Vücudumuzdan çıkan enerjiler alev alev yanan bir kılıf gibi vücudumuzu sarmıştır.Bu kılıfa 'aura' denmektedir.Genellikle normal göz tarafından görülemeyen bu radyasyon kılıfı bazı hassas kimseler tarafından görülmüş hatta fotoğrafları da çekilmiştir.Aura fiziksel sağlığın bir aynası durumunda olduğundan herkesin kendine göre bir aurası bulunur.Bu farklılık biçim bakımından olmayıp,renk bakımındandır.İnsandan insana değişen aura renkleri,sardıkları vücutların belirgin özelliklerini yansıtmaları bakımından da önemlidir.



İnsanlar,hayvanlar ve de bitkilerin etrafında bir ışık emanasyonu bulunmaktadır.Hayatın tümü devamlı olarak enerji radyasyonları yayıp durmaktadır.İşte bu radyasyonlara 'aura' denir.Beşeri aura,kendini vücudun etrafında nabız gibi atan bir ışık şeklinde belli olur.Bu ışıma baş ve omuzlarda daha kuvvetli olarak ortaya çıkar.Bunu görmesek bile algılarız.Örneğin bir insanın etrafına 'mutluluk saçtığını' düşünmemiz böyle bir şeydir.1900'lerde Londra'dan Dr. Walter Kilner 'dicyanin dye' boyasına batırılmış bir cam parçasının arkasından bakıldığında beşeri auranın izlenebildiğini keşfetmişti. Bu açıklamasından iki yıl sonra yine aynı araştırmacı,Londra'nın St. Thomas hastanesinde yaptığı çalışmalardan sonra daha değişik kimyasal ekranların ardından bakıldığında beşeri auranın görülebildiğini ve bu gözlemlere dayanarak onun renkli tablolarının yapıldığını açıklamıştır.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/konusuz-konular/39319-aura-nedir.html#post85005



Dr. Kilner'in The Human Aura isimli eserinden,insan bedeni etrafındaki aurayı oluşturan radyasyonların devamlı hareket halinde bulunan canlı enerjiler olduğu yazmaktadır.Çok sonraları bilim,bunun doğruluğunu kanıtlamıştır. 1936'larda Otto Rahn bu alandaki çalışmaları ile bilinenleri yeni bir aşamaya getirdi.Invisible Radiation Of Organisms isimli eserinde de belirttiği gibi, beşeri bedenler renk olarak mor-ötesi denilecek ışınlar yayar ve belirli şartlar altında bu ışınlar görülebilir.Rahn,keza gözün saydam tabakasının da bu tür emisyonun kuvvetli bir kaynağı durumunda bulunduğunu keşfetmişti.Gerek Kilner gerekse Rahn'ın keşifleri daha sonraki araştırma ve deneyler tarafından tasdik edilmiştir.Bu araştırma ve deneylerin başında Kirlian fotoğraf tekniği gelmektedir.



Bu yöntemle enerji radyasyonlarının fotoğrafları,enerjinin kaynağı ortadan kaldırıldıktan sonra da çekilebilmiştir.Örneğin Ruslar dalından koparılmış yaprakların fotoğraflarını bu yöntemle çektikleri zaman,dalda yaprağın koparıldığı yerde hala yaprağın fantomunun bulunduğunu görmüşlerdir.Benzer şekilde kolu yada bacağı kesilen insanların çekilen Kirlian fotoğraflarında orada kolu yada bacağı varmış gibi radyasyonun bulunduğu görülmüştür. Gizli bilimciler,günümüz bilimcileri tarafından artık gözlenebilir hale gelmiş aurayı 2-3 feet(60-90 cm)kalınlıkta bir kılıf olarak tanımlarlar.Aura vücuda yakın kısımlarda daha yoğun olmak üzere,vücuttan uzaklaştıkça incelir.Orta kısımda parlak,kenarlara doğru gitgide açılan bir aleve benzetilebilir.Kirlian fotoğraf tekniğiyle gözlenme olanağı bulunmuş olan elektromanyetik güç alanlarının resimleri,gizli bilimcilerin çok eskiden beri söyledikleri gibi,ciltteki gözeneklerden enerji fışkırmaları olduğunu kanıtlamıştır.



Bu biyoplazmik enerji radyasyonlarının çıkış noktaları hemen hemen akupunktur noktalarının bulunduğu yerlere rastlamaktadır.Eski Çin Tıbbı'na göre bu noktaların oluşturduğu çizgiler biyoplazmik beden içinde hayat enerjisinin akıp gittiği yollar olmaktadır. Bir canlının bedeninden çıkan radyasyonlar, o canlı ortadan kalksa bile,hiç değilse bir süre varlıklarını sürdürürler.Özel fotoğraf makineleriyle,örneğin bir adamın odayı terk ettikten sonra radyasyonlarının resimleri çekilebilmektedir.Bunun gibi başka bir saksıya alınmış çiçeklerin, park yerinden ayrılıp gitmiş arabaların resimleri bile çekilebilmektedir. Modern kızıl-ötesi dedektörler,toprakaltı su kaynaklarını fark edebilmektedirler.Başka tür kameralarla insan vücudunun içindeki rahatsızlıkların resimleri alınabiliyor.Bütün bunların esasını, canlıların vücutlarından çıkan radyasyonların etkileri oluşturmaktadır.



Gerek klasik bilim gerekse gizli bilimler tarafından sinir sistemimizden bir elektrik akımının geçmekte olduğu bilinmektedir.Bu akım,endişe,yaralanma ve değişik hastalıkların oluşturduğu içsel güç alanları tarafından etkilenebilmektedir. Buna benzer fakat ters yönden de bu akımın etkilendiği doğrudur.Vücudumuzun içindekilere nazaran ters yönden gelen bu etkiler de dışarıdaki elektromanyetik güç alanlarından gelmektedir.Sinir sisteminin kontrol merkezi 30 watt'lık bir güçle çalışır.Duyu organları aracılığıyla elektrik sinyalleri devamlı olarak alınmaktadır.Ve bunlar,içeride fiziksel bir arıza olduğu zaman etkilenmektedir.Radyo-aktivitenin ölçüldüğü gibi, beşer bedeninden çıkan ışınlar da ölçülebilir durumdadır.Bu ışınlar ölçülebilmekten öte,görülebilirler de..Kayıtlara göre,görülemeyen birçok vakalarda da hissedilmişlerdir.Tıp denemelerinde görülmüştür ki,açık bir yara olduğu zaman akan kandan da bu ışımalar çıkmaktadır.Böyle durumlarda elektriksel aktivitenin normale nazaran artmış olduğu malumdur.Madde,küçücük atomlarla belirli bir frekans içinde bir arada ve birbirine bağlı olarak bulunan moleküllerden oluşmuştur.



Bu enerjinin yayılan vibrasyonları aura içinde akar.El fenerinin ışığı nasıl kendi içindeki bataryasından hasıl oluyorsa,fiziksel bedenden yayılan ışımanın kaynağı da bedenin içindeki kaynak olan korteks ya da kontrol merkezi olmaktadır.Bu enerjiler auraya bağlı olarak hem özellik hem de renk bakımından değişiklikler gösterirler. Auranın renklerinin çok değişik etkenlerle değiştirildiğinde herkes hemfikirdir.Sağlık durumu,heyecansal durumlar,yaş,hatta belki de cinsiyet,beşeri auranın renk tonu üzerinde etkiye haizdirler.

Mavi:Sadakat,sebat,gençlik.
Beyaz:Safiyet.
Kırmızı:Etkililik.
Yeşil:Kıskançlık.
Gri:Hastalık anlamına gelir.