nin Jeopolitik konumu belirlenmiş olur .
Büyük ölçüde coğrafi bütünlüğe sahip Anadolu Yarımadası; Balkan Yarımadası, Kafkaslar, İran, Arap Yarımadası ile çevrelenmiştir. Anadolu Yarımadası bu konumu ile bu coğrafyanın kalesi ve Dünya Adasının merkezi görünümündedir. Doğu-Batı ve Güney-Kuzey istikametlerindeki her türlü girişimi bloke eder veya yolunu açar.
Türkiye; ABD, Rusya ve AB gibi güç odaklarının çıkarlarının yol kavşağında, politikalarının güzergahı üzerindedir. Hatta zaman zaman bu politikaların hedefi veya hareket noktası olabilmektedir .
Türkiye coğrafyası, NATO sorumluluk alanı dışında kalan Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya bölgelerinde Batı çıkarlarına vaki olabilecek tehditlere, istenmeyen değişimlere müdahale için en yakın ve en uygun bir harekat platformu teşkil eder.