İnsanoğlu ihtiyaçlarıyla dünyaya gelir, fakat ihtiyaçlarının tatmini üzerinden kendini gerçekleştirme imkânını bulur. Hayatımızı idame ettiren fizyolojik ihtiyaçlarımızın (yeme, içme, cinsellik) yanında kendimizi gerçekleştirme imkânını sağlayan yüksek seviyedeki ihtiyaçlarımız da (sevgi, güven, sorumluluk) vardır.

Yüksek seviyedeki ihtiyaçlarımızın birinci basamağını sevgi ihtiyacı oluşturur. Sevgiye su-hava kadar muhtacızdır. Beşikten mezara kadar sevilmek ve sevmek isteriz. Ve ne hikmettir ki, sevilmeden sevmeyi beceremeyiz. “Sen seversen yavrunu o da sever yavrusunu” sözü boşuna söylenmemiştir. Sevginin öncelikle direkt anne ve babadan alınması gerekir. Yani asıl kaynağından beslenmek önemlidir. Sevgi soyut bir kavram olduğu içindir ki, severken ve sevilirken duyu organlarımızı kullanarak sevgiyi somut düzeyde gösteririz. Gözümüz, dokunuşumuz, lisanımızla sevgiyi ifade ederiz.

Yüksek seviyedeki ihtiyaçlarımızın ikinci basamağında güven duygusu yer alır. Sevilince güven kazanırız. Başkasına güvenmenin önceliği bize güvenilmesinden geçer. Güven kazanınca kendi yeteneklerimizi ortaya koyma cesaretini gösterebilir, sosyal ortamlarda kendimizi geliştirme imkânlarını kullanabiliriz. Güven ihtiyacı Yaratıcıdan bağımsız düşünülemez. Kişinin içsel huzuru ve güvenliği için ontolojik ihtiyacıdır Yaratıcı. İnsanoğlunun yaşantısında illâ ki, mutluluğu yakalaması gerekmiyor. Fakat huzur insanoğlunun vazgeçilmezi. Mutluluk anlarımıza, huzur yaşantımıza yayılır. Bireyin kendine olan güveni, ona verilen sorumluluğu, yerine getirmesiyle orantılı olarak artış gösterir.

Sorumluluk duygusu piramidin üçüncü basamağını teşkil eder. Sorumluluk alarak kapasitemizi kullanır, kabiliyetimizi geliştirebiliriz. Yine verilen sorumlulukla Cenab-ı Hakkın bizi ne tür yetenekle donattığını fark edebiliriz. Ve her insanın yetenek farklılığıdır dünyanın dengesini sağlayan. Kimimiz doktor, kimimiz kuaför, kimimiz marangoz mesleğini ifa ederiz. Aslında hepimiz bu yetenek faklılığıyla birbirimizin ihtiyacını karşılarız farkında olmadan. Ve sorumluluğun diğer bir kazanımı da başarımız kadar başarısızlığımızda da kendimize pay çıkarmasını öğrenmemizdir.

Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=8760
Sevgi, güven ve sorumluluk alma ihtiyacının karşılanmasıyla kendimizi gerçekleştirme basamaklarını yavaş yavaş çıkarak bireysel bütünlüğümüze adım atmış oluruz. Yani başkalarını sevmeyi başardığımız zaman, ilişkilerimiz ve iletişimimiz olumlu olabilir.

Kendimize ve ötekine güvendiğimiz zaman sorunlarımızı rahatlıkla ortaya dökebilir, üzerinde tartışabiliriz. “Benim için ne derler? Nasıl düşünürler?” gibi boş düşüncelerden uzak, özel iletişimlere geçebiliriz.

Karşımızdakinin derdini dinlerken kendimizi onun yerine koyabilir, duygularını anlamaya çalışırız. Buradan da kişinin önemli bir erdemi olan empati duygumuzu geliştirebiliriz.

Kendini gerçekleştirme sürecini ne kadar olumlu yaşamışsak, bir o kadar “ben merkezli” (bencil) kişilikten uzaklaşabiliriz. Kişinin çevresel barışı iç barışıyla, hoşgörüsü ruh dünyasındaki huzuruyla orantılıdır. O hâlde önce kendi psikolojik yapımızı oluşturan dinamiklerimizi anlamaya çalışmalı, kendimize ve başkalarına karşı kullandığımız davranış örüntüleri üzerinde az da olsa düşünerek, kendi potansiyelimizi ortaya çıkaracak faaliyet ve okumalarımıza devam etmeliyiz