Gülümseyin, sevdiklerinizi önemseyin“Üç yaşındaki kızımız ve ondan iki yaş büyük oğlumuzla birlikte uzun bir geziye çıkmıştık. Yollarda çocuklara meyve, çikolata, vs. almak için sık sık duruyor, her defasında aldığımız şeyleri arka koltukta oturan çocuklara uzatıyor, elini önce hangisi uzatmışsa, “Al bunu kardeşinle paylaş!” diyorduk.

Bir gün, izlediğimiz yolun ikiye ayrıldığı bir yerde kararsızlığa düştük.
Sağdaki yolu mu, soldaki yolu mu, izlememiz gerekiyor derken eşimle aramızda tartışma çıktı. Direksiyonun başında ben oturduğum için gaza bastım ve arabayı, kendi dediğim yöne çevirdim. Eşim, benim bu davranışıma çok içerledi, yüzünü astı başını öte yana çevirip benimle hiç konuşmadı.

Aramızdaki gerginliği anlayan çocuklarımızdan küçük kızımız, arkadan uzanıp annesini öptü ve elindeki çikolata parçasını annesine uzatarak ona “Anneciğim, al bunu paylaş!” dedi.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/konusuz-konular/6476-gulumseyin-sevdiklerinizi-onemseyin.html#post9630
Onlarca kilometre yolu eşimle tek sözcük konuşmadan, gergin ve dargın bir biçimde geçirmiştik. Kızımın bu davranışı, eşimin kalbini yumuşattı ve elindeki çikolata parçasını ikiye bölerek birini bana uzattı, sonra da kendi uzanarak beni yanağımdan hafifçe öptü.

Benim yüzümden girdiğimiz yolun yanlış yol olduğunu, ancak yaklaşık yüz kilometre gittikten sonra anlayabildik. Geri döndük ve yanlış girdiğimiz yolun başına kadar gittik. Eşimle inatlaşmam yüzünden çok zaman yitirmiştik; ama buna değmişti. Çünkü bu inatlaşma nedeniyle de olsa, kızımızdan çok değerli bir ders almıştık. Gezimizin o dersten sonraki bölümü, daha da büyük bir mutluluk içinde geçti.”

Sevdiklerinin sevgilerini kazanıp muhafaza etmek için onların sevgi dillerini bizimle birlikte keşfe çıkan sevgili dostlar, merhaba!

Bir aylık aradan sonra inşallah iyisinizdir? Küçüklüğünüzden bu zamana kadar, Türkçe biliyorsanız 30 yaşından sonra yabancı dil öğrenmek çok zor olabilir, fakat istiyorsanız, “Sevmek zoru başarmaktır” sloganımızı hatırlayalım ve sevdiklerimizin sevgi dillerini öğrenmeye devam edelim. Zoru başarmak için elimizden geleni ardımıza koymayıp bize yabancı da olsa, o dili öğrenmeye çalışalım, ne dersiniz? “Evet” dediğinizi duyar gibiyim. Öyleyse hazır olun, işte başlıyorum.

Bu ayki sevgi dilimiz, “Hizmet Davranışları.”

Sevgi dilimizi okuyunca, eminim başlığın karşılığını hayal etmeye başlamışsınızdır bile. Ben de sizin hayalinize biraz katkıda bulunmak istiyorum.

Hizmet Davranışları: Bir annenin, çocuklarının odalarını toplamalarını onlardan beklemesi, okula gitmediklerinde kendisine yardım edilmesini istemesi; bir babanın işten yorgun argın döneceğinde, “Oh.. Şimdi eve gideceğim. Sıcacık bir yuva beni bekliyor, eşim şimdi neler pişirmiş beni bekliyordur” demesi. Çocukların heyecanla okuldan koşarak geldiklerinde annelerini evde bulamamaları hâlinde üzülmeleri...

Unutmayalım! Onların sevgi dilleri hizmet davranışları olabilir ve sizin evde olmamanızı onları sevmediğiniz şeklinde anlayabilirler.

Evet bunun gibi örnekleri çoğaltabiliriz. Sevdiklerimizin beklentileri bu doğrultuda ise onların sevgi dillerini biliyoruz, artık lütfen onların sevgi dilleriyle onlarla konuşalım. Dünyamız da ahiretimiz de huzur içinde olsun inşaallah.

Özün özü olan Risale-i Nur’dan bir ifade ile devam edelim yazımıza: “En büyük saadetler, büyük ve acı imtihanlar neticesinde gelir.”

Sevdiklerimizin sevgi dili sadece birkaç aydır saydıklarınızdan bir tanesine değil, birkaç tanesine uyuyor diyebilirsiniz.

Evet, sevdiklerimiz onunla oturup birlikte zaman geçirmemizi isterken, aç kalmayı tercih etmez. Burada iki sevgi dilinden söz ettim ve onu size ev ödevi olarak veriyorum. Hadi, bilin bakalım?

Peki, “Birincil sevgi dilini nasıl keşfedeceğim?” diyorsanız, çok iyi bir izleyici olun, sonra yüzdeye vurun. Sevdiğinizin sevgi dili muhakkak daha ağır basacaktır. Ağır basan birincil sevgi dili, diğeri ise ikincil sevgi dilidir. Haydi size kolay gelsin!

Genç adam, bir çocuğa bir elma verdi. Çocuk çok sevindi. Bir elma daha verdi. Çocuk daha çok sevindi. Bir elma daha verince çocuk deliye döndü. Bir elma daha verince, çocuk dört elmayı elinde tutamadı, sonuncusunu yere düşürdü ve ağlamaya başladı.

Yaşam da böyledir işte. Düşlemediğimiz bir mutluluğa eriştikten sonra, onun bir lokmasını bile kaybetmek, bizi perişan eder. Bu, özellikle bir emek harcamadan elde ettiğimiz durumlarda gösterir kendini. Aslında keyifler değildir yaşamı değerli yapan. Yaşamdır keyif almayı değerli kılan. Fakat ne yazık ki, bir çok insan bunu bilmediğinden kendine boşuna acı çektirir.