çok güzel
Bir “çalışan”a meleğin fısıldadıkları!
İş yerindesin.. .
Güne makineden kahveni almakla başlıyorsun.
Sonra masanın üzerini kağıt mendille siliyorsun. Ne garip bir takıntı, diyorsun içinden.
Rastgele girdiğin bir esnaf lokantasında çatal bıçağı garsonlara çaktırmadan kağıtla ovalayıp temizler gibisin...
Hâlâ yabancı gibisin buraya.
Oysa işini sevmesen de burada olmayı seviyorsun, kafanı dağıtıyor çünkü!
Gerçi yöneticin “topla kafanı” deyip duruyor, bazen çocuk azarlar gibi bakıyor sana ya, olsun!
Kahvenin kokusu fena değil!
Çalışmak!..
Çalışmanın kokusu var mı?
Kekremsi, tatlı-ekşi bir koku! Uzak Doğu mutfağından çıkmış bir çorbaya burnunu daldırmışsın gibi!..
“Mecburum çalışmaya” diye geçiriyorsun içinden.
Kim mecbur değil ki!
Öyle bir düzen işte!
Derken bir fısıltı işitiyorsun, sanki bir melek kulağına fısıldıyor: “Unutma, çalışmak her zaman çalışmamaktan daha az can sıkıcıdır!”
Gülüyorsun. Küçük bir kahkaha fırlıyor dudaklarının arasından.
Melek haklı, çok haklı!
Karşı masadaki iş arkadaşın göz kırpıyor: “Ne o, kendi kendine gülüyorsun!”
***
Öğleyin dışarı çıkıyorsun.
İş yerine yakın bir kafede arkadaşlarınla buluşacaksın! Çalışmanın en keyifli yanlarından biri bu “kaçamak”lar!
İşsiz kaldığın dönemi hatırlıyorsun; çalışan arkadaşlarını ziyaret ederdin. Aynı kahveler, aynı çaylar, aynı kekler yenilir içilirdi. Fakat senin için sohbetin tadı olmazdı. İçinde berbat bir eziklik duygusu kıpırdanırdı.
Şimdi de ödenecek faturalar birikiyor.
İçinden çıkılamayan kredi kartı borçları, üstlendiğin sorumluluklar, eline bakan insanlar var.
Çalışsan da altından kalkmak zor!
Masadakilerden biri aklından geçenleri okumuş gibi “ne olursa olsun, pozitif bakacaksın her şeye” diye bir laf atıyor ortaya.
Modası geçmedi mi bu pozitif aşağı pozitif yukarı laflarının?
Biri “hayat negatif şekerim, istesen de pozitif bakamıyorsun ki!” deyiveriyor.
Çaylar içilirken tartışma büyüyor.
Tam o sırada kulağına bir melek galiba, evet, bir melek olsa gerek; şöyle fısıldıyor: “Ne pozitif ne negatif... Sadece bak, yeter! Bak, bak!.. Dikkatle ve durup baktığın zaman çok şeyin değişip güzelleştiğini göreceksin!”
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/konusuz-konular/48381-calisan-melegin-fisildadiklari.html#post98411
Arkadaşlarına bakıyorsun ve kendini tutamayıp gülüyorsun!
Biri “A, delirdi valla!” diyor.
Sonra hepsi birden gülmeye başlıyor.
***
Mesai bitti.
Toparlanıyor, tuvalet aynasında son kez kendine çekidüzen veriyorsun.
Burnu büyük yöneticine
“iyi akşamlar” diliyorsun.
Yalaka, dert ortağı, akmaz kokmaz bulaşmaz, huysuz, suratsız ne kadar iş arkadaşın varsa, hepsine belli belirsiz el sallıyorsun. Servis minibüsündesin.
Trafik çok sıkışık.
Yol uzun.
Servistekilerin ortak yanı yorgun olmaları!
Oysa yorucu bir işte çalışmıyorlar. Beklentilerle gerçeklerin uyuşmamasının yarattığı hayal kırıklığından kaynaklanan yorgunluk bu...
Sen de gayet iyi biliyorsun ki, beden değil, ruh bitkinliği bu aslında!
O sırada kulağın çınlıyor sanki; sonra bir fısıltı:
Yine mi melek?
“En iyi dinlenme biçimi ‘kaderini sevmek’tir. Öyle dinlenirsin ki, sonunda kaderini değiştirecek gücü bulursun kendinde!”
Bir tuhaf bu melek!
Melekler mucizeden yana değil midir?
Bu fazla gerçekçi, hatta teslimiyetçi!
Ama iyi geliyor söyledikleri!
Gözlerin kapanıyor. Minibüsün sallantısı beşik gibi etkiliyor! Uyuyorsun.
Öyle güzel bir rüya görüyorsun ki, kimseye anlatmayacaksı n!
HASMET BABOGLU (
çok güzel
cok guselmıs soleıl ellerıne saglık...