Sabah uyandı, aynaya baktı, yorgun görünüyordu, huzursuzdu. Hala üzerinde O’nun etkisinin olmasına şaşırıyordu, onca gün geçmişti ve hala O aklındaydı.

Her günkü gibi halledilmesi gereken işlerini yaptı, dünyaya kendi maskesinin ardından baktı. Mutsuzluğunu göstermese de dışarılara, mutsuzluktan kıvranıyor, ruhu acı çekiyordu. Her gece yatağa uzandığında kendisine “Seni aklımdan atamadığım sürece asla özgür olamayacağım” diye fısıldıyordu.

Bir sonraki sabah yine uyandı, kalkmak istemiyordu, ya da güne başlamak. Aynaya baktı, gözlerinin altı mor muydu yoksa bugün, uykusuzluktan olmalıydı, ya da ağlamaktan, hala üzerinde O’nun etkisi vardı. Sanki bir lanetti bu. Aklından bir türlü atamıyordu O’nu. Günlük koşuşturmacanın ortasında aniden O aklına geliveriyor, içini derin bir mutsuzluk ve arzu kaplıyordu. Kendisine bunu itiraf etmesi acı vericiydi ama hala onu seviyordu. Yine gece uzandı yatağına ve “Seni aklımdan atamazsam asla özgür olamam ben, artık çık aklımdan” diye fısıldadı.

Sonraki sabahlar yine uyandı, günlük hayatın koşuşturmacasıyla yaşadı, hayalleri oldu, ve hayal kırıklıkları, sevgilileri oldu, sevdi ve sevildi ama hep orta karar sevgilerdi bunlar, asla O’na karşı hissettiklerini hissedemiyordu, kimseyi o kadar sevemiyor, kimse için hayatından vazgeçebilecek kadar uçlarda dolaşmıyordu.

Bir sabah yine uyandı, aynaya baktı, yüzündeki kırışıklıkları fark etti, sanki her gün o kırışıklıklar artıyordu, yaşlanmıştı, yalnızdı, hala aklında O vardı.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=51068

Hiç özgür olamadan yaşadı.

Ve fısıldadı kendisine “Seni aklımdan atamadığım için hiç özgür olamadım”...