Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


3 sonuçtan 1 ile 3 arası
  1. #1
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Lise-1

    BİLİMSEL YÖNTEM
    BİYOLOJİ : Canlıların yapıları, yaşayışları ve çevre ile ilişkilerini, canlılık özelliklerini araştıran, Fizik ve Kimyanın ilkelerini de kullanarak yaşamı açıklamaya çalışan pozitif bir bilimdir.Kısaca canlı bilimidir.
    Biyoloji biliminin gerçek amacı; canlılar dünyasından insanlığa faydalı sonuçlar çıkarmaktır.
    Biyoloji iki büyük alana ayrılır:
    1 - Botanik (bitki bilimi)
    2 - Zooloji (hayvan bilimi)
    Biyolojinin inceleme alanı çok geniş olduğundan canlılar hakkında daha kapsamlı ve ayrıntılı bilgiler edinmek için, daha küçük alt birimlere ayrılarak canlıları inceler. Bu alt dallardan bazıları şunlardır;
    Moleküler biyoloji : Canlı hücrelerin yapısını molekül düzeyde inceler.
    Sitoloji : Canlı yapısını oluşturan hücrelerin mikroskobik yapı ve özelliklerini inceler.
    Histoloji : Dokuları inceler
    Morfoloji : Canlıların dış görünüş özellikleri ve yapılarını inceler.
    Fizyoloji : Hücre veya organların çalışmasını ve fonksiyonlarını inceler.
    Anatomi : Canlıların iç yapılarını inceler.
    Embriyoloji : Canlıların döllenmiş yumurtadan(zigot) itibaren geçirdiği gelişme basamaklarını inceler.
    Biyokimya : Canlıların yapısını oluşturan organik maddelerin kimyasal yapısını inceler.
    Genetik : Atalar ve oğul döller arasındaki benzerlik veya farklılıkların nedenlerini, özelliklerin soydan soya hangi kurallara bağlı olarak aktarıldığını inceleyen kalıtım(irsiyet) bilimidir.
    Ontogeni : Bir bireyin evrimsel geçmişini inceler.
    Filogeni : Bir grup organizmanın (soyun = türün) evrimsel geçmişini inceler.
    Paleontoloji : Bugün soyları tükenmiş olan canlıların fosillerini inceler.
    Taksonomi(sistematik) : Canlıların sınıflandırılmasını inceler
    Ekoloji : Canlı gruplarının biyolojik yapısı ve bunun çevre ile olan ilişkilerini inceler.
    Biyocoğrafya : Canlıların yeryüzündeki coğrafi dağılışını inceler.
    Etiyoloji : Canlıların davranış özelliklerini inceler.
    Parazitoloji : Parazit canlıların özelliklerini inceler.
    Bakteriyoloji : Bakterileri inceler.
    Viroloji : Virüsleri inceler.
    Patoloji : Hastalıkların belirti ve nedenlerini inceler.
    Biyometri : Biyolojik olayları istatiksel olarak inceler.
    BİLİM NEDİR ? ÖZELLİKLERİ NELERDİR ?
    İnsanların tarafsız gözlem ve kontrollü deneylerle elde ettikleri düzenli bilgi birikimidir. Bilimin en son gayesi gerçeklere ulaşmak ve bunları özlü konular halinde ortaya koymaktır. Çünkü bilimsel çalışmalarla ortaya çıkan sonuçlar birer kanun olmadıkları sürece daima değişmeye açıktırlar.
    Bilimsel bir problem bilim adamının gözlemleriyle ve neden, niçin, nasıl gibi soruların sorulmasıyla ortaya çıkar.
    Bilimadamınınözellikleri:
    1-Otoritetanımaz
    2Mantıksaldır
    3Kuşkucudur
    4Önyargıdanuzakvetarafsızdır.
    5Eleştiricidir.
    6Genelleilgilenir.
    7Seçicidir.
    9Ölçmevedeneyedayanır.
    BİLİMSELYÖNTEM
    Doğa olayları hakkında sorulan her soruya "Bilimsel Problem" denir. Bilimsel problemin çözüyoluna"BilimselYöntem"denir.
    Bilimsel yöntemin başlıca özelliği sorular sormak ve yanıtlar aramaktır. Başka bir deyişle "NedenSonuç"ilişkisiniaçıklamaktır.
    Bilimsel problemin çözülmesi için yapılan çalışmalara "Bilimsel çalışma" denir. Bilimsel çalışma bazı temel basamaklardan oluşur. Bu basamaklara "Bilimsel Yöntem" denir.
    Bu yönteme uymayan çalışmalar, bilimsel olarak kabul edilmezler. Bu aşamalar;
    1Problemtespiti
    2.Veritoplama
    3.Hipotezkurma
    4.Tahminleryapma
    5. Kontrollü deneylerle sınama aşamalarıdır.
    1- Hipotez hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde doğrulanırsa : Evrensel gerçek haline gelir buna "Kanun = Yasa" denir.
    2- Hipotez kısmen doğrulanır, tamamen reddedilmezse ve yeni bulgularla desteklenirse "Teori = Kuram" haline gelir.
    3- Hipotez deneylerle doğrulanamazsa : Hipotez değiştirilir.
    I. Problem tespiti : Problem doğru, açık anlaşılır olarak sorulur. Karmaşıksa basite indirgenir. Uzunsa, anlamlı bölümlere ayrılır. Her bölüm ayrı bir problemmiş gibi çözülerek sonuçları birleştirilir.
    II. Veri toplama : Deneyler, gözlemler, inceleme ve araştırmalar yapılarak, problemle ilgili tüm gerçekler(veri) toplanır.
    III. Hipotez (varsayım) kurma : Hipotez problemin geçici çözüm yoludur. Başka bir deyişle ön kestirmeye dayanan cevabıdır. Hipotez cümlesinin genel kalıbı;
    Belki de ........................ dır. Şeklindedir.
    Bir hipotez şu özelliklere sahip olmalıdır:
    a) Probleme yanıt vermelidir.
    b) Eldeki tüm verileri kapsamalıdır.
    c) Değiştirilebilir olmalıdır.
    d) Üzerinde tahminler yapılarak, deneylerle sınanabilmelidir.
    IV. Tahmin (vargı) : Hipoteze dayalı yapılan mantıksal çıkarımlardır. Tahminler mantıksal cümleler sonucunda ileri sürülen fikirlerdir. Tahmin cümlesinin genel kalıbı;
    Eğer ............... ise ...................... dır. Şeklindedir.
    V. Kontrollü Deneyler : Hipoteze dayalı yapılan tahminlerin dolayısı ile hipotezin geçerliliğinin, doğruluğunun araştırılması işlemidir. Bu araştırma, deney sonuçları tahminlerle karşılaştırılarak yapılır. Bu karşılaştırmadan üç ayrı sonuca ulaşılabilir.
    1 - Deney sonuçları hipotez ve tahminleri destekliyorsa hipotez evrensel gerçek halini alır ve kanunlaşır.
    2 - Deney sonuçları hipotez ve tahminleri kısmen destekliyor, tamamen reddetmiyorsa, hipotez yeni bulgularla desteklendikçe kökleşir ve teori halini alır.
    3 - Deney sonuçları hipotez ve tahminleri desteklemiyorsa hipotez değiştirilir.
    Veri (gerçek) : Aynı koşulda aynı sonucu veren gözlemlerdir.
    Gözlem : Olaylar hakkında duyu organlarımızla edindiğimiz izlenimlerdir. Gözlemler iki çeşittir;
    a) Nicel Gözlem : Ölçmeye dayanan gözlemlerdir.İfadelerde ölçü değeri ve birimi kullanılır.
    b) Nitel Gözlem : Ölçmeye dayanmayan sadece duyu organlarımızla yapılan gözlemlerdir.Büyük - küçük, çok - az, hızlı - yavaş vb. ifadeler kullanılır. Bilimsel değildir.
    Deney : Koşulları laboratuvarda hazırlanarak yapılan kontrollü gözlemlerdir.
    a) Ampirik (deneme - yanılma) deneyler : Problemle ilgili elde yeterli veri yoksa başvurulur. Sonuç deneme - yanılma yoluyla tesadüfen bulunur
    b) Kontrollü deneyler : Deney başında, deney sonucuna etki edebilecek koşulların hepsi sabit tutularak, her denemede bir tanesi değiştirilir. Değiştirilene deney, sabit tutulanlara kontrol grubu denir. Deney sonucunda elde edilen sonuç kontrol grubu ile karşılaştırılır. Değişiklik, deney grubunda değiştirilen koşulla açıklanır.
    ÖRNEK:
    "Bütün bitkisel hücrelerde kloroplast bulunur." hipotezini kanıtlamaya çalışan bir bilim adamı, bitkileri meydana getiren hücre türlerinin büyük bir kısmında kloroplast bulunmadığını saptamıştır.
    Bu bilim adamının yapacağı ilk iş aşağıdakilerden hangisidir? (1981 - ÖSS)
    A) Yeni kanıtlar aramak.
    B) Hipotezini değiştirmek.
    C) Hipoteze dayalı tahminler yapmak.
    D) Kontrollü deneyler düzenlemek.
    E) Nicel gözlemler yapmaya çalışmak.

    ÖRNEK:
    Aşağıdakilerden dördü doğruluğu kolaylıkla denetlenebilen birer gözlem, bir tanesi ise bu gözlemlere dayanarak ulaşılabilecek sonuç niteliğindedir.
    Bu sonuç hangisidir? (1983 - ÖSS)
    A) Yükseklerde yaşayan memelilerin nabızları daha hızlıdır.
    B) Yükseklerde yaşayan memelilerin kanında daha fazla alyuvar vardır.
    C) Yüksekte yaşayan memeliler daha fazla oksijene muhtaçtırlar.
    D) Yüksekte yaşayan memeliler daha sık soluk alıp verirler.
    E) Yüksekte yaşayan memelilerin kan basınçları daha fazladır


    AYRAÇLAR: Bir nesnenin hangi maddelerden oluştuğunu veya içinde hangi maddenin bulunduğunu belirlemeye yarayan özel tanıyıcılara ayraç denir.
    ¨ Fenol kırmızısı + asit = sarı renk verir.
    ¨ Fenol kırmızısı + Baz = Kırmızı renk
    ¨ Fenol kırmızısı + CO2 ‘li su ( soda) = sarı renk verir.
    ¨ Fenol kırmızısı + soluk üfleme = sarı renk verir.
    ¨ Kireç suyu + asit = değişme yok
    ¨ kireç suyu + CO2 ‘ li su ( soda) = bulanma beyaz çökelme olur.
    ¨ kireç suyu + soluk üfleme = bulanma beyaz çökelek oluşur.
    ¨ Ba( OH)2 , KOH CO2 tutucularıdır.
    ¨ Oksijen yakıcı bir gaz olduğundan kor halindeki kibritin parlamasını sağlar.
    ¨ Glikoz + Benedict veya Fehling çözeltisi = kiremit kırmızısı renk verir. ( ısıtılırsa)
    ¨ Nişasta + iyot ( Lugol ) çözeltisi = mavi – mor renk verir.
    ¨ Protein + Biüret çözeltisi = mor renk verir.
    ¨ Protein + derişik nitrik asit = sarı renk verir. (ısıtılırsa)
    ¨ Yağ + Eter = saydam leke oluşur. (kağıt)
    ¨ Yağ + Sudan III = Pembe
    ¨ Turnusol kağıdı; asitlerle kırmızı bazlarla mavi renk verir.
    ¨ Kongo kırmızısı asitlerle mavi renk verir. Bazlarla kırmızı renk verir.
    Glikojen Aranması : Sulu materyal üzerine iyot damlatılırsa kahverengi kırmızı renk verir.
    Selüloz Aranması : Materyal üzerine iyotlu çinko klorür çözeltisi damlatılırsa açık mavi veya yeşil renk verir.
    Yağ Aranması : Yağlar bir kağıda sürüldüğü zaman saydam renk verir.
    Ayrıca Pankreatin veya Sudan III ile pembe renk verir. Yağı alkol, eter, kloroform, ksilol, benzol vb. çabuk eritir.
    Karbondioksit Aranması : Yanan mumu söndürür. Ca (OH)2 (Kireç suyu ) ile Ca (CO3) oluşur ve suyu bulandırır.
    Oksijen Aranması : Yanan mumu alevlendirir.

    PROTEİNLER
    Karbonhidratlardan ve yağlardan farklı olarak C, H, O’ nun yanında N ve bazen de S bulundurur. Esas görevi yapı maddesi olmaktır. Yapıtaşları amino asitlerdir. Yüksek sıcaklık proteinlerin yapısını bozar. Her canlının protein yapısı kendine özgüdür.
    Proteinler hücre içi ve hücre dışında önemli yapı maddeleridir.
    Bağ doku kollogen lifleri, kıl ve derideki keratin ( Saç ve Tırnaklarımız) önemli hücre dışı proteinleridir.
    Örneğin: Lipoprotein zar yapısı, Nükleoprotein kromozom yapısı.
    Kasların kasılmasında görev alan aktin miyozin iplikler protein molekülünden oluşmuştur.
    Bir moleküle bağlanıp onu diğer moleküle taşırlar.
    Örneğin : Hücre içinde sitoplazma ile çekirdek arasında bazı maddeleri taşırlar.
    Biyokimyasal reaksiyonlardaki biyolojik katalizörler yani Enzimlerin hepsi protein moleküllerinden meydana gelmişlerdir.
    Proteinler taşıyıcı moleküllerdir. Yüksek enerjili elektronu taşıyan sitokromlar, oksijeni taşıyan hemoglobin protein
    moleküllerinden meydana gelmişlerdir.
    Not: Hemoglobin 9512 atom bulundurur. C3032H4816N780O872S8Fe4
    Vücuda dışarıdan giren hastalık yapıcı maddelere antijen denir. Vücudun antijenlere karşı korunmak amacıyla meydana getirdiği protein yapısındaki moleküllere ANTİKOR adı verilir. Virüslere karşı salgılanan interferon da protein yapısındadır.
    Hormonların büyük bölümü proteindir.
    Örneğin: kanda şeker seviyesini düzenleyen İnsülin, glukagon hormonları . Dolayısıyla proteinler düzenleyici rol oynarlar.
    Depo protein olarak albümin, yılanlarda zehir üretilmesi ayrıca yakılmalarında CO2 , H2O, H2S, NH3, üre, ürik asit gibi artık maddeler oluşur.
    Proteinler hücrelerin madde alış verişini sağlayan osmotik basıncın oluşmasında etkilidir.
    Örneğin: Doku hücrelerinden kılcal damarlara madde geçişini kandaki proteinlerin oluşturduğu osmotik basınç sağlar.
    Yetişkin insanların vücudlarındaki dolaşım, solunum, sindirim, boşaltım gibi biyolojik olaylar olurken hücreler yıpranır. Yıpranan hücrelerin yerine yenilerinin yapılması yine protein varlığında olur.
    Hücre zarında bulunan proteinler aminoasit ve glikoz gibi monomerleri tanıyarak hücre içine
    alırlar.
    Besin kaynağı olarak rol oynarlar.
    Örneğin: bazı bitkilerin tohumları çimlenme ve gelişimin ilk safhalarında gerekli enerji için protein depolar. Süt içindeki kazein çocuklar için önemli hayvansal proteindir.
    Alınan proteinler ancak uzun açlıkta enerji hammaddesi olarak kullanılır. Bu durumda protein yıkımı, protein sentezinden daha fazladır. Bu yüzden aşırı zayıflama görülür.
    SORU: Glikozit, Peptid,Ester Bağları Benzerlik Ve Farklılıkları Nelerdir.Glikozit ve Ester bağında:C-O-C, Peptid C-N- C
    Oksijen köprüsü üçünde de ortak. Farklı monomerlerle birleşir.
    Anfoter özellikleri: amino grupları asitli ortamda H+ alıp bazik özellik gösterir.


    PROTEİNLERİN OLUŞMA MEKANİZMASI
    Yapı taşları aminoasitlerdir. Canlıların yapısındaki proteinlere 20 çeşit amino asit katılır. Yapay olarak sentezlenebilen 70 kadar aminoasit vardır. Bu 20 çeşit amino asitten 12 tanesi insanlarda sentezlenebilirken 8 tanesi dışarıdan hazır olarak alınır. Proteinler çok sayıda aminoasitin dehidrasyon sentezi yoluyla birleşerek oluşturdukları polipeptidlerdir. Proteinler her canlıda farklı olduğu gibi her canlının farklı dokularında da birbirinden farklıdır. Sadece tek yumurta ikizlerinin proteinleri %99 aynıdır.
    Bu farklılık proteinleri oluştuan aminoasitlerin;
    çeşidi,
    sayısı,
    sırası ve dizilişinden
    kaynaklanır.
    Bunun nedeni de her canlı ve dokudaki proteinlerin sentezlenmesini sağlayan genlerin farklı olmasıdır. Proteinlerin sentezlenmesi için gerekli olan aminoasit çeşitlerinden bir tanesi bile eksik olsa protein sentezlenemez. Proteinlerdeki aminoasitlerden bir tanesinin bile çeşidi, sırası,sayısı değişirse proteinin yapısı ve özelliği değişir.


    Örneğin: Hemoglobindeki glutamik asit yerine valin denilen aminoasit gelirse normal hemoglobin oluşmaz. Bu farklılık nedeniyle insanlarda orak hücre anemisi denilen hastalık oluşur. Ancak sitokrom C ‘ de 104 aminoasit vardır. Bunlardan 30-40 kadarı farklı sıralanabilir. Aminoasitlerdeki COOH asit, NH2 baz özelliği taşır. Bu nedenle aminoasitler amfoterdir.( asit – baz özelliği )hücrede meydana gelen pH değişiklikleri bu şekilde tamponlanır.
    Bazı aminoasitler insanda sentezlenemez. Bunlar 8 tanedir. Besinlerle dışarıdan alınır. Vücutta üretilemeyen bu aminoasitlere zorunlu amino asitler denir.

    Not: Peptid bağ sayısı = su sayısı, su sayısının bir fazlası = aminoasit sayısı, Proteinlerin yapıtaşı aminoasittır. Ancak protein molekülü içerisinde aminoasit molekülü bulunmaz.
    Proteinlerin ayracı : Biüret çözeltisidir. Proteinler bu çözeltiyle ısıtıldığında leylak rengi meydana gelir. Veya nitrik asitle muamele edilirse sarı renk oluşur.
    Not: İnsülin hormonu 16 çeşit toplam 51 aminoasitten oluşur. Sentetik olarak üretilir. Yüksek ısı, yüksek basınç, asitlik gibi tesirlerle proteinlerin zincir yapısı bozulur. Buna denatürasyon denir. Etki hafif ise normal şartlara dönüşte yapı eski halini alır. Buna renatürasyon denir. Etki şiddetli ise geriye dönüş olamaz. Proteinlerin fazlası genellikle depo edilmez Proteinlerin yapısına katılan aminoasitler DNA’ daki nükleotidlerin denetiminde dizilir. Bu nedenle canlılardaki akrabalık, dolayısıyla benzerliklerin saptanması proteinlerdeki aminoasit sayısı ve çeşidindeki benzerlik oranı ile belirlenir. Yakın akrabalardaki protein benzerliği uzak olanlara oranla daha fazladır. Doku yada organ nakillerinin ( Transplasyon) yakın akrabalar arasında yapılmasının temel nedeni budur.
    Proteinlerin İnsan Vücudu İçin Önemi
    Proteinler vücudun en küçük birimi olan hücrelerin yapı taşını oluşturduğundan proteinsiz canlılık düşünülemez. Ancak vücutta önemli bir protein deposu bulunmamaktadır. Protein yetersizliğinde büyüme yavaşlar hatta zamanla durabilir. Karaciğer hücreleri protein yetersizliğinden dolayı yenilenemeyeceğinden siroz hastalığı daha çok görülür.
    Protein Bakımından Zengin Besinler
    Hayvansal kaynaklı proteinler: süt ve süt ürünleri, her çeşit et, balık, sakatat, yumurta gibi besinlerde bulunur. Bitkisel kaynaklı proteinler:kuru baklagiller, tahıllar, kuruyemişler gibi besinlerde bulunurlar.

    KARBONHİDRATLAR
    C,H,O atomundan oluşur. Bu maddelere sulu karbon anlamına gelen karbonhidrat denir. ( H / O = ½ dir.) Birinci derecede enerji kaynağıdır. Canlılarda fotosentez veya kemosentez sonucu sentezlenirler.Karbonhidratlar hem canlının yapısına katılan hem de enerji sağlayan organik bileşiklerin bir grubudur. Bütün canlı hücrelerde bulunur. Doğada genellikle büyük moleküller halindedir. Vücuda alınan bu büyük moleküllerin hücrelere iletilmesi için canlı tarafından sindirilmesi ve uygun molekül büyüklüğüne kadar parçalanması gerekir.
    Monosakkaritler:
    Hücre zarından geçebilecek kadar küçük moleküllerdir. Sindirime uğramazlar. C sayısı 3-8 arasında değişir. Önemli olanları C sayısına göre :
    Triozlar: 3C ‘lu şekerlerdir. Fotosentezin karanlık evresi ve glikoliz reaksiyonlarında karşımıza çıkarlar. Pürivik asit, gliseraldehit.
    Pentozlar: 5C’ lu şekerlerdir. DNA’ da bulunanı Deoksiriboz, RNA’ da bulunanı Ribozdur. ATP, DNA ve RNA ‘ nın yapısına katılırlar.
    Heksozlar:6C’ lu monosakkaritlerdir.
    Glukoz ( üzüm şekeri): Üzüm, bal, incirde bulunur. İnsan kanında 100 ml. de 90 ml. Glikoz bulunur. Beynin en önemli yakıtıdır. Kanda en düşük düzeyde iken bile önce beyin beslenir. Kanda normal düzeyde olmalıdır. Normalin üzerine çıkması şeker hastalığı, normalin altında ise açıkma, bayılma baş dönmesi ve bilinç kaybı gözlenir. Kandaki glikoz miktarı normalin altına düşerse, duyarlı hale gelen beyin hücreleri sürekli sinir impulsları çıkartarak, kasların sürekli kasılmalarına ve sonuçta ölüme neden olur. Kandaki miktarı sinir sistemi, hipofiz, pankreas ( insülin, glukagon ) ve böbrek üstü bezleri (adrenalin ) tarafından düzenlenir. Memelilerin bağırsaklarından emilen früktoz’un çoğu, galaktoz’ un tamamına yakını glikoza çevrilerek alınır.
    Fruktoz: Meyvelerde bulunur. Meyve şekeri, balda bulunur.
    Galaktoz: Sütte bulunur.
    Not: Kana geçişte früktoz ve galaktoz glukoza dönüşür.Heksozların kapalı formülleri aynı açık formülleri farklıdır. Birbirlerinin izomeridir.
    Glukozun ayracı Fehling veya Benedict çözeltisidir. Glukoz bu çözeltilerle muamele edilip ısıtılırsa kiremit kırmızısı renk oluşur.
    Disakkaritler:İki tane 6 C ‘lu monosakkaritin dehidrasyon reaksiyonuyla birleşmesi sonucunda oluşur. Bu arada kurulan bağın adı glikozid bağıdır.
    Glukoz + Glukoz Maltoz ( Arpa şekeri ) + H2O
    Gluktoz + Fruktoz Sakkaroz ( Çay şekeri ) + H2O
    Gluktoz + Galaktoz Laktoz ( Süt şekeri ) + H2O
    Disakkaritler hücre zarından geçemez.

    Not: Laktoz süt şekeridir. Sadece memeli canlılar tarafından sentezlenir. Maltoz ve sükroz bitkiseldir.
    Polisakkaritler:
    n( C6H12O6) ( C6H10O5)n + (n-1) H2O

    n tane Glukoz’ un (n – 1) tane su açığa çıkarmasıyla oluşan ve hücre zarından geçemeyecek şekilde büyük olan moleküllerdir.
    Not: Bütün polisakkaritler sadece glikoz molekülünden oluşur.


    Glikoz birimlerinin farklı şekillerde bağlanması polisakkaritler arasında farklılığa yol açar. Polisakkaritler’ in üç çeşidi vardır.
    Not: Hücrelerdeki glikoz molekülleri osmotik basıncı yükselttiğinden çoğunlukla polisakkaritler halinde depolanıp gerektiğinde enerji elde etmede kullanılırlar.
    Nişasta: İnsan ve hayvanların temel enerji kaynağıdır. Bitkiler tarafından sentezlenen hücre zarından geçemeyecek kadar büyük makro moleküllerdir. Nişasta bitkide kök, gövde. Yaprak, tohum, meyvede bulunur. Suda çözünmez. Bitkilerde fotosentez sonucu üretilen glikoz lökoplastlarda depolanır. Ayracı iyottur. İyotla nişasta mavi mor renk verir. Nişasta düz glikozit bağıyla dallanmış yapı oluştururlar. Amiloz ve amilopektin olmak üzere iki tip nişasta molekülü vardır.
    Amiloz : Glikozun 1-4 , bağları ile birleşmesinden oluşur. Düz zincir şeklinde olup suda çözünmez.

    Amilopektin: Amiloz tipi büyüklüğündeki zincirlere 1-6 glikozit bağlarıyla bağlanan yan zincirlerden oluşur. Dallanmış yapıya sahip olup suda çözünür.
    n Glukoz Polisakkarit + (n-1) H2O
    Tepkimede oluşan glikozit bağ sayısı = su molekül sayısına
    Selüloz:
    Bitkiler tarafından sentezlenir. Hücre zarından geçemeyen makro moleküldür. ( 1000-2000 glikozun birleşmesinden oluşur.) Bitkilerde golgi cisimciğinde sentezlenirler. Bitki hücrelerinin duvarını oluşturur. Bu yapı hücreye diklik ve sağlamlık kazandırır. Selüloz nişasta ve glikojenden farklı olarak glikozların birbirine ters dönerek bağlanmasıyla oluşur. Düz zincir oluşturur. Ağaçların % 50 ‘ si, Pamuğun % 80 ‘ i selülozdur. İnsan ve hayvanların selüloz parçalayıcı enzimi yoktur.
    Ayracı İyotlu Çinko Klorür’ ( IZnCl2 ) dür. Yada sudan I çözeltisi de selülozun ayracıdır. Otla beslenen canlıların sindirim sisteminde bu görevi mutualist bakteriler yapar. İnsanlarda da kalın bağırsağa yerleşen mutualist bakterilerde selülozu sindirebilir. Ayrıca kalınbağırsağı çalıştırır. Odun yiyen böceklerde selüloz sindirilir.
    Glukojen:
    Sadece hayvanlar tarafından sentezlenir. Dallanmış yapısı nedeniyle suda çözünür. İnsan ve hayvanlarda alınan besinlerden glukozun fazlası karaciğer ve kaslarda glukojen şeklinde depo edilir. Bu yüzden hayvansal nişasta da denir. Glikojen düz glikozit bağıyla dallanmış yapı oluştururlar. Karaciğerde depolanan glikojen canlı ihtiyaç duyduğunda glikoza dönüşerek enerji elde edilir. Kaslarda depolanan glikojen ise kasların kendi ihtiyaçlarında glukoza dönüştürülerek harcanır. Protein ve aminoasitlerin fazlasıda karaciğerde glikojen olarak depolanır. Glikojen depolanması sadece patolojik durumlarda artar.
    Sadece Karaciğerde glikojen glukoza dönüşerek kana geçer. Kaslarda glikojen glukoza dönüşerek kana geçemez.
    Not:Nişasta selüloz bitkilerde, glukojen ise hayvanlarda glikojen bulunur.

    Mukopolisakkaritler: Bunlar amino azot ( Sülfirik asit de içerir.) kapsayan kompleks polissakkaritler. Bunlar amino şekerlerdir.( Glukozamin )
    En önemlileri:
    Kütikula: Kurak bölgelerde yaşayan bitkilerin yapraklarının üzerini kaplayan ve fazla su kaybını önleyen tabakaya kütikula tabakası denir.
    Kitin: (Şeker + Protein) : Böceklerde dış iskeleti oluşturan şeker ve proteinden oluşan sert tabakaya kitin adı verilir.
    Heparin : Kanın damar içinde pıhtılaşmamasını sağlar.
    Örümcek ağı: Sıvı salgılanır. Havayla temas edince katılaşır.
    Karbonhidratların Genel Özellikleri
    Canlılar tarafından öncelikli enerji kaynağı olarak kullanılır.
    Protein ve yağlarla birlikte hücre zarı yapısına katılır.
    Metabolik olayları düzenlerler.
    Fazlası yağ şeklinde depolanır.
    Besinlere lezzet verir. Dişe yapışan şekerler bakteri üremesine neden olurken, bakterinin asit salgısı diş çürütür.
    Karbonhidratların İnsan Vücudu İçin Önemi

    Karbonhidratlar memelilerin kanında bulunması gereken maddelerdir. İnsan kanında 1000 ml’den yaklaşık 90 mg glikoz bulunur. Glikoz beynin en önemli yakıtıdır. Glikozun kandaki yoğunluğu en düşük düzeydeyken bile önce beyin beslenir.
    Glikoz, hücrelerde oksijenli solunum ile su ve karbondioksite kadar parçalanır. Bu arada açığa çıkan enerji bağ enerjisi şeklinde depolanarak kullanılır.
    Glikoz proteinlerle birleşerek glikoproteini , yağlarla birleşerek glikolipiti oluşturur.
    Bu şekilde yapı maddesi olarak hücre zarının yapısına katılır. Riboz, RNA, ve ATP ‘nin , deoksiriboz ise DNA’nın yapısına katılır. Laktoz memeli sütünde bulunur ve yavrunun beslenmesinde önemli rol oynar.
    Karbonhidrat Bakımından Zengin Besinler
    Çoğunlukla bitkisel yiyeceklerde bulunur. En zengin kaynakları tahıllar , tahıl ürünleri, ve baklagillerdir. Sebze-meyvelerde az bulunur. Bunlarda dengeli beslenmeye yarayan protein vb mineraller bulunur.


    LİPİDLER ( YAĞLAR)

    Yapılarında C, H, O bulunan uzun zincirli bol oksijen içeren ikinci dereceden enerji kaynağı olan ve en yüksek enerjiyi elde ettiğimiz organik moleküllerdir. İçerdikleri karbon miktarı oksijene göre daha fazla olduğundan karbonhidrat ve proteinlerden daha fazla enerji verirler.Yapılarında C oranı Oksijen oranından fazla olduğu için daha fazla enerji verirler.Isıya protein ve karbonhidratlardan daha dayanıklıdır.
    Kutuplu ( Polar ) bir yapıya sahip değildirler. Bunun için suda çözünmezler. Organik çözücülerde çözünürler. ( Eter, kloroform, benzen, alkol ......)Biyolojik yönden önemli olanlar Yağ asitleri, nötr yağ, fosfolipid ( Bileşik yağlar ) ve steroidlerdir.
    Not: Yağların en fazla enerji veren organik bileşikler olmasına rağmen sindirimleri ve emilimi zor olduğu için II. Derecede enerji verici olarak kullanılırlar. Çünkü açığa çıkan hidrojenlerin suya dönüştürülmesinde bol miktarda oksijene ihtiyaç duyulur.Canlılar vücutlarına aldıkları karbonhidrat ve diğer besinlerin fazlasını yağa dönüştürerek depo ederler. Bunun sebebi karbonhidratlara göre yağlar iki kat fazla enerji verirler. Yani bir kilo karbonhidrat vereceği enerjiyi yarım kilo yağ verir. Yoğunlukları azdır. Buna bağlı olarak ;
    Uzun göç yollarını kullanan ( Leylek ve kaz ),Çöl hayvanları örneğin: develerde Kış uykusuna yatan canlılar (Ayı) vücudunda yağ depo eder.Yağlar derinin altında bir tabaka oluşturarak ısı kaybını engeller. Vücudu soğuğa karşı korur. Örneğin balinalar ve kutup ayıları.Çarpma ve darbelere karşı vücudu korur. Hücre zarının yapısına katılarak seçici geçirgenlikte rol oynar.Eklemlerin çalışmasında rol oynar.

    YAĞLARIN SINIFLANDIRILMASI
    Yağ Asitleri : Uzun C zinciri ve bir ucunda karboksil
    (COOH) grubu bulunan asit özelliği gösteren bileşiklerdir. Yağ asitlerinde C sayısı daima çifttir. İkiye
    ayrılırlar.
    Doymamış Yağ Asitleri: Karbonlar arasında çift bağ içeren yağ asitleri taşıyan dolayısıyla sıvı özellik gösteren bitkisel yağlardır. Oleik asit, linoleik asit doymamış yağ asitlerindendir. Doymamış yağ asidi içeren yağlara doymamış yağ denir. Ör: Zeytinyağı, Ayçiçek yağı
    Doymuş Yağ Asitleri: C atomları H’ lerle doyrulmuştur. Karbonlar arası tek bağ olan ve oda sıcaklığında katı olan hayvansal yağlardır.Bütrik asit, palmitik asit doymuş yağ asitlerindendir. Doymuş yağ asidi içeren yağlara doymuş yağ denir. Ör: tereyağı, kuyrukyağı. (Balık yağı istisna)
    Margarinler: Doymamış bitkisel yağların yüksek basınç altında C ‘lar arasındaki çift bağların açılıp H ‘ le doyrulmasıyla oluşur.

    Not: Karbon zincirinde iki adet çift bağı bulunan linoleik asiti yapamaz. Linoleik asit vücudda yapılamayan ve vücuda alınması gerekli olan yağ asitlerine zorunlu yağ asitleri denir.
    Nötr Yağlar: Üç karbonlu bir alkol olan gliserol ile alkol gruplarına üç yağ asidinin bağlanmasıyla meydana gelir. Reaksiyon sonunda üç H2O açığa çıkar. Arada üç ester bağ oluşur.
    Hayvansal yağlar, doymuş yağ asitlerinden oluşmuştur.
    Bitkisel yağlardaki doymamış yağ asitleri hidrojenlerle doyrularak margarinler yapılmaktadır.
    Yağların hücrede yanmasıyla fazla miktarda metabolik su meydana gelir.
    Bu durum kış uykusuna yatan ve uzun göç yollarını kullanan hayvanların için çok miktarda yağ depo ettiklerini daha iyi açıklar.
    Yağlar aynı zamanda hafiftir,çok enerji verir.
    Özellikle uçan hayvanlar depo edilmiş enerji hammaddesi olarak yağları kullanırlar.
    Not: Nötral yağlar vücudda yağ asitlerinin depo ediliş şeklidir. Çünkü yağ asitleri nötralize edilmezse PH dengesini bozar.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/lise-biyoloji-dersi/22695-lise-1-a.html#post43134
    Bileşik Yağlar: Yağların proteinlerle veya fosfatlarla yada polisakkaritlerle meydana getirdiği bileşiklerdir.
    Yağ + protein Lipoprotein
    Yağ + Fosfat Fosfolipid
    Yağ + Polisakkarit Lipopolisakkarit
    Yağ + Glikoz Glikolipid
    Fosfolipidler: Hücre zarlarının önemli kısımlarındandır. Yağların yapısına katılan yağ asitlerinin birinin yerine fosforik asit, ve bir azot bazı bulunur. Hücre zarının yapısına katılır ve seçici geçirgenlik kazandırır. Yapısındaki yağ asitlerinin biri doymuş, biri doymamıştır. Ancak organik çözücülerde çözünürler. Hücre zarı, E.R golgi, lizozom, mitokondri zar yapısına katılır. İki sıra fosfolipit zinciri sırt sırta verdiklerinde aralarından su sızmaz.

    Glikolipit: Sinir hücresinin yapısına katılır.
    Gliserol + 2 yağ asidi + fosforik asit Fosfolipid + 3 H2O
    Steroidler: Kollesterol, D vitamini, testesteron, Östrojen,böbrek üstü korteks hormonları, safra tuzları steroid yağdır. Hormonların bir kısmı ( erkeklik ve dişilik hormonu. Böbrek üstü korteks hormonları gibi ), safra tuzları ve vitaminlerin bir kısmı steroiddir. Bitki mantar ve alglerde de görülürler. Kauçuk, eterik yağ, reçine, haşhaş sütü gibi.yapıları C, H, O, atomlarından yapılmış iç içe 4 halkadan oluşur. İlk üç halka 6’şar C atomu son halka 5 C atomu taşır. Yağ asitleri taşımazlar. Organik eriticilerde çözündüklerinden yağlara dahil edilmişlerdir.
    Kollesterol: Sadece hayvanlar tarafından sentezlenen steroid yağdır. Kesinlikle kanda bulunmaz. Kollesterol yağ asitlerinin çevresini sararak lenf ve kan içerisinde şilomikron denen tanecikleri oluşturur. Böylece yağ asitleri kanda ve lenfte PH dengesini bozmaz. Kollesterol hücre zarının geçirgenliğini sağlar ve dayanıklılığını artırır. Sinirlerde yalıtıcı olarak işlev görür. Safrada, beyinde, ve adrenal bezlerde bulunur. Bitkisel dokularda bulunmaz. Kanda oranının artması damar sertliği yapar. Damar iç yüzünde plaklar oluşarak damar çeperi daralır ve esnekliği kaybolur.

    D Vitamini: Güneş ışığı ile birlikte kemikleşmeyi sağlar.
    Karainoidler: bitkilerde renk maddesi olarak bulunurlar. Havuç ve portakalın rengini veren karatinoidlerdir. Fotosentezde çeşitli dalga boyundaki ışınları tutarak klorofile aktarır.

    Eşey Hormonları: Dişide ve erkekte eşeysel faaliyetleri ve üreme faaliyetlerini düzenler. Östrojen, progesteron, testeron.
    Yağların ayracı: Beyaz bir kağıt üzerinde yağa eter dökülürse saydam bir leke oluşur. Ayrıca sudan III çözeltisi ile pembe renk verirler.
    Not: Asitler fenol kırmızısı ile sarı renk verirler. Dolayısıyla hem yağ asitleri, hem de aminoasitler fenol kırmızısı ile sarı renk verirler.
    Yağ Bakımından Zengin Besinler
    Bitkisel ve hayvansal kaynaklı yiyeceklerde az ya da çok miktarda yağ bulunur. En çok yağ bulunduran bitkiler ayçiçeği, zeytin, susam, pamuk çekirdeği, soya fasulyesi, ceviz, fındık, fıstıktır. Sebze ve meyveler de az miktarda yağ bulunur. Hayvanlarda yağlar yağ doku bulunduğu gibi etin içinde de vardır. Diğer yağ kaynakları kuyruk yağı, tere yağı ve iç yağdır. Süt ve yumurtada da yağ bulunur. Yumurtanın yağı daha çok sarı kısmındadır.
    ATP
    Yüksek enerjili fosfat bağları hidrolizle koptuğu zaman açığa çıkan yüksek enerji biyokimyasal reaksiyonlarda kullanılır.
    ATP -------- ADP + P + 7300 Kal (enerji)
    ADP ---------- AMP + P + 7300 Kal (enerji)
    Not:
    AMP = Adenozin Mono Fosfat görüldüğü gibi bir adenin nükleotitdir. Yapısı RNA ‘da kullanılan Adenin Nükleotide uyar. Çünkü yapısında kullanılan şeker Riboz şekeridir.
    Canlılar yalnızca ATP adını verdiğimiz molekül içerisinde bulunan fosfatlar arasındaki kimyasal bağ enerjisini kullanabilir. Bu enerjinin kaynağı karbonhidrat, yağ, protein’ lerdir. Canlılar bu organik moleküllerdeki kimyasal bağları parçalar. Buradan açığa çıkan enerjiyi fosfatlara aktarır.
    Yüksek enerjili fosfatlar birbirine dehidrasyonla bağlanır. Böylece ATP sentezlenir. (Fosforilasyon) daha sonra enerjiye ihtiyaç olduğunda bu bağlar tekrara suyla ( Hidroliz) parçalanır. Açığa çıkan enerjiyi canlı kullanır. Fosforilasyon: ADP ’ye bir fosfat grubu eklenerek ATP sentezi olayına fosforilasyon denir.


    ATP SENTEZ REAKSİYONLARI:
    1. Fotofosforilasyon: Işık enerjisinin fosfat bağına çevrilmesidir. Işığı emen klorofil molekülünden elektronlar başka bir
    klorofile veya E.T.S. ye gönderip yükseltgenirken taşıdıkları enerjiyi serbest bırakırlar.
    Oksidatif fosforilasyona benzer, yalnız klorofil şarttır. Bazı bakterilerde sitoplazmada, ökaryot canlılarda kloroplastlarda
    gerçekleşir.
    2. Oksidatif Fosforilasyon: Mitokondride organik moleküllerin yıkımıyla oluşan ürünlerin yüksek enerjili elektronları E.T.S.
    aracılığıyla kademe kademe oksijene iletirken elektronların enerjisinden ATP sentezidir.Prokaryot hücrelerde sitoplazmada,
    ökaryot hücrelerde mitokondri de gerçekleşir.
    3. Substrat Düzeyinde Fosforilasyon: Oksijenin yükseltgen özelliğine ihtiyaç duymadan ( Oksijensiz ) sadece enzimle
    substrattan direk ATP sentezidir. ( Fermantasyon) Bu durumda ADP yüksek fosfat grubu transfer potansiyeline sahip bir
    molekülle direkt ilişkiye girer. Hücre sitoplazmasında O2 ve E.T.S. olmadan enzim varlığında olur. Enzimler tüm canlılarda
    var olduğundan tüm canlılarda görülür. Bazı bakteriler yalnızca fermantasyoın yapar.
    NOT: Evrimde ilk ortaya çıkan fosforilasyon şeklidir. Sonra fotofosforilasyon en son ise oksidatif fosforilasyon sentezlenir.
    4. Kemosentetik Fosforilasyon : İnorganik bileşikleri oksitleyerek elde ettikleri enerjiyle besin üretirler. Yalnızca bu olayı
    kemosentetik bakteriler yapabilir.
    F O S F O R İ L İ Z A S Y O N
    ATP’ nin sentezi sırasında enerjinin %60 ‘ı ısı şeklinde açığa çıkar. Bu ısı vücut ısısının oluşumunda rol alır.
    Metabolizma:
    Hücrede enzim katalizörlüğünde gerçekleşen yapım yıkım reaksiyonlarının tamamına denir.
    ¨ ÖZÜMLEME: Asimilasyon, anabolizma,yapım da denir. Hücrelere alınan küçük moleküllü maddelerin özel enzimlerle ATP harcanarak, büyük moleküllü maddelerin yapımına denir. Su açığa çıktığı için dehidrasyon olayıdır. Protein sentezi, enzim, nükleik asit, ATP sentezleri vb. ayrıca fotosentez ve kemosentez
    ¨ YADIMLAMA: Katabolizma, dissimilasyon, yıkım da denir. Hücrede özümlenen maddeler gerektiğinde özel enzimlerle yapı taşlarına ayrılır ve ATP elde edilir. Oksijenli solunum ve oksijensiz solunum, sindirim, ATP’nin hidrolizi


    BAZAL METABOLİZMA:
    Bir organizmanın dinlenme durumunda yaşamını sürdürebilmesi için gerekli enerji miktarına denir. Metabolizma hızının en düşük olması demektir. Canlı canlılığını sürdürmek için enerji üretir. Bazal metabolizma bazal koşullarda canlının harcadığı O2 miktarı veya ürettiği ısı ile ölçülür. İş yapmadan sadece canlı kalabilmek için yapılan en düşük metabolizmadır.
    Bakteri endosporu , insanın uyuması, tohum metabolizması, kışı geçiren bitkiler, kış uykusundaki hayvan. Bazal metabolizma ölçülürken ; kişi dinlenme halinde olacak, aç karnına bulunacak, kişinin toplam yüzeyi ölçülerek ve birim zamanda harcadığı O2 bilinecektir.
    Bazal Koşullar:
    ¨ Bireyin tam dinlenme halinde olması
    ¨ Bireyin en az 12 saat hiç besin almamış olması
    ¨ Bireyin korku, heyecan, stresten uzak olması
    ¨ Ortam ısısının normal oda sıcaklığında olması ( 19 -27 C)
    ¨ Bireyin vücut yüzey alanının ölçülmesi
    Not:
    Metabolizma yapılan işe, yaşa, ortam sıcaklığı, hastalık cinsiyete göre farklılık gösterir.



    VİTAMİNLER
    Düzenleyici besinlerdir.
    Hayvansal hücrelerde sentezlenemezler.
    Günümüzde yapay olarak ta elde edilmektedirler.
    Hücre zarından kolaylıkla geçebilirler.
    Sindirime uğramazlar. Enzimlerin yapılarına katılırlar.
    ( özellikle B grubu) yada koenzim olarak görev yaparlar. ( D ve K gibi). Bitkiler tarafından sentezlenirler. Az bir kısmı hayvanlar tarafından provitamin den gerçek vitamine dönüştürülürler.
    Enerji elde etmede kullanılmazlar. İkiye ayrılırlar:
    SUDA ÇÖZÜNENLER:
    B ve C grubu vitaminlerdir.
    B vitamini: Tohum ve tahılların kabuk kısımlarında her bir çeşidinin ayrı görevi olmak üzere genel olarak sinir sisteminin düzenlenmesi, beriberi ( Kas ve sinir zayıflaması) ve pellegra ( Vücudun ışık gören kısımlarında deri yangısı şeklinde ortaya çıkan ) hastalığı saç ve cilt sağlığı.
    C Vitamini: Askorpik asit, turunçgiller, biber, kuşburnu, böğürtlen de bulunur. Hava ile temas edince özelliğini
    kaybeder. Damarların güçlenmesi hastalıklara karşı direnç sağlar. Eksikliğinde skorbüt – diş eti kanamaları
    gözlenir. Oda sıcaklığında kokusuz, renksiz, suda kolay, alkolde zor eriyen kristaller halindedir. Tadı tam ekşidir.
    Eritildiğinde , havada, ışıkta çabuk bozulurlar. Normalden az alındığında damar duvarlarındaki hücreler
    bozularak jelatin gibi bir şekil alır ve kanın kılcallarından sızmasına neden olur. Bu durum ilk
    olarak diş etlerinde kanamalar şeklinde ortaya çıkar. Buna skorbüt denir. Grip ve soğuk algınlığına
    karşı direnci arttırır.
    Not: Suda çözünen vitaminler vücutta depo edilmezler. Bu yüzden düzenli alınmaları gerekir. Eksikliğinde rahatsızlık hemen meydana çıkar .
    YAĞDA ÇÖZÜNEN VİTAMİNLER:
    Vücutta karaciğerde depo edilirler.
    Örneğin: karaciğer de depolanan A vitamini 10 ay alınmazsa yeterlidir.
    A Vitamini: Öncül maddesi B- karoten’ dir. Havuçta bulunur. Karaciğerde A vitaminine dönüştürülür. Turp,
    balıkyağı, karaciğer, et, süt, yumurta da bulunur. Enfeksiyonlara karşı direnç, gece daha iyi görmeyi sağlar.
    Gözün retinasında bulunan ışığa duyarlı hücrelerdeki görme pigmentinin öncül maddesidir.
    Eksikliğinde tavuk karası- gece körlüğü- kseroftalmi gözlenir.
    D vitamini: Karaciğer, balıkyağında bulunur. Deri altında bulunan 7 dehidro kollesterol adlı yağlı bileşik, güneş
    ışınlarındaki mor ışınlar etkisiyle D vitaminine dönüşür. Görevi: Bağırsaklardan Ca ve tuzların emilimini ve kemiklerde depolanmasını sağlar. Eksikliğinde çocuklarda raşitizm, yaşlılarda osteomalazi- kolay kemik kırılganlığı gözlenir.
    Not: A ve D vitamini karaciğerde depolanmasına rağmen A vitamini fazla alındığında zehir etkisi yapar.
    E Vitamini: Cinsiyet ve hafıza üzerine etkilidir. Ayçiçek, zeytinyağı, bitkisel tahıllarda, fındık, fıstık, ceviz.
    Eksikliğinde kısırlık gözlenir. Bitkisel ve hayvansal yağlar içine o kadar geniş bir şekilde yayılmıştır ki normal
    beslenenlerde yetersizlik söz konusu olmaz.
    K Vitamini: Yeşil yapraklı sebzelerde bolca bulunur. Bağırsakta bulunan mutualist bakterilerce
    sentezlenir. Kanın pıhtılaşmasında görev alır. Kanın pıhtılaşmaması ( Hemofili ) kalıtsal bir
    hastalık olup K vitaminiyle ilgili değildir. K vitamini eksikliği pıhtılaşma süresini uzatır.
    Ayrıca solunum enzimlerini de oluşturur. Hücre zarındaki aktif taşımada rol oynar. Yeni doğan
    çocuklarda kanamalarda ciddi tehlikelere yol açar.
    ÖRNEK : 1999 ÖSS
    Vitaminlerle ilgili bazı özellikler şunlardır.
    I- Bazılarının suda, bazılarının yağda çözünmesi
    II- Bazılarının heterotrof canlıların vücudunda depolanması
    III- Her vitaminin, yalnızca kendine özgü reaksiyonun
    gerçekleşmesinde rol oynaması
    IV- Heterotrof canlılar tarafından doğrudan
    sentezlenememesi.
    Bu özelliklerden hangileri heterotrof canlılarda, bir vitamin eksikliğiyle ortaya çıkan bozukluğun başka bir vitaminle giderilememesinin nedenidir?
    A) Yalnız II B) Yalnız III
    C) I ve II D) II ve IV E) III ve IV
    NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİN SENTEZİ

    Nükleik Asit:Hücrede yönetici molekül olarak görev yaparlar. Yapılarındaki 5 C lu şekere göre ikiye ayrılırlar.
    Deoksiriboz şekeri olana DNA, riboz şekeri olana RNA denir.
    Nükleotid denilen birimlerden meydana gelmişlerdir.
    Nükleotid;
    1. Fosfat(H3PO4),
    2. 5 C lu şeker
    3. Azotlu organik bazdan oluşur. Nükleotidler isimlerini taşıdıkları organik baza göre alırlar.

    Organik bazlar:İki çeşittir.
    1.Pürinler:Çift halkalıdırlar. Adenin ve guanin bu gruptadır.
    2.Pirimidinler:Tek halkalıdırlar. Sitozin, timin ve urasil.

    DNA’nın (Deoksiribonükleik asit) özellikleri:
    •Ökaryotlarda çekirdek, mitokori ve kloroplastta, prokaryotlarda ise sitoplazmada bulunur.
    •Merdiven şeklinde iki sarmal iplikten oluşur.(Watson-Crick modeli)

    DNA’nın yapısı:

    •Metabolizmayı, büyümeyi, bölünmeyi ve kalıtsal karakterlerin aktarılmasını sağlar.
    •Adenin, timin, guanin ve sitozin bazlarından oluşur.
    •Kendini eşleyebilir (replikasyon). Eşlenmeye DNA nın iki ipliğide katılır. Ortanda bulunan uygun nükleotidleri kullanarak yeni karşı diziyi tamamlar.
    •Replikasyon sırasındaki hata DNA’nın tek ipliğinde ise sonraki eşlemelerde onarılabilir, iki ipliğinde ve karşılıklı bölgelerinde ise onarılamaz.
    •Nükleotidleri oluşturan şeker ve bazlar birbirine glikozit bağı ile bağlanırlar. Nükleotidler ise fosfodiester bağı ile birbirine bağlanırlar.
    •Adenin timinle, guanin sitozinle eşleşir.
    Adenin sayısı timin, guanin sayısı sitozin sayısına eşittir.
    A/T=1 ve G/C=1 olduğuna göre A+G/T+C=1olur.

    •DNA nın iki zincirini zayıf hidrojen bağları bir arada tutar. Adenin ve timin arasında 2, guanin ve sitozin arasında 3 tane zayıf H bağı bulunur.
    •Sentezlenmesini sağlayan enzim DNA polimeraz, hidrolizini sağlayan enzim Deoksiribonükleaz (DNAaz) dır.

    Gen:Bir polipeptitidin sentezinden sorumlu en küçük DNA parçasıdır.
    Bir bireyin kalıtsal yapısını oluşturan alt birimlerin basitten karmaşığa doğru sıralanışı şöyledir:
    Organik baz-Nükleozid-Nükleotid - Üçlü şifre-Gen-DNA-Kromozom
    DNA’nın özelliğini veren, nükleotidlerin diziliş sırası, çeşidi ve sayısıdır.


    MutasyonNA nın eşlenmesi sırasında nükleotit sırasında ve yapısında
    görülen değişmelerdir. Üreme hücrelerinin oluşumu sırasında gerçekleşirse kalıtsaldır.

    RNA’nın (Ribonükleik asit) özellikleri
    •Çekirdekte ve sitoplazmada serbest halde bulunur.
    •Tek nükleotid dizisinden oluşmuştur.
    •Organik bazları adenin, guanin, sitozin ve urasil dir.
    •Protein sentezinde translasyon kısmında görev alır.
    •Kendini eşleyemez, DNA tarafından sentezlenir
    •Sentezlenmesini sağlayan enzim RNA polimeraz, hidrolizini sağlayan enzim ribonükleaz(RNAaz) dır.

    RNA Çeşitleri:Yaptıkları göreve göre üç çeşit RNA vardır

    a)mRNA(mesenger RNA):Çekirdekte DNA nın anlamlı ipliğinden sentezlenir. Protein sentezinde kalıp olarak iş görür.

    b)tRNA(transfer RNA):
    Görevi hücre içindeki aminoasitleri tanımak ve bunları ribozomlara taşımaktır. Her aminoasitin tRNA sı özel olduğundan, her hücrede 20 çeşit tRNA vardır.

    c)rRNA(Ribozomal RNA):Ribozomların yapısına katılır.

    Kodon:Bir aminoasit için mRNA da yan yana gelen üç nükleotidin meydana getirdiği şifredir.
    Antikodon:tRNA nın mRNA kodonlarına uygun gelen her biri bir aminoasit taşıyan üçlü nükleotit grubudur.

    1 aminoasit=1 kodon=3 nükleotit

    PROTEİN SENTEZİ

    •Protein çeşitliliği yapısındaki aminoasitlerin sayı sıra ve çeşidine bağlıdır.
    •Hücredeki proteinlerin sentezinden DNA molekülü sorumludur.
    •DNA molekülü üzerindeki nükleotid sıraları aminoasitlerin proteindeki sırasını verir.
    •DNA molekülü üzerindeki ard arda gelen 3 nükleotid 1 aminoasit için şifre demektir.
    •Protein sentezi için gerekli şifre DNA tarafından mRNA ya aktarılır. mRNA bu bilgileri ribozomlara ***ürür.
    •tRNA larda uygun aminoasitleri alarak ribozomlara gelir.
    •tRNA nın antikodonu ile, mRNA nın kodonu uygun ise aminoasitler aralarında peptit bağı oluşturarak polipeptit zinciri meydana gelir(mRNA daki mesaj bitene kadar devam eder)
    AUG-Başlangıç kodonu UAA,UAG,UGA-Bitiş kodonları
    •Protein sentezi tamamlandığında mRNA ribozomdan ayrılır. mRNA ve tRNA enzimler gibi tekrar tekrar kullanılabilirler.

    Transkripsiyon (yazılma)NA dan mRNA ya şifre aktarımı.

    Translasyon (okuma):mRNA ya uygun tRNA antikodonunun karşı karşıya gelmesi.

    Protein sentezinde aktif görev sırası:
    DNA-mRNA-Ribozom-tRNA-Aminoasit

    Bir gen bir enzim hipotezi:Her enzimin sentezinden sorumlu bir gen vardır.

  2. #2
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart --->: Lise-1

    HÜCRE
    Dünya üzerinde yaşayan canlılar, bitkiler ve hayvanlar olmak üzere iki kısımda incelenebilir. Bu canlı organizmaların temel bir takım ortak özellikleri bulunmaktadır.
    1. Hücre yapısı: Bütün canlılar hücre ya da hücrelerden oluşmuştur. Hücre organizmanın temel birimidir. Hücrede geçen bir takım olaylar canlılığın devamına izin verir.
    2. Beslenme: Canlılar yaşam faaliyetlerini gerçekleştirebilmeleri için dış ortamdan besin olmak zorundadırlar. Hayvansal organizmalar besinlerini dış ortam hazır olarak alırken, bitkiler kendi besinlerini kendileri sentezler.
    3. Hareket: Canlılar dış ortamdan gelen uyaranlara karşı tepki gösterirler. Dış ortamdan gelen uyartılar ışık, ısı v.s olabilir.
    4. Büyüme: Canlılarda hücre bölünmesi ile hücre sayısı artar. Buna bağlı olarak organizma büyüme eğilimine girer. Organizmaya alınan besinlerin büyük bir kısmı bu amaç için kullanılır.
    5. Üreme: Canlılar kendi nesillerini devam ettirebilmek için ürerler. Eşeysiz ve eşeyli üreme olmak üzere iki tip üreme canlılarda görülür.
    6. Solunum: Canlıların yapılarına almış oldukları besinleri hücre organ ellerinde oksijenli ya da oksijensiz bir şekilde yakarak enerji üretmeleri olayıdır. Oksijenli solunum olayı özetlenecek olursa;
    Besin+Oksijen ———>Su+Karbondioksit+ Enerji
    şeklinde gerçekleşmektedir.
    Tabiatta birtakım canlılar (Bira mayası) enerji üretmek maksadı ile oksijensiz solunum olayını gerçekleştirir.
    Besin ———>Etilalkol+Karbondioksit+Enerji
    şeklinde gerçekleşmektedir. Bu olaya aynı zamanda fermantasyon= mayalanma da denir.
    7. Boşaltım: Canlılar, çeşitli faaliyetler sonucu organizmalarında oluşan artık maddeleri, kararlı bir iç ortam oluşturmak için atarlar. Canlılar bu olayı gerçekleştirebilmek için çeşitli organ sistemleri oluşturmuşlardır.
    8. Sindirim: Canlılar, yapılarına almış oldukları büyük molekülleri küçük moleküllere çevirirler.
    9. Sentez: Canlılar, yapılarına almış oldukları küçük molekülleri organizmalarına uygun büyük moleküllere dönüştürürler. Örneğin; protein sentezi
    HÜCRENİN YAPISI
    Canlıların en küçük temel yapı birimine hücre denir.
    Hücre teorisi
    1)Bütün canlılar hücrelerden meydana gelmiştir.
    2)Hücreler bağımsız hareket ettikleri halde birlikte iş görürler.
    3)Hücreler bölünerek çoğalırlar.
    Bilinen en büyük hücre deve kuşu yumurtasıdır.Bilinen en uzun hücre ise sinir hücresidir.
    Hücreler ökaryot ve prokaryot olmak üzere iki kısımda incelenir.
    Prokaryot hücre:
    Kalıtım maddesi etrafında çekirdek zarı bulunmayan ve ribozom hariç hücre organellerine sahip olmayan ilkel hücre tipidir. Bakteri ve mavi - yeşil alg örnek verilebilir.
    Ökaryot hücre
    Kalıtım maddesi etrafında çekirdek zarı bulunan ve hücre organellerine sahip olan gelişmiş hücre tipidir. Ökaryot hücre üç kısımda incelenir.

    1) HÜCRE ZARI
    • Yağ,protein az miktarda karbonhidrattan oluşur.Hücre zarının yapısı akıcı-mozaik zar modeli ile açıklanır.Bu modele göre zar; yağ denizinde yüzen proteinlerden oluşmuştur.
    • Karbonhidratlar hücre zarındaki yağlarla birleşerek glikolipid, proteinlerle birleşerek glikoprotein şeklinde bulunur.Bunun sağladığı avantaj ise hücrelerin birbirini tanıması ve bağışıklıktır.Hücre zarının özgüllüğünü veren kimyasal madde glikoproteindir. Glikolipidi ve glikoproteini golgi sentezler.

    • Madde giriş-çıkışı proteinler üzerindeki porlardan olur.

    • Zarın özellikleri : Canlıdır,saydamdır,esnektir ve seçici geçirgendir.

    • Zardaki proteinler enzim görevi yapar.

    • Zarın görevleri : Hücreyi dağılmaktan korur.Hücreye şekil verir.Hücreyi dış etkilerden korur.Madde alışverişini sağlar.

    • Zarın seçici-geçirgen olması onun canlı olduğunu gösterir.

    • Hücre çeperi cansızdır,esnek değildir,tam geçirgendir.Hücrenin dayanıklılığını arttırır, hücreye şekil verir.Üzerindeki deliklere geçit denir.

    • Selülozik yapıdadır.

    • Prokaryot hücrelerde de bulunur ama yapısı selülozik değildir.
    2) SİTOPLAZMA Hücre zarı ile çekirdek arasını dolduran, canlı, renksiz, yarısaydam, suda çözünmeyen bir sıvıdır.
    • İki kısımdır.
    a) Sıvı kısım: Su,protein,yağ,karbonhidrat,mineral,vitamin,RNA çeşitleri,nükleotidler,ATP ve
    enzimler gibi organik ve inorganik maddelerden oluşmuştur
    .Görevi:
    1) Biyokimyasal reaksiyonlar için zemin oluşturmak
    .2) Organellere yataklık etmek.
    3) Rotasyon ve sirkülasyon hareketleri ile organellerin hareketini sağlamak.
    b) Organeller:Özel yapı ve görevi olan sitoplazmik cisimlerdir.

    ENDOPLAZMİK RETİKULUM
    • Hücre zarından çekirdek zarına kadar uzanan zarlı kanallar sistemidir.
    • Memeli alyuvarı hariç bütün çekirdekli hücrelerde bulunur.
    • Hücre içine ve dışına madde taşır.Bazı maddeleri depolar.(Ca ve protein).
    • Çekirdek zarı ve golgiyi yapar.Hücreyi bölmelere ayırarak,sitoplazmadaki asidik ve bazik tepkimelerin birbirini etkilemeden yapılabilmesini sağlar.
    • Üzerinde ribozom bulunanlarına granüllü ER; bulundurmayanlara da granülsüz ER denir. Granüllü ER enzim salgılayan hücrelerde, granülsüz ER yağ sentezleyen hücrelerde çoktur.
    GOLGİ
    • Çekirdeğe yakın bulunur.Hücre zarı yapımına katılır.
    • Salgı maddelerin yapılması,paketlenmesi ve salgılanmasından sorumludur.Onun için süt bezi, tükrük bezi,ter bezi gibi salgı yapan hücrelerdeki sayısı diğer hücrelerdekilere oranla daha fazladır.
    • Enzimleri paketliyerek lizozomu oluşturur.Hücre zarı yapımına katılır.
    • Glikoprotein,lipoprotein,mukus,bağ dokusu ara maddesi ve ayrıca bitkilerde selülozlu maddeler salgılar.

    • Memeli alyuvarı hariç bütün çekirdekli hücrelerde bulunur.

    LİZOZOM
    • Büyük moleküllü besinleri parçalar.Kurbağa larvalarında kuyruğun kopması,salgılama dönemi biten memelilerde süt bezlerinin körelmesi,pasif kalan kasların küçülmesi,harap olmuş dokuların, yaşlı alyuvarların ve vücuda giren mikropların yok edilmesi lizozom sayesindedir.
    • Fagositoz ve pinositoz yapan hücrelerde çoktur.ÖRNEK:Akyuvar hücresi ve tek hücreliler.
    • Lizozom parçalanırsa hücre kendini sindirir.Buna otoliz denir.
    • Lizozomun etrafındaki zar golgiden oluşur.
    İçerisindeki enzimler ribozomlarda üretilir.
    Üretilen enzimler ER ile taşınır.
    ER ile taşınan enzimler golgide paketlenerek lizozom oluşturulur.
    • Yani lizozomun oluşmasında ribozom,golgi ve ER etkilidir. NOT 1 : (Bazı kitaplara göre)Hayvanlara özgüdür.Bitkilerde ise lizozom benzeri yapılara fitolizozom denir.

    RİBOZOM
    • Bütün hücrelerde bulunan en küçük organeldir.
    • Protein ve rRNA'dan oluşur.Çekirdekçikte üretilir.
    • Zarsızdır ve iki birimdir.Üst birim(büyük birim) protein,alt birimse(küçük birim) rRNA'dan oluşur.
    • Protein ve enzim sentezler.
    • Granüllü ER ve çekirdek zarı üzerinde,mitekondri ve kloroplastın sıvısında ve ayrıca sitoplazma da bulunabilir.
    • Yoğun protein sentezi sırasında yan yana gelerek polizomları oluştururlar.
    • Her canlıda ribozomların farklı olmasının sebebi rRNA' ların farklılığındandır.
    • Bir hücrenin canlılığını sürdürebilmesi için mutlaka ribozoma ihtiyacı vardır.(Enzimlerden dolayı)
    • Enzim salgılayan bez hücrelerinde sayısı daha fazladır.
    MİTOKONDRİ
    • Çift zarlıdır.İç zar kıvrımlıdır.
    • Kıvrımlara krista,zarların arasını ve içini dolduran sıvıya matrix denir.
    • Oksijenli solunum yaparak enerjinin üretildiği ve depolandığı yerdir.
    • Enerji ihtiyacı fazla olan kas,sinir ve karaciğer gibi hücrelerde sayısı daha fazladır. Bulundukları hücrenin de enerjiye en çok ihtiyaç olan bölümlerinde toplanırlar.
    ÖRNEK:Sinirlerin sinaps bölgelerinde,spermlerin kuyruklarında ve kasların kasılma bölgelerinde çok bulunur.
    • Kendine ait DNA,RNA,ribozom ve ETS'si bulunur.
    • Kendi DNA'sı olmasına rağmen hücre DNA' sına bağımlıdır.
    • Bitkilerde mesozom ve klorofil bulunduğundan dolayı mitokondri miktarı daha azdır.
    • Prokaryotlarda ve memeli alyuvarında bulunmaz.
    SENTROZOM
    • Bazı su yosunu,mantar,hayvan ve insan hücrelerinde bulunur.
    • Sentriol denilen iki alt birimden oluşur.
    • Hücre bölünmesi sırasında kendini eşleyerek zıt kutuplara çekilir ve iğ ipliklerinin oluşmasını sağlar.
    • Hücre dışına uzanan kirpik,kamçı,sil gibi yapıları oluşturur.
    • Sentrioller dikine duran dokuz çift tüpçükten oluşur.
    PLASTİDLER
    • Sadece bitki hücrelerinde bulunan renk maddesidir.3 tiptir.
    a) Kloroplast
    • Bitkiye yeşil rengini verir.
    • Çift zarlıdır.İç zarı katmanlıdır.Bu katmanlara grana,içini dolduran sıvıya ise stroma denir.
    • Fotosentez yaparak besin üretir.
    • Kendine has DNA,RNA,ribozom ve ETS'si bulunur.
    • Granalar içinde bitkiye yeşil rengini veren ve fotosentez için gerekli ışığı absorbe eden
    klorofil vardır.
    • Bütün bitki hücrelerinde bulunmaz.ÖRNEK:Kökte.
    b) Kromoplast
    • Bitkilerde meyve ve çiçeklerin rengini verir.Likopin(kırmızı),ksantofil(sarı) ve karoten (turuncu) olmak üzere üç çeşittir.
    • Bitkilerde diğer renkler koful öz suyunun asit veya baz oluşuna göre renk değiştiren aktokyan denen maddeler ile oluşturulur.
    c) Lökoplast
    • Renksizdir.Genelde kök,gövde ve tohumda bulunur.
    • Nişasta,yağ ve protein depolar.
    • Işıkla karşılaşınca kloroplastlara dönüşür.
    KOFUL
    • ER'dan,golgiden,hücre zarından ve lizozomdan oluşabilir.
    • Hayvansal hücrelerde az ve küçük,bitkisel hücrelerde ise gençken küçük,yaşlandıkça büyürler.Çünkü tuzlu artıklar kofullarda biriktirilir.
    • Hücre içi osmatik basınç ve pH'ı ayarlar.
    • Kofulda bulunan su turgor basıncı oluşturarak hücreye diklik ve direnç verir.
    • Metabolizmanın aktiflik derecesini belirler.Eğer koful büyük ve sitoplazmada miktarı çok ise
    metabolizma yavaşlar.
    Besin kofulu : Fagositoz ve pinositozla alınan besinlerin bir zarla çevrilmesiyle oluşur.Akyuvarlar mikropları fagositoz ve pinositozla aldığında dolayı,akyuvarlarda daha fazla sayıda besin kofulu bulunur.
    Kontraktil (vurgan) koful : Tatlı su tek hücrelilerinde bulunan daimi kofuldur.Fazla suyu dışarı atar.
    Boşaltım kofulu : Artık maddeleri ekzositozla dışarı atar.
    PEROKSİZOM
    • Bitkisel ve hayvansal hücrelerde bulunan ve içerisinde katalaz enzimi bulunan organeldir.
    • İçerisindeki katalaz enzimi H2O2 'yi H2O ve O2'ye parçalar.
    • H2O2 hücre için çok tehlikelidir.Çünkü O2'nin reaksiyona girmesini yani solunumu önler.
    • Sitoplazmanın pH derecesi 8,0'dır.
    Hücre Çeperi: Hücre zarı üzerinde selüloz birikmesi ile oluşur. Bitki hücresine sertlik ve desteklik verir. Bitki hücrelerinde bulunur.ölüdür.bazen yapısına bağlı olarak kütin, lignin mum gibi maddeler katılır.
    3) ÇEKİRDEK
    • Hücre bölünmesini sağlar.Kalıtım bilgisini taşır. Hücresel olayların yönetilmesinde ve karakterlerin sonraki nesillere aktarılmasında görevlidir4 bölümdür.
    A) ÇEKİRDEK ZARI
    • Çift katlı bir zardır.
    • Üzerindeki deliklere por denir.Bunlar hücre zarındaki porlardan daha büyüktür.
    • Hücre bölünmesi sırasında kaybolan bu zarın bölünmeden sonra yeniden yapılmasında ER ve golgi görevlidir
    B) ÇEKİRDEK SIVISI
    • Homojen görünümlüdür.İçerisinde bol miktarda ATP,nükleotit,ribozom ve protein bulunur.
    C) ÇEKİRDEKÇİK
    • Bol miktarda RNA ve protein bulunur.Ribozom sentezi yapılır.Bakterilerde yoktur.
    D) KROMATİN İPLİK
    • Hücrede en çok bulunan maddedir.
    • DNA'nın kendisi olup kromozomları oluşturur.Kromozomlar DNA ve proteinden oluşmuştur.
    Kalıtsal karakterleri taşır.Üreme ve büyümeyi sağlar.Hücreyi yönetir.
    Kromozom sayısı, türlere göre değişkenlik gösterir.
    Örneğin insanda 46, soğanda 16 kromozom bulunur.
    Homolog Kromozom:Birisi anneden diğeri babadan gelen şekil ve yapısı aynı olan karşılıklı lokuslarında aynı karakter üzerine etkili genleri taşıyan kromozomlara denir. Homolog kromozom taşıyan hücrelere diploid( 2n) hücre denir.Üreme hücreleri gibi (n) kromozom taşıyan hücrelere haploid hücre denir.
    HÜCREDE MADDE ALIŞVERİŞİ
    • Hücre zarında gerçekleşen bir olaydır.
    • Canlılığın devamı için gereklidir.
    • Hücre zarından geçebilenler :
    O2,CO2,CO,su,mineraller,glikoz
    fruktoz,galaktoz,yağ asidi,gliserol,a.asit,vitamin,alkol
    • Hücre zarından geçemeyenler :
    Protein,yağ,karbonhidrat
    • 4 yolla olur.
    1) DİFÜZYON
    • Bir maddenin çok olduğu (yoğun olduğu) ortamdan az olduğu ortama (az yoğun ortama) doğru hareket etmesine denir.
    • Porlardan geçebilecek büyüklükteki maddeler difüzyona uğrar.Porlardan büyük maddeler difüzyon yapamaz.
    • Enerji harcanmaz.
    • Enzim kullanılmaz.
    • Canlı ve cansız ortamda görülebilir.Canlılık delili değildir.
    • Denge sağlanana kadar devam eder ve durur.

    ÖRNEK : Odaya dökülen kolonyanın her tarafa dağılması.Akciğerdeki oksijenin kana geçmesi.İnce bağırsaktaki glikozun kana geçmesi.

    DİFÜZYONU ETKİLEYEN FAKTÖRLER
    1) Küçük moleküller,büyük moleküllere göre daha kolay geçerler.
    2) Nötr moleküller iyonlara göre daha kolay geçer.Çünkü zarın dış kısmı da iyonik yapıdadır.
    Negatif iyonlar biraz daha kolay geçer.
    3) Yağda çözünen maddeler de çözünmeyenlere göre daha kolay geçer.(A,D,E,K vitaminleri)
    4) Yağı çözen maddelerde kolay geçer.(Alkol ve eter gibi.)
    5) Por sayısı ve sıcaklık arttıkça difüzyon hızı da artar.
    6) İki ortam arasındaki yoğunluk farkı ne kadar çoksa difüzyonda o kadar hızlı olur.
    7) Akışkanlığı fazla olan ortamlarda difüzyon hızlı olur.
    DİYALİZ : Suda çözünmüş maddelerden bazılarının yarı geçirgen zardan difüzyonuna denir.Böbrekleri çalışmayan insanlarda suni olarak oluşturulan bir ortamla kandaki üre temizlenir.
    2) OSMOZ
    • Suyun difüzyonudur.Suyun çok olduğu yerden az olduğu yere geçmesidir.

    HİPERTONİK ORTAM(ÇOK YOĞUN ORTAM)
    • Bir hücre kendisinden daha yoğun bir ortama konursa su kaybederek büzülür.Bu olaya plazmoliz denir.
    ÖRNEK : Tuzlanan derinin su kaybederek büzülmesi.

    HİPOTONİK ORTAM(AZ YOĞUN ORTAM)
    • Bir hücre kendisinden daha az yoğun bir ortama konursa su alarak şişer.Bu olaya deplazmoliz denir.
    • Bitki hücrelerinde deplazmoliz devam ederse hücre şişer ve turgor durumuna geçer.
    • Hayvan hücrelerinde deplazmoliz devam ederse hücre patlar.Buna hemoliz denir.

    İZOTONİK ORTAM(DENGE ORTAM)
    • Bir hücre izotonik bir ortama konursa hiçbir değişikliğe uğramaz.

    OSMATİK BASINÇ
    • Hücre içerisindeki çözünmüş maddenin hücre zarına yaptığı basınçtır.Yada (etki=tepkiye
    göre)hücre dışındaki suyun yoğunluk farkından dolayı hücre içerisine girmek için zarlara
    yaptığı basınçtır.
    • Çözünmüş madde miktarı (hücrenin yoğunluğu) arttıkça osmatik basınç artar.
    TURGOR BASINCI
    • Hücre içerisindeki suyun hücre zarına (yada çepere) yaptığı basınçtır.
    • Kofullar tarafından ayarlanır.
    • Turgor çok artarsa su girişi durur.
    • Turgor, otsu bitki ve yaprakların dik durmasını sağlar.
    • Turgor, stomaların açılıp kapanmasını sağlar.
    • Turgor, bazı nasti(ırganım) hareketlerini sağlar.
    • Suyun hareketi daima O.B' ın fazla olduğu yere doğrudur.
    3) AKTİF TAŞIMA
    • Bir maddenin az olduğu yerden çok olduğu yere geçmesidir.
    • Porlardan geçebilecek büyüklükteki maddeler aktif taşıma ile taşınır.
    • Enzim kullanılır.
    • Enerji harcanır.
    • Sadece canlı hücrelerde görülür.
    • Denge yoktur.
    • Taşıyıcı moleküller kullanılır.
    ÖRNEK:İnce bağırsaktaki glikozun kana geçmesi.Böbrekteki geri emilim.
    NOT 1 : Hücre zarından geçebilecek büyüklükteki bir maddenin miktarı hücre içi ile hücre
    dışı arasında farklılık oluşturuyorsa burada aktif taşıma var demektir.
    NOT 2 : Sıcaklık artışı,molekülün alınmasını hızlandırmaz.
    4) ENDOSİTOZ VE EKZOSİTOZ
    • Hücre zarından geçemeyecek büyüklükteki maddelerin oluşturulan ceplerle içeri alınmasına endositoz;
    • yine aynı yolla dışarı atılmasına ekzositoz denir.
    • Hücre zarından geçemeyecek büyüklükteki katı maddelerin
    • içeri alınmasına fagositoz;
    • sıvı maddelerin içeri alınmasına pinositoz denir.

    ENDOSİTOZUN ÖZELLİKLERİ
    • Enerji harcanır.
    • Enzim kullanılır.
    • Hücre zarı azalır.Hücrenin içeriği artar.
    • Hücreye alınan bu büyük maddeler lizozomdaki ve besin kofulundaki hücre içi enzimlerle parçalanır.
    • Tek hücrelilerde ve alyuvarlar da çok görülür.
    • Canlılık delilidir.
    • Denge yoktur.
    • Bitki hücrelerinde ve diğer çeperi olan hücrelerde görülmez.

    EKZOSİTOZUN ÖZELLİKLERİ
    • Enerji harcanır.
    • Enzim kullanılır.
    • Hücre zarı artar.Hücrenin içeriği azalır.
    • Canlılık delilidir.
    • Denge yoktur.
    • Boşaltım kofulu ve golgi yardımıyla atılır.
    • Bitki ve hayvan hücrelerinde görülür.
    NOT 3 : Tatlı sularda yaşayan bir hücrelilerde fazla suyu dışarı atan kontraktil koful
    bulunur.Hücre içerisindeki fazla suyun nedeni suyun osmozla içeri girmesidir.
    NOT 4 : Bir bitki hücresinin turgor durumuna geçmesinde a)Ortamın yoğunluğu
    b)Hücre içindeki madde yoğunluğu c)Çeperin selülozdan yapılmış olması etkilidir.
    NOT 5 : Endositoz ve ekzositozda yoğunluk farkı yoktur.Ama aktif taşıma,difüzyon ve osmozda vardır.

    HÜCRE BÖLÜNMESİ
    Hücre bölünmesinin nedenleri:
    a) Hacim yüzey oranı
    b) Sitoplazma çekirdek oranı
    1. Mitoz bölünme:
    Mitoz bölünme sonucu oluşan ikj yavru hücre ana hücrenin bir kopyasıdır. Kromozom sayısında ve yapısında değişme olmaz. Mitoz bölünme üç kısımda incelenebilir.
    I. Hazırlık evresi (interfaz)
    II. Çekirdek bölünmesiKaryokinez)
    Çekirdekteki kromozomlar DNA eşlenir. ve DNA iki katına çıkar.
    III. Sitoplazma bölünmesiSitokinez)
    l. Hazırlık Evresi: Bölünme için gerekli protein ve RNA sentezlenir. DNA iki katına çıkar.ATP sentezi yapılır.
    II. Çekirdek Bölünmesi: Çekirdek eşlenmesi dört evrede gerçekleşir.
    a) Profaz:
    Çekirdek zarı ve çekirdekçik eriyerek kaybolur. Kromatin iplikler kısalıp kalınlaşarak kromozom halini alır. Kromozomlar kendilerini eşler iğ iplikleri oluşumu başlar.
    b) Metafaz:
    Eşlenmiş kromozomların (kromatidler) hücrenin ortasında iğ iplikleri üzerinde toplanırlar.
    c) Anafaz:
    Kromatidler biribirinden ayrılarak karşı kutuplara çekilir.
    d) Telofaz:
    İğ iplikleri kaybolurken çekirdek zarı ve çekirdekçik oluşur. Kromozomların uzayarak kromatik iplikler halini alması ile çekirdek bölünmesi tamamlanır.
    III. Sitoptazma Bölünmesi: Hayvansal hücrelerde boğumlama ile gerçekleşir. Bitkisel hücrelerde çeperden dolayı boğumlama olmaz. Bitkisel hücrelerde orta bölgede kesecikler oluşur. Üzerlerinde selüloz birikmesi ile de bölünme tamamlanır
    2. Mayoz hücre bölünmesi:
    Eşeyli üreyen hücrelerin eşey ana hücrelerinden oluşur. Mayoz bölünme sonucunda 2n kromozomlu hücreden, n kromozomlu, 4 yeni hücre meydana gelir.
    CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI

    SINIFLANDIRMA
    Canlıları daha kolay incelemek için onları benzer özeliklerine göre gruplandırmaya sınıflandırma denir. İki şekilde yapılır:
    Yapay(Ampirik) Sınıflandırma:Canlıların sadece benzer özelliklerine dayanarak yapılan sınıflandırmadır. Bilimsel değildir.
    Doğal(Filogenetik) Sınıflandırma:Canlıların köken bağlantılarına (homolog organlarına) akrabalık derecesine, embriyonik gelişimlerine, protein benzerliklerine, fizyolojilerine dayanılarak yapılan sınıflandırmadır.

    Homolog Organ:Orijinleri aynı, görevleri farklı organlardır.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/lise-biyoloji-dersi/22695-lise-1-a.html#post43136
    Örn:Balinanın yüzgeci, yarasanın kanadı veya fokun yüzme ayağı ve insan kolu.
    Analog Organ:Orijinleri farklı, görevleri aynı olan organlardır. Sınıflandırmada kullanılmaz.
    Örn:Sinek ve yarasa kanadı.

    Çift isimlendirme metodu LİNNE tarafından yapılmıştır.
    Örn:Felis leo =Aslan
    Sınıflandırma Birimleri:

    Tür:Ortak bir atadan gelen, yapı ve görev bakımından benzer özelliklere sahip, yalnızca kendi aralarında üreyebilen ve verimli yavrular meydana getiren fertlerin oluşturduğu topluluktur. Türler yaşadıkları ortama adapte olduklarında çeşitlilik gösterebilirler.
    Canlılar hücre yapılarına göre ikiye ayrılırlar:
    a)Prokaryotlar:Hücrelerinde çekirdek zarı ve zarlı organelleri bulunmayan canlılardır.
    b)Ökaryotlar:Hücrelerinde çekirdek zarı ve zarlı organelleri bulunan canlılardır.

    CANLILAR ALEMİ
    Canlılar 5 alemde incelenirler:Monera, Protista, Fungi, Bitkiler ve Hayvanlar.

    Monera: Prokaryot canlılardır. Bakteriler ve mavi-yeşil algler bu alemdedirler. Kloroplastları olmamasına rağmen fotosentez yapabilirler. Ribozom bulundururlar.

    Protista:Tek hücreli ökaryot canlılardır.

    1.Kamçılılar(Flagellata): Öglena
    2.Kök Ayaklılar(Sarcodina):Amip
    3.Sporlular(Sporozoa):Plazmodium
    4.Silliler(Ciliata):Paramecium
    5.Cıvık Mantarlar



    Fungi:Ökaryot ve çok hücrelidirler.Gerçek mantarlar bu gruba girer.
    1.Maya mantarları:Bira mayası
    2.Küf mantarları
    3:Şapkalı mantarlar

  3. #3
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart --->: Lise-1

    Plantae(Bitkiler)
    BİTKİLER ALEMİ
    Hepsi ototrof canlılar olup, kloroplast taşırlar. Bu sayede fotosentez yaparlar. Çiçeksiz ve çiçekli bitkiler olarak iki filum'a (şubeye) ayrılırlar. Hücreleri genellikle çeper taşır.

    a) Çiçeksiz Bitkiler : Çiçek ve tohum oluşturmazlar. Üremelerini sporla ya da eşeysiz ve eşeyli üremenin birbirini takip ettiği döl almaşı ile gerçekleştirirler.
    1- Su yosunları (Alg'ler) : Gerçek kök, gövde ve yaprakları olmayan basit yapılı bitkilerdir. Çoğu haploid(n) kromozom taşır. Yeşil, kahverengi, esmer, kırmızı alg'ler olmak üzere gruplandırılır. Üremeleri vejetatif, sporla ve izogamiyle olur. Chlamidomonas gibi bazı türleri tek hücrelidirler. Bazı türleri hem tek hücreli hemde gözle görülecek büyüklükte (makroskopik) dir. (Acetebularia gibi).
    2- Kara yosunları : İletim demetleri yoktur. Nemli yerlerde yaşarlar. Döl almaşıyla eşeyli ürerler. Gerçek yapraklar olmayıp, yaprağımsı yapıları vardır.
    3- Eğrelti otları : Gerçek kök ve yaprakları yoktur. İletim demetleri vardır. Üremeleri kara yosunları gibidir. Yaprağımsılar yer altı gövdesine yapışmıştır. Çiçeksiz bitki olarak bu üç ana gruptan başka ; Ciğer otları, Likenler, Kibrit otları ve Atkuyrukları olarak bilinen gruplarda vardır.

    b) Çiçekli (tohumlu) Bitkiler : Eşeyli üremelerini çiçeklerde oluşan tohumlarla yaparlar. Gerçek kök, gövde ve yaprakları vardır. İletim demetleri gelişmiştir. Birçok türü vejetatif yolla eşeysiz olarak da ürerler (Gül, Çiçek, Patates gibi...). Tohumlu bitkiler 2 alt bölüme ayrılır:
    1- Açık tohumlular (Kozalaklı bitkiler) : Her zaman yeşil kalan, çoğu iğne yapraklı, ağaç ve çalılardan meydana gelen, çok yıllık bitkilerdir. Otsu formu yoktur. Tohum taslakları ovaryum tarafından örtülmemiştir. Erkek ve dişi organ genellikle farklı çiçeklerde bulunur. Çoğunda besi doku (endosperm) döllenme olmadan gelişir. Bunun için endosperm haploid (n)
    kromozomludur. Çenek sayısı değişkendir (Çam polikotildir).
    Çam, ardıç, ladin, göknar ve porsuk ağacı bu gruptandır.
    2- Kapalı tohumlular : Tohumları meyve içerisinde bulunduğundan ovaryum tarafından örtülmüştür. Odunsu ve otsu çeşitleri vardır. Çok yıllık olanların bazıları kışın yaprağını döker, bazıları dökmez. Çenek sayısına göre tek çenekli ve çift çenekli diye iki sınıfa ayrılırlar. Tohum oluşurken çift döllenme görülür. Bunun için besin dokusu olan endosperm 3n kromozomludur.


    A) Tek çenekliler (Monokotiledonlar) : Tohumlarında bir çenek bulunur. Çoğu tek yıllık otsu bitkilerdir. Tahılgiller ve zambakgiller, soğangiller, palmiyegiller iki önemli takımlardır. Buğday, Mısır, Lale, Muz, Soğan, Hurma ve birçok ot türü bu sınıf içinde yer alır. Hiçbirinin gövdesinde kambiyum bulunmaz. Bunu için boyları uzun, gövdeleri incedir. Yaprakları genellikle ince uzun, paralel damarlı, kökleri saçak kökdür. İletim demetleri ( damarlı) gövdede düzensiz dağılmıştır.
    B) Çift çenekliler (Dikotiledonlar) : Tohumlarında iki çenek vardır. Gövdelerinde kambiyum halkaları bulunur
    (Çok yıllık olan türlerinde). Bu sayede iletim demetleri
    gövdeye düzenli olarak dizilmiştir. Bu sınıfa örnek olarak; Baklagiller, Gülgiller, Kabakgiller, Asmagiller gibi birçok takım örnek verilebilir. Kökler derine gider, yaprak yüzeyleri geniştir
    Animalia(Hayvanlar)
    1.Omurgasız Hayvanlar

    Sırt bölgelerinde sinir şeridi ve omurga (iç iskelet) bulundurmazlar. Bu ortak özelliklerine rağmen çok
    çeşitlilik gösterirler.

    1- Süngerler : En basit yapılı hayvanlardır. Hem tatlı sularda hem de
    denizlerde yaşarlar. Hiçbir sistemleri yoktur. Hücreler arasında iş bölümü olmakla beraber, doku oluşumu yoktur. Üreme organları vücudun belli bir yerinde değildir. Organik ve inorganik maddelerden oluşan iskeletleri vardır. Vücutlarında por denilen delikler çoktur.
    2- Sölenterler : Vücudun ortasında bir boşluğa sahiptirler. Burası hem ağız, hem de anüs işini görür. Vücut dokusu iki hücre sırasından oluşmuştur. Dışarıdaki hücre sırasında canlıyı koruyan yakıcı kapsüller vardır. Örnek : Deniz anası, Hidra ve Mercan'lardır. Hidra'lar eşeyli ve tomurcuklanarak da eşeysiz ürerler. Deniz anaları ise Metagenez'le ürerler.
    3- Yassı solucanlar : Vücutları yassı ve uzundur. Birçok türü parazit olup, insanlar ve hayvanlarda hastalık yaparlar. Sindirim sistemleri basittir. Ağız girişi, hem ağız, hem de anüs görevi görür. Hem erkek, hem dişi organ aynı fertte bulunur (hemofrodit). Sinir sistemleri vardır. Karaciğer Kelebeği, Planaria ve Tenya'lar en tanınmış örnekleridir.
    4- Yuvarlak solucanlar : Sindirim sistemlerinde ağız ve anüs ayrıdır. Çoğu bitki ve hayvanlarda parazit olup, bazıları su ve toprakta serbest olarak da yaşarlar. Kancalı kurt (Trişin) ve Bağırsak Kurdu (Ascaris) en çok bilinenleridir.
    5- Halkalı solucanlar : Sindirim kanalı özel bölmelere ayrılmıştır. Kapalı dolaşım görülür. Hemofrodit olmalarına rağmen kendi kendilerini dölleyemezler. Deri solunumu yaparlar. Rejenerasyon (yenileme) yetenekleri çoktur. Toprak Solucanı ve Sülük en tanınmışlarıdır.
    6- Yumuşakçalar : Vücutları yumuşaktır. İskeletleri yoktur. Bazıları kabukludur. Solungaçlarıyla solunum yaparlar. Ahtapot, Midye, Salyangoz, İstiridye, Sümüklü Böcek ve Mürekkep Balığı örnek verilebilir.
    7- Kabuklular : Dış iskelete sahiptirler. Üyeleri eklemlidir. Tatlı su ve denizlerde yaşarlar. Bazıları mikroskopiktir (Dafnia ve Syklops). Bazı türleri besin değeri sebebiyle özel olarak üretilirler. Karides, Yengeç, ve İstakoz en bilinen çeşitleridir.
    8- Arachnit'ler : Örümcek, Akrep ve Kene'lerden oluşurlar. Dört çift ayakları vardır. Antenleri yoktur. Bir çoğu bezler içinde zehir taşır.
    9- Çok ayaklılar : Vücut bölmeli olup her bölmede bir veya iki çift ayak bulunur. Çiyanlarda 30-40, Kırk ayakta ise 200 civarında ayak vardır.
    10- Böcekler : En geniş hayvan grubudur. Çoğu karada yaşar. Vücutları baş, göğüs ve karın bölgelerine ayrılır. Genellikle üç çift bacak ve iki çift kanat bulundururlar. Dolaşım sistemleri açık olup, solunum organları trake'dir. Bazı türleri sosyal yaşar (Karıncalar, Arılar, Termitler gibi). Çekirge, Kelebek, Bit, Sinekler ve Yaprak Bitleri tanınmış diğer çeşitlerindendir.
    11- Derisi Dikenliler : Hepsi deniz hayvanları olup, vücutları dikenlidir. Açık dolaşım görülür. Solungaç, deri ve kese solunumu yaparlar. Hareketlerini diken şeklindeki çok sayıda ayakla yaparlar. Deniz Yıldızı, Deniz Kestanesi, ve Deniz Hıyarı örnek türlerdendir.
    2.Omurgalı Hayvanlar

    Balıklar, kurbağalar, Sürüngenler, Kuşlar ve memeliler
    olmak üzere 5 önemli sınıfa ayrılırlar. Amfiyoksüs gibi birkaç hayvan türü ise ilkel kordalılar olarak adlandırılır.
    Bunlar denizlerde yaşar. Sadece sırt kısımlarında iskelet vardır. Omurgalıların genel özellikleri:
    * Omurgayla başlayan iç iskeleti vardır.
    * Sırtta sinir kordonu ve sinir ipi bulunur.
    * Dolaşımları kapalıdır.
    * En basit omurgalı Amfiyoksüs'dür.
    * Solunum organları yutak ile bağlantılıdır.
    1) Balıklar : İskeletlerine göre, kemikli balıklar ve kıkırdaklı balıklar olmak üzere ikiye ayrılırlar. Solunum solungaçlarla yapılır. Üyeleri yüzgeç halinde olup, vücutları pulludur. Kalpleri iki odacıklı olup, vücutta temiz kan dolaşır. Dış dölleme ile ürerler.
    2) Kurbağalar : Hem karada, hem suda yaşarlar. Bunun için iki yaşayışlılar (Amfibi) adını alırlar. Başkalaşım geçirirler. Larva döneminde solungaç, ergin döneminde ise akciğer ve deri solunumu yaparlar. Kalpleri 3 odacıklıdır. Vücutta karışık kan dolaşır. Soğuk kanlı hayvanlar olup, kış uykusuna yatarlar. Derilerinde, salgı ve zehir bezleri vardır. Kuyruklu kurbağalar (semenderler) ve kuyruksuz kurbağalar olarak iki gruba ayrılırlar.
    3) Sürüngenler : Derileri pullu ve kurudur. Pullar birbirine yapışmış olup kopmaz. Deride salgı bezi bulunmaz. Akciğer solunumu yaparlar. Timsah hariç kalpleri 3 odacıklıdır. Hepsinin vücudunda karışık kan dolaşır. Soğuk kanlı hayvanlardır. Yılanlar, timsahlar, kaplumbağalar ve kertenkeleler olarak 4 takıma ayrılırlar.
    4) Kuşlar :
    Vücut ısıları sabit olduğu için sıcak kanlıdırlar. Kalpleri 4 gözlüdür. Vücutta temiz kan dolaşır. Vücutları tüylü ve kanatlıdır. Akciğerleri iyi gelişmiş olup, hava keseleri vardır. Hatta bu keseler kemik içlerine doğru uzayarak hayvanın uçmasına yardımcı olur. Uçan ve uçamayan kuşlar diye ikiye ayrılırlar. Penguen, deve kuşu, kivi, tavus kuşu, papağan gibi enteresan örnekleri vardır.
    5) Memeliler : Sıcak kanlıdırlar. Derileri genellikle kıllıdır. Hepsi yavrularını sütle beslerler.
    Diyafram kası ve kulak kepçesi bulunur.
    Gagalı memeliler (Omitorenk), keseli memeliler (kanguru) ve plesentalı memeliler olarak üçe ayrılırlar. Yarasa, Fok, Yunus, Balina, Tavşan, Deve v.s. birer plesentalı memelidir.

    VİRÜSLER

    Canlılarla cansızlar arasında geçit teşkil ederler. Hücresel özellikleri olmadığından sınıflandırmada herhangi bir basamağa konulmazlar. Sitoplazma ve enzim sistemleri olmadığından zorunlu parazittirler. Üremeleri için konak hücreye ihtiyaçları vardır. Ribozomları yoktur, protein sentezleyemezler. Kalıtım molekülleri ya DNA ya RNA dır, ikisini birlikte bulunduramazlar. Canlı dışında kristalleşirler.
    Yönetici molekülleri zarla çevrili değildir.Yani Virüslerin yönetici molekülleri sitoplazmaya dağınık halde bulunmaktadır.

    Ayrıca mitokondri, kloroplast, endoplazmik retikulum gibi zarla çevrili organelleri de yoktur. Protein kılıf içerisinde bulunduklarından antibiyotik türü ilaçlardan etkilenmezler.

    Virüs kelime anlamı olarak zehir demektir. Virüsler ilk defa tütün yapraklarında oluşan mozaik hastalığı ile keşfedilmişlerdir. Hasta olan bir tütün bitkisi ezilerek porselen filtreden geçirilmiş ve böylece bakteriler ayrıştırılmıştır.. Filtreden süzülen bu sıvı sağlıklı yapraklara sürüldüğünde bu yaprakların da hastalandıkları görülmüştür. Bu da bakterilerden daha küçük ve daha basit yapılı bazı maddelerin hastalık etkeni olduğunu ortaya koymuştur.

    Amerikalı bilim adamı Mendel STANLEY ilk defa mozaik virüsünü yaşadığı bitkiden ayırmayı başarmıştır.

    * Genom: Yönetici molekül DNA veya RNA olabilir. Çoğalmayı kontrol eder.
    * Protein kılıf: Genetik materyali korur.
    * Hücre zan, organeller, sitoplazma ve çekirdek gibi yapıları yoktur.
    * Enzimleri yoktur. Bu yüzden mecburi hücre içi parazitlerdir.
    * Hücre içinde canlı, hücre dışında ise cansızdırlar. Virüsler kalıtım maddesi taşıdıkları ve konak hücrede çoğalabildikleri için canlılık özelliği gösterirler. Fakat hücre dışında cansızların özelliği olan kristallenmeyi gerçekleştirdikleri ve uzun yıllar cansız gibi davrana-bildikleri için cansızlık özelliği gösterirler.
    * Virüsler antibiyotiklerden etkilenmezler. Öldürülmeleri ancak radyasyon, yüksek sıcaklık, kurutma gibi fiziksel ve kimyasal yollarla olur

    Çok küçük mikroorganizmalardır. Uzun süre bilim adamlarının dikkatini çekmemiştir. Meydana getirdiği hastalıklar hep bakterilerden bilinmiştir. Elektron mikroskobunun bulunmasıyla ancak virüslerin farkına varılmıştır.

    İlk olarak tütün bitkisinin yapraklarında hastalık meydana getiren virüs bulunmuştur. Daha önce tütünlerde bu hastalığın bakteriler tarafından meydana getirildiği sanılıyordu, fakat incelemelerin hiç birisinde bakteriye rastlanmıyordu. Hasta tütün yapraklarından elde edilen özü tün elektron mikroskobuyla incelenmesinden sonra hastalığın bakteri dışında yeni bir mikroorganizma tarafından meydana getirildiği görüldü. Bu mikroorganizmalarda daha önce hiç rastlanılmayan ve bilinmeyen bir yapı ortaya çıktı. Normal hücre yapısına benzemeyen virüslerde sadece dış tarafında bir protein kılıf ve içerisinde nükleik asit vardı. Bunların dışında sitoplazma, organel gibi yapılar bulunmuyordu. Bu yapıda onların zorunlu parazit yaşamalarını gerektiriyordu.

    Evet, bir virüsün yapısı sadece dışta bir protein kılıf ve içerisinde nükleik asitten meydana gelir. Herhangi bir organeli ve enzimleri olmadığı için normal bir hücre gibi yaşamlarını sürdürebilmeleri olanaksızdır. Yaşamsal faaliyet (üreme gibi) gösterebilmek için mutlaka canlı bir hücreye girmeleri gerekir. Hücre dışında ise kristal halde bulunurlar. Bu yüzden bilim adamları tarafından cansızlık ile canlılık arasında geçiş formu olarak kabul edilirler.

    Virüsler küre, çubuk ve elips şeklinde olabilirler. Bulundurdukları nükleik asit tek çeşittir. Yani ya sadece DNA yada sadece RNA bulundururlar. Aynı zamanda çok ta spesifiktirler. Sadece belirli hücrelere girerler. Bir kuduz virüsü sadece beyin hücrelerine, uçuk virüsü sadece ağız civarındaki epitel doku hücrelerine bir bakteriyofaj sadece belirli bakteri türlerine, AIDS virüsü sadece kandaki akyuvar hücrelerine gibi.
    Virüs hücreye tutunduğunda ilk önce hücrenin zarını eritir.
    Daha sonra bu delikten içeriye kendi nükleik asidini akıtır. Hücreye giren virüs nükleik asiti derhal yönetimi ele geçirerek hücreyi kendi hesabına çalıştırmaya başlar. İlk önce kendi nükleik asitlerinin kopyalarını arkasından da protein kılıflarını sentezlettirir. Daha sonra bunları birleştirerek yüzlerce virüs oluşmasını sağlar. Hücre içerisindeki virüsler hücreyi patlatarak dışarı çıkar ve yeni hücrelere saldırırlar. Yapılarından dolayı ve hücre içerisinde bulunduklarından antibiyotik türü ilaçlardan etkilenmezler.
    Bakteriyofaj: Bakteri yiyen virüslere denir. En dışta kapsid denen protein kılıfları ve kuyrukları bulunur. Kalıtım maddesi DNA dır.
    İnterferon: Hücrelerin virüslere karşı oluşturdukları savunma maddesidir.

    BAKTERİLER

    Prokaryot canlılardır. Mitokondrileri olmamasına rağmen MEZOZOM larında ve sitoplazmada bulunan E.T.S. enzimleri yardımıyla O2 li solunum yapabilirler. Ribozomları vardır. Ototrof(fotoototrof-kemoototrof) ve heteretrof(saprofit-parazit) beslenenleri vardır.
    •Saprofit bakteriler organik bileşikleri inorganik bileşiklere çevirerek azot ve karbon devrine yardımcı olurlar. Sindirim enzimleri iyi gelişmiştir, hücre dışı sindirim yaparlar.
    •Hastalık yapan bakterilere PATOJEN BAKTERİLER denir.
    •Parazit bakterilerin sindirim enzimleri yoktur.
    •Bazıları O2 li(aerob) bazıları O2 siz(anaerob) solunum yaparlar.
    •Çubuk(bacillus), küre(coccus), spiral(spirillium) ve virgül(vibrio) şeklinde olabilirler.
    •Gram boyası ile boyananlar Gram(+), boyanmayanlar Gram(-) adını alır.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/lise-biyoloji-dersi/22695-lise-1-a.html#post43138
    •Üremeleri eşeyli veya eşeysiz olabilir.
    Konjugasyon:İki bakterinin yan yana gelerek sitoplazma köprüsü ile gen aktarımı yapmasıdır.
    Endospor:Bakterilern kötü ortm şartlarından korunmasını sağlayan canlı kısmın dayanıklı bir çeper ile kaplanması sonucu oluşur. Bacillus ve Clostridium larda görülür.
    KOLONİLER
    Koloniler bir hücrelilerle çok hücreliler arasında geçit teşkil ederler
    Pandorina(16 hücre)
    Eudorina(32 hücre)
    Volvoks(8000-40000 hücre) Volvoks un hücreleri özelleşmiş olup aralarında iş bölümü vardır.
    BAĞIŞIKLIK
    Hastalık yapan bazı mikroorganizmalara karşı vücudun sağladığı dirençli olma durumudur. İkiye ayrılır:
    1.Doğal Bağışıklık
    2.Sonradan Kazanılan Bağışıklık
    a)Aktif Bağışıklık:Aşı veya o hastalığı geçirmekle olur.
    b)Pasif Bağışıklık:Serumla veya vücudun direncini arttırmakla olur.
    •Vücuda dışarıdan giren her türlü yabancı maddeye ANTİJEN, akyuvar tarafından antijene karşı üretilen savunma maddesine ise ANTİKOR denir.

    •Mikropların vücuda bıraktıkları zehire karşı üretilen panzehire ANTİTOKSİN adı verilir.
    •Aşı zayıflatılmış antijen veya toksin taşır, sağlıklı insana uygulanır ve koruyucudur.
    •Serum antikor veya antitoksin taşır, hastaya uygulanır ve tedavi edicidir
    •Vücudumuzun bağışıklık sistemini kırmızı kemik iliği, lenf düğümleri, dalak, timus bezi gibi organlar oluşturur.

Benzer Konular

  1. Matematik Lise 1 , 2 , 3 Konuları
    By Beyza in forum Lise Matematik Dersi
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 14.Ocak.2009, 21:08
  2. Lise 2 tüm coğrafya konuları
    By Beyza in forum Lise Coğrafya Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 02.Ağustos.2008, 19:37
  3. lise 1 Rasyonel Sayılar
    By Beyza in forum Lise Matematik Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 31.Temmuz.2008, 18:14
  4. Lise 100 Temel eser
    By Mustafa Uyar in forum Lise Edebiyat Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01.Haziran.2008, 13:10
  5. lise 2 edebiyat
    By soleil in forum Lise Edebiyat Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01.Mart.2008, 23:09

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.