Sümâme bin Üsal (r.a.)
Hicret’ten sonraki yıllardaydı… İman ve küfür mücadelesi bütün hızıyla devam edi*yor, İslam güneşi gittikçe daha fazla insanı hidayet nuruyla aydınlatıyordu. Yüce Peygamber (a.s.m.) çevre kabilelere elçiler gönderiyor, onları İslamiyet’e davet ediyordu. Onlardan gelen elçileri kabul ediyor, ikramlarda bulunuyor*du.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/sahabeler/68109-sumame-bin-usal-r.html#post132502
Bir gün Sümâme bin Üsal da Re*sû*lul*lah’ın ziyaretine geldi. Sümâme, Basra Körfezi yakınlarında yaşayan Yemâme kabilesinin reisiydi. Sümâme’nin Re*sû*lul*lah’ı ziyaretindeki asıl maksadı, onu öldürmekti!
Nitekim Re*sû*lul*lah’ın huzurunda bulunduğu sırada onu saldırmaya teşeb*büs etti. Ama sahabiler hemen araya girerek buna mâni oldular. O kargaşa sıra*sında Sümâme kaçmayı başardı. Re*sû*lul*lah onun yakalandığı yerde öldürülme*si için emir verdi. Ayrıca yakalanması için de Allah’a dua etti.
Aradan epey zaman geçmişti. Bir gün Sümâme, Cahiliye âdeti üzere Mek*ke’yi ziyaret ederek umre yapmak niyetiyle yola çıktı. Yolu Medine’nin yakını*ndan geçiyordu. Medine’ye yaklaştığı sırada, etrafı kontrol etmekte olan İslam süvarileri tarafından yakalandı. Yakalandığı yerde öldürülmesi için ruhsat çı*karılmış olan Sümâme’yi saha*bi*ler tanımadıkları için alıp Re*sû*lul*lah’ın huzuru*na getirdiler. Re*sû*lul*lah onu görür gör*mez tanıdı. Etrafındaki sahabilere döne*rek,
“Siz bunun kim olduğunu biliyor musunuz? Bu, Sümâme bin Üsal’dır. Ona iyi esir muamelesi yapınız. Kendisini incitmeyiniz.” buyurdu.
Re*sû*lul*lah, kendisini öldürmek isteyen Sümâme’ye bile bu şekilde davrana*rak engin şefkat ve merhametini gösterdikten sonra evine geldi ve ailesine şöyle dedi:
“Sizde yemek olarak ne varsa toplayıp Sümâme’ye gönderin.”
Sahabiler, Sümâme’yi mescitte bir direğe bağlamışlardı. Re*sû*lul*lah yanına uğradığında ona sordu:
“Ey Sümâme, gönlünden ne geçiriyorsun?”
“Ey Muhammed, gönlümde hayır var. Eğer beni öldürürsen eli kanlı birini öl*dür*müş olursun; şayet iyilik yaparsan, o takdirde iyiliği takdir eden birine iyilik etmiş olursun. Benden mal mülk istersen, istediğin kadarını veririm.” diye cevap verdi.
Allah’ın Resûl’ü, üç gün üst üste gelerek aynı suali sordu ve aynı cevabı aldı. Bunun üzerine Re*sû*lul*lah yine yüce merhametini gösterdi ve Sümâme’nin hayal bile ede*me*yeceği bir iyilik yaptı, onu affetti: “Sümâme’yi salıveriniz.” buyurdu.
Bu emir üzerine sahabiler onu serbest bıraktılar. Bağlı bulunduğu yerde öl*dürül*me*yi beklerken affedildiğini gören Sümâme’nin kalbindeki bütün kin ve düşmanlıklar eridi, yerini muhabbet ve iman pırıltılarına bıraktı. Hemen mesci*din yanındaki hurmalığa koştu. Orada yıkandı ve elbiselerini temizledi. Maddi kirlerden arınmış, manevi temizliğe hazır bir hâlde Re*sû*lul*lah’ın huzuruna gel*di. Şehadet getirerek Müslüman oldu ve gözyaşları içinde şunları söyledi:
“Yemin ederim ki, o akşam yanınıza geldiğimde benim için yeryüzünde sizin yüzünüzden daha sevimsiz bir yüz yoktu; fakat şimdi yüzünüz bana yeryüzün*deki yüzlerin en sevimlisi oldu. Yine yemin ederim ki, o akşam sizin dininizden daha sevimsiz bir din yoktu; ama şimdi sizin dininiz benim için dinlerin en se*vimlisi olmuştur. Yine o ak*şam yanına geldiğimde benim için sizin yurdunuz*dan daha sevimsiz bir yurt yoktu; fakat şimdi sizin yurdunuz bana yurtların en sevimlisi ve sevgilisi oldu.”
Böylece dünün azılı müşriki, Yüce Resûl’ün engin merhameti sayesinde bir İslam fedaisi hâline gelmişti. Sümâme, İslam üzere umre ziyareti yapmak için Re*sû*lul*lah’tan izin istedi. Aldığı izin üzerine Mekke’ye doğru çıktı. Mekke’ye girerken müşriklerin gözleri önünde “Lebbeyk Allahümme, lebbeyk!” diye ba*ğırarak, Müslüman olduğunu ilan etti. Müşrikler onun bu hareketine çok kızdı*lar. Hemen yakalayıp, Yemâme reisi ol*duğuna bile bakmadan boynunu vurmak istediler. Ancak müşriklerin bazıları araya girip, “Yiyecekleriniz için Yemâme’ye muhtacız. Onu serbest bırakın!” diye ikaz edince, Sümâme’yi bıraktılar. Ama Sümâme korkmamıştı. Onlara şöyle dedi: