Mevlâna’dan 100 Bilgelik Hikâyesi
http://img136.imageshack.us/img136/8...h146250li1.jpg
Kitabın Adı: Mevlâna’dan 100 Bilgelik Hikâyesi
Yazarı: Idrıes Shah
Türkçe’ye Çeviren: Meral Bolak
Kitabevi: Doğan Kitap, D&R Stors
Sayfa adedi: 160
Kitabın arka kapağından:
İdries Shah yaşamı Doğu ile Batı arasında geçen tartışmalı bir kişilikti.
Babasının Sünni geleneklerine göre yetiştirilmişti ve soyağacı Hz. Muhammed’e dayanıyordu.
Şah 1924’te İskoç bir anneden Hindistan’da Simla’da dünyaya gelmişti.
Shah henüz küçükken ailesi İngiltere’ye taşındı ve liseye Oxford’da gitti.
Shah otıuzuna gelene kadar Sufi dervişleri ile bir teması olmadı. Doğunun Büyüsü ve İstikamet Mekke adlı eserleri var.
Bir çok ülkede konferanslar verdi.
35’in üzerinde eser verdi.
1996’da öldü.
“Mevlâna’dan 100 Bilgelik Hikâyesi” geleneksel bir ermişler kitabı, Sufi Yolu’nu izleyen öğrencilerin yedi yüz yıldır ders programının bir parçası olarak okudukları klâsik bir eserdir. Bu sırf Müslümanları değil, tüm dinlere mensup insanları da kapsıyor. Bu kitap cenazesine tüm dinlerin mensuplarının katıldığı ve hepsinin hocaları olarak kabul ettiği Mevlâna ile ilgili bir baş eserdir.
Kitaptan alıntılar:
Aziz babası Bahaeddin Veled ona “Tanrı’nın-eseri” adını vermişti. Mevlâna.
Eşek
Bir başka hikâyeye göre bir gün Mevlâna Medrese’de bir ders veriyor ve birçok gizemin içerdiği anlamı anlatıyordu ki öğrencilerinden ve müridlerinden oluşan dinleyiciye Kur’andaki şu sözün anlamını anlayıp anlamadıklarını sordu. “Tüm haykırmaların içinde eşeğin anırması en fenasıdır.”
Mevlâna dedi ki: “Çoğu mahlûkat ve hayvan ses çıkardıklarında Allah’a şükranlarını sunarlar, arıların vızıltısı, kuşun cıvıldaması, ama eşek bu nedenle anırmaz. O sadece iki durumda sesini yükseltir: aç kaldığında ve çiftleşmek istediğinde. Aynı şekilde” dedi Mevlâna, “kalbinde Allah sevgisi olmayan bir insan eşekten de beter bir mahlûktur.”
Ve şu dizeleri okudu:
Her kim ki tutkuları
Bir eşeğinkine benzer,
Eşekten de beterdir o!
Eğer sen bilmiyorsan
Yol’u,
O zaman tam tersini yap
İstediği her ne ise
Eşeğin.
(…)
Bu sırada Evliya Şahabeddin de bir eşeğe binmişti ve hayvan anırmaya başladı. Şahabeddin onun başına vurmaya başladı, bunun üzerine Mevlâna onu payladı ve şöyle dedi: “Ona vurma, onun yerine Allah’a şükret ki sen ona biniyorsun, o sana değil.” Şahabeddin utandı ve durumu telâfi etmek adına eşekten inip hayvanın ayaklarını öptü. Bunun üzerine Mevlâna şu gözlemde bulundu: “Çoğu insan aynı duygulara sahip olduğundan bu hesaba göre onları da dövmek icap eder.”
Dünyevi Kayıplar
Şöyle anlatılır, bir gün adamın biri Mevlâna’ya gelip dünyevi kayıplarından acı acı yakındı ve fakirliğin yakasını bırakmadığını söyledi. Mevlâna ona kendi huzurundan çekilmesini öğütledi ve ekledi: “Bizim yanımıza gelme ve bizden ve bizim gibi insanlardan uzak dur, böylece dünyevi fırsatlara kavuşursun,”
(…)
Ayrıca anlatıldığına göre Hazreti Muhammed bir seferinde yanındakilere şöyle dedi. “Demir eldiven giyin ve rakiplerinizi bağrınıza basın ve zorlukları göğüslemeye hazır olun; çünkü Allah’ını seven için dünyevi talihsizlikler birer armağan gibidir.
Mevlâna’nın anlattığına göre bir seferinde bir mistik zengin bir adama hangisini daha çok sevdiğini sordu, Günahı mı Parayı mı. Adam parayı daha çok sevdiğini söyledi. Mistik dedi ki: Sen doğruyu söylemiyorsun, çünkü dünya malı dünyada kalır ama yaptıkların sonsuza dek senin yanında kalır.”
“Birşeyler yap,” diye devam etti mistik, “ki böylece en sevdiğin şeyi (para) yanına alabilesin: (yani hayır işlerine para harcayarak) ve böylece Allah’ın huzuruna çıkmadan zenginliğini onun ayakları altına sermiş ol: çünkü bu Kur’anda var. “Ve kendinden önce yolladığın bütün iyilikler Allah’ın yanında olacaktır; bu en iyi ve en büyük ödüldür.”
İçine dönük gözlerin yok ki göresin-
Yoksa,
Görürdün ki
Varlığının her yeri-
Tepeden tırnağa
Hepsi O’nın eseri.
Merdiven ve İp
Bir seferinde Mevlâna ruhsal felsefenin üst katmanları ile ilgili bir konferans veriyordu. Burada bir Dervişin öyküsünü anlattı, Derviş karanlık bir gecede kazayla içine bir dilbilimcinin düştüğü kuyunun yanından geçiyordu; ve talihsiz adam ondan yardım istedi. Derviş diğerlerine seslenip kuyudaki adamı kurtarmak için ip ve merdiven getirmelerini söyledi. Ama dilbilimci Dervişe seslenip doğru kullanıma göre önce ‘merdiven’, sonra ‘ip’ sözcüğünü kullanması gerektiğini söyledi. Bunun üzerine Derviş şöyle cevap verdi. “Ben diksiyonumu düzeltene kadar sen olduğun yerde kal o zaman!”
Mevlâna bu öyküden şu dersi çıkarttı, devamlı kılı kırk yaranlar ve hiçbir şeyin içindeki manayı anlamaya çalışmayanlar kuyudaki adama benzerler. Kendilerine yakıştırdıkları bilgelik sıfatı yüzünden başları dertten kurtulmaz.
Alçakgönüllülük
Derler ki Mevlâna’nın söylevlerinden birinde yaşamda alçakgönüllülüğün erdem ve gerekliliği üzerinde durur. Der ki, başı göklere değen ağaçlar boylarının uzunluğu ile gururlanırlar ama meyve vermeyebilirler; buna mukabil meyve veren ağaçların dalları verimlilik ve asalet içinde eğilir. İşte bu nedenle Hazreti Muhammed son derece kibar ve mütevazi idi; ve hem bu nedenle hem de gerçek bir Derviş olduğu için diğer peygamberlerden üstündü; ve dedi ki “İnsanlara her zaman nezaket ve alçakgönüllülükle yaklaşın, ve kimsenin sizden dolayı maddi ve manevi bir zarara uğramamasına özen gösterin,” ve, bu yüzden, bir saldırı esnasında düşmanları Peygamber’in dişini kırdığında o Allah’a insanları doğru yola sevketmesi için yakardı sadece ve ekledi, “Doğru yol nedir bilmiyorlar; ve, tabii ki (beddua edeceğine ve lânet okuyacağına) onlara sevgi gösterdi ve mahvolmalarını değil, doğru yolu bulmalarını diledi, ve kendisi de onları affetti. İşte bu nedenle derler ki Peygamber’den öncesinde kimse insanlık adına bu kadar içten bir barış çağrısında bulunmadı, ve Mevlâna şu dizeleri okudu:
İnsan çamurdan yapılmıştır; ve
Eğer çamur olmasaydı;
Neden meydana gelecekti acaba insan?
Burada ‘çamur’a gönderme yapılırken kastedilen şu, çamur ve toprak hep ‘aşağıda’dır ve yukarıda değil, örneğin hava, ve ışık, ve atmosfer gibi; ve, bu yüzden, çamur ‘daha mütevazi’ bir konumdadır, gurur ve kibirler yükselen ateşe benzemez. Burada varılmak istenen nokta şudur, insan çamurdan yaratıldığına göre, Ego’sunu her daim kontrol altında tutmalıdır; kısacası alçakgönüllülük insanların hem doğasında vardır hem de bir erdemdir. Ancak bu alçakgönüllülük kendini hiçe saymak anlamına gelmez, ve bireysellik korunmalıdır; tıpkı upuzun ağaçların yüksekliklerini korudukları gibi; ama yükseklik tek başına bir erdem değildir; bu yüzden, yüksekliği artırmak ve yüksekliğe verim katmak için, alçakgönüllülük Sufi yaşam tarzında düşünce ve davranışlarda biraraya gelir.
İçe Dönük Göz
Pekçok kişinin içi
Şeytan’ınkine benzer;
Selâmlamalı mıdır insan herkesi
Evliya imişçesine?
İçe Dönük Gözün
Açıldığında;
Gerçek Usta
Ancak o zaman anlaşılabilir!
Pazar Yeri
Şarlatanlarla dolu
Bu Pazar yerinde;
Oraya buraya koşturup da
Dalma her gördüğün dükkâna:
Sen otur önünde
Gerçek şifayı sana verenin!
Servet ve Fukaralık
Hazreti Muhammed’in huzurunda yaşanan günlük olayları kaleme alanların anlattığına göre günün birinde Halife Osman servetinin her geçen gün büyüdüğünden yakındı; hayır kurumlarına bağış yaptığı ve fukaralara yardım ettiği halde zenginliği hiç azalmıyordu, ve ‘çok fazla para insana huzur vermediği için,’ dedi Osman, ‘eğer bu servet artmaya devam edecek olursa ben fukaralığın getirdiği iç huzuruna nasıl kavuşacağım? Denilene göre Peygamberimiz şöyle cevap verdi: ‘Git, Ey Osman, ve Allah’ın sana bahşettiklerine karşı kasten bencilce ve nankörce davran, bak o zaman servetin nasıl da azalacak.’
Osman, bunca zamandır bağış yapmaya ve insanlara yardım etmeye çok alıştığını, günlük yaşamında başka bir davranış biçimini benimsemesinin imkânsız olduğunu söyledi. Bunun üzerine Peygamberimiz Kuran’dan bir sure okudu, buna göre Allah’ın lütuflarına müteşekkir olan insana daha fazlası bahşedilir; ama nankörlük edenler cezalandırılır; böylece, Kuran’a göre hayır işleri yapanlar hep ödüllendirilir; ve kendi (Peygamber’in) sözlerine göre Allah’ın lütfuna şükredenler daha da fazlasını elde ederler, ve Mevlâna aşağıdaki dizeleri dile getirdi:
Minnet duymayı bilmeyenin elinden avucundan
Kayar gider serveti;
Ama minnettarlık daha fazlasını getirir sana,
Ve daha da fazlasını…
Çünkü Allah’a en yakın durursun
Alnını toprağa dayadığın zaman,
Allah’ına şükrederken.
Ve sonra Peygamberimiz Osman’a dedi ki, ‘Sen git, Ey Osman, senin artan bu zenginliğinin artmaktan başka çaresi yoktur, çünkü sen hayırsever ve cömertsin.’
…
Aydınlığı arıyorsan sen,
Hazırlıklı olmalısın.
Ama sadece kendini arıyorsan,
O zaman en iyisi “gözden uzak” olmandır.
Doğru Yol Ne tarafta
Yolu sordum…
Kendin ara, dedi bana.
Tekrar, sordum,
Allah rızası için, ne taraftadır Yol?
Dedi ki:
Devam et ve ara.
Ve sonra bana dönerek,
Dedi ki:
Ey sen Arayan-yolun çok uzun,
Devamlı, devam et aramaya.
Malvarlığının Anlamı
Bir lokma bile bütün mücevherlerden az değildir,
Yüce olana hizmet etmek uğruna yeniyorsa eğer.
Ne zaman ki o lokma çöp haline gelir,
Sakın ola sızmasın onun pis kokusu
Yaptıklarına ettiklerine-
O zaman ağzına kilit vur en iyisi-
Ve at gitsin anahtarını!
Her kimin lokmasına karışırsa iyi niyet ve iffet
Onun lokmasının geldiği her yerdei yi ahlâk vardır.
Köpekler ve İnsanlar
Bir süre yalnız başına yürüdükten sonra şehrin dış mahallelerinde bir köpek sürüsü ile karşılaştı, ve Mevlâna’nın yanına yaklaşan başöğretmen güneşte yatan köpeklerin nasıl da huzur içinde olduklarına dikkatini çekti. ‘şu köpeklere bir bakın, birbirleriyle ne kadar iyi geçiniyorlar, sonra da biz insanlara bakın.’
Mevlâna bir süre düşündükten sonra şöyle söyledi: Gerçekten de doğru, bu köpekler şimdilik sessiz sakin yatıyorlar, ama aralarına bir kemik at da gör bakalım ne kadar birlik beraberlik içinde kalıyorlar. İnsanlık için de aynısı geçerli.’ Diye devam etti Mevlâna, ‘iki kişi arasında herhangi bir çıkar söz konusu olmayınca çok iyi dost olurlar; ama önlerine paylaşacak bir şey atacak olursan seyret o zaman kavgayı, gürültüyü, hem de köpeklerden bile beter halde kapışırlar.’ Ancak dünyevi ve maddi şeylerin gelip geçiciliğini bilip de hiç önem vermeyenler huzurlu bir yaşam sürebilirler.
Aşıklar…
Halife Leylâ’ya dedi ki: ‘Mecnun nasıl oluyor da senin yüzünden aklını kaçırabiliyor, halbuki sen diğer kadınlardan daha güzel değilsin?
‘Sen hiç konuşma’ dedi Leyla, ‘çünkü sen Mecnun değilsin.’
İnsan etrafındaki şeylere ne kadar çok uyanırsa o kadar çok uykudadır, ve uyanışı uykusundan beter olur.
Susamış Adam ve Su
Susayan bir adam bir dere kenarına geldi. Suya erişemiyordu, zira üzerinden atlayamadığı bir duvar vardı karşısında.
Duvardan bir tuğla aldı, ve suya fırlattı, böylece kulaklarına pek hoş gelen bir ses çıktı. Tuğlaları birer birer suya atmaya devam etti, ta ki insanlar bunu neden yaptığını sorana kadar.
Dedi ki:
‘İki nedeni var. Birincisi susamış birinin kulağına müzik gibi gelen suyun çıkardığı o ses hoşuma gidiyor. İkincisi de, duvardan söktüğüm her tuğla sayesinde suya daha çok yaklaşıyorum.
Adam ne kadar çok susamışsa suyun sesine olan özlem o kadar artar, ve duvarın tuğlalarını gittikçe daha hızlı söker.
Fahişe ile Evlenen Derviş
Seyyid, Derviş cübbesini giymiş olana şöyle dedi: Bir fahişe ile evlenmek için böylesine telaş etmeseydin, sana namuslu bir kadın bulurduk.
Derviş cevap verdi:
‘Benim dokuz tane namuslu kadınım oldu, ve her biri zamanla iffetini kaybettikçe ben üzüntüye boğuldum.
Bununla kasten evlendim, bakalım ne olacak. Elimden geldiğince mantıklı davranmıştım. Şimdi saçmalamak nasılmış onu göreceğim.
--->: Mevlâna’dan 100 Bilgelik Hikâyesi
tüm dünyanın kabul ettiği büyük manevi önderimiz...
ne kadar övünsek azdır...
bilgiler için çok teşekkürler...