Hamit Köse'nin oğlu 1995'te şehit düşmüş, Elazığ'da...
Eşi, şehit ailelerinin ortak hastalığına tutulmuş o yıl:
Göz pınarları kurumuş.
Sonra örgütlenmişler aralarında... 2000'de henüz korgeneral olan Yaşar Büyükanıt'ı ziyarete gitmişler.
Hamit Bey şu soruyu sormuş:
"Komutanım, biz şehit aileleri olarak bir şeyi öğrenmeyi çok istiyoruz: Bir bürokratın, bir siyasetçinin, bir işadamının, hatta bir generalin şehit düşen oğlu var mı?"
"Yok" demiş Büyükanıt Paşa...
Köse:
"Peki kurşun adres mi soruyor da hep fakir fukarayı buluyor?" diye üstelemiş.
Bu soru üzerine Büyükanıt Paşa mendilini çıkarmış ve şehit ailelerinin karşısında hüngür hüngür ağlamış.
* * *
Devrim Sevimay'ın Vatan'daki röportajında yer alan bu ayrıntı, sorunun hep akıllarda gezen ama pek dillendirilmeyen bir boyutunu gündeme taşıyor.
Sorunun muhatabının bugün Genelkurmay Başkanı makamında oturuyor olması, durumu daha da anlamlı kılıyor.
Paşa'yı ağlatan haksızlık, şehit ailelerince giderek yüksek bir tondan dile getirilmeye başlandı.
Başbakan'ın "Askerlik yan gelip yatma yeri değil" gafıyla tepkilerin dozu yükseldi.
İlk kez "Vatan sağ olsun" demeyen, "Hakkımızı helal etmiyoruz" diye isyan eden aileler ortaya çıktı.
PKK, bu tepkilerden siyasal yarar sağlamaya çalışıyormuş; olabilir.
Bu, soru sahiplerinin acısını dindirmiyor:
"Kurşun adres mi soruyor?"
* * *
Kurşun adres mi soruyor da, Diyarbakır'daki durakta, en çok yoksul çocukları paramparça oluyor o kahpe saldırıda?
Kurşun hedef mi seçiyor da kör mayınlara çoğu kez, gariban Mehmet'lerin dermansız bacakları basıyor?
Kurşun zengin mi seviyor da, ille fukaraları gömüyor şehitliklere? .. Çelik yelekli göğüslerden sekip cılız kaburgaların arasına saplanıyor hep?
Bir şehit anasının sorduğu gibi, "Neden birileri garnizonlarda konser verirken, diğerleri dağda ölümü kovalıyor?"
Hangi bilgisayardır ki bu, en ölümcül bölgelere dağıtım yaparken ustaca ayırıyor büyük adamların yakınlarını?
Neden (mesela) Teşvikiye Camii'nden, (yine mesela) Yozgat'ın tüm camileri kadar şehit cenazesi kalkmıyor?
Yeterince kaçmayı beceren "bedelli askerler"in ödeyebildiği "bedel", bir can bedeli midir?
Parayı denkleştiremeyenler, fakirliklerinin bedelini canıyla mı ödemektedir?
Niye al bayraklı tabuta sarılanlar en çok, orduevlerine alınmayan başörtülülerdir ve neden komutanlara bir tek oğullarının cenazesinde sarılabilmektedirler ?
Ergun Babahan'ın tabiriyle "şehitlikte adalet"in vakti gelmemiş midir?
* * *
"PKK istismar ediyor" bahanesiyle örtbas edilemeyecek sorular bunlar...
Üstelik sadece bir haksızlığa isyan değil, sorunun özüne inen bir bilinç de taşıyor içinde...
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/konusuz-konular/781-katilimiz-fakirlik-mi-can-dundar.html#post949
Acaba terörden önce ve hatta ondan çok yoksulluk mu öldürüyor çocuklarımızı?
Askere gitmeden çok, çok önce, daha rahme düşerken mi döşeniyor mayınlar?
Ya "dağdakiler"?
Onlar da "güvenlik kuvvetleriyle girdikleri çatışmada" değil, yoksulluğun pençesinde mi ölü ele geçiriliyor aslında?
Soruyu daha yalın soralım:
Derdimiz etnik mi, ekonomik mi?
Asıl katilimiz, fakirlik mi?

CAN DÜNDAR