-
Astım
ASTIM
Astım tanısı nispeten kolay olmasına karşın tedavi ve izlenmesinde sorunlar yaşanan ve toplumda en sık görülen kronik(müzmin) karakterli birkaç hastalıktan birisidir. Hastalık her yaş grubundan kişileri etkileyebilir.Tedavinin en önemli kısmını oluşturan hasta eğitimi çoğu kez kalabalık poliklinik şartlarında yeterince verilememektedir. Bu nedenle özel kullanım yöntemleri gerektiren ilaçları, hastaların bir bölümü kullanamamaktadır.
Astma, hava yollarınm kronik inflamatuar(iltihabi reaksiyon) bir hastalığıdır. Duyarlı kişilerde, nöbetler halinde gelen:
Nefes darlığı
Göğüste sıkışma hissi
Hırıltı (hışıltı, ıslık sesi)
Öksürük
yakınmaları ile ortaya çıkmaktadır. Yakınmalar, özellikle gece ve/veya sabaha karşı görülür.
Hastalığın dünya üzerindeki dağılımı, ülkeden ülkeye ve bazen bir ülke içinde bölgeden bölgeye değişim göstermektedir. Ülkemizde yaklaşık olarak astmanın rastlanma oranı erişkinlerde % 2-4, çocuklarda % 6-8 civarındadır. Çevresel allerjen miktarı, ev içi ve dış ortamdaki hava kirliliği, rastlanma oranlarındaki artış nedenleri arasında bulunmaktadır.
Astım Türleri
1-Allerjik Astım
*Genetik Yatkınlığı Olanlarda Gelişen Astım
*Genetik Yatkınlık Zemini Olmaksızın Gelişen Astım (Örneğin; Mesleksel allerjenlerle gelişen astım)
2-Allerjik Olmayan Astım (İnfeksiyonlar, bazı ilaçlar, gıda ve katkı maddeleri gibi etkenler ile gelişen astım.)
Genetik faktörlerin Etkisi
Genetik yatkınlığı olan kişilerde çevresel allerjenlere (ev akarları, polen, küf mantarlan gibi) karşı gelişen astım. Ev tozu akarları, ev hayvanları kedi, köpek, kemiriciler ve hamam böceklerinin salgıları, idrar, dışkı ve tüylerindeki antijenlerin, polenler, küf mantarları sporlarının ortamda fazla miktarda bulunması genetik yatkınlığı olan kişilerde astmaya neden olur.
Genetik yatkınlık olmadığı halde bazı meslek gruplarında veya çevresel allerjenlere yüksek dozda ve uzun süreli maruz kalanlarda da, astma gelişebilir.(Örneğin un, enzimler gibi mesleksel, soya fasulyesi gibi çevresel allerjenler)
Allerjik Olmayan Astım
Bazı mesleksel kimyasal ajanlar, ilaçlar tam olarak bilinmeyen bir mekanizma ile astım oluşumuna yol açmaktadır.
Astımın Ortaya Çıkmasında Katkısı Olan Faktörler
Allerjenlerle karşılaşan kişide duyarlaşmayı kolaylaştıran ve astmanın ortaya çıkışında rol oynayan faktörlerdir. Bunlar sigara (aktif ve pasif içicilik), ev içi ve dış ortam hava kirliliği, viral solunum yolu infeksiyonlarıdır.
Tetik Çeken Faktörler
Akciğerlerin en küçük fonksiyonel üniteleri olan bronş düz kaslarında kasılma, ödem (şişme), inflamasyon ve hücre yıkımı, mukus (salgı) artmasına neden olur. Artan mukus, hücre yıkımı, bronş duvarında şişme ve inflamasyon, hepsi birden bronş lümeninde tıkanmaya neden olarak astım nöbetini başlatır. İşte bu nöbeti başlatan faktörlere tetik çeken faktörler deniyor.
Tetik çeken faktörler şunlardır:
Allerjenler
Solunum yolu infeksiyonları
Ev içi hava kirliliği (pasif sigara içiciliği, kızartma kokuları, cila, parfüm, saç spreyi, insektisidler, deterjan, çamaşır suyu, temizlik malzemeleri, deodorant, sprey kokuları)
Dış ortam hava kirliliği (kükürt dioksit, tozlar, ozon, egzoz gazları, polen, mantar sporları)
Bazı hava koşulları (rüzgar, fırtına)
Egzersiz ve hipervantilasyon
Bazı gıdalar ve katkı maddeleri
Bazı ilaçlar
Emosyonel faktörler (ağlamak vs.)
Her hastada tetik çeken faktörler değişiktir. Bir hastada birden fazla faktör bulunabilir.
Astım Nasıl Anlaşılır ?
Astımın teşhis edilmesinde aşağıda sıralamış olduğumuz hastanın yakınmaları çok önemlidir.
Nefes darlığı
Hırıltılı solunum (Wheezing, hışıltı, ıslık sesi olarak da ifade edilebilir. Aksi kanıtlanıncaya kadar her hırıltılı solunum astma olarak kabul edilmelidir).
Gögüste sıkışma hissi
Öksürük
Hasta koyu kıvamlı bir balgam çıkarınca rahatlar. Soğuk algınlığı nedeniyle ortaya çıkan öksürükler on günden daha uzun sürerse ve hasta "her üşütmenin göğsüne indiğini" söylerse astımdan şüphelenilmelidir. Astmada yakınmaların diğer hastalıklardan şu özelliklerle ayrılabilir.
Tekrarlayıcı karakterdedir.
Nöbetler halinde gelişir.
Gece ve/veya sabaha karşı ortaya çıkar.
Kendiliğinden veya ilaçlarla hafifler veya kaybolur.
Bazı faktörler (allerjenler, irritanlar, egzersiz, virus infeksiyonları) ile alevlenmeler olur.
Mevsimsel değişkenlik gösterirler.
Her hastanın ilk muayenesinde, diğer hastalıkları ekarte etmek amacıyla akciğer grafisi çekilmelidir.
Astımdan kurtulmanın temel ilkelerinden birisi, tetik çeken faktörlerin eliminasyonudur. Bunun için de kişide astımın hangi türünün olduğunun önceden tespiti şarttır. Yani genetik yatkınlığı olan kişideki astım ile mesleki faaliyetler sonucu gelişmiş olan astımın tedavisindeki temel prensipler de bazı farklılıklar taşımaktadır.
Aşağıdakilerin hastanın hikayesinde bulunması genetik yatkınlığı düşündürmelidir:
Çocukluk Çağında Başlangıç
Allerjik rinit (burunda akma veya tıkanma, genizde, kulakta kaşınma hissi, hapşırık nöbetleri), konjonktivit, ürtiker, egzema, besin ve ilaç allerjisi belirtilerinden biri veya birkaçının bulunması
Yakın kan akrabalarında astım.
Mesleksel astım, işyeri koşullarındaki bir etkene maruz kalma nedeniyle oluşan astım olarak tanımlanır. Bu durum ya daha önce varolan astımda ağırlaşma veya astımın işe girdikten sonra ortaya çıkması şeklinde görülür. Mesleksel astım için 200'ü aşkın etken tanımlanmıştır.
Belirtilerin işyerine girdikten sonra başlaması veya ağırlaşması. Tatil günlerinde şikayetlerinin hafiflemesi veya kaybolması. Aynı işyerinde çalışan birden fazla kişide benzer şikayetlerin görülmesi mesleki astım düşündürmelidir.
Astımın tanı ve tedavisin de izlenecek yolun hasta ve ilgili branş doktoru ile planlanması çok önemlidir. Tanıda Prick, RAST ve ELİSA gibi laboratuvar tetkikleri uygulanmaktadır. Ayrıca ülkemizde en çok rastlanan antijenlere duyarlılık testi CLA-TOP bazı klinikler tarafından hassasiyet ve güvenli bir şekilde yapılmaktadır.
Tedaviden en verimli bir şekilde yararlanabilmeniz için astım konusunda bilmeniz gereken ana prensipler;
Hastanın Eğitimi
Hastanın Düzenli Takibi
Hastalığın Ağırlığının Saptanması
Tetik Çeken Etkenlerin Uzaklaştırılması
Atak Tedavisi İçin Hastaya Özgü Tedavi Planı
Uzun Süreli Tedavi Planı
-
--->: Astım
Astım Nedir?
Astım akciğerlere kadar olan hava yollarını ( Bronşlar ) etkileyen bir hastalıktır. Bu hava yolları soluduğumuz havayı burundan itibaren akciğerlere kadar ulaştırır. Sağlıklı bir kişide bu soluma olayı kolayca gerçekleşir. Astımlı bir kişide ise bazı dönemlerde soluma zorluğu meydana gelir. Astım atağı sırasında bronşlar ( hava yolları ) daralır ve havanın geçişi zorlaşır. Bu hava yolu daralmasının bazı nedenleri vardır. Bunlar:
Bronşları çevreleyen kasların kasılması sonucu hava yollarının daralması
Bronşun içini saran zarın şişmesi
Hava yollarında mukus ( sümük - balgam ) adı verilen yapışkan bir salgının aşırı salınması ve bu salgının hava yollarını
yer yer tıkaması
Astım Nöbetinin Belirtileri Nelerdir?
Bronşlar daraldığı zaman solunum işini yapmak için daha büyük çaba sarf edilir. Akciğerlere giren hava daralan bronşlardan dışarı çıkarken zorlanır. Hasta bunu nefes darlığı veya göğüste sıkıntı şeklinde ifade edebilir. Bu sırada hasta ıslık sesine benzer (vızıltı) bir ses çıkarır. Akciğere girmiş hava daralmış olan bronşlardan dışarı çıkarken, hasta aşırı zorlanırsa, normalde soluma ( nefes alıp verme ) işi için kullanılmayan boyun, göğüs, omuz ve karın kaslarını kullanır ve daha sık solur.
Astımın Bulguları Nelerdir?
Öksürük. Astımın sık bir bulgusudur. Özellikle gece öksürüğü olur. Egzersiz, soğuk hava öksürüğü arttırabilir. Hava yollarındaki mukus birikimi ve bronşları çevreleyen kasların kasılması nedeni ile olur.
Vızıltı. Astım nöbetinin sık karşılaşılan bir bulgusudur. Akciğerdeki hava daralmış bronşlardan dışarı çıkarken zorlandığı zaman nefes verirken duyulur.
Sık Soluma. Astım nöbeti sırasında daralmış ve içi mukus ile dolmuş bronşlarda soluk alıp verme işi zorlaştığından hasta daha sık nefes alıp verebilir. Bunu saptamak için çocuğunuzun 60 saniye içinde kaç kez nefes alıp verdiğini sayın; bulduğunuz sayıyı normalde iyiyken olan dakikadaki solunum sayısı ile karşılaştırın.
Göğüs Duvarı Derisinde Çekilmeler. Daha ağır astım nöbetlerinde görülen bir bulgudur. Göğüs duvarında kaburgalar arasındaki deri ve boynun önündeki deride içe çekilmeler olabilir. Bu bulgu saptandığında hemen hastaneye başvurunuz.
Astıma neden olan durumlar ( uyaranlar ) nelerdir ?
Astımın sebebi tam olarak bilinmese de bu hastalıkta hava yollarının bazı uyaranlara aşırı duyarlı olduğu bilinmektedir. Bu uyaranlar hava yollarını uyararak astım atağı oluşumuna neden olurlar. Bu uyaranları şöyle sıralayabiliriz:
1. Allerjenler ( allerjiye neden olan maddeler )
Normal kişilere hiçbir zararı olamayan allerjenlere, allerjik astımı olan bir kişi maruz kalınca bir allerjik reaksiyon olur. Bu reaksiyon sırasında tahriş edici bazı kimyasal maddeler yapılır ve hava yollarındaki dokuların içene salınır. Kişi hem allerjik hem de astımlı ise astım atağı geçirir. Bu allerjenlerin bazıları şunlardır:
Ev tozu, ev tozu akarları ( böcekler )
Çiçek tozları ( polenler )
Küf
Hayvan tüyü
Ev Tozu Akarı
Polen
2. Enfeksiyonlar
Solunum yolu enfeksiyonları ( grip, nezle ) astımlı kişide hava yollarını uyararak astım atağına neden olabilir. Bu enfeksiyonlar okul ve / veya kreşe giden çocuklarda sıktır.
3. Hava değişimi
Mevsim değişimi, hava ısısının değişmesi ( özellikle soğuk hava ) ve nem oranının artması, astımlı bir kişide hava yollarını uyararak astım atağına neden olabilir
4. Egzersiz
Astımlı bir kişide egzersiz hava yollarını uyararak astım atağına neden olabilir. Koşma gibi, daha fazla enerji tüketimine neden
olan yoğun egzersiz türleri, birkaç dakika içinde bir astım atağına neden olabilir. Ancak bu nedenle astımlı çocuklarda egzersizin
engellenmesi söz konusu değildir. Egzersiz öncesi uygun ilaç alımı ile astım atağı önlenebilir. İyi tedavi edilen astımlı bir çocukta
egzersiz sonrası belirtiler olmamalıdır. Oluyorsa tedavi planının düzenlenmesi için bu durumu doktorunuza bildiriniz.
5. Irritanlar ( tahriş ediciler )
Bazı maddeler duyarlı olan bronşları tahriş edebilir. Bu maddeler şöyle sıralanabilir: Sigara dumanı, hava kirliliği, saç spreyleri, parfümler, temizlik maddeleri ve keskin kokular. Astımlı bir kişinin yaşadığı evin içinde hiç kimsenin sigara içmesine izin verilmemelidir.
Astımda olabilecek komplikasyonlar nelerdir ?
Astım genellikle akciğerlerde kalıcı hasar yapmayan bir hastalıktır. Hastalık çok uzun yıllardan beri var olsa da uygun tedavi ile akciğer fonksiyonları normale yakın olarak korunabilir.
Astımda sorun bronşlarda olmasına rağmen bir çok astımlıda üst solunum yolları (burun, boğaz, sinüsler) ve kulaklar ile ilgili problemler eşlik edebilir. Astımlı çocuklarda sıklıkla kronik burun tıkanıklığı olur ve buna bağlı olarak kulak enfeksiyonları ve sinüzit meydana gelir. Buruna yönelik uygun tedavi ile (burun temizliği ve doktorun önerisi ile diğer bazı ilaçlar) bu durumların olması önlenebilir.
Astım bazı psikolojik problemlere neden olabilir. Ağır astımı olan çocuklarda okul devamsızlığı, spor etkinliklerine katılamama ve astım atağı sırasında acil olarak hastaneye başvurular bu duruma neden olabilir. Uygun tedavi alan bir çocukta astım kontrol altına alınarak bu problemlerin olması önlenebilir.
-
--->: Astım
İLAÇ ALLERJİSİ
İlaçların İstenmeyen Etkileri Nelerdir?
İlaç allerjileri, istenmeyen etkilerinin %5-10 unu oluşturur. İstenmeyen ilaç etkileri iki grupta incelenir: 1) önceden tahmin edilebilenler. Bunlar sıklıkla ilacın dozuna ve bilinen farmakolojik etkisine bağlıdır, diğer yönlerden normal olan hastalarda görülür, istenmeyen ilaç etkilerinin %80' inden sorumludur. Bu reaksiyonlara örnek olarak toksisite, yan etkiler, Herxheimer reaksiyonu, ilaç-ilaç etkileşimleri verilebilir. 2) önceden tahmin edilemeyenler. Bu reaksiyonlar ise genellikle ilacın dozuna ve farmakolojik etkisine bağlı değildir, sıklıkla kişinin bağışıklık cevabı veya duyarlı kişilerin genetik farklılığı ile ilgilidir. İntolerans, idiyosinkrazi, allerjik ve psödoallerjik (yalancı allerjik) reaksiyonlar bu gruptandır.
İlaç Allejisi Nasıl Oluşur?
Allerjik ilaç reaksiyonları, daha önce alınmış bir ilaç ile tekrar karşılaşıldığında spesifik antikor yapılması veya duyarlı Tlenfositlerin çoğalması, veya her ikisinin aynı anda oluşması ile karakterize bağışıklık yanıtının sonucudur. İlaç ile daha önce karşılaşılmamışsa, aynı ilacın alımıyla 1 haftadan önce allerjik reaksiyon genellikle görülmez. Psödoallerjik (yalancı allerjik) reaksiyonlar klinik olarak allerjik reaksiyonlara benzer ancak ilaçla ilk karşılaşmada ortaya çıkar ve ilacın nonspesifik olarak vazoaktif (damarlar üzerinde etkili) madde salınımını uyarmasına bağlıdır.
PENİSİLİN ALLERJİSİ
Penisilin Allerjisi Sık Rastlanılan Bir Durum mudur?
Penisilinler allerjik reaksiyonlara en sık neden olan ilaçlardır. Amerika Birleşik Devletleri’nde penisiline karşı allerjik reaksiyona tedavi kürlerinin %1-10 unda rastlanmasına rağmen bunların ancak 4 /10.000 - 15/10.000 inde anaflaktik (ağır allerjik) reaksiyon görülmüştür. Penisilin anaflaksisinden ölüm ise tedavi kürlerinin 1/50.000 - 1/100.000 inde görülmektedir. Bu, penisiline bağlı anaflaktik reaksiyonların yaklaşık onda birinin ölümcül seyrettiği anlamına gelir. Hastanede yatan hastaların %10-20 sinin penisilin allerjisi öyküsü vermelerine karşın, bunların yaklaşık %75 inin hatalı bir şekilde “penisiline allerjik” olarak tanımlanmış veya zamanla duyarlılıklarını kaybetmiş oldukları gösterilmiştir.
Penisilin Allerjisi Nasıl Oluşur?
Ölümcül penisilin reaksiyonlarının %96 sı ilaç uygulandıktan sonraki 60 dakika içinde ortaya çıkmaktadır. Penisilinin damardan veya kas içi uygulanması ağızdan kullanımından daha fazla allerjik reaksiyona neden olur. Penisilin allerjisi öyküsü olanlar, böyle bir öykü olmayan kişilere göre 4-6 kat daha fazla reaksiyon görülme riskine sahiptirler. Bununla birlikte fatal penisilin ve diğer sentetik penisilin allerjik reaksiyonlarının çoğu, daha önce bu antibiyotiklere karşı allerjik reaksiyon vermemiş kişilerde görülür. Bu kişilerin duyarlılaşması, son penisilin tedavisi sırasında gizli çevresel karşılaşma ile oluşabilir. Gıdalara koruyucu katkı maddesi olarak konulan penisilin, eti yenen hayvanlara daha önce tedavi amacıyla verilmiş olan penisilin veya sağlık personelinin havadaki penisilin partiküllerini soluması bu tip bir karşılaşmadır.
Penisilin molekülündeki beta laktam halkası fizyolojik şartlarda vücutta kendiliğinden açılarak penicilloyl grubu oluşturur. Penisilin moleküllerinin %95 i penicilloyl grubuna dönüşüp vücuttaki proteinlere geri dönüşümsüz bağlandığı için bu gruba “major determinant” denilmiştir. Bu reaksiyon, prototip olan benzil penisilin ve hemen hemen tüm sentetik penisilinler ile gerçekleşir. Benzil penisilin, diğer bazı antijenik determinantları oluşturmak üzere %5 oranında başka metabolik yollarla da parçalanır. Bu parçalanma sonucu oluşan, az miktarda yapılıp değişik kişilerde farklı bağışıklık cevapları uyaran ürünler “minör determinantlar” olarak isimlendirilmiştir (benzylpenicilloate, benzlypenylloate, benzlypenicilline G). Penisiline karşı anaflaktik reaksiyonlar genellikle minör determinantlara karşı oluşan IgE antikorlarıyla ortaya çıkmaktadır. Akselere (hızlanmış) ve geç ürtikeriyal (kaşıntılı allerjik döküntü) reaksiyonlar ise genellikle penicilloyl-spesifik IgE antikorlarıyla (major determinant) gerçekleşir.
Penisilin Allerjisi Nasıl Tanınır?
1. Ayrıntılı öykü:
İlacın daha önce neden olduğu reaksiyon ile ilgili ayrıntılı öykü, tanı ve tedavide belirleyici olabilir. Uzun süredir kullanılmakta olan ilaçlardan çok, yeni başlanan veya mükerrer verilen ilaçlar reaksiyon açısından daha önemlidir. Önceden bir ilaca allerjik cevap veren hasta yapısal olarak farklı da olsa başka bir ilaca karşı reaksiyon verme riski taşır. Örneğin penisilin allerjisi saptanan hastalarda diğer grup antibiyotiklere allerjik reaksiyon verme riski 10 kat artmıştır. Penisilinle karşılaşma öyküsü allerjik reaksiyonlar için risk olmamakla birlikte, penisiline allerjik reaksiyon verme öyküsü önemli bir risktir. Allerjik hastalık öyküsü ilaç allerjisi riskini artırmaz, ancak anaflaktik (ağır allerjik) ilaç reaksiyonları için predispozan (kolaylaştırıcı) faktördür. Antimikrobiyal ilaçlara gösterilen reaksiyonlarda ailesel yatkınlık sözkonusudur. Antibiyotik allerjisi olan ebeveynin çocuğunda 16 yaş itibarıyla aynı ilaca karşı allerjik reaksiyon görülme olasılığı %26 dır. Bir başka deyişle, aile öyküsü olmayanlara göre 15 kat artmıştır.
2. Kanda RAST (Radio Allergo Sorbent Test) testi:
Penicilloyl determinantına karşı IgE antikorunu belirleyen RAST geliştirilmiştir. Halen minör determinant antikorları için RAST mevcut değildir. Yalancı pozitiflik ve yalancı negatiflik olabilmektedir. Bu edenlerle RAST ve diğer in-vitro analoglarının klinikte kullanımı sınırlıdır.
3. Cilt testi:
Bir kişinin IgE ye bağlı akut penisilin allerjik reaksiyon potansiyeli taşıyıp taşımadığını değerlendirmede en faydalı bilgi major ve minör penisilin determinantlarına olan cilt testi cevabıdır. Major determinant-spesifik IgE antikorunun belirlenmesinde cilt testi solüsyonu olarak kullanılan penicilloyl-polylysine (PPL) elde edilmiştir. Bu madde ticari sunumdadır (Pre-Pen®), ancak ülkemizde mevcut değildir. Minör determinantlar labil olduğu için ve multivalan formda sentezlenmesi zor olduğundan, cilt testi genellikle benzil penisilin G, benzil penisilinin alkali hidroliz ürünü olan benzylpenicilloate ve asit hidroliz ürünü olan benzlypenylloate karışımı (Minor Determinant Mixture; MDM) ile uygulanmaktadır. Fakat MDM halen ticari sunumda değildir. Minör determinant reaktifi olarak sadece benzil penisilin 10.000 U/ml dilüsyonda kullanılırsa allerjik hastaların %5-10 u gözden kaçar. Bu hastaların bir kısmı ciddi anaflaktik reaksiyon riski taşıyabilir. Bununla birlikte bu solüsyon, IgE ye bağlı reaksiyon öyküsü olmayan hastalarda MDM’a iyi bir alternatiftir. Güvenlik açısından, intradermal cilt testi yapılmadan önce çizme (scratch) veya epikütanöz delme (prick) test uygulanmalıdır. Cilt testi reaktiflerine karşı sistemik reaksiyon, penisilin allerji öyküsü bulunan hastaların %1 veya daha azında görülmüştür. Ön kolun iç yüzünde 26 G PPD iğnesi ile 1 cm uzunluğunda bir çizik yapılır. Bu çiziğin üzerine 0.1 ml sulandırılmamış reaktif damlatılır, 10 dakika içinde reaksiyon görülmezse intradermal teste geçilir. Çizik etrafında 20 dakikadan fazla sebat eden endurasyon (ciltte sert kıvam ve kızarıklık) pozitif reaksiyondur. İntradermal testte ise 0.02 ml reaktif ile ciltte 3-4 mm kabarcık oluşturulur. 15-20 dakika sonra endurasyon çapı 5 mm veya daha fazla ise test pozitif kabul edilir.
-
--->: Astım
DERMATİT
ALLERJİK CİLT HASTALIKLARI
A. ATOPİK DERMATİT ( EGZEMA ) NEDİR ?
Kronik, tekrarlayan, pembe renkli, yüzeyi pütürlü olan kaşıntılı döküntülerdir. Aktif lezyonlar tüm vücütta
yaygın veya bir bölgede sınırlı olabilir. Bunlar pembe renkli, sulantılı, kaşıntılı lezyonlar şeklinde olabilir.
Aşırı kaşınma sonucu enfekte olabilirler. Lezyonların sürekli olarak nüks ettiği veya iyileşmediği
dönemlerde cilt kalınlaşması, çizgilenmesi, soyulmalar ve renk koyulaşması olabilir. Hastalığın
başlangıç yaşına göre lezyonların vücüttaki dağılımı farklılık gösterir.
1. İnfantil ( bebeklik dönemi ) Atopik Dermatit:
2 ay-2 yaş arası çocuklarda görülür. Lezyonlar özellikle yüzde ( sıklıkla yanaklarda ), saçlı deride,
boyunda, sırtta, diz ve dirsek bölgelerinde oluşur. Bu dönemde başlayan hastalık 3 yaşında
iyileşebilir veya ileri çocukluk yaşlarında da devam edebilir.
2. Çocukluk Çağı Atopik Dermatiti:
2-12 yaşlar arasında görülür. Cilt lezyonları sıklıkla dirsek önü, diz arkası, boyun, el bileği ve ayak
bileğinde görülür. Lezyoların olduğu cilt bölgelerinde kuruluk, çizgilenme, sulanma ve kaşıntı vardır.
3. Erişkin Dönemi Atopik Dermatiti:
Çocukluk çağı atopik dermatitinin devam etmesi veya ilk kez 12-20 yaşlar arasında başlayan cilt
hastalığı şeklinde ortaya çıkabilir. Cilt lezyonları sıklıkla dirsek önü ve diz arkasında bulunur. Bazen
ellerde de olabilir. Genellikle ciltte çizgilenme, kalınlaşma ve rengin kahverengileşmesine neden olur.
Bazen göz çevresi ve ağız çevresinde kuruluk ve cildin dökülmesi eşlik edebilir. Genellikle kronik
seyirlidir.
Atopik Dermatite Eşlik Edebilen Bulgular:
· El ve ayak tabanı çizgilerinin belirginleşmesi
· Göz altında koyu gölgeler
· Yanak, sırt, kol ve bacakta sınırları belirgin soluk renkli bölgeler
· Atopik dermatiti olan bebekler ileriki yıllarda astım veya allerjik rinit olabilirler
Atopik Dermatit ( Egzema ) Nasıl Tedavi Edilir?
1.Koruyucu Önlemler:
Bu hastaların ciltleri aşırı kurudur. Cilt kuruluğu belirtilerin alevlenmesine neden olur. Bu nedenle
cildin sürekli olarak nemlendirilmesi son derece önemlidir. Ayrıca bu kişiler normal sabun
kullanmamalıdır. Kremli sabunların kullanılması önerilir. Terleme şikayetleri arttırdığından, özellikle
sıcak havalarda dikkat edilmesi önerilir. Tetkiklerde belirtilere sebep olan herhangi bir allerjen (
inek sütü, yumurta, ev tozu akarı gibi ) saptanırsa, bu allejenden kaçınmak için doktorun önerdiği
önlemler mutlaka alınmalıdır.
2.İlaç Tedavisi:
1.Kaşıntı önleyiciler ( antihistaminikler-şurup, tablet )
Bu hastaların en önemli şikayeti kaşıntıdır. Bu şikayetlerin ortadan kalkması için doktorunuzun
önerdiği ilacı şikayetlerin alevlendiği dönemlerde kullanmak gerekir.
2.Lokal Kortikosteroidler ( merhem, krem )
Cilt lezyonlarının aktif olduğu dönemlerde lezyon üzerine haricen ince bir tabaka halinde doktorunuzun
önerdiği kullanma süresi dikkate alınarak uygulanır. Bu ilaçlar doktorun önerdiği nemlendirici ile cilt
nemlendirildikten sonra uygulanmalıdır.
B. ÜRTİKER ( KURDEŞEN ) VE / VEYA ANJİYOÖDEM ( KUŞPALAZI )
Sınırlar belirgin olan pembe renkli, bazen ortası soluk olabilen, yüzeyden kabarık, kaşıntılı, çapı birkaç
milimetreden birkaç santimetreye kadar değişebilen cilt döküntülerine ürtiker denir. Bu döküntüler
vücudun herhangi bir bölgesinde olabilir. Anjiyoödem ise sıklıkla göz kapakları, dudak ve dil gibi
yüzün bazı bölgelerinde deri ve deri altı tabakasının şişmesi durumudur. Anjiyoödemde renk
değişikliği olmaz ve kaşıntı yoktur. Nadiren larenks ( soluk borusunun giriş bölgesi ) veya farenks (
yemek dorusunun giriş bölgesi ) bölgesinde olan anjiyoödem ses kısıklığı, soluk almada güçlük gibi
ciddi bir tabloya neden olabilir. Ürtiker ve anjiyoödem bazen aynı hastada birlikte görülebilir.
Ürtiker ve Anjiyoödemin Klinik Tipleri Nelerdir ?
1. Akut Ürtiker ve Anjiyoödem: Tarif edilen tipik kaşıntılı döküntülerin aniden ortaya çıkması
durumudur. Lezyonlar genellikle 24 saat içinde söner, ancak 6 hafta süre ile aralıklı olarak yeniden
çikabilir. Bazen anjiyoödem de ürtikere eşlik edebilir.
2. Kronik Ürtiker: Tekrar eden ürtiker ve anjiyoödem tablosunun 6 haftadan daha uzun sürmesi
halinde buna kronik ürtiker denir. İlaçlar, yiyecek katkı maddeleri, allerjenler, parazitler veya diğer
bazı enfeksiyonlar sebep olabilir. Hastaların ancak % 10’unda sebep olan etken saptanabilir.
3. Kolinerjik Ürtiker: Merkezi vücut ısısının yükselmesine neden olan durumlardan ( sıcak duş, veya
egsersiz gibi ) birkaç dakika sonra döküntülerin ortaya çıkması durumudur.
4. Fiziksel Ürtiker:
1.Demografizm: Sert sivri uçlu bir cisim veya tırnak ile cildin çizilmesini takiben birkaç dakika içinde
çizilen bölgede oluşan pembe renkli kabarıklık durumudur. Akut veya kronik ürtikeri olan kişilerde
genellikle dermografizm vardir.
2.Basınç Ürtikeri:
1. Erken tipte basınç ürtikeri: Cilde basınç uygulamasını takiben birkaç dakika içinde oluşan
kırmızı renkli, yanma hissi veren döküntülerin oluşması durumudur. Genellikle 30 dakika sürer.
2. Geç tipte basınç ürtikeri: Cilde uzun süreli bir basınç uygulamasını takiben ( ağır bir çantanın
omuza uzun süreli asılan askısı, elde bavul taşınması, uzun süreli oturma gibi ) 30 dakika ile 9
saat içinde basınca maruz kalan bölgede döküntülerin oluşması durumudur. Bazen ateş,
titreme, baş ağrısı eşlik edebilir.
1. Solar Ürtiker: Kuvvetli ışık veya ultrviyole ( güneş ışınları ) ışınlarına maruz kaldıktan sonra birkaç
dakika veya birkaç saat içinde ürtikeryal lezyonların oluşması durumudur.
2. Soğuk Ürtiker: Soğuk hava veya soğuk su ile temas sonrası, dakikalar içinde ciltte yanma hissi
veren ürtikeryal döküntülerin olması durumudur. Bazen bayılma, baş ağrısı, solunum sıkıntısı, baş
dönmesi ve nabzın hızlanması eşlik edebilir. Soğuk ile temastan birkaç saat sonra ortaya çıkabilen
klinik formları da vardır. Bu hastaların tanı konduktan sonra soğuk denize girmesi mutlaka
önlenmelidir.
3. Adrenerjik Ürtiker: Kişide psikolojik stress yaratan durumların ardından birkaç milimetre
büyüklüğünde pembe döküntülerin gruplar halinde ortaya çıkması durumudur.
1. Kontakt Ürtiker: Kişinin duyarlı olduğu bir madde ile cildinin temas etmesi sonucu ortaya çıkan
ürtikeryal bir döküntüdür. Son yıllarda en çok suçlanan madde latex’dir. Latex cerrahi eldivenlerde ve
birçok tıbbi malzemede kullanılan bir üründür. Latex allerjisi olan kişilerde, latex içeren malzemelerle
tıbbi müdahale sonrası ürtikerden anafilaksi ismi verilen ciddi allerjik durumlara kadar çeşitli
reaksiyonlar oluşabilir. Böyle bir allerjisi olduğu saptanan kişilere mutlaka uygun testler ile tanı
konmalı ve tıbbi müdahale öncesi gerekli önlemler alınmalıdır.
2. Egsersiz ile Tetiklenen Ürtiker: Kişinin egsersiz yapmasını takiben ciltte allerjik döküntü olması
halidir. Bazen eşlik eden anjiyoödem, bronş spazmı ( nefes darlığı, hırıltı ), hipotansiyon ve bayılma
olabilir.
Ürtiker ve Anjioödem Nasıl Tanınır ?
1.Öykü Alma ve Yaklaşım:
Uzman kişi tarafından ürtikeryal döküntülerin ve eşlik eden reaksiyonların oluş zamanı, şekli, süresi ve
tetikleyici faktörler hakkında alınan ayrıntılı öykü tanının en önemli kısmıdır. Ayrıca hastanın bu
döküntülerine sebep olabilecek diğer tüm olası faktörler ( çevre şartları, kullandığı ilaçlar, geçirdiği
hastalıklar gibi ) dikkatle sorgulanmalıdır. Bu öykünün bir allerji uzmanı tarafından alınması gerekir.
2.Spesifik Yaklaşım:
Ayrıntılı öykü alınmasını takiben, dikkatli bir fizik muayene yapılmalıdır. Ürtikerin tipine göre ( akut, kronik
veya diğer ürtiker tipleri ) hastadan gerekli labaratuvar tetkikleri istenir.
Ürtiker ve Anjioödem Nasıl Tedavi Edilir?
1.Eliminasyon: Belirtilerin ortaya çıkmasına sebep olduğu farkedilen veya tetkiklerle saptanan yiyecek,
ilaç, diğer maddeler ve faktörlerden uzak durulması önerilir. Bunların yerine kullanılması uygun olanlar
hakkında hastaya bilgi verilir. Enfeksiyon varsa tedavi edilir. Ciddi reaksiyon yaşayan hastalarda acil
durumda kendi kendilerine uygulayabilecekleri epinefrin içeren preparatlar önerilir.
2.İlaç Tedavisi:
1.H1 reseptör blokerleri ( antihistaminikler ) ( şurup, tablet ): Bu grup ilaçlar tedavide en önemli
ilaçlardır. H1 reseptör blokerleri kendi içinde 1 ve 2. kuşak ilaçlar olmak üzere iki gruba ayrılır. Bir
grup ilacı tek başına veya bazen gerekli görüldüğünde iki grup ilacın birlikte kullanılması şeklinde
tedavi yöntemleri vardır. Bu ilaçları doktorunuzun önerdiği doz ve sürede kullanmak gerekir.
2.H2 reseptör blokerleri ( tablet ): H1 reseptör blokerleri ile tedaviye yeterli yanıt alınmadığı
durumlarda allerji uzmanının önerisi ile tedaviye eklenen ilaçlardır.
3.Kortikosteroidler ( tablet, injeksiyon ): Ciddi akut reaksiyonlarda veya diğer tedavilere direnci
olan durumlarda tek doz veya belirli bir süre için mutlaka doktor kontrolünde kullanılması gereken
ilaçlardır.
Adrenerjik ajanlar ( injeksiyon ): Ürtiker veya anjiyoödeme eşlik eden soluk almada zorluğa neden olabilen
larenks ödeminin olduğu durumlarda acilen uygulanan ilaçlardır. Tekrarlayan anjioödem atakları geçiren
hastaların bu ilaçı yanında taşıması, ani solunum yolu tıkanması durumunda koluna cıltaltı enjeksiyon şeklinde
uygulaması öğretilirç İlaç dozu enjektörde hazırlanmış şekilde ticari sunumdadır (Epipen, Anahelp).
-
--->: Astım
ALLERJİK RİNİT (SAMAN NEZLESİ)
Allerjik Rinit (Saman Nezlesi) Nedir?
Allerjen ile temas sonucu (ev tozu akarı, polenler, küf mantarı gibi) su gibi burun akıntısı, hapşırık, burun kaşıntısı ve bazen inatçı burun tıkanıklığı bulguları ile seyreden bir hastalıktır. Mevsimsel (polen allerjisi) veya tüm yıl boyunca ara ara devam eden (ev tozu akarı, küf mantarı allerjisi) belirtiler şeklinde kendini gösterebilir. Bazen boğaz kaşıntısı veya geniz akıntısı eşlik edebilir. Tek başına veya diğer bir allerjik hastalığın belirtileri (öksürük, hırıltı, nefes darlığı, gözlerde sulanma, kızarma, kaşıntı) ile birlikte görülebilir.
Allerjik Rinit Nasıl Tanınır?
İlkbahar-yaz aylarında üst solunum yolu enfeksiyonu geçirilmediği halde uzun süren ve nöbetler tarzında gelen aksırık, şeffaf burun akıntısı, burun ve boğazda kaşıntı, burunda tıkanma yakınmalarının bulunması, polenlere bağlı mevsimsel allerjik rinit hastalığını düşündürür. Bu bulguların yıl boyunca devam etmesi ise pereniyal (sürekli) allerjik rinit tanısını düşündürür. Tanı, fizik muayene ile birlikte, allerji cilt testi ve burun mukozası sürüntüsünün incelenmesi ile kesinleştirilir.
Saman Nezlesi Diğer Allerjik Hastalıklarla Birlikte Bulunabilir mi?
Allerjik astımı olan hastaların %20-40'ında allerjik rinit (saman nezlesi) ve daha az sıklıkla atopik dermatit ve allerjik konjonktivit (göz nezlesi) gibi diğer allerjik hastalıklar eşlik eder. Saman nezlesi olan hastaların ise %30-40'ında bronş hassasiyeti veya allerjik astım, daha az sıklıkla da diğer allerjik hastalıklar eşlik etmektedir. Bu nedenle saman nezlesi tesbit edilen hastalarda solunum fonksiyon testleri yapılarak bronş hastalığının eşlik edip etmediği araştırılmalı, daha sonra belirti verebilen böyle bir durumun varlığı, uzun süreli izlemde gözönünde bulundurulmalı ve gerekirse erken dönemde tedaviye alınmalıdır.
Saman Nezlesi Üst solunum Yolu Enfeksiyonları İle Karıştırılabilir mi?
Saman nezlesinin de dahil olduğu allerjik solunum yolu hastalıkları, orta kulak iltihabı, sinüzit, farenjit ve zatürre gibi hastalıklara zemin hazırlar. Allerjik solunum yolu hastalıklarında yolunum yolu döşemesinde bağışıklığın zayıflaması ve iltihabi reaksiyona bağlı ödem (şişlik) enfeksiyonlar için en önemli iki kolaylaştırıcı faktördür. Allerjik solunum yolu zemininde tekrarlayan bu tip enfeksiyonlar aynı zamanda allerjik olmayan uyarılar karşısında solunum yolu epitelinin tahrişine bağlı olarak allerjik hastalığın şiddetini de artırarak bir fasit daireye neden olurlar. Sadece antibiyotiklerle enfeksiyonun tedavi edilmesi geçici bir çözümdür. Altta yatan allerjik hastalık belirlenip tedavi edilmedikçe tekrarlayan infeksiyonlar uun dönemde solunum epiteline geri dönüşümsüz hasar verebilir.
Saman Nezlesi Nasıl Tedavi Edilir?
1. Çevre Önlemleri:
Tüm yıl boyunca belirtileri olan hastaların yaşadığı mekanlarda belirtileri tetikleyecek faktörlerin kontrol altına alınması gerekir. Tetikleyici faktörler arasında allerjenler (ev tozu, küf mantarı gibi), aşırı kuru hava, sigara dumanı, irrite edici kokular (parfüm, çamaşır suyu gibi kokulu temizlik maddeleri) sayılabilir. Ayrıca, polenlere duyarlı olan kişilerde, allerjik olduğu bitki veya ağaç poleninin polen dönemlerinde mümkün olduğu kadar kapalı ortamda bulunmaları önerilir. Çevre düzenlemesi ve korunma için astım bölümüne bakınız.
2. İlaç Tedavisi:
a. Burun Temizleme: Hazır püskürtme preparatlar yardımı ile (sterimar, giffrer) veya enjektör yardımı ile burun içinin serum fizyolojik ile düzenli olarak temizliğinin yapılması önerilir. Bu işlem akıntıları sıvılaştırır, burun deliklerinin iç kısmının nemlenmesini sağlar, allerjenleri uzaklaştırır ve sinüzit gibi komplikasyonların oluşmasını kısmen engeller.
b.Rahatlatıcılar (antihistaminikler):
1. Sistemik Antihistaminikler (şurup, tablet): Bu ilaçlar özellikle burun akıntısı, hapşırık, burun kaşıntısı belitilerinin ortadan kaldırılması için kullanılır. Burun tıkanıklığına pek etkileri yoktur. Şikayetlerin yoğun olduğu dönemlerde hasta doktorunun önerdiği şekilde bu ilaçları kullanarak belirtilerin ortaya çıkmasını önleyebilir. Bunlar sadece ihtiyaç olduğunda kullanılan ilaçlardır, sürekli kullanılmaları gerekmez.
2. Lokal Antihistaminikler (örnek: allergodil sprey): Sistemik antihistaminiklerin kullanıldığı durumlarda kullanılır. Burun akıntısı, hapşırık veya burun kaşıntısı şikayetlerinin yoğun olduğu dönemlerde doktorun önerdiği şekilde lokal olarak burun içine uygulama yolu ile kullanılır.
c. Koruyucu ilaçlar (rhinocort aqua sprey, nasalide sprey, flixonase sprey):
Tedaviye dirençli, kronik ve tüm yıl boyunca tekrar eden allerjik rinitlerde veya belirtilerin yoğun olduğu mevsimsel rinitlerde doktorun önerdiği doz ve sürede lokal olarak burun içine uygulanır. Bu ilaçlar doktorunuz tedaviyi sonlandırma kararı verene kadar devamlı olarak kullanılır. Özellikle sürekli burun tıkanıklığı şikayeti veya burun akıntısı, hapşırık ve burun kaşıntısı şikayetleri aşırı yoğun olan hastalara önerilen bir tedavi şeklidir.
d.İmmünoterapi (aşı tedavisi):
Bu yöntem hastalığın uzun vaadede kontrol altına alınabilmesi için uygun vakalarda uygulanmaktadır. Şikayetlerden sorumlu olduğu saptanan allerjenin gittikçe artan dozlarda hastaya verilmesi ile o allerjene karşı duyarsızlaştırma esasına dayanır. Kliniğimizde sublingual (dilaltı) aşı tedavisi başarıyla uygulanmaktadır.