NERİMAN: Orası öğle ama sende izin ver işte Kemal.
KEMAL: Offf. Neyse tamam gitsin. Ama bak sırf senin için gönderiyorum Hanım.
NERİMAN: Sağol Kemal. (Telaşlı) Eyvah yemeği ocakta unuttum. (Oda kapısından hızla çıkar)
KEMAL: (Kendi kendine) Biz yine yazın sıcağında çalışıcaz, hanım kızımızda Akdenizin kumsallarında güneşlenecek. Bu devirde genç olmak varmış valla. (Zil çalar kemal kapıya bakmaya gider. Sahneye önce girer arkasında okul kıyafeti ve elinde karnesiyle oğlu Ertuğrul vardır. İkisi de oturur. Neriman dışardan seslenir)
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/lise-edebiyat-dersi/21932-genc-tiyatro.html#post41254
NERİMAN: Kemal gelen kim?
KEMAL: Ertuğrul. Nerdeydin?
ERTUĞRUL: Arkadaşlarla biraz gezdikte.
KEMAL: İyi gez. Ee Karne nasıl?
ERTUĞRUL: Matematiği, fiziği, kimyayı, birde edebiyatı saymazsak iyi.
KEMAL: Ulan geriye ne kaldı zaten?
ERTUĞRUL: Valla baba hocaların bana gıcığı var. Hep notlarımı düşürmüşler.
KEMAL: Zaten hep öğle olur. İyi notu sen alırsın, kötü notu hocalar verir.
ERTUĞRUL: Ya fizikçiyi biliyosun zaten. Geçen dönem 4 olan notumu 1 yapmıştı.
KEMAL: E haliyle yapacak. Sen tut adamın arabasının tekerlerini patlat, kaportasını göçert, dikiz aynasını kır. Ondan sonra notumu düşürmüş. Peki diğer dersler?
ERTUĞRUL: Tarihçi olayını da biliyorsun?
KEMAL: Hani sandalyesine raptiye koymuştun da adam 3 ay kıçının üstüne oturamamıştı o mu?
ERTUĞRUL: Evet o.
KEMAL: Hayır annenle akrabalığımız falan da yok. Hadi akraba evliliği yaptık oğlan zihinsel özürlü oldu desem neyse.
ERTUĞRUL: Ya baba tamam hakaret etme.
KEMAL: Oğlum bak senin iyiliğin için söylüyorum bütün bunları. Oku da adam ol. Liseyi bitirince ne olacak? Hayat kızlarla gezmekle bitmiyor.
ERTUĞRUL: Baba sanki her şey bitmiş gibi konuşuyorsun. Daha lise 1'deyim.Hem okuyamazsam bile dayımın yanına gider orada çalışırım.
KEMAL: Oğlum sen bırak dayının yanını felan. Sanki Almanlar oturmuş seni bekliyordu
ERTUĞRUL: Ama bu ev dayımın.
KEMAL: Dayını Almanlar nasıl çalıştırıyor biliyor musun? Sabah sekizde gidiyor işe akşam sekizde çıkıyor. Günde 12 saat çalışmak ne kadar zor biliyor musun sen?
ERTUĞRUL: Sanki Türkiye çok rahat. Burada açlıktan öleceğime, orada Almanların yanında köpek gibi çalışır kral gibi yaşarım daha iyi.
KEMAL: Ertuğrul daha çok gençsin oğlum. Akla karayı ayırt edemeyecek kadar hayata pembe gözlüklerle bakıyorsun. Ama bir gün anlarsın bu ülkenin değerini. Fakat iş işten geçmiş olur. Hem okusan ne çıkar, bir baltaya sap olursun fena mı? Gerçi sen komple bir baltasın ama.
ERTUĞRUL: Eee yeterse yeter be. Burada oturup senin hakaretlerini dinleyemem ben. Odama gidiyorum. (kalkar hızla oda kapısından çıkar. Onun çıkması üzerine sahneye anne gelir, oturur)
NERİMAN: Kemal yine ne oldu?
KEMAL: Biraz nasihat verdim kalktı gitti.
NERİMAN: İyide sen nasihatı aşağılayarak mı verdin?
KEMAL: Neriman iyiliğini istiyorum onun. Büyüyüpte sokaklarda boş boş gezeceğine şimdiden biraz hırpalansın.
NERİMAN: Sen yinede biraz daha hoşgörülü ol. Hem o daha genç,15 yaşında. Onun ruh hali şu an patlamaya hazır volkan gibi. Sende ateşleyeceğim diye uğraşıyosun. Bence git gönlünü al
KEMAL: Tamam ben onun gönlünü alırım.(Kapı çalar)Neriman sen otur.(Kemal yaşlı bir adamla gelir. Sahnede kemal, Neriman ve de yaşlı adam vardır. Lafa ilk başlayan Kemal'in babası olur)
OSMAN: Off çok yoruldum Kemal.
KEMAL: Ne o sıra çok muydu baba.
OSMAN: Çok ne kelime mahşer günü gibi.
KEMAL: Baba oralarda çok yoruluyorsun. Gel işte maaşını bundan sonra Ertuğrul alsın.
OSMAN: Gerek yok be oğlum. Hem yürümüş oluyorum, ciğerlerime iyi geliyor.
NERİMAN: Baba senin ayakabılarıda değiştirelim, yenisini alalım bunlar bayağı eskidi.
OSMAN: Gerek yok be gelin. Daha yeni bunlar. Beni bir 3 sene daha götürür. Hem bir ayağımız çukurda zaten.
KEMAL: O ne biçim konuşma baba, ağzından yel alsın.
OSMAN: Yalan mı oğlum? Biz bu dünyada yaşayacağımızı yaşadık, biraz da gençler yaşasın. Sevinç’le Ertuğrul nerede?
NERİMAN: Sevinç'in bir arkadaşının doğum günü partisi varmış oraya gitti. Ertuğrul’da evde.
KEMAL: Karneyi bir görsen loto oynamış sanırsın, acayip berbat. Birler sıfırlar sürüyle.
OSMAN: Aman sağlığına bir şey olmasında. Maaşı çektim gelirken aşağı mahallede bir kalabalık gördüm polisler falan vardı. Sordum ne olmuş diye. Çocuğun biri intihar etmiş. Karnesi kötü diye babası bağırmış çağırmış çocuğa. Çocukta gururuna yedirememiş tabi, odasına çekiliyor babanın ruhsatlı silahıyla gümm! Çok kızıyorum öğle babalara ne yani dünyanın sonu değil ya olan olmuş. Bir kere ikaz et yeter. Ne yani bağırıp çağırmanın ne alemi var? Değil mi Neriman kızım?
NERİMAN: Doğru söylüyosun baba. (Kemal'e bakarak) Ne yazık ki dünyada öğle babalar var.
OSMAN: Mesela Kemal. Haylaz mı haylaz bir öğrenciydi. Hocanın altına raptiye koymalar, okul duvarlarını boyamalar, daha neler neler. Bir sürü kırık not getirirdi ben bir gün tutupta bağırıp çağarmamışımdır.
KEMAL: Tabi baba sen bağırmıyordun, direk sopayla girişiyordun. Hatta bir keresinde sopayla nasıl kovalamıştın hatırladın mı? Ökkeş amca elinden zor almıştı beni.
OSMAN: Ama sende sünnet olmam diye tutturmuştun. Ne yapıyım.
KEMAL: E baba sünnetçi körlük derecesinde miyoptu. Allah korusun dibinden kesecek diye nasıl korkmuştum.
OSMAN: E sende 16 yaşında sünnet olmasaydın.
NERİMAN: (Şaşkın) Kemal sen 16 yaşında mı sünnet oldun?
KEMAL: Tam olarak değil 17'imden gün alıyordum. Aa saat 8 e geliyor.
NERİMAN: Niye ne oldu?
KEMAL: Büroda halletmemiz gereken işler vardı, nasıl unuttum yaa. Neyse hadi ben çıkıyorum (Askılıktan montunu alır, dış kapıdan çıkar)
OSMAN: Ne işiymiş kızım bu?
NERİMAN: Valla bende bilmiyorum, işte ilk şimdi duydum. (Birden güler) Demek Kemal 16 yaşında sünnet oldu.
OSMAN: Aman kızım sünnet konusunda rahmetli annesiyle bize ne çektirdi bir bilsen. (Üzerini değiştirmiş bir vaziyette Ertuğrul gelir, oturur)
ERTUĞRUL: Hoş geldin dede.
OSMAN: Oooo hoş bulduk torun. Nerdeydin şimdiye kadar?
ERTUĞRUL: Odadaydım dede. Babamın gitmesini bekledim.
OSMAN: Niye?
ERTUĞRUL: Karneye kızdı, bende sinirlendim odaya gittim.
NERİMAN: Ama sonradan üzüldü Ertuğrul, hem o senin iyiliğini istiyor.
ERTUĞRUL: İyiliğimi istiyorda anne, bağırıp çağırarak istemesine gerek yok ki.
OSMAN: Bak Ertuğrul ne yapalım biliyor musun? Bugün maaş günüydü, 3 aylığımı aldım. Hani şu senin çok istediğin ayakkabı vardı ya, gidelim şimdi onu alalım. Sana karne hediyesi olarak.
ERTUĞRUL: Ama dede ben o hediyeyi hak edecek bir karne getirmedim ki.
OSMAN: Dert ettiğin şeye bak, sen de seneye getirirsin olur, biter.
ERTUĞRUL: Sağol dede, eğer babama kalsaydı daha çok beklerdim. Ekonomik diye elinden gelse kışın sandalet giydirecek.
NERİMAN: Ama borçlar vardı Ertuğrul, yoksa niye almasın?
ERTUĞRUL: Ablama gelince borçlar hesaba katılmıyor ama.
OSMAN: Neyse biz kalkalım Ertuğrul yoksa şimdi 3.Dünya savaşı patlak verecek. (Ertuğrul montu alır çıkarlar)
NERİMAN: (Kendi kendi) Off çok yoruldum yaa. Tüm gün canım çıktı (Kapı çalar)Allah Allah bu saatte kim olabilir? (Kapıya bakmaya gider, döndüğünde yanında komşusu Ayfer vardır. Otururlar)
NERİMAN: Hoş geldin Ayfer.
AYFER: Hoş bulduk Neriman. Seninkiler gidiyordu.
NERİMAN: Babamla Ertuğrul'u diyorsun. Ertuğrul'a ayakkabı alacaklar. Bende tam size gelecektim
AYFER: Hayrola
NERİMAN: Evde kimse kalmadı, bende canım sıkılmasın diye 5 dakika size uğrayacaktım.
AYFER: Sevinç'le Kemal ağbi nerede
NERİMAN: Kemal'in bir işi çıktı oraya gitti. Sevinç'in de bir arkadaşının doğum günü varmış.
AYFER: Neriman,dün ne oldu biliyor musun?Kızılca kıyamet koptu valla..
NERİMAN: Niye, ne oldu Ayfer?
AYFER: Benim bey, dün içmiş zil zurna sarhoş olmuş.
NERİMAN: Allah'tan Kemal'in içki gibi kötü alışkanlıkları yoktur. Eee?