Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu
büyük önder Mustafa Kemal Atatürk,
yalnızca bir asker, komutan, diplomat,
politikacı ve devlet adamı değildi.
O, bir düşünürdü de...
O’nun, ulusumuzun toplumsal yapısı, uygarlık ve çağdaşlık anlayışı, dinsel inancı ile “Türk” ve “insan” olmanın anlamı konusunda yazdığı kimi yazılar, yaptığı kimi konuşmalar, üzücüdür ki,
Türk halkına ulaştırılmamıştır.
Türk halkının büyük bir bölümü, bu nedenle,
Mustafa Kemal Atatürk’ü,
tanıması gerektiği düzeyde tanıyabilme
ve O’nu anlaması gerektiği düzeyde anlayabilme olanaklarından yoksun bırakılmıştır.
Aşağıda
O’ndan kalan elyazısı belgelere dayanan "Taassup" hakkındaki görüşlerini okuyacaksınız.

"Hürriyet ihtimal ki zorla tesis olunur; fakat herkese karşı, taassupsuzluk göstermekle ve aldırmamazlıkla muhafaza edilir.”
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/mustafa-kemal-ataturk/48576-ataturkun-taassup-hakkindaki-gorusleri.html#post98668
Türkiye Cumhuriyeti’nde, herkes Allah’a istediği gibi ibadet eder. Hiç kimseye dinî fikirlerinden dolayı birşey yapılmaz. Türk Cumhuriyeti’nin resmi dini yoktur. Türkiye’de, bir kimsenin fikirlerini zorla başkalarına kabul ettirmeye kalkışacak kimse yoktur ve buna müsaade edilmez. Artık samimi dindarlar, derin iman sahipleri hürriyetin gereklerini öğrenmiş görünüyorlar. Bütün bunlarla beraber, din hürriyetine, genellikle vicdan hürriyetine karşı taassup kökünden kurumuş mudur?
Bunu anlayabilmek için, taassupsuzluğun ne olduğunu inceleyelim. Çünkü, bu kelimenin ifade ettiği manayı, zihniyeti, herkes kendine göre anlamaya çok yatkındır. Dini hürriyeti bir hak olarak görmeyen, acaba kalmadı mı? Vicdan hürriyetini, insan ruhunun, Allah’ın yüce hüküm ve nüfu zu altında, dinî hayatı idare için, sahip olduğu haktan ibaret olduğunu bellemiş olanlar, acaba bugün nasıl düşünmektedirler? Bu gibiler, kendileri gibi düşünmeyenlere içlerinden olsun kızmıyorlar mı?Bu saydığımız zihniyete sahip olduğu düşünülen kimselere, hür düşünürlerimiz, acaba bir acı hisle, bir üzüntü ile bakmıyorlar mı?
Bu saydığımız gibi, çeşitli inanışlı kimseler, birbirlerine kin, nefret besliyorlarsa, birbirlerini hor görüyorlarsa ve hatta sadece birbirlerine acıyorlarsa, bu gibi kimselerde taassupsuzluk yoktur, bunlar mutaassıptırlar (bağnazdırlar). Vatandaşının veya herhangi bir insanın vicdanî inanışlarına karşı, hiçbir kin duymayan, aksine saygı gösteren kimsede taassupsuzluk vardır. Hiç olmazsa, başkalarının kendininkine uymayan inanışlarını bilmemezlikten, duymamazlıktan gelir. Taassupsuzluk budur.
Fakat, gerçeği söylemek gerekirse diyebiliriz ki, hürriyeti, hürriyet için sevenler, taassupsuzluk kelimesinin ne demek olduğunu anlayan lar, bütün dünyada çok azdır. Her yerde, genel olarak geçerli olan, taassuptur. Her yerde görülebilen barış manzarasının temeli, taassup ile hür fikrin birbirine karşı kin ve nefreti üstündedir; temelin devrilmemesi, kin ve nefret tabanındaki dengeyi tutan fazla kuvvet sayesindedir.
Bu söylediklerimizden şu sonuç çıkar ki, aramızda, hürriyet engellerinin yok olduğuna, bizim gibi düşünen ve hissedenlerle birlikte yaşadığımız yargısına varmak zordur. O halde, görülen, taassupsuzluk değil, zayıflığın güçsüz bıraktığı taassuptur. Şüphesiz, fikirlerin, inanışların başka başka olmasından, şikayet etmemek lazımdır. Çünkü, bütün fikirler ve inanışlar, bir noktada birleştiği takdirde, bu hareketsizlik belirtisidir, ölüm işaretidir. Böyle bir hal, elbette arzu edilmez. Bunun içindir ki, gerçek hürriyetçiler, taassupsuzluğun genel bir nitelik olmasını arzu ederler. Fakat, hatta, iyi niyetle bile olsa, taassup hatalarına karşı, dikkatli olmaktan vazgeçemiyorlar. Çünkü iyi niyetler, hiçbir zaman, hiçir şeyi tamir edememişlerdir. İnsanların, ruhun selameti için yakıldıklarını biliyoruz. Herhalde bunu yapan engizisyon papazları, iyi niyetlerinden ve iyi iş yaptıklarından bahsederlerdi; belki de, cidden, bu sözlerinde samimi idiler. Fakat, bir ahmaklığı, yahut bir hainliği iyi bir kılıfa uydurmak güç değildir; en nihayet bu, bir isim değiştirmek meselesidir. İşte, bu nedenledir ki, aldırmamazlığı, kayıtsızlık derecesine kadar götürmemek önemlidir. Gerçi, hür olmak herkesin hakkıdır ve bunun için gerçek hürriyetçiler, hürriyetçi olmayanlara karşı da geniş davranılmasını isterler. Fakat, bunların hiçbir zaman elleri ayakları bağlı olduğu halde kurbanlık koyun durumuna razı olacakları asla kabul edilmemelidir.
Unutulmamalıdır ki, bazı insanlar geleceği, geçmişin arasından görmekte ısrarlıdırlar. Bunlar, ilgimizi kestiğimiz geleneklere karşı mutlaka, bağlılığın iadesini isterler. Bu gibi insanlar kendi inandıkları gibi, inanmayan kimseleri istedikleri gibi ezemezlerse, kendilerini cenderede (sıkışmış gibi) hissederler.Herhalde, taassupsuzluğun arzu edildiği gibi genelleşmesi, huy haline gelmesi, fikrî terbiyenin yüksek olmasına bağlıdır.•

* Bu yazı Bütün Dünya dergisinden alınmıştır.