OSMAN GAZİ

Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu Osman Gazi’dir. Kurduğu Devletin adına da Osman’a izafetle Osmanlı denildi. Osmanlı Devletinin kuruluşu bir mucizeler silsilesidir. Söğüt dolaylarında kurulan bu devlet birdenbire gelişerek muazzam bir imparatorluk haline geldi. Osmanlı tahtına geçen on padişah enerjik ve devlet idareciliğinde mahir aynı zamanda birer büyük kumandan idiler. Hiçbir milletin tarihinde üç asır süren bir müddet içinde birbiri adınca cihangir padişahlar gelmemiştir.
Osman Gazi’den sonra Orhan Gazi Murat Hüdavendigâr Yıldırım Bayezid Mehmet Çelebi İkinci Murat Fatih Mehmet Bayezid’ı Veli Yavuz Selim ve Kanunî Süleyman geldiler. Cihan tarihinde Romalılarla Osmanlılar kadar devamlı ve uzun ömürlü hiçbir devlet kurulmamıştır. Osman Gazi’nin kurduğu bu devlet tam 624 yıl devam etti. Bu nedenledir ki Osman Gazi dikkate değer kudretli bir devlet kurucusudur. Osmanlı tarihi muhteşem olaylarla doludur. Osmanlı medeniyetinin eserleri ise hala bütün ihtişamı ile ayakta durmaktadır.
Osman Gazi1258 tarihinde Söğüt’te doğmuştur. Annesi Hayme Ana’dır. Babası Ertuğrul Gazi dedesi de Süleyman Şah’tır. Asıl adı Otman’dır. “Ot” kelimesi eski Türkçe’de “ateş” “man” da “adam” demektir. Osman Gazi Oğuzların Bozok koluna mensup Kayi boyundandır.
Oğuzlar Müslümanlığı kabul edince Türkmen adını almışlardır. Kayilerin hepsi Türkmen kıyafetinde idiler. Bunlar beyaz tenli kumral saçlı ela gözlü insanlardır. Vücutça kuvvetli ahlak itibariyle de çok yüksektirler. Kayiler ırkı vasıflarını ruhi asaletlerini muhafaza etmek için ne Moğollarla ne Acem ne Araplarla ve de Hıristiyan kavimlerle karışmışlardır. Anadolu’yu dolduran Türkler Türklüğün bütün seciye ve meziyetlerini muhafaza etmişlerdir. Ruhlarında yaşayan cihan hakimiyeti fikri hiçbir devirde sönmemiştir. Bu sebepledir ki daima akıncı olarak kıtalar fethetmişler birçok milletleri hakimiyetleri altına almışlardır.
Osman Gazi Söğüt’te büyüdü. Babası ile beraber savaşlarda bulundu. Cesur ve yiğit bir delikanlı idi. Uzuna yakın orta boylu geniş omuzlu uzun kollu yuvarlak yüzlü siyah çatık kaşlı elâ gözlü koç burunlu ve değirmi sakallı idi. Osman Gazi iyi bir asker olmakla beraber edebiyata da meraklı idi. Hayrullah Tarihi’nde kendisine ait şu şiiri bulmaktayız:
Kurt olup gel gir sürüye
Aslan ol bakma geriye
Çar edüp haydi çeriye
Dil geçidini hisar yap
Osman Ertuğrul oğlusun
Oğuzhan Karahan neslisin
Hakkın bir kenter kulusun
İstanbul’u aç gülzar yap!
Osman Gazi’nin gençliğinde geçirdiği bir aşk macerası zamanımıza kadar intikal etmiştir. Kendisi babasının sağlığında Eskişehir yakınlarında İtburnu denilen bir köyde oturmakta olan Edebalı adlı bir şeyhin evine sık sık giderdi. Bu zat âhi pîrlerinden idi. Şeyh Edebalı’nın Balahûn adında çok güzel bir kızı vardı. Osman Gazi bu kıza aşık oldu. Onu babasından istedi ise de Şeyh kızını bir beyzadeye veremeyeceğini bildirdi. Osman ise Balahûn’a candan tutkun bulunuyordu.
Bir gece bir rüya gördü. Rüyasında Şeyh Edebalı’nın yanında yatıyordu. Bu esnada Edebalı’nın koynundan bir ay doğdu. Bedir haline gelince gökten inip Osman’ın koynuna girdi. Bunun üzerine Osman’ın göbeğinden bir ağaç çıkarak yükseldi. Büyüdükçe yeşillendi. Dallarının gölgesi ile bütün dağları örtüyordu. Ağacın yanında dört sıra halinde dağlar gördü ki bunlar Kafkas Atlas Toros ve Balkan Dağları idiler. Ağacın köklerinden Dicle Fırat Nil ve Tuna nehirleri çıkıyordu. Dağlardan çıkan bu sular gül ve servili bahçeler arasından dolaşarak akıyordu. Deniz gibi üzerlerinde gemiler yüzüyordu. Tarlalar mahsullerle dolu idi.
Dağların tepeleri de sık ormanlarla örtülü idi. Vadilerin her tarafında şehirler vardı. Bunların hepsinin altın kubbelerinde birer ay yükseliyor sayısız minarelerinden müezzinler ezan okuyor bu sesler ağacın dalları üzerindeki bülbüllerin ve renkli papağanların ve kuşların cıvıltılarına karışıyordu. Ağacın yaprakları kılıç kını gibi uzanmaya başladı. Derken bir rüzgar çıkıp ağaçların yapraklarını İstanbul şehrine doğru çevirdi. Şehir iki denizin ve iki karanın birleştiği yerde iki firuze ile zümrüt arasına oturtulmuş bir elmas gibi parlıyordu. Böylece bütün dünyayı kuşatan geniş bir ülkenin teşkil ettiği yüzüğün kıymetli taşını meydana getiriyordu. Osman bu yüzüğü parmağına takarken uyandı.
Bu rüyasını gidip Şeyh Edebalı’ya anlattı. Şeyh gülerek
Osman padişahlık sana ve senin nesline kutlu olsun. Kızım Balahun da senin helalin olsun. Hemen nikah edelim! Dedi.
İşte Osman bu rüya sayesinde sevdiği kıza kavuştu. Fakat Osman Gazi’nin ilk eşi bir Türkmen Bey’i olan Ömer Bey’in kızı Malhatun’dur. Malhatun Orhan Gazi’nin annesidir.
Ertuğrul Gazi ölünce onun yerine Osman Bey oldu. Babası gibi Bizanslılarla savaşı devam etti. Fakat Bizans Tekfurları Osman’ın vücudunu ortadan kaldırmaya karar verdiler. Bu işi harple değil hile yolu ile görmeye teşebbüs ettiler. Bilecik Tekfur’u Yarhisar Tekfurunun kızı ile evlenecekti. Bu düğüne Osman Bey’i de davet ederek öldürmeye karar verdiler. Fakat Osman Gazi Rumların bu gizli kararlarından haberdar oldu.
Osman Gazi yaylaya çıkarken her zaman ağırlıklarını Bilecik Tekfuruna emanet ederdi. Yine aynı şekilde ağırlıklarını Bilecik’e göndermek üzere hazırlattı. Fakat bu defa eşyaların içini silahla doldurdu. Kırk kadar askeri de kadın kıyafetine soktu. Bunları Bilecik’e göndermek üzere hazırlattı. Ertesi gün de kendisi oğlu Orhan ile birlikte düğüne gitti. Düğün başlayıp da yenilip içildiği bir anda kadın kıyafetindeki askerler kaleye girerek muhafızları öldürdüler. Bir kısım asker de siperlere yerleşti. Rum Tekfuru Osman Gazi’yi öldürmek için harekete geçtiği esnada Osman Gazi korkup kaçar gibi kaleye doğru koşmaya başladı.
Tekfur ve Rumlar Osman’ın peşine düştüler. Fakat tam siperlerin önlerine gelince pusuya girmiş olan askerlerin içine düştüler. Kılıçlarını çekip saldıran askerlerle Rumlar arasında kanlı bir savaş başladı. Bu harpte Orhan’ın çok yararlılığı görüldü. Tekfur da ağır bir yara alarak öldü. Gelin olan Holofira da duvağı ile beraber esir düştü. Bu güzel Rum dilberini Osman Gazi oğlu Orhan Bey’e kılıç hakkı olarak verdi. Eski tarihler bu kızın adını Nilüfer Hatun olarak yazmakta iseler de aslında Nilüfer ismi başka bir kıza aittir. Nilüfer Hatun bir Türkmen kızı olup Orhan Gazi’nin birinci karasıdır. Nilüfer Hatun; Süleyman Paşa ile Murat Hüdavendigar’ın annesidir.
Bu dönemde Selçuklu sultanları tamamen Moğol İlhanlıların oyuncağı olmuştu. Anadolu’da Selçuk hakimiyeti kalmamıştı. Anadolu birliği tamamen bozulmuş çeşitli bölgelerde muhtelif beylikler kurulmuştu. Moğollar Anadolu halkını soyuyorlardı. Durum bu merkezde iken Osman Gazi’nin başarılarını gören Selçuklu Sultanı II. Gıyasettin Mesut ona bir ferman gönderdi. Osman Bey bu fermanı bütün gazilerin huzurunda okudu (1284). Tam bir tasvip gördüğü için de Bizanslılarla savaşlara devam etti birçok yerleri zapta muvaffak oldu. Bu başarıları üzerine Selçuklu Sultanı istiklal alameti olarak (Tuğ) (Alem) (Tabıl) ve bir de altın kılıç gönderdi. Ayrıca beyaz renkte bir de sancak yolladı (1289).
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/osmanli-padisahlari/56935-osman-gazi.html#post116208
Aradan bir müddet geçtikten sonra Selçuklu sultanlarının Anadolu’da bir gölge olduğunu gören Kayi Beyleri bir toplantı yaparak Osman Gazi’ye şunları söylediler:
Sen Kayihan neslindesin Kayihan Oğuz Beylerindendir. Günhan’ın vasiyeti Oğuz türesince hanlık Kayi soyuna düşer. Sen hanlığa layıksın seni han tanıyalım!
Toplantıda Ahilerin Pîri Ahi Evren Bektaşilerin pîri Hacı Bektaş Veli Osman Gazi’nin kayınpederi Şeyh Edebalı da bulunuyordu. Oğuz Beyleri Osman Gazi’yi bir ak keçeye oturtarak dokuz defa havaya kaldırdılar. Huzurunda ant içtiler. Şerefine kımız dolu kadehler kaldırılırken:
Abu hayatlar sıhhatler afiyetler ve padişahlık mübarek olsun! Diye bağırdılar.
O gün Türklük için büyük bir bayramdı. Osman Gazi 1299 tarihinde han seçilerek bağımsızlığını ilan etti. Hacı Bektaş Veli Osman Han’ın başına Horasani bir keçe kavuk giydirdi. Ahi Evren de kılıcını kuşattı. Bundan sonra nöbet vuruldu; yani mehter takımı havalar çaldı. Arkasından Selçuk fermanı okundu. Osman Han bu fermanı bir ikindi vakti ayakta dinledi. Otağının önüne dokuz tuğ dikildi.
Bütün bu merasim Oğuz töresince yapılmıştı. Bu suretle Osman Gazi Osmanlı Devletinin kurucusu oldu. Osmanlıların ilk hükümet merkezi olarak Karacahisar uygun görüldü. İlk hutbeyi Tursun Fakih okudu. Fakat namına para basılamadı.
Osman Gazi bağımsızlığını ilan ettiği zaman hükümdarlığı altında şu yerler bulunuyordu: Karacadağ Domaniç Söğüt Karacahisar Eskişehir Bilecik İnegöl Yarhisar Çakırpınar Taraklı Yenicesi İnönü Köprühisar ve Bozöyük. Padişahlığının üçüncü yılında Yenişehir ve Yunthisar’ı da aldı. Bu defa hükümet merkezi Yenişehir’e nakledildi. Memleketini beş idareye böldü. Oğlu Orhan Bey’e Sultanönü’nü büyük kardeşi Gündüzalp’e Eskişehir’i Aykut Alp’e İnönü’nü Hasan Alp’e Yarhisar’ı Turgut Alp’e İnegöl’ü verdi. Diğer oğlu Alaeddin Paşa ile kayınpederi Şeyh Edebalı’yı da Bilecik’te bıraktı.
Osman Gazi bundan sonra 1302 tarihinde Köprühisarını 1306’da da Koyunhisarı’nı fethetti. Oğlu Orhan Gazi’yi de Bursa’nın fethine gönderdi. Bursa 1326 tarihinde fetholundu. Bu sıralarda Osman Gazi Nikris hastalığından rahatsız olduğundan yatıyordu. Oğlu Orhan Gazi’yi yanına çağırttı. Yatağının başında Ahi Şemseddin Ahi Hasan Turgut Alp Saltuk Alp bulunmakta idiler. Bu zatların huzurunda şunları söyledi:
Oğullarıma ve dostlarıma birinci vasiyetim şudur:
Daima gaza ve cenge devam ediniz. Cihadın kemaline varıp sancağı daima yüksekte tutunuz. Hanedanından ve torunlarımdan her kim ki doğru yoldan ve adaletten geri kalır o rûz-i mahşerde Peygamberin şefaatinden mahrum kalsın!
Sonra oğlu Orhan’a döndü:
Oğlum; dünyaya gelen bir padişah yoktur ki ölüme itaat etmesin. Şimdi Hakim-i Mutlakın hüküm ve iradesiyle ölüm yaklaştı. Bu manevi yolculukta artık dünya nimetlerinden ümidi kesmek gerektir. Ey bahtiyar oğlum bu devleti bu emareti sana ısmarlıyorum. Seni Allah’a emanet ediyorum. Bütün işlerinde kanunları üstün tut. Askerleri ve halkı kendi akraban gibi sev haklarını tamamen ve noksansız ver!
Dedikten sonra kendisinin Bursa’da Gümüşlü Kümbet’e gömülmesini vasiyet etti. Kısa bir zaman sonra 1326’da 69 yaşında iken gözlerini hayata yumdu.
Osman Gazi 19 yıl beylik 27 yıl da padişahlık etmişti. Öldüğü zaman terekesinden altın gümüş gibi kıymetli eşyalar çıkmadı. Denizli bezinden içi alemli yapılmış bir yeni sarıklık bezi bir at zırhı bir tuzluk bir kaşıklık bir çift çizme Alaşehir mensucatından kırmızı renkli sancaklar bir de iki uçlu kılıç bir tirkeş tahta bir taht bir mızrak birkaç at üç sürü de koyun çıktı. Türk Milletine koskoca bir devlet bırakan yıllarca gaza yapan Osman Han’ın dünya malı bunlardan ibaretti. Osman Gazi padişah iken devlet hazinesinden maaş almaz koyunları ile geçinirdi. Büyük bir ırkın büyük bir padişahı olarak emsalsiz bir feragat sahibi idi.