Eylülüm ben..! ! ! ! ! Sana dökülürüm bir tek
Gel bak
Ankara’ya güz düştü
Yüzün düştü gözlerime..
Nerdesin!
Eşkıya dediğin sevgili
Kendi dağlarında gezinmeli...
Ve sen yokken
Yüzümde bu kentin bozkırı tutuşur
Eylül ki,
Hüzne boyar bekleyenin düşlerini...
Bu mevsimde bekletme ne olur
Sakarya’da yalnız yürümek
Sarsak adımlarla...
Ve serkeş kalemimin
Sana değmesi gece yarısı
Demlenmiş bir çayın yanında hasretin?
Bu hasret ağır gelir Ankaralı’ya...
Ben ki;
Eylülüm aylardan
Ve bir şair tanımışım yakın geçmişte..
O ki;
Sızıma duyarlı bir kalem
Anlatmamı istedi seni.. anlattım!
İçine ne bir puştluk
Ne de
Hainlik kattım..
Anlattım sevgili işte hepsi bu
Kaydımızı tutuyor bu adam!
Üstelik adını da SERSERİ taktım.........
Ne zaman geçti iki duble rakıyı?
Sezerim...
Serserim yatmadan önce arar
Kızımla konuşur.
Seni sorar...
Diyemem bir şey
Sözün bittiği yerde boğulurum...
Anlar da iyi geceler der..
Şairin sorduğu son soruya
Yalnızlığımdan yalan bir cevap bulurum...
Bilmediğim ülkenin insanı...
Beklediğim..
Yani sen!
Yatağımda sahipsizim nicedir
Ankara’ya fena bastırcak kış
Sen iyisi mi
İçimi ısıtan bir gülüş gönder Alplerden...
Elif Eylül AYBAŞOĞLU
(12.09.2006)
--->: Eylülüm ben..! ! ! ! ! Sana dökülürüm bir tek
Gidişinin üzerinden kaç gün geldi geçti... Hala sesin, bakışın duruyor Ankara'nın her köşesinde... Acı haykırışlarla uyanıyorum sana daldığım uykulardan... Düşlerim karabasanlara emanet...
Ölüp ölüp diriliyorum yokluğunda. Gözlerine bağımlı bir tiryaki gibi, bakıp bakıp gözlerinin içine, dağılıyorum. Adıma uygun gidiyor biraz da hayat...Hüznün mevsiminde...Eylülüm ben ne yazıkki Eylül adım.. Kaçak doğdum, sürgün yaşıyorum bu memlekette..
Bana seni sorsalar şimdi, bahar derim gülüşüne...
--->: Eylülüm ben..! ! ! ! ! Sana dökülürüm bir tek
sevdalı bir yüreğin akıp gelen özleme dair sözler için yüreğine sağlık...
--->: Eylülüm ben..! ! ! ! ! Sana dökülürüm bir tek
--->: Eylülüm ben..! ! ! ! ! Sana dökülürüm bir tek