Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


Sayfa 3/6 İlkİlk 12345 ... SonSon
56 sonuçtan 21 ile 30 arası
  1. #21
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart --->: Noroloji

    EEG elektroensefalografi
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/22042-noroloji-3.html#post41575

    Elektroensefalografi (EEG) beyin temel bioelektrik aktivitesinin incelenmesidir. İşlem küçük elektrotların saçlı deriye yerleştirilmesiyle yapılmaktadır. Canınızın yanması söz konusu olmamakla birlikte bir süre sakin ve hareketsiz kalmanız yeterli olmaktadır.

    · Hazırlık Aşamaları Var mı?

    Erişkinlerde özel bir hazırlık aşaması gerekmemekte saçın bir gün önceden yıkanmış olması yeterli olmaktadır. (Saça sprey, jöle vs. sürülmemesi)
    Çocuklar ve bebeklerin hareket etmeden durmaları çok zor olduğu için randevuya geleceğiniz günün gecesi çocuğunuzu her zamankinden geç yatırıp erken kaldırın. Hastaneye gelirken yolda uyumamasına dikkat edin. Uykusunu almayan çocuğunuz burda vereceğimiz şurupla daha rahat ve erken uykuya dalacaktır.
    Randevunuza gelirken lütfen doktorunuzun yazmış olduğu istek formunu unutmayınız. Ayrıca randevu alırken doktorunuzun isteğini bildiriniz.(Uyku, Uyanıklık vs.) Uyku EEG’sinde erişkinlerin 24 saat uykusuz kalması gerekmektedir. Bu konuda çekim yapan teknisyenle görüşerek bilgi alınız.
    Konu Mustafa Uyar tarafından (12.Nisan.2015 Saat 20:46 ) değiştirilmiştir.

  2. #22
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart --->: Noroloji

    Epilepsi : Sara




    Epilepsi Nedir?

    Epilepsi, halk adıyla sara, yineleyen nöbetler ile karakterize sıklıkla geçici bilinç kayıplarına neden olan bir durumdur. Ancak bu geçici bilinç kaybı her zaman oluşmaz.

    Nöbetler çok farklı şekilde ortaya çıkabilirler. Bazı nöbetten önce bir koku hissi olabilen olağandışı bir algılama yaşanırken bazı nöbette kişi yere düşebilir veya ağzı köpürebilir. Bazen de boşluk nöbetleri dediğimiz kişinin gözünü bir noktaya dikmesi ve donuklaşması gibi durumlar ortaya çıkar.


    Epilepsi Neden Oluşur?
    Tümör


    Cerrahi
    Beyin ameliyatından sonraki dönemde nöbetleri önlemek amacı ile sıklıkla antiepileptik kullanılır.


    İskemik Lezyonlar
    Beyne giden kan akımı azaldığında (iskemi) beyin dokusundaki besin maddeleri ve oksijen azalır. Bu da iskeminin neden olduğu hücre hasarına yol açar ve epileptik nöbet oluşur.


    Konjenital Malformasyonlar
    (Doğuştan olan bozukluklar)


    Bazı beyin lezyonları
    (Değişim gösteren doku bölgesi)
    Doğum sırasında oluşabilir.


    Febril Konvülziyonlar
    (Ateşe bağlı istem dışı şiddetli kasılmalar)
    Febril konvülziyonun tek nedeni yüksek ateştir. Her 1000 çocuktan 19 ile 36'sında en az bir kez yüksek ateş nedeni ile konvülziyon geliştiği tahmin edilmektedir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/22042-noroloji-3.html#post41576


    Enfeksiyon
    Sistemik (tüm vücudu etkileyen) ya da şiddetli enfeksiyonlar yüksek ateşe ve dolayısıyla febril konvülziyonlara neden olabilirler.


    Tiroid Hastalıkları
    Tiroid bezi vücuttaki sıvı dengesinin kontrolünde önemli bir rol oynar. Sıvı dengesi ise epilepsi eğilimini belirleyen bir faktördür. Genellikle tiroid sorunun tedavi edilmesi epilepsinin düzelmesi için yeterlidir.


    Beslenme
    Bazı insanlarda epilepsinin nedeni olarak B6 vitaminin eksikliği saptanmıştır.

    Epilepsi Nasıl Tedavi Edilir?

    Epilepsi kompleks bir hastalık olduğundan doğru tedavi çok önemlidir. Bu bakımdan hastaların nöroloğa başvurmaları gerekmektedir.

    Tedavi genelde başlangıçta bir antiepileptik ile yapılır. Tek bir antiepileptik ilacın yeterli olmadığı durumlarda tedaviye bir veya daha fazla antiepileptik daha eklenir. Bu tedavinin yanında kişiye ve ailesine ayrıca danışmanlık hizmeti de verilmesi faydalı olacaktır.

    Antiepileptik ilaçların yeterli olmadığı ve epileptik odağın ameliyata uygun olduğu durumlarda ise beyin cerrahisine başvurulur.
    Konu Mustafa Uyar tarafından (12.Nisan.2015 Saat 20:47 ) değiştirilmiştir.

  3. #23
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart --->: Noroloji

    Guillain Barre sendromu

    Guillain Barre sendromu akut bir sendrom olup periferik sinirlerin tümü ya da bir bölümü üzerinde ciddi hasara yol açar. Hastalık, sinir liflerini kaplayan miyelin tabakasının iltihaplanması ve tahrip olmasından kaynaklanır.

    Belirtiler

    - Ayak veya el parmaklarına yayılan uyuşmalar ve karıncalanma;
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/22042-noroloji-3.html#post41577

    - Kas zafiyeti

    - Yaygın karıncalanma ve uyuşma;

    - Solunum zorlukları.

    Guillain-Barre sendromunun nedeni belli değildir ancak vakaların üçte ikisinde viral bir enfeksiyondan sonra ortaya çıktığı görülür. Bu viral enfeksiyon, Epstein-Barr virüsünde olduğu gibi bir tür herpes olabileceği gibi, grip, nezle veya diğer basit enfeksiyonlardan sonra da ortaya çıkabilir. Bu sendrom ayrıca Hodgkin hastalığı gibi diğer rahatsızlıklarla da beraber görülebilir.

    Tüm vakaların yüzde beş ile onu bir ameliyat sonrası ortaya çıkmaktadır. Kısa bir süre için, Guillain-Barre sendromuna bir aşının neden olduğu düşünülmüştü. 1976-1977 yıllarında yaygın bir grip aşısı kampanyasından sonra bu kanıya varılmıştı. Ancak yürütülen araştırmalar bunun doğru olmadığını ortaya koymuştu. Belirtiler, neden olan iltihaplanmadan birkaç gün ile bir-iki hafta, veya bir ameliyattan bir veya dört hafta sonra görülebilir. El ve ayak parmaklarında karıncalanmanın ardından genel bir kas zafiyeti oluşabilir. Bu zafiyet hissi giderek bacaklardan kollara ve yüze yayılır. ciddi vakalarda zafiyet felce dönüşebilir ve solunum kasları etkilenebilir. Göz, yüz, konuşma, çiğneme ve yutkunma ile ilgili kaslara da yayılabilir.

    En ağır şeklinde, Guillain-Barre sendromu acil tıbbi müdahale ve hastanenin yoğun bakım servisine kaldırılmayı gerektirebilir. Bu rahatsızlığı olan kişilerin bazıları hastalığın bir aşamasında solunum yardımına gereksinim duyarlar.

    Genelde, iyileşme birkaç ay süren bir devre sonrasında gelir. Ciddi şekilde etkilenmişseniz, uzun süren rehabilitasyon dönemine gereksinim vardır. Tüm vakaların yaklaşık yüzde onunda geçmeyen bir sakatlık kalır. Ölüm oranı yüzde üç ile dört arasında değişir.
    Konu Mustafa Uyar tarafından (12.Nisan.2015 Saat 20:47 ) değiştirilmiştir.

  4. #24
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart --->: Noroloji

    HAVA EMBOLİSİ: BAROTRAVMA

    AKCİĞER BAROTRAVMALARI (HAVA BASINÇ TRAVMALARI)

    TANIM:
    Belki kulak ya da sinüs barotravmaları kadar sık rastlanmasa da önemleri ve yarattığı tehlikeler açısından en önemli barotravmalar akciğerleri ilgilendirenlerdir. Diğer barotravmalarda olduğu gibi gaz alanların basınç/hacim etkileşimleri dalışta iniş ve çıkış dönemlerinde etkili olduğundan akciğer barotravmaları da iniş ve çıkış barotravmaları olarak ele alınabilir. Barotravmaların fiziksel temelini Boyle Gaz Kanunu oluşturur. Bu kanun uyarınca sabit sıcaklık altında gazların hacimleri ile basınçları ters orantılıdır. Sualtında yaklaşık her 10 metrede basınç 1 atmosfer artar. Böylece dalış esnasında basınç artışı nedeniyle vücudun gaz içeren boşluklarının hacmi azalmalı; çıkış sırasında ise basınç azaldığından bu gaz boşlukları genişlemelidir. Sıvılar ve katılar basınç değişimlerinden etkilenmediğinden vücudun katı ve sıvı kısımlarında bir değişiklik görülmez.
    Diğer bir deyimle dalış sırasında basıncın önemli oranda artmasına karşın vücut ufalmaz. a) Akciğerin iniş barotravması (Akciğer sıkışması)

    Akciğerin iniş barotravması genellikle serbest dalışlarda ve nadir olarak görülür. Maske ve şnorkel ile yapılan bu dalışlarda derin bir soluk alınarak dalınmaya başlanır. Başlangıçta akciğerler içinde tutulan hava, dalınan derinlikteki basınca orantılı biçimde daralmaya başlar. Bunun rezidüel hacime kadar azalması ile dalış sınırına gelinmiş olur. Daha derine dalma girişimi akciğerlerin rezidüel hacmin altına sıkıştırılması sonucunu doğurur. Bu durum akciğer dokusunda hasarlara, ödeme ve alveol içinde kanamalara yol açar. Total akciğer kapasitesi 6 litre, rezidüel hacimi 1,5 litre olan normal bir kişinin dalabileceği derinlik; yani 30 metre civarındadır. Öyleyse insanların büyük bir çoğunluğu 30 m den derine bile genel kondüsyonları ile dalamazken soluk tutarak yapılan derin dalış rekorlarının (-130) metreden daha derinlerde olması nasıl açıklanabilir? Herşeyden önce derin dalış rekortmenlerinin göreceli olarak daha yüksek total akciğer kapasitesine ve buna oranla daha düşük rezidüel hacime sahip oldukları bilinmektedir. Ayrıca su içinde immersiyon (suya batma) ve soluk tutarak yapılan dalışlarda göğüs boşluğu içindeki damarlarda kan göllenmesi gerçekleşir. Bu kan miktarı rezidüel hacimi karşılar. Böylece anatomik olarak yüksek total akciğer kapasitesine, düşük rezidüel hacime ve yüksek kan göllenme özelliğine sahip biri daha derinlere akciğeri sıkışmadan dalabilir. Ayrıca en büyük basınç/hacim değişimleri ilk metrelerde gerçekleşir. Derinlere daldıkça sınırın altına yapılacak inişler hacimce daha az sıkışmalara yol açacaktır. Teorik olarak dalış derinlik sınırına ulaşmadan da akciğer hasarı oluşturmak mümkün görülmektedir. Bu durum sualtında balık avlamak amacıyla uzun süre geçiren ve çıkışa yakın veya çıkış sırasında henüz dipteyken ağız kapalı zorlu inspirasyon (soluk alma) hareketi yapan dalgıçlarda görülen bir patolojidir. Göğüs boşluğu içindeki damarlarda kan basıncının göllenme nedeniyle artması ve zorlu inspirasyon ile alveol içi negatif basıncın artması sonucu alveol içine kanamalar oluşabilir
    Akciğer iniş barotravmasında göğüs ağrısı, solunum sıkıntısı, kanama çok ciddi olabilir. %100 oksijen solunumu, damar içinden sıvı verilmesi, şok tedavisi, aralıklı pozitif basınçlı solunum (IPPV) gerekebilir. Pozitif ekspirasyon (soluk verme) sonu basınçlı solunum (PEEP) hava embolisi tehlikesi nedeniyle sakıncalı olmakla birlikte uygulanmak zorunda kalınabilir.

    b) Akciğerin çıkış barotravması

    Tüplü dalışlarda dipte alınan basınçlı havanın türlü nedenlerle dışarıya verilmeden çıkılması sonucu oluşur. Dipte alınan hava çıkış sırasında genleşecek ve dışarı verilmediği taktirde akciğerin taşıyabileceğinden daha büyük hacimlere ulaşacaktır. Örneğin total akciğer kapasitesi 6 litre olan bir dalgıcın 30 metrede (4 ATA) derin bir soluk aldığını varsayalım. Bu dalgıç soluk vermeden yüzeye (1 ATA) geldiği taktirde akciğerlerdeki 6 litrelik bu hacim 4 katına yani 24 litreye kadar genişleyecektir. Bu durum akciğer doku bütünlüğünü bozarak çıkış barotravmasına yol açar. Çıkış barotravmaları sıklıkla serbest çıkış eğitimi verilen denizaltı personelinde görülür. Dalış eğitimi ve tekniklerinin değiştirilmesi çıkış barotravmalarının sıklığını azaltmıştır. Amatör dalıcılarda önceleri uygulanan serbest çıkış eğitimleri yerini kontrollü çıkış eğitimlerine; aynı regülatörden çimlenerek yapılan çıkış eğitimleri de ahtapot regülatör kullanımına değiştirildiğinden bu yana barotravma olgularında azalma görülmüştür. Ancak dalış ekipmanlarının gelişmesi ile giderek daha fazla sayıda insan dalabilmektedir. Önceki yıllarda yalnızca çok sağlıklı kimselerin yapabildiği dalış, artık her yaştan kişiler tarafından denenebilmektedir. Profesyonel dalgıçların aksine amatör dalıcıların sağlık kontrolü yaptırması zorunlu değildir. Hava hapsine yol açan her türlü tıkayıcı hastalık dalışa engeldir. Oysa bunların büyük çoğunluğu belirti vermediğinden sağlık kontrolü yapılmadıkça ortaya konamaz. KOAH, astma, akciğer parankiminde bül, kavern ve kistler, yapışıklıklar özellikle kronik enfeksiyonların ve sigara kullanımının sık olduğu ülkemiz açısından önem taşımaktadır. Dalış yaşamına başlamadan önce hiç olmazsa akciğer grafisi ve solunum fonksiyon testleri koruyucu hekimlik açısından mutlaka uygulanmalıdır

    Sağlıklı amatörlerde çıkış barotravmasının nedeni sıklıkla paniktir. Dipte karşılaşılan anormal bir durumda dalıcı kontrolsüz bir durumda çıkış yapmakta ve bu sırada soluk vermeyi ihmal etmektedir. Tüp havasının teknik nedenlerle kesilmesi, ağırlığın düşürülmesi, yüzerlik dengeleyicinin (BC) şişirme düğmesinin takılı kalması yüzeye fırlama nedenleridir. İyi bir eğitim ve dalış malzemesinin düzenli aralarla bakımı bu tür olayları en aza indirecektir. Akciğer çıkış barotravması önemine göre dört değişik klinik formda görülebilir:

    Alveol yırtılması: Genleşen havanın hasara uğrattığı alveollerin miktarına bağlı olarak değişik düzeylerde solunum bozulması görülür. Soluk darlığı, öksürük, kanama ve morarma gibi belirti ve bulgular genellikle masum olmalarına rağmen geniş tutulmalarda ölüme kadar varabilir. %100 oksijen solunumu çoğu olgularda yeterli oksijenlenmeyi sağlayacaktır. Pozitif basınçlı solunum akciğer hasarını arttıracağından mutlaka gerekmedikçe uygulanmamalıdır. Hastalar akciğer grafisi, atardamar kan gazı ölçümleri ve kan tahlili değerlendirmeleri gibi gerekli araştırmaların yapılabilmesi için en kısa zamanda oksijen solunumu altında bir merkeze sevk edilmelidir.

    Mediastinal veya subkutan(ciltaltı) amfizem(hava toplanması): Alveol yırtılması sonucu ortaya çıkan hava kabarcıkları akciğer dokusuna, mediastinuma (akciğerlerin arasında içinde kalbin de yer aldığı bölge) ve hatta boyuna, subraklavikular bölgeye (köprücük kemiği üstü) kadar yayılabilir. Bu durumda mediastinal veya subkutan amfizemin (derialtı hava kabarcıkları) klinik görünümü ortaya çıkar. Genleşen havanın gevşek dokularda yayılımı daha da fazla olduğunda pnömoperikardiyum (kalp zarının içinde hava) ve hatta pnömoperitoneum (karın zarında hava) görülebilir. Tutulumun şiddeti oldukça değişkendir. Boyun bölgesinde rahatsızlık ve dolgunluk hissi, seste değişme, yutma güçlüğü, soluk darlığı, bayılma ve bilinç kaybı görülebilir. Radyolojik olarak mediastende, supraklavikular alanda hava saptanabilir. İlgili alanlarda derialtında çıtırtı, kalp seslerinde azalma, kalbin tutulmasıyla taşikardi (nabzın hızlanması), hipotansiyon (düşük kan basıncı) bulunabilir. Tedavi hastalığın şiddetine göre belirlenir. Belirti vermeyen olgularda dinlenme yeterli gelebilirken orta dereceli olgularda hava kabarcıklarının yokedilmesi %100 oksijen solunumu ile hızlandırılabilir. Ağır olgularda basınç odası tedavisi hava kabarcıklarının hızla küçültülmesine ve atılmasına yardımcı olacaktır.

    Pnömotoraks: Genleşen havanın hasara uğrattığı alveollerden çıkan hava, akciğeri saran iç zarın (visseral plevra) yırtılmasıyla zarlar arası boşluğa açılır. Çıkış sürdükçe bu bölgede genişleyen hava ciddi pnömotoraksa (göğüs boşluğunda hava), kanamanın eşlik ettiği hallerde hemopnömotoraksa (göğüs boşluğunda kan ve hava) yol açar. Başlangıç anidir ve hızla şok gelişebilir. Tutulum sıklıkla tek taraflıdır. Çıkış barotravmasına bağlı pnömotoraksın klinik ve radyolojik görünümü genel pnömotoraks görünümünden farklı değildir. Hafif olgular yatak istirahati ve %100 oksijen solunumu ile tedavi edilebilir. Akciğerin %20'sinden fazlasının çökmesiyle birlikte olan olgularda sualtı drenajı gerekir. Diğer akciğer barotravması türlerinde olduğu gibi basınç odası içinde rekompresyon, belirti ve bulguların hızla ortadan kalkmasına yardımcı olur. Bu durumda çıkış sırasında pnömotoraksın yeniden gelişmesini engellemek için sualtı drenajının basınç odası içinde uygulanması gerekebilir. Hastanın transferi sırasında kara yoluyla irtifaya çıkma ya da kabin içi basıncı ayarlı olmayan bir uçakla nakil, ortam basıncının azalmasına ve göğüs boşluğu içindeki havanın genişleyerek durumun ağırlaşmasına neden olabilir

    Hava embolisi: Çıkış sırasında genleşen hava, alveollerin ve çevre damarların yırtılmasına yol açar. Havanın bu damarların içine girmesi ile ana dolaşımda hava embolileri oluşabilir. Böylece dalış pratiğinde en acil ve ölüm oranı en yüksek hastalık, akciğer çıkış barotravmasına bağlı hava embolisi, ortaya çıkar. Dalış sırasında havadan başka gaz karışımları kullanıldığında hava embolisi yerine "gaz embolisi" deyimi kullanılır. Akciğer toplardamarı aracılığıyla ana dolaşıma geçen hava kabarcıklarının özellikle beyin ve kalp damarlarında yol açtığı tıkanmalar ciddi sonuçlara yol açar. Çıkışın devam ettiği durumlarda bu kabarcıkların çapı da büyüyecektir. Beyin ve kalp dışında dalak, karaciğer, böbrekler ve diğer organlarda da hava embolileri görülebilir. Dalışa bağlı emboliler genellikle çok sayıda odağı tutar. Belirti ve bulgular tıkanan bölgelere, embolinin tıkadığı bölgenin büyüklüğüne bağlı olarak çok çeşitlidir. Özellikle merkezi sinir sistemine ait bulgular ve kalp bulguları kısa sürede ölümle sonlanabilir. Hava embolisi sualtı hekimliğinde en önemli acil hastalıktır. Olguların büyük çoğunluğu çıkıştan hemen sonra basınç odasına alınamadan kaybedilirler. Hava embolisinin ilaçla tedavisi dekompresyon hastalığında anlatılanla aynıdır. Hasta transferi ve basınç odası tedavisi de benzerlik gösterir. Ancak basınç odasında uygulanan tablolar daha uzun ve derin tedavi gerektirir. Van Allen'in 1929'da köpekler üzerinde yaptığı çalışmaya dayanarak ileri sürülen baş aşağı hasta transferi yararının olmayışı, dahası beyin ödemini arttırdığı için günümüzde terkedilmiştir. Ancak prensip olarak hastanın yatar pozisyonda tutulması önerilmektedir. Bu pozisyonda nitrojen atılımı da daha hızlıdır. Atardamar embolilerinde gerekli olmamakla birlikte toplardamar embolilerinde hasta sol yanına yatırılmalıdır. Akciğer çıkış barotravmasına bağlı hava embolisi ile merkezi sinir sistemi dekompresyon hastalığı belirti ve bulgularının benzer olması nedeniyle sık olarak karıştırılır. Ayırıcı tanıda ayrıntılı bir dalış hikayesi en büyük yararı sağlar. Dekompresyon hastalığı oluşması için belirli bir derinliğe, belirli bir süre dalınması gereklidir. 10 metreden daha sığa yapılan dalışlarda dekompresyon hastalığı görülmesi beklenmez. Oysa 1 metreden daha sığ derinlikte derin bir soluk alarak çıkış yapmak hava embolisi oluşması için yeterlidir. Hava embolisi olgularında genellikle kontrolsüz bir çıkış bulunur. Ancak bu ayrımı yapmak her zaman mümkün değildir. Çok yavaş yapılan bir çıkışa rağmen akciğerde hava hapsine yol açan bir lezyon nedeniyle hava embolisi gelişebileceği gibi, dekompresyon tablolarınca güvenli sayılabilecek dalışlarda bile dekompresyon hastalığı görülmesi mümkündür. Tutulum yeri de ayırıcı tanıya yardımcı olur. Dekompresyon hastalığı genellikle omuriliği, en sık da göğüs ve bel bölümlerini tutar. Böylece belirti ve bulgular daha çok her iki bacağın felci şeklinde görülür. Oysa hava embolisi sıklıkla beyini ilgilendirdiğinden kolların tutulumu ile beraber seyreder. Ancak tutulum yerinin kesin bir ayrım göstermediği bilinmelidir. Belirti ve bulguların ortaya çıkış zamanı ayırıcı tanı için sıklıkla kullanılmaktadır. Yüzeye geldikten sonra ilk 10 dakika içinde hava embolisi, daha sonra dekompresyon hastalığı ortaya çıkar şeklindeki yaklaşım bilimsel değildir. Henüz yüzeye gelmeden su içinde dekompresyon hastalığı gelişen çok sayıda olgumuz bulunmaktadır. Her iki hastalığın ilaç ve basınç odası tedavileri benzerdir. Ancak yeniden dalışa dönüş kararı açısından mutlaka ayırıcı tanı yapılmalıdır. İyi tedavi edilen bir dekompresyon hastası belirli kurallar içinde dalışa dönebilir. Oysa hava embolisi olguları sıklıkla altta yatan kolaylaştırıcı bir nedene sahiptir. Hava hapsine yol açan bu lezyonların saptanıp dalış yaşamının sona erdirilmesi önem taşımaktadır. Akciğer grafisi, tomografi, solunum fonksiyon testleri tedavi edilen her olguda mutlaka yapılmalı, dalışa dönüş açısından bir sualtı hekimine danışılmalıdır.
    Konu Mustafa Uyar tarafından (12.Nisan.2015 Saat 20:47 ) değiştirilmiştir.

  5. #25
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart --->: Noroloji

    Kulak Barotravması:

    ORTA KULAK İNİŞ BAROTRAVMASI Şekil 1'de görüldüğü gibi orta kulak, dış yüzü kulak zarı, diğer yüzleri kemik duvarlardan yapılı içi hava dolu küçük boşluklardır. Bu boşlukta işitmeye yardımcı olan kemikçikler bulunmaktadır. Orta kulak boşluğunu dışarıya bağlayan tek yol normal olarak kapalı halde bulunan östaki kanalıdır. Bu kanalın bir ucu orta kulağa, diğer ucu ise burun boşluğunun boğaza bağlandığı bölgeye açılır. Orta kulak dalış sırasında içi deniz suyu ile dolan dış kulaktan kulak zarı ile; içinde normalde de sıvı bulunan iç kulaktan ise yuvarlak ve oval pencerelerle ayrılır. Dalış sırasında basınç artışını dengelemenin tek yolu orta kulak içine hava yollamaktır. Dalıcılar arasında "kulak açma" adı verilen bu eşitleme işlemi yapılmadığında orta kulak içindeki basınç dışarıya göre daha düşük olacaktır. Dış kulaktaki yüksek basınç nedeniyle kulak zarı içeriye doğru çökecek, iç kulaktaki yüksek basınç nedeniyle yuvarlak pencere dışarıya doğru şişecektir. Ayrıca orta kulak içindeki negatif basınç etkisi ile orta kulağın içini döşeyen mukoza üzerine de vakum etkisi olacaktır. Bu mukozada bulunan damarlardan kulak içine sıvı sızacak, hatta belki de damarların yırtılması ile orta kulağa kan dolacaktır. Aşırı durumlarda kulak zarı içeriye doğru yırtılabilecektir. Kulak barotravmalarını önlemenin tek yolu sağlıklı bir eşitleme yapılabilmesidir. Kulak eşitlemesi kabaca östaki kanalı aracılığıyla orta kulak içine hava yollanmasıdır. En basit yöntemi esneme ya da yutkunma hareketi sırasında östaki kanalının pasif olarak açılmasıdır. Uçak yolculuklarında veya kara yoluyla yolculuklarda irtifa değişimlerinde kulakta uğultu ve dolgunluğun yutkunma ile ortadan kalkması aynı mekanizmaya dayanır. Ancak dalış sırasında çok daha büyük ve hızlı basınç değişimlerinin yaşandığı unutulmamalıdır. Bu nedenle sürekli yutkunma ile basınç eşitlemeyi bir çok kişi sürdüremez. Dalıcıların en sık kullandığı kulak açma işlemi valsalva manevrası olarak bilinir. Burada maskenin burun parçası parmaklarla sıkılarak burun ve ağız kapatılır ve ıkınma hareketi ile boğaz boşluğuna doğru hava yollanır. Bu pozitif basınç östaki kanalının açılmasını ve orta kulağa aktif olarak hava yollanmasını sağlar. Sık kullanılan bu yöntemin özellikle aşırı zorlamalı olarak uygulandığında pek de masum olmadığını iç kulak barotravmalarını incelerken göreceğiz. Daha çok önerilen kulak açma manevraları öğrenmesi zor ancak öğrenildikten sonra kolaylıkla yapılabilen ve güvenli yöntemlerdir. Frenzel manevrası dilin yumuşak damağa doğru itilerek östaki kanalı çevresindeki kasların kasılması ve kanalın açılarak içine hava yollanması temeline dayanır. Ağız ve burun kapalı iken yapılan yutkunma hareketi ise Toynbee manevrası olarak bilinir. Deneyimli dalıcılar ufak farklılıklarla kendilerine en kolay gelen kulak açma manevrasını keşfederler. Burada altın kural kulağın tam ve zamanında açılması, işlemin sık olarak yapılması, kulak açmanın dalış hızına göre değil; dalış hızının kulak açmaya göre ayarlanması ve en önemlisi aşırı zorlamadan kaçınılmasıdır.

    Kulak neden açılmaz?

    Bazen kulak yukarıda belirtilen kurallara tam olarak uyulsa bile açılmayabilir. Bu durumda östakinin boğaza açılan bölümünde bir sorunun varlığından bahsedilebilir. Östaki disfonksiyonu adı verilen bu durum bazı kişilerde yapısaldır. Anatomik farklılıklar birçok durumda daha önceden geçirilmiş enfeksiyonların bir sonucudur. Bu durumun en açık delili olarak kulak açma zorluğu yaşayanların çoğunlukla hep aynı kulağında sorun çıkması verilebilir. Ancak östaki disfonksiyonuna yol açan faktörlerin çoğunlukla geçici ve önlenebilir olması dikkat çekicidir. Bu faktörler dalıcılar tarafından iyi bilinir. Ancak dalmaya motivasyon o kadar fazladır ki çoğunlukla bu önlemler ihmal edilir.

    Kulak açmayı güçleştiren faktörleri şöyle sıralayabilliriz;

    l Üst solunum yolu enfeksiyonu. En sık rastlanan durumdur ve "nezleli iken dalma" kuralı belki de tüm dalış eğitiminde en sık işlenen kural olmasına rağmen aynı zamanda en çok çiğnenen kuraldır. Mikrobik enfeksiyon dışında da üst solunum yollarında enflamasyona yol açan durumlar arasında uykusuzluk, yorgunluk, soğuk havaya maruz kalmak sayılabilir. l Allerjik durumlar. Saman nezlesi, ev tozu allerjisi sık bilinen allerjik nedenler arsındadır. Bunlardan daha az bilinen deniz ile ilişkili allerjenler de bulunabilir. Bu allerjenlerin etkisi ile burun ve boğaz mukozası şişebilir ve östaki kanalı açılmayabilir. l Mukozal polip. Burun veya geniz eti diye de bilinen ve östaki borusunu çevreleyen yumuşak dokuda tıkanmaya yol açabilecek anormal dokular kulak açmayı imkansız hale getirebilir. l Östaki borusunun ucunda kapak etkisi oluşana kadar kulak açmaksızın inmek. Kulak açma işlemi bir kez ihmal edildi mi derinlere inildiğinde açılma işlemi artık imkansız hale gelir. Östaki kanalının genize açılan ucu adeta bir sübap yapısındadır ve giderek kapanır. Sübap kilitlenmeden açmak çok daha kolaydır. Bu durumun dalıcılar tarafından atlanmasının en önemli nedeni kulak açma işleminin ağrıya indekslenmesidir. Oysa dalıcılar kulaklarında ağrı oluşmadan kulaklarını açmalıdırlar. Her ne kadar ağrı, kulakta oluşan vakumun bir sonucu olarak ortaya çıksa da ağrı eşiğinin kişiden kişiye değiştiği bilinmektedir. Bazı kişilerde iç basınç çok fazla düşüp, kulak zarı belirgin biçimde çökmeden ağrı ortaya çıkmaz. Ağrı ortaya çıktığında ise östaki sübabı artık kilitlenmiştir. l Sigara kullanımı. Sigaranın mukozalarda irritasyon yaptığı ve şişmeye yol açarak kulak açmayı güçleştirdiği bilinmektedir. Yalnızca kulak açma üzerine olumsuz etkileri değil dalışta daha da büyük tehlikelere yol açan sigara kullanımının dalıcılar tarafından mutlaka terk edilmesi gereklidir. Sigaranın genel sağlığa yaptığı etkiler, kanserojen oluşu konumuz dışında olmakla birlikte mutlaka her dalıcı tarafında iyi bilinen zararlardır. Oysa dalıcılar arasında sigara tüketiminin üzücü bir biçimde yüksek oluşu da bir gerçektir. l Başaşağı dalış pozisyonu. Anatomik yapı ve basınç ilişkisi açısından başaşağı dalış sırasında kulak açmak daha güçtür. Bu nedenle özellikle kulak açmanın zorlaştığı hallerde ayaklar önde dik pozisyonda ve kontrollü bir hızda inmek uygun olacaktır.

    Belirtiler: Dalış sırasında kulak tam olarak açılmadığında bir rahatsızlık, tıkanma hissi ve dolgunluk görülür, inmeye devam edilirse ağrı oluşur. Ağrı daha fazla derine inmeyi engelleyecek şiddette olabilir. Şekil 2'de tipik bir orta kulak barotravmasının oluşumu özetlenmiştir. Dalıştan sonra kulakta ağrı, dolgunluk hissi ve çınlama bulunabilir. İleti tipi bir işitme kaybı saptanır. Dalıcı durumu "kulağının içine su kaçmış" olarak yorumlar. Gerçekte kulak zarı yırtılmadıkça orta kulağa su girmeyeceği açıktır. Buna rağmen muayenede kulak içinde su saptanabilir. Ancak bu elbette deniz suyu değil, orta kulak boşluğuna orta kulak mukozalarından sızan sıvı hatta bazen de kandır. Çıkış sırasında bu az miktarda kan bazen östaki aracılığıyla genize atılabilir ve dalıcı tarafında burunda farkedilebilir. Miktarın azlığı ve ilgili bölgenin farklılığı sinüs barotravmasında görülen kandan ayıracaktır. Kulak zarı yırtılırsa dalıcı tarafından derhal farkedilir. Çok şiddetli ve batıcı-keskin bir ağrı ile orta kulak boşluğuna su girer. Giren su basıncı eşitler ve keskin ağrı ortadan kalkar. Fakat içeri giren soğuk suyun uyarması sonucu baş dönmesi ve bulantı kusma meydana gelebilir. Kalorik vertigo adı verilen bu durum kısa sürelidir. Kulak içine giren suyun sıcaklığı vücut sıcaklığına erişince vertigo da kaybolur. Kulak zarı yırtılmasıyla beraber olsun olmasın orta kulak barotravmalarının tümünde oluşan hasar yalnız kulak zarında değil tüm orta kulak yapılarındadır. Mukozalarda ödem, kanamayla birlikte enflamasyon, orta kulak boşluğunda kan ve seröz sıvı toplanması görülebilir. Oluşan travma, yapılan muayenede kulak zarının görünümüne göre hafiften ağıra altı gruba ayrılır. En hafif şeklinde yakınma bulunmasına rağmen zar normal görünmektedir. En ağır durumda ise kulak zarının yırtıldığı saptanır

    Tedavi: Kulak zarının bütünlüğünün bozulmadığı hafif olgular, Kulak Burun Boğaz (KBB) pratiğinde sık rastlanan seröz otitis media ile büyük benzerlik gösterir ve benzer tedavi yaklaşımı ile ele alınır. Orta kulak boşluğunda sıvı veya kan birikmesi genellikle cerrahi bir girişimi gerektirmeden ilaç ile tedavi edilebilir. Tedavi edlmeyen olgularda gelişebilecek bir enfeksiyon durumun ağırlaşmasına yol açacaktır. Bu nedenle mutlaka bir hekim tarafından daha da iyisi bir KBB uzmanı tarafından değerlendirilmelidir. Kulak zarı yırtılmalarının kendiliğinden iyileşebileceği gibi ağır yırtıklarda cerrahi girişim gerektirebileceği unutulmamalıdır. Sık orta kulak barotravmasına uğrayan dalıcılar altta yatan nedenler açısından mutlaka bir KBB uzmanı tarafından değerlendirilmeli ve tedavi edilmelidir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/22042-noroloji-3.html#post41579

    Korunma: Barotravma için önlem almak daima tedaviden daha kolaydır. Orta kulak barotravmasının önlenmesi genel olarak adayların uygun seçimine, gerekirse basınç testine tabi tutulmasına ve bir üst solunum yolu enfeksiyonu varlığında dalıştan sakınmaya bağlıdır. Dalıcı adaylarının dalışa başlamadan önce yapılan muayenesinde, östaki borusu fonksiyonlarını etkileyecek nazal septum deviasyonu, sık sık orta kulak enfeksiyonu, kulak zarına cerrahi girişim ve kulak zarı yırtılması hikayesi özellikle araştırılmalıdır. Burundaki deviasyonun cerrahi olarak tedavisini yaptırmak, sigarayı bırakmak, mevcut üst solunum yolu enfeksiyonunu tedavi etmek kulak açma işleminin daha kolay yapılmasını sağlıyacaktır. Her dalıştan önce dalıcılar kulak eşitleyip eşitleyemediklerini test etmelidirler. Dalış hızının yavaşlatılması, dalışa başlar başlamaz ve sık olarak (her metrede) kulak açmak barotravma riskini azaltacaktır. Boylece kulakta basınç hissi ya da ağrı hissedilmeden kulak açma işlemi gerçekleştirilir. Dalışlarda baş aşağı pozisyonda inişten sakınılmalıdır. En ideali çapa halatı boyunca ayaklar aşağıda olmak kaydıyla, iniş hızını kontrol ederek ve kulak açma işlemine konsantre olarak inişe geçmektir. Dalıcılar en basiti ağız kapalı esneme ve yutkunma olan kulak eşitlemeye yardımcı olan manevraları bilmelidir. Sık kulak açma ile basınç farkının artması önlenmelidir. Kulak açmayı kolaylaştırmak amacıyla kullanılan burun damlalarının yan etkileri göze alınmalıdır. Bu tip damlaların rebound etkisi bulunmaktadır. Damla kullanıldıktan sonra kulak rahat açılmakta ancak bir süre sonra rebound etkisi ile daha da güçleşmektedir. Kabul edilebilir bir yöntem olarak dalışa başlamadan önce maske takmadan su içinde bir takla atmak, daha sonrada kuvvetlice sümkürerek burunu temizlemek çok büyük yararlar sağlayacaktır. Temizleme işlemi yanında tuzlu suyun osmotik etkisi ile burun boşluğu ve genizde konjesyon azalacak ve kulağın çok daha rahat açıldığı görülecektir.
    Konu Mustafa Uyar tarafından (12.Nisan.2015 Saat 20:48 ) değiştirilmiştir.

  6. #26
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart --->: Noroloji

    ORTA KULAĞIN ÇIKIŞ BAROTRAVMASI

    Orta kulağın çıkış barotravması daha nadir görülür. Orta kulağa hapsolmuş havanın çıkış esnasında genişlemesi ile meydana gelir. Dalış sırasında kulak açma işlemi ile orta kulağa yollanan hava çıkış esnasında Boyle Kanunu'na göre genişler. Eğer genişleyen hava östaki borusu aracılığıyla ile atılamazsa yakınmalara neden olur. Etkilenen kulakta basınç hissi, ağrı ve kulak çınlaması saptanır. Kulaklarda birinden hava çıkarken diğerinden çıkmaması, bu iki kulak arasında basınç farkına yol açacaktır. Baş dönmesi, bulantı, kusma ve oryantasyon kaybı ile seyreden bu duruma alternobarik vertigo adı verilmektedir. Sualtında bu tip yakınmaların boğulmayla sonuçlanabilecek olması olayın ciddiyetini ortaya koymaktadır. Baş dönmesi dalıcı dik pozisyonda iken daha fazla, yatay pozisyonda iken daha azdır. Deneyimli dalıcılar bunu bilir ve hissettikleri anda yatay pozisyon alırlar. Eğer çıkışta yakınmalar ortaya çıkarsa basınç farkını azaltmak için biraz aşağıya inilmeli, ağız kapalı iken yutkunma hareketi yapılmalıdır. Bazen dış kulak yoluna basınç yapmak östaki borusunu aşılmasına yardımcı olabilir. Kulak zarında ve diğer orta kulak yapılarındaki hasara bağlı olarak işitme kaybı olabilir. İç kulak barotravması da bir komplikasyon olarak karşımıza çıkabilir. Belirtiler: Baş dönmesi, kulak çınlaması ve ağrı hissedilebilir. Kulak muayenesinde iniş barotravmasında daha çok zar ortasında görülen konjesyon, çıkış barotravmasında zar kenarlarında görülür. Kulak zarı dışa doğru bombeleşmiş olarak da görülebilir.

    Tedavi : Ortaya çıkan şikayetlerin kısa sürmesi orta kulak çıkış barotravmasının olumlu bir yanıdır. Şikayetler geçip işitme normale dönene kadar dalış yapılmamalıdır.

    DİŞ BAROTRAVMALARI


    Normal olarak dişin kemik ve yumuşak dokudan oluşan yapısı içinde herhangi bir hava hacmi bulunmadığından barotravma gelişmesi de beklenmez. Ancak diş çürüklerinin dolgusu sırasında dolgu altında hava kalması halinde barotravma nedeni olabilir. Diş çürükleri ülkemizde oldukça sıktır. Kliniğimize yapılan bir arşiv taramasında dalışa uygunluk açısından sağlık muayenesi yaptıran 657'si erkek, 175'i kadın toplam 822 dalıcı adayı arasında bir veya daha fazla sayıda diş dolgusu olanların oranı %99,3 olarak saptanmıştır. Bu dalıcı adaylarının yaş ortalamasının 21,9 olması dikkat çekicidir. Tıbbi danışmanlığını yaptığımız çeşitli dalış çalışmalarında en sık rastlanan barotravma türleri arasında orta kulak iniş ve sinüs barotravmalarını diş barotravmaları izlemektedir. Yukarıda da açıklandığı gibi gaz hacim içermeyen diş yapılarında barotravma oluşması beklenmez. Ancak diş yapıları içinde kapalı gaz hacmi oluşumuna yol açabilecek diş çürükleri, hava hacmi içeren dolgu ya da kaplamalar, yumuşak dokularda benzer durumlarla sonlanan cerrahi girişimler barotravma kaynağı olabilirler. Dalış sırasında çevre basıncındaki artış bu kapalı hacimlerde vakum etkisi oluşturur. Hızlı dalış yapıldığında boşluk içeren dişler içeriye doğru çökerek kırılabilirler. Genellikle ilgili bölgede hissedilen şiddetli ağrı daha derine inmeyi engeller. Ancak ağrının oluştuğu derinlikte bir süre beklemekle bu boşluğa yumuşak dokuların doldurması, kanama ve sıvı sızması ile basınç artışı dengelenir ve ağrı ortadan kalkar. Çıkışa başlandığında çevre basıncı azalır. Bunun sonucunda diş boşluğunun içindeki hava da genişleyecektir. Ancak dipte yerini alan sıvı nedeniyle hava eski hacmine genleşemez ve bu kez tam ters bir yolla, içeride aşırı basınçla ağrı ortaya çıkar. Ağrıya yol açan bu basınç nedeniyle dolgu düşebilir hatta diş parçalanabilir. Unutulmaması gereken bir durum ağrıya yol açan bir diş dolgusunun, altında hava bulunduğu için gerçek işlevini yerine getirmediğidir. Dalıcı dalış yapsın yapmasın bu dolgunun mutlaka yenilenmesi gerekmektedir. Dolgu altında hava bulunması, diş çürüğünün dolgu altında sürdüğünün bir göstergesidir. Bu durumda dalıcı en kısa sürede diş hekimine baş vurmalıdır. Seyrek olarak görülse de kanal tedavisi sırasında tedavinin belirli aşamalarında diş içinde hava boşluğu bulunabilir. Kanal tedavisi gören dalıcılar mutlaka tedaviyi uygulayan endodonti uzmanından diş yapıları içinde bu şekilde bir hava boşluğu bulunup bulunmadığını öğrenmeli ve diş hekimi onay vermeden tedavi tamamlanana kadar dalmamalıdır. Ayrıca kanal tedavisi uygulanan bazı dişlerde kırık veya çatlaklar bulunabilir ve bir kısmında kırık hattı diş röntgeninde görülmeyebilir. Dalış yapılması sırasında bu dişe ait ağrı hissedildiğinde dalış derhal sonlandırılmalı ve en kısa sürede diş hekimine başvurulmalıdır. Dalış sırasında üst çenede dişe vuran ağrıların aslında maksiller sinüse ait olabileceği de unutulmamalıdır. Diş barotravmasından korunmanın en doğru yolu düzenli aralarla diş kontrolü (aslında bunun için dalıcı olmak gerekmemektedir), ve diş çekimi ya da tedavisi sırasında tam iyileşmeden dalış yapmamaktır.
    Konu Mustafa Uyar tarafından (12.Nisan.2015 Saat 20:48 ) değiştirilmiştir.

  7. #27
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart --->: Noroloji

    MASKE SIKIŞMASI

    Normal olarak dalış maskesi ile bunun arkasında kalan yüz bölgesinde kapalı bir hava hacmi bulunur. Bu yüz bölgesi içinde gözler de yer almaktadır. Dalış sırasında bu bölgedeki havanın sıkışmasını engellemenin tek yolu burundan maske içine hava vermektir. Burunun maske içinde yer almasının nedeni maske içindeki basıncın eşitlenebilmesidir. Maske içine burundan hava verilmediğinde oluşan vakum maskenin oturduğu deriyi ve gözü etkileyecek, burada deri altı kanamalara varan zararlar oluşturacaktır. Oluşan zarar bir yana maskenin yüze oturması görüşü önemli ölçüde bozacaktır. Bu nedenle ancak çok acemiler maske içine hava vermezler. Acemilik aşırı hırsla birleştiğinde, genellikle kurs öncesi dalıcı seçmelerinde ve yarışmalarda bu tip hasarlar görülmektedir. Gözlerde oluşan hasar, göz beyazlarında kanamalardan, göz yapılarının ciddi hasarlarına kadar değişebilir. Ancak gerek gözde, gerek maske arkasında kalan ciltteki zararlar belirli bir süre sonunda kendiliğinden iyileşir. Gözde barotravma oluştuğunda bir göz hekimine kontrol olmakta yarar vardır. Deneyimli dalıcılar ciğerlerinde maske eşitleyecek kadar havanın kalmadığı derinlikleri yarışma amacıyla aştıklarında maske sıkışmasına uğrarlar. Bununla birlikte deneyimli bir dalıcının başına gelen ilginç bir maske sıkışması anlatılmıştır. Maske sıkışmasında özellikle gözler üzerinde önemle durmak gerekir. Özellikle bilinç kaybı nedeniyle dibe batan ve bu sırada maske eşitlemesi yapamayan bir dalıcının gözleri ciddi hasarlar görebilir. Dalıcı sonradan kurtarılarak yaşama dönderilse bile göz hasarı kalıcı olabilir. Aynı şekilde göz küresi içinde hava oluşmasına yol açan cerrahi girişimlerden sonra dalış yapmak göziçi yapıların sıkışmasına ve ciddi zararlar görmesine yol açar. Bu tip cerrahi girişimlerden sonra aylar süren iyileşme dönemlerinden önce dalış yapılmamalıdır. Dalıcı cerrahi girişimden sonra göz hekiminin onayıyla dalışa dönmelidir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/22042-noroloji-3.html#post41581


    BAŞLIK SIKIŞMASI

    Bu tip bir barotravma sert başlık kullanan profesyonel dalgıçlarda gözlenir. İniş sırasında kuru dalış giysisi ve başlığın içine hava verilmelidir. Aksi taktirde sert başlığın içinde sıkışan hava vakum oluşturarak dalgıcı başlığın içine doğru çeker. Gelen hava miktarı dalış hızını karşılamadığında dalgıç ilk önce omuzlarının başlığa doğru basıldığını hisseder. Bu durumda dalış hızını yavaşlatması gerekir. Dalış tarihinde, negatif yüzerlikteki dalgıcın bekleme iskelesinden aşağı düştüğü, hava hortumu ve bağlantılarının koptuğu trajediler bulunmaktadır. Bu durumda dalgıç başlığa doğru itilir ve giderek tüm vücudu sıkışarak ölür. Dipte çalışan bir dalgıcın hava hortumunun türlü nedenlerle kopması da benzer sonuçlara yol açmıştır. Ancak bu durum hava devresine eklenen bir geri döndürmez valfle önlenebilir. Sert başlıkla dalış yapmayan scuba dalıcıları için başlık sıkışması söz konusu değildir.


    GİYSİ BAROTRAVMASI

    Bu barotravma çoğunlukla kuru tip dalış giysisi, ender olarak da ıslak giysi kuşanan dalıcılarda görülür. Kuru tip dalış giysisi içine dalış sırasında artan basıncı karşılayacak kadar hava verilmelidir. Aksi taktirde giysi içinde sıkışan hava ilgili vücut bölümlerinde ağrı, yanma, kızarıklık, deri altı kanamalara yol açabilir. Bazen vücuda tam oturan ıslak giysiler de hava hapsolmasına yol açabilir. Bu durumda kuru giyside olduğu gibi içeri hava yollama olanağı da yoktur. Daha çok diz arkasında, kollarda ve sırt bölgesinde rastlanan bu gibi durumlarda giysinin her yerine su almak sorunu çözer. Kuru tip giysilerin kontrolsüz biçimde şişmesi sonucu yüzeye fırlamak ve çeşitli çıkış barotravmalarına ve özellikle akciğer barotravmasına uğramak olasıdır. Benzer biçimde yüzerlik dengeleyici (BC) ya da can yeleğinin kontrolsüz şişmesi de sorun yaratabilir.


    ÇEŞİTLİ NADİR BAROTRAVMALAR


    Derialtı amfizemi: Bu nadir durum akciğer çıkış barotravmasında gözlenen amfizemden farklıdır. Hava ile temas eden deri ya da mukozada herhangi bir çatlak olması halinde buradan içeri giren hava çıkışta genleşerek barotravma nedeni olabilir. Örneğin maske ardında kalan derideki bir kesiden içeri giren hava gevşek göz çevresi dokuda amfizeme yol açabilir. Şiş dokuya dokunulduğunda deri altındaki gaz çıtırtı şeklinde elde hissedilebilir. Yine sinüs ve burun boşluğunda bulunan bazı kemiklerin kırıkları nedeniyle göz çevresi dokuya gaz kaçabilir. Burun boşluğu ile göz çukurunu birbirinden ayıran kemik (yumurta kabuğu kalınlığındadır) kırıksa özellikle şiddetli valsalva ile göz çukuruna hava kaçabilir, bu da çıkışta amfizeme neden olabilir. Tedavi olarak yüzeyde %100 oksijen solutmak her zaman çok iyi sonuç verir.
    Karın boşluğunda hava: Ya akciğer barotravması nedeniyle ortaya çıkan havanın karın zarının arkasına sarkmasıyla ya da sindirim sistemi barotravması sırasında yırtılan bir bölümden çıkan havanın karın boşluğuna salınmasıyla görülür. Her durumda gerçek barotravma nedeni farklıdır.
    Kafa sinirlerinin etkilenmesi: Kafa içinde çeşitli hava boşluklarına yakın komşuluk eden kafa sinirleri buralardaki basınç değişimleri nedeniyle zarar görebilir. Örneğin orta kulağa komşuluk eden yüz sinirinin felci ya da maksiller sinüs duvarında yolculuk eden gözaltı sinirinin felci gibi. Bu tip felçler genellikle kalıcı değildir. Ancak oluştuğu dalıcılarda tekrarladığı bilinmektedir.
    Konu Mustafa Uyar tarafından (12.Nisan.2015 Saat 20:48 ) değiştirilmiştir.

  8. #28
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart --->: Noroloji

    hipofiz tümörleri hipofiz tümörü

    Burun kanallarının arkasında beynin altında yerleşik bulunan hipofiz bezi kabaca küçük parmağınızın son iki bölümünün büyüklüğü ve şeklindedir. Küçük boyutuna rağmen endokrin bezler içerisinde en önemli olanıdır. Vücudun uzun dönemli büyüme, günlük fonksiyonları ve üretkenlik yetenekleri ile ilişkili olarak bir kontrol merkezi gibi çalışır.

    Hipofiz bezinde iki kısım vardır: ön (anterior) lob ve arka (posterior) lob, ön lob, göğüste süt üretimini harekete geçirmek için büyüme hormonu da dahil olmak üzere, altı ayrı hormonun üretimi ile yükümlüdür, ön lobdaki diğer hormonlar, tiroid bezleri, yumurtalıklar, testis ve böbrek üstü bezlerindeki faaliyetleri harekete geçirerek endokrin sistemin diğer kısımlarını da etkiler.

    Arka lob iki çeşit hormon üretir: oksitosin ve antidiüretik hormon. Oksitosin emzirme dönemi sırasında kadınlarda göğüsten süt gelmesi olayını harekete geçirmek için faaliyette bulunur. Aynı zamanda doğum sırasında rahim kasılmalarını da hızlandırır. Antidiüretik hormon idrar çıkışını kontrol etmek için böbrekler üzerinde faaliyet gösterir.

    Hipofiz Bezi Tümörleri

    Akromegali

    Hipofizin aşırı faaliyeti sonucu yüzün irileşmesi, el ve ayakların aşın büyümesi ile belirgin durumdur. Bu kronik hastalık yetişkinlerde görülür ve normal gelişim tamamlandıktan sonra büyüme hormonunun artan salgısı nedeni ile ortaya çıkar.El, ayak, çene ve kafatası kemiklerinin aşırı büyümesi şeklinde oluşur. Büyüme çağından sonra kemiklerdeki uzamanın durması nedeniyle, akromegali iskelette kalınlaşmaya neden olur. Akromegali olan bir kişide en fazla dikkat çeken değişiklik alın ve çene kemiklerinde abartılı bir büyümedir. Bunun sonucunda genişlemiş ve kabalaşmış yüz hatları ve birbirinden oldukça ayrık dişler gözlenir.

    Jigantizm

    Gelişim hormonunun aşırı salgılanmasına bağlı olarak vücudun anormal derecede gelişme ve büyüme göstermesi devleşme. Nadiren görülen bu hastalık, akromegaliye benzer ve hipofiz bezi tarafından büyüme hormonunun aşırı salgılanması nedeniyle ortaya çıkar. Akromegaliye benzemeyen bu yönü ise jigantizmde büyümenin hızlanması ve yetişkinlikte aşırı uzun boyun ortaya çıkmasıdır. Bu iki rahatsızlık arasındaki fark bu olaydan etkilenen kişinin yaşıdır. Jigantizm yetişkinlik dönemini tamamlamamış olan şahıslarda ortaya çıkar. Ancak uzun boylu çocukların çok azı jigantizm rahatsızlığına sahiptir.

    Prolaktinoma

    Bu türden hipofiz bezi tümörü prolaktin hormonunun aşırı salgısına neden olur. Bu olay kadınlarda düzensiz adet veya adetten kesilmeye neden olabilir. Erkeklerde ise kısırlık veya iktidarsızlık ortaya çıkabilir. Kraniofarinjiyoma

    Bu türden bir hipofiz bezi tümörünün belirtileri görsel bozukluklar, baş ağrıları ve cinsel gelişme yetersizliğidir.

    Cushing Sendromu

    Bir böbrek üstü bezi tümörü de bu rahatsızlığa neden olabilir.

    Akromegali ve jigantizm hipofiz bezinin aşırı faaliyeti nedeni ile ortaya çıkar. Hipofiz bezi büyüme hormonu diye bilinen hormonu aşırı bir şekilde salgılar (buna ayrıca somatotropik hormon da denir). Bu türden bir aşırı salgılama genellikle bezlerde bir tümörün gelişmesi ile ortaya çıkar. Bu rahatsızlığa hiperpituitarizm denilir.

    Hipofiz bezinde iki türden tümör gelişebilir. Bunlardan birine kraniyofarnjiyoma denilir. Bu tip tümör büyüdükçe hipofiz bezine baskı yapar. Bunun sonucunda hormon salgısı azalabilir ve hipopituitarizm veya diabetes insipidus (şekersiz diyabet) gibi rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. İkinci çeşit hipofiz bezi tümörü adenomdur (bez epitelinden gelişen iyi huylu ur). Böylesi bir tümör fazla yayılmaz. ancak akromegali, jigantizm veya Cushing hastalığı gibi rahatsızlıkların bir sonucu olarak muhtelif hormonların aşırı salgısı yaratmaz, ancak göz sinirleri üzerinde ve yakınındaki normal hipofiz bezi dokuları üzerinde mekanik bir baskı oluşturarak herhangi bir zarara yol açabilir.

    Teşhis

    Doktor muayene ederek fiziksel değişiklikleri araştıracaktır: Ağrı ve acılar, ellerde sızı, aşırı terleme. Yetişkin bir hastada el ve ayak büyümeleri de doktor tarafından dikkate alınacaktır. Hastadaki görme bozuklukları araştırılacaktır; tümör büyüyerek görme sinirine bası yapar ve her iki gözde de görmeyi etkiler. Görme alanı ölçülerek, görme kaybı olup olmadığı araştırılır. Diğer önemli bulgularsa genel yorgunluk hali, derinin aşırı yağlı olması ve dilin normalden büyük olmasıdır.

    Kan dolaşımında bulunan ve salgılanan hormon düzeyinde artış olup olmadığını belirlemek için özel kan ve idrar testleri yapılacak-tır. Bu değerler yüksek bulunursa, bilgisayarlı beyin tomografisi veya manyetik rezonansla hipofizdeki tümör saptanabilir. Eğer akromegaliden kuşkulanılıyorsa, röntgen çekilerek de kafatasındaki olası değişiklikler belirlenebilir.

    Tedavi, tümörün ne kadar geliştiğine bağlı olarak düzenlenir. Erken teşhis, tümörün tamamen tedavi edilebilme şansını(eğer küçükse) artırır.

    Hipofiz bezi, tümörün ortadan kaldırılması veya çıkarılması esnasında bazen zarar görebilir. Bu durumda genellikle hayat boyu hormon tedavisi gerekecektir.

    Akromegali

    Akromegali, büyüme hormonunun aşırı salgılanması nedeniyle ortaya çıkar ve iskelet ve iç organlarda büyümeye yol açar. Kalp genişleyebilir, buna bağlı olarak kalp yetmezliği ve yüksek tansiyon ortaya çıkar. Akromegali tedavi edilmezse şeker hastalığı, göz sorunları ve vücut görünüşünde değişikliklere neden olur.

    Ameliyat, hastalığın ilerlemesini ve çeşitli göz komplikasyonlarının ağırlaşmasını önleyebilir. Ancak görünüşteki değişiklikler genellikle geri dönüşümsüzdür. Ayrıca akromegalili hastalarda şeker hastalığı ve uzun vadede kalp, damar ve karaciğer hastalığı riski de oldukça yüksektir. Ancak bu riskleri en aza indirmek için bazı önlemler (sigara içmemek gibi) alınabilir.

    Jigantizm

    Jigantizm tedavi edilebilir bir hastalıktır. Tümör çıkarılarak ya da aşırı salgılanan büyüme hormonu baskılanarak, hastalığın gelişimi durdurulabilir

    Prolaktinoma

    Kadınlarda prolaktinomanın en sık görülen belirtisi adetlerin düzensizliği ya da hiç olmaması ve kısırlıktır. Bir diğer belirti de galaktoredir (doğum yapmamış bir kadında memelerden süt gelmesi); ender olarak erkeklerde de görülebilir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/22042-noroloji-3.html#post41582

    Prolaktin hormonundaki artış, doğum kontrol hapları ve sakinleştiricilerin kullanılması ve hipofiz tümörü tarafından aşırı miktarda üretilmesi (prolaktinoma) nedeniyle olur.

    Cushing Hastalığı

    Hipofiz tümörü böbreküstü bezlerini aşırı uyararak cushing hastalığına da neden olabilir.

    Tedavi

    Hipofiz tümörü genellikle ameliyatla çıkarılır. Hipofiz bezi çok küçük olduğu için, ameliyat ustalık gerektirir. Eğer tümör ameliyatla çıkarılamıyorsa, prolaktinoma tedavisinde ve akromegalide diğer tedavilerin yanı sıra, bromocriptin adlı bir ilaç kullanılır. Bromocriptin bazı hormonlarda aşırı artışı engeller. Yine de hipofiz tümörlerinin tedavisinde ilk seçilecek olan yöntem ilaç tedavisi değildir.

    Ameliyat mümkün değilse, radyasyon tedavisi de bazı hastalarda kullanılabilir. Tüm bu tedavi tiplerinin birlikte kullanılması da tümörün tekrarlama olasılığını azaltmak üzere, oldukça yaygındır
    Konu Mustafa Uyar tarafından (12.Nisan.2015 Saat 20:49 ) değiştirilmiştir.

  9. #29
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart --->: Noroloji

    HİPERAKTİVİTE SENDROMU: DİKKAT AZLIĞI

    Çocuklarda hiperaktivite sendromu

    Hiperaktivite sendromu nedir?

    ‘Attention-deficit hyperactivity disorder (ADHD)’ birçok çocuk ve erişkinde görülen bir davranış biçiminin ismidir. Bu sendromda kişide dikkat azlığı ve aşırı aktivite vardır ve bu genellikle hastanın yaşına kıyasla daha ağır ve sıktır. Böyle çocukların çoğu hem dikkatsiz, hem de hiperaktiftir. Yaklaşık 20 çocuktan 1’ini etkileyen ve erkeklerde kızlara göre daha sık görülen bir sorundur.

    Hiperaktif çocuk aşağıdaki belirtilerden 6 veya daha fazlasına sahiptir.

    v Direktifleri izlemekte güçlük çekme

    v Okul veya evde iş veya oyun aktivitelerine dikkatini toplamakta güçlük çekme

    v Okul ve evdeki aktiviteler için gerekli nesneleri kaybetme

    v Dinlemiyor gibi görünme

    v Ayrıntılara dikkat etmeme



    v Dağınık görünme



    v Önceden planlama gerektiren görevlerde güçlük çekme



    v Unutkanlık



    v Kolayca dikkatinin dağılması



    Hiperaktif çocuk aşağıdaki semptomların en az 6’sına sahiptir:

    v Yerinde duramama

    v Uygunsuz şekilde koşma veya tırmanma

    v Sessizce oynayamama

    v Patlayıcı tarzda cevap verme

    v Koltukta (sandalyede) kalamama

    v Fazla konuşma

    v Her zaman fırlamaya hazır olma

    v Sırasını bekleyememe



    v İnsanların sözünü kesme



    Hiperaktivite sendromunun nedeni nedir?

    Eskiden, hiperaktivite sendromunun bir çeşit beyin hasarına bağlı olduğu düşünülüyordu. Şimdi ise, bu çocukların beyin yapılarının normal olduğu, fakat beyin kimyasının normal olmadığı bilinmektedir. Bu durum genetik bir sorun olabilir. Hiperaktif çocuklar beynin kritik bölgelerinde, düşünceyi organize eden bazı kimyasal maddeleri yeterince yapamamaktadırlar. Bu maddelerin yetersiz olması halinde ise beynin organizasyon merkezleri düzenli çalışmamaktadır. Bu durum hiperaktif çocuklarda görülen belirtilere neden olmaktadır.

    Hiperaktivite sendromu ‘kötü anne-baba’ olmaya bağlı değildir, fakat ev hayatının ve okul çevresinin düzensiz olması belirtilerin kötüleşmesine neden olabilir. Hiperaktivite sendromu fazla veya eksik şeker tüketilmesine ya da diyet tadlandırıcı kullanımına da bağlı değildir. Besinlere eklenen katkı maddeleri, boyalar, besin allerjisi ya da diğer allerjiler veya vitamin eksikliği ile de ilişkili değildir. Fazla televizyon seyretme, floresan ışıklar ve video oyunlarıyla da bağlantısı yoktur.

    Hiperaktif çocuğuma nasıl yardımcı olabilirim?

    Ebeveynler, okul çalışanları ve doktorlardan oluşan bir ekibin birlikta çalışması çocuğunuza yardım etmenin en güzel yoludur. Birçok çocuk ilaç tedavisinden fayda görür ve bazı çocuklar için de psikolojik danışma gereklidir. Nasıl bir yaklaşım yapılması gerektiğini doktorunuzla tartışınız.

    Çocuğuma evde nasıl yardımcı olabilirim?

    Hiperaktif bir çocuğun ebeveyni olmak kolay değildir. Bu çocuklar bazı direktiflerinizi anlamakta güçlük çekebilirler. Hiperaktif çocuklar genellikle sürekli hareket halindedir. Bu durum erişkinler için çok zordur. Çocuğunuza yardımvı olabilmek için ev hayatınızı biraz değiştirmeniz gerekebilir. Aşağıda bazı ipuçları verilmiştir:

    · Evdeki programınızı organize ediniz. Uyanma, yemek yeme, oyun oynama, ev ödevini yapma, televizyon seyretme veya video oyunları oynama ve yatma saatlerini belirleyiniz. Bu programı bir tahtaya veya kağıda yazarak çocuğunuzun her zaman görebileceği bir yere asınız. Eğer çocuğunuz henüz okuyamıyorsa, her günün aktivitelerini resimler ya da şekillerle gösteriniz. Rutindeki değişiklikleri önceden açıklayınız. Çocuğunuzun değişiklikleri anladığından emin olunuz.

    · Evde uyulması gerekli kurallar koyunuz. Kuralları basit, açık ve kısa tutunuz. Kurallar anlaşılır şekilde izah edilmelidir. Kurallara uyulduğu zaman veya uyulmadığı zaman neler olacağı açıklanmalıdır. Kuralları ve uyulmadığı zaman doğacak sonuçları yazınız. Bu listeyi program listesinin yanına asınız. Kurallara uymamanın cezası doğru, çabuk ve tutarlı olarak verilmelidir.

    · Olumlu olunuz. Çocuğunuza neyi istemediğinizden ziyade neyi istediğinizi anlatınız. Çocuğunuzu yaptığı olumlu şeyler için ödüllendiriniz- elbiselerini giyme veya kapıları sessizce kapatma gibi küçük şeyler için bile. Hiperaktif çocuklar zamanlarının önemli bir bölümünü yanlışlarını dinlemekle geçirirler. Doğruları için de ödüllendirilmelidirler.

    · Direktiflerinizin anlaşıldığından emin olunuz. Önce, çocuğunuzun dikkatini toplayınız. Doğrudan onun gözlerine bakınız. Sonra, açık ve sakin bir sesle ondan tam olarak ne istediğinizi anlatınız. Çocuğunuzun direktiflerinizi tekrarlamasını isteyiniz. Direktifleri basit ve kısa tutunuz. Zor görevler için her seferinde sadece 1 veya 2 direktif veriniz. Çocuğunuz her görevi tamamladığında onu kutlayınız.

    · İstikrarlı olunuz. Sadece yapabileceğiniz şeyleri vadediniz. Yapacağınızı söylediğiniz şeyleri yapınız. İsteklerinizi ve talimatlarınızı birçok kez söylemeniz işe yaramaz. Çocuğunuz kuralları bozarsa, bir kez ve sakin bir üslupla uyarınız. Uyarı işe yaramazsa, söz verdiğiniz cezayı uygulayınız.

    · Çocugunuzu bir kişinin sürekli izlemesini sağlayınız. Dürtüleriyle hareket ettikleri için, hiperaktif çocuklar normalden daha fazla gözlem gerektirirler. Çocuğunuzun bütün gün erişkinler tarafından izlenmesini sağlayınız.

    · Çocugunuzu arkadaş çevresinde izleyiniz. Hiperaktif çocukların sosyal yetenekleri ve kuralları öğrenmesi zordur. Çocuğunuzun kendi dil ve fiziksel becerilerine uygun arkadaş edinmesine dikkat ediniz. Başlangıçta sadece 1 veya 2 oyun arkadaşı çağırınız. Oyun sırasında onları izleyiniz. Güzel davranışları ödüllendiriniz. En önemlisi, oyun sırasında itip kakma ve bağırmaya izin vermeyiniz.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/22042-noroloji-3.html#post41583

    · Okul aktivitelerine yardımcı olunuz. Hiperaktif çocuklar için sabah okula gitmek zor olabilir. Okul hazırlığını akşamdan tamamlayınız- okul elbiselerini ve kitap çantasını hazırlayınız. Çocuğunuzun giyinmesi ve güzel bir kahvaltı yapması için yeterli zaman bırakınız.

    · Ev ödevi için sürekli bir program yapınız. Ev ödevininin yapılacağı bir yer seçiniz. Bu yer, diğer insanlar, televizyon ve video oyunları gibi dikkati dağıtan faktörlerden uzak olmalıdır. Ev ödevi süresini kısa bölümlere ayırınız ve zaman zaman ara veriniz. Örneğin, çocuğunuza okuldan sonra bir ara öğün veriniz ve birkaç dakika oynamasına izin veriniz. Sonra ev ödevi zamanını başlatınız. Sık sık kısa eğlence araları veriniz. Çocuğunuzu mümkün olduğu kadar teşvik ediniz, ancak ödevini kendisinin yapmasını sağlayınız.

    · Notları değil, çalışmayı özendiriniz. Çocuğunuzu sadece iyi notlar için değil, ev ödevini bitirmeye çalıştığı için ödüllendiriniz. İyi notlar aldığı için ayrıca ödül verebilirsiniz.

    · Çocuğunuzun öğretmenleri ile görüşünüz. Çocuğunuzun okul başarısını (derste, oyunda, yemekte) öğreniniz. Öğretmeninden günlük veya haftalık gelişmeleri sorunuz. Bu gelişmeler iyi veya kötü yönde olabilir. Öğretmenin ders planlarını önceden öğrenerek evde çocuğunuzla çalışınız.



    Çocuğumun hiperaktivitesi zamanla düzelecek mi?

    Eskiden bu sorunun zamanla düzeleceğini sanıyorduk. Artık, hastaların çoğunda bunun doğru olmadığını biliyoruz. Hiperaktif çocuklar, büyüdükçe daha iyiye giderler. Birçoğu sorunlarına adapte olmayı öğrenirler. Hiperaktivite, genellikle geç ergenlik döneminde sona erer. Fakat hastaların yaklaşık yarısının dikkatlerinin çabuk dağılması, geniş duygusal dalgalanmalar, öfke nöbetleri ve görevlerini tamamlayamama gibi sorunları devam eder. Öğretmenleri ve doktorları ile birlikte çalışan şefkatli ebeveynleri olan hastaların iyileşme şansı daha yüksektir.
    Konu Mustafa Uyar tarafından (12.Nisan.2015 Saat 20:49 ) değiştirilmiştir.

  10. #30
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart --->: Noroloji

    inme


    İNME NEDİR?
    İnme, beynin bir bölgesinde, kan akışının engellenmesi ya da beyindeki damarlardan kanın dışarı sızmasıyla ortaya çıkan bir hasardır. "İnme" terimi, olayın ani başladığını vurgular.


    Bazen bir baş ağnsı, sadece baş ağrısı değildir ya da baş dönmesi ile kollarınızda ve bacaklarınızda hissettiğiniz güçsüzlük sadece ne kadar çok çalıştığınızın bir işareti olmayabilir.
    ABD'de ortalama olarak her dakika bir kişi inme geçirmekte, üç dakikada bir de bir kişi inme nedeniyle ölmektedir. İnmenin her yıl başka herhangi bir nörolojik hastalığa göre daha fazla kişiyi etkilemesine karşın (yılda yaklaşık 700 000 Amerikalı), bu hastalık çok zaman yanlış yorumlanmakta ya da başka hastalıklarla kanştırılmaktadır.

    Sizin ya da sevdiğiniz bir yakınınızın inme geçirmekte olup olmadığını bilmeniz, tedavi uygulanarak yaşama şansını artırmak açısından çok önemlidir. JAMA'nın bu sayısındaki bir makaleye göre, toplumun inmeyle ilgili uyarıcı belirtiler ve risk etmenleri konusunda önemli ölçüde eğitime gereksinimi vardır. Çalışmanın sonucuna göre, genellikle inme riski en yüksek olan gruplar, bu konuda en az bilgi sahibidir.

    Yaklaşık 2000 kişiyi kapsayan bu çalışma, aşağıdaki bulgulan ortaya koymuştur:

    Ankete yanıt verenlerin sadece yaklaşık yarısı (%57), inmeyle ilgili 5 uyancı belirtiden en az 1'ini doğru olarak tanımladı; %28'i en az 2 ya da daha fazla belirtiyi, sadece %8'i ise 3 belirtiyi doğru olarak sayabildi.
    İnme riskinin en yüksek olduğu, 75 ve daha ileri yaştaki kişiler, inmenin uyarıcı belirtileri ve risk etmenleriyle ilgili en az bilgiye sahiptiler.
    İnmeyle ilgili riske yol açtığı kabul edilmiş en az 1 durumun bulunduğu kişilerin çoğu, durumlarının inme riskini artırdığını bilmiyordu.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/22042-noroloji-3.html#post41584
    tPA gibi pıhtı eritici bir ilaç, inmede acil tedavi olarak etkili olabilir. Bu ilacın etkili olması ve iyileşme şansını artırabilmesi için, inme belirtilerinin başlangıcını izleyen ilk 3 saat içinde uygulanması gerekir.

    İnme vakalarının yaklaşık %80'i iskemiktir (beyin arterlerinde kan pıhtılarının oluşmasına bağlı), geri kalanları ise hemorajiktir (kan damarının yırtılmasına bağlı beyin kanaması). ABD'de inme, ölüm nedenleri arasında, kalp hastalığı ve kanserden sonra üçüncü sırada yer almaktadır ve bu ülkedeki erişkinlerde önde gelen sakatlık nedenidir. Her yıl inme geçiren Amerikalılar'ın üçte birinin, bu hastalık nedeniyle öldüğü tahmin edilmektedir.

    İnme geçiren bir hastanın, hemen tanı konarak hastaneye yetiştirilebilmesi için, sadece risk taşıyanların değil herkesin, inmenin uyarıcı belirtileri konusunda eğitilmesi gereklidir.

    Ek kaynaklar: National lnstitute of Neurological Disorders and Stroke, American Heart Association, National Stroke Association, American Medical Association

    YAPILMASI GEREKENLER:

    Uyarıcı belirtiler ortaya çıktığında, hastaneye götürülmek üzere bir ambulans servisinin telefonunu arayın.

    İNMEYLE İLGİLİ RİSK ETMENLERİ:

    Yüksek kan basıncı
    Sigara kullanımı · Kalp hastalığı
    Diyabet
    Geçici iskemik ataklar (inmeyle ilgili uyarıcı belirtilerin görüldüğü kısa nöbetler)
    Konu Mustafa Uyar tarafından (12.Nisan.2015 Saat 20:49 ) değiştirilmiştir.

Sayfa 3/6 İlkİlk 12345 ... SonSon

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.