Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


2 sonuçtan 1 ile 2 arası
  1. #1
    KöLeKRaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    26 Eylül 2006
    Yer
    Türkiye
    Mesajlar
    759
    Tecrübe Puanı
    27

    B.O.P nedir????(buyuk ortadogu projesi).....

    Şahinlerin yönetiminde olduğundan beri, ABD Dünya hakimiyetine dönük ataklar yapmaktadır. Bu yolda başarı temin etmek için de, devamlı olarak değişik hareket modellerini yürürlüğe koymaktadır. Bu modellerin gayeleri:

    1 – Uygulamaya konan bu modellerin birinci gayesi ekonomiktir. Yani ABD’nin dış gücünü kullanarak ve bir süper devlet olarak, içindeki değişik kuruluşlara, sanayisine, silah tüccarlarına, kimya ve ilaç imalatı ile tüm büyük teknolojisine yeni pazarlar açmaktır.

    2 – İkinci gayesi ise stratejik maddelere dönüktür. Dünyadaki dengelerin daha henüz aleyhlerine dönüşmeden, tüm yeraltı ve yerüstü zenginliklere ve stratejik maddelere el koymak suretiyle, gelecek için ABD’nin gücünü ve hakimiyetini garantiye almaktır.

    3 – Üçüncü gayesi de, ABD’nin mutlak güvenliğidir! Kendi çoğalttığı ve adeta ektiği “Dünya Terörünü” kontrol altına almak ve dünyayı istediği gibi istismar etmektir. Kısacası yaptığı ve yapacağı istismarının güvenliğini sağlamaktır.

    Not: ABD kendisine karşı olan terörü yok etmek istemektedir.

    Kendisine karşı olmayana ise dokunmamaktadır!

    ABD’nin hareket tarzları

    ABD şu anda bazı sorunlarını bir nevi şablonla çözmeye çalışmaktadır. Bu şablonlardan bazıları:

    1 – Gözüne kestirdiği bazı devletleri “terörist” ilan etmek suretiyle önce “dünyanın gözünden düşürmek ve karalamak” olmaktadır. Daha sonra da onlara askeri müdahale yaparak işgal etmektedir. ABD’nin bu saldırgan tutumu iki yıldan beri devam etmiştir. Böylece iki yılda iki ülkeye (Afganistan’a ve sonra da Irak’a) saldırarak, onların idaresini çökertmiş ve topraklarını işgal etmiştir.

    2 – ABD, Afganistan’da fazla zayiat vermemiştir. Gerek saldırı esnasında, gerekse daha sonraları istediklerine kolayca ulaşmış bulunmaktadır. Şu anda oralarda bazı yasadışı saldırılar zuhur etmektedir. Ama onlar büyük çapta etkili olmamaktadır.

    3 – Irak’ın işgali de nispeten kolay olmuştur. O büyük diktatör Saddam Hüseyin güçleri, “Kartondan Yapılmışçasına” yıkılıp kaybolmuştur. Kimsenin beklemediği kadar çabuk çökmüştür. Fakat işgalden sonra Irak’ta, öyle bir “Bataklık, direnç ve terör” oluştu ki, ABD tamamen şaşkın duruma gelmiş bulunmaktadır. Şu anda da ne yapacağını bilememektedir. Savaşta kaybetmediği kadar zayiat vermektedir. Her Allah’ın günü birkaç patlama olmakta ve onlarca insan, ABD askerleri dahil, hayatlarını kaybetmektedir. Tam bir kaos ortamı oluşmuştur. ABD, Irak’ta petrol yerine direnç ve terör kuyularını kendisine karşı adeta tetiklemiş bulunmaktadır.

    ABD’de yapılan stratejik araştırmalar

    Bu durumdaki ABD’ye, daha doğrusu Mr. Bush’a, ABD’deki çeşitli stratejik uzmanlarının “Değişik Teorileri” can simidi gibi gelmiştir.

    Mr. Bush şu anda adeta bir “U” dönüşü yaparak, o eski şiddet ve saldırgan durumundan vazgeçerek, bu stratejilerden birini adeta bir kurtuluş simidi gibi yakalamış ve tatbikine başlamak istemektedir. Şu anda o teorilerin analizleri ve araştırmaları uzmanlar tarafından yapılmaktadır. Bu teorilerin arasında Bush için en cazibelisi “Büyük Ortadoğu projesi” olmaktadır.

    Bu yeni “Büyük Ortadoğu Stratejisi”ne göre, ABD daha doğrusu Mr.Bush, kendi durumunu idame ettirmek için, daha uzun vadeli– daha yavaş, fakat daha garantili yollar bularak uygulamaya koymak istemektedir.

    Bu “Büyük Ortadoğu projesi” veya yol haritası, 2. Dünya savaşından sonra gelişmiş olan komünist devletleri ve “Demir Perde” olarak bilinen “Sovyet blokuna karşı” uyguladığı “Soğuk savaş taktiğini” adeta yeniden yürürlüğe koymak istemektedir.

    ABD’nin “Strateji üreten” merkezleri

    ABD’de, Amerikan askeri güçlerini, Irak’taki zor durumdan kurtarmak için, yeni stratejilerin araştırılmasına ve üretimine geçilmiş bulunulmaktadır. Üretilen yeni projelerden biri de: Bu “Büyük Ortadoğu projesi”dir.

    Böylece yeni bir yapılanma da ortaya konulmaktadır. Bu proje kapsam olarak, Kuzey Afrika’daki “Fas’tan başlayarak – Pakistan’a kadar” devam etmektedir.

    Bu projenin yürürlüğe konmasını sağlayan ABD’nin tanınmış düşünürü ve tarihçilerinden Bernard Lewis’tir. Büyük Ortadoğu terimini ilk olarak o kullanmış bulunmaktadır. Böylece bu plan daha önceleri başka bir düşünür tarafından ileri sürülen ve “Orta Asya stratejisi” olarak tanınan “Birzezinski” planının bir nevi yerini almaktadır. Veya onun başka bir varyasyonu olarak da kabul edilebilir.

    Bernard Lewis geçen yıl Türkiye’ye de gelmişti. (Meclis’teki 1. tezkerenin uygulanışı esnasında) Türkiye’ye geldiğinde, İstanbul’da bir konferans da vermiştir. Konferansında, bu Büyük Ortadoğu Projesini de anlatmıştı. Konferans verdiği esnada: “Türkiye bu büyük orta doğunun neresinde olacaktır” sorusuna da şu cevabı vermiştir:

    Bu durum “Türkiye’nin durdumu uygulayacağı politikalara bağlık olacaktır”. O zamanlarda düşünürün bu sözleri ise Türkiye’ye verilen adeta bir “Gizli Mesaj” olarak yorumlamıştı!

    Büyük Ortadoğu Projesinin hacmi

    Büyük Ortadoğu Projesi: Yaklaşık olarak 22 ülkeyi – genellikle “Arap Devletlerini” kapsamaktadır. Projenin boyutları oldukça ilginç olmaktadır: Mesela Kuzey Afrika’daki Fas’tan başlamakta, sırayla Cezayir’i, Tunus’u, Libya’yı, Mısır’ı, Türkiye dahil Güney Kafkasları, Afganistan dahil Orta Asya’nın bazı devletlerini, Güney Asya’yı ve Ortadoğu’nun tamamını kapsamı içine almaktadır (Hatta ilerideki durumda Orta Afrika’da bulunan bazı İslam ülkelerini de dahil edebilirler).

    Bu plana göre, plan içine girmiş olan bu bölgeler, istikrarsızlık bakımından, dünyanın en önemli bölgelerinden birini oluşturmaktadır.

    Sovyetler’in çöküşü

    Sovyetler Birliği ve Warshowa Paktı’nın çökmesinden ve dağılmasından sonra ortada büyük bir boşluk oluşmuş durumdadır. Ayrıca Büyük Ortadoğu içine giren ülkelerde, büyük çapta huzursuzluklar, bitmeyen küçük savaşlar (İsrail – Filistin), uygulanan devlet ve bireysel terör ile zulümden kurtulmak için savaşan Araplar, Afganistan ve Güney Asya’daki “uyuşturucu” kaçakçıları, çeşitli örgütlü suçların işlenmeleri, etnik ve dinsel ayrılıkların çekişmeleri, ayrıca dünyaca ünlü “Petrol, dogal gaz ve diğer yer altı ve yer üstü” zenginlikleri de birlikte bulunmaktadır. Üstelik bütün bu durumların içinde bulunan devletler “İslam inançlı halklardan oluşmaktadır. İslam devletleri ise şu anda zayıf, genellikle kalkınmamış, sanayi, ekonomik ve askeri bakımdan büyük bir yetmezlik içinde bulunmaktadırlar. Üstelik aralarında güçlü bağlar olmadığı gibi, zaman zaman düşmanlıklar da olmaktadır.

    Aslında bir “Arap Birliği” mevcuttur. İslam Birliği Konferansları da yılda bir yapılmaktadır. Ama bütün bu toplantılarda, birlikte hareket edecek ve bir güç oluşturacak kadar cazibeli, yeterince tutarlı ve birleştirici ortak ilkelere ulaşılamamaktadır. Şu anda kendileri arasında, adeta zoraki bir birlik izlenmektedir. Kısacası bu ülkeleri ileriye doğru götürecek başarılı bir lider henüz ortaya çıkmamıştır. Böyle bir lider ülke de henüz meydanda yoktur. Osmanlı’dan sonra İslam, adeta lidersiz kalmıştır. İşte şimdi bu durumdaki İslam ve özellikle Arap ülkeleri büyük güçlere kolayca “Av” olabilecek durumdadır.

    Çünkü, bu ülkelerin yer üstünde fakir ve yoksul halkı bulunmakta, onların ellerindeki topraklarının derinliklerinde ise (Petrol, gaz ve değişik madenler olmak üzere) dünyanın en büyük servetleri yatmaktadır. İşte ABD’nin saldırıları ve bütün bu planlar, aslında bu zenginliklerin Arapların elinden alınması için yapılmaktadır.

    Medeniyetler savaşı ve İslam ülkeleri

    İslam, ABD’nin selameti ve gelişmesi için adeta, büyük bir “düşman” ilan edilmiştir. Bu düşmanın bulunması, özellikle Sovyetler’in ve Demir Perdenin çöküşünden sonra ABD için adeta olmazsa olmaz durumdaydı. Aksi takdirde büyük silah sanayisi, teknolojisi, uzay gelişmeleri ve diğer stratejik maddelere sarf edilen bunca paranın ve milyarlarca, hatta trilyonlarca dolarların sebeplerini halkına izah edemezlerdi! Çünkü halk sormaktadır: ABD’nin bunca ihtiyaçları varken, bunca sorunlar ortada dururken neden silahlanmaya ve gereksiz stratejik durumlara bu kadar masraf yapılmaktadır? Nitekim şimdi bile bu sorular sorulmaktadır.

    İşte bu cevapları hazırlamak ve zor durumdan kurtulmak için ABD’li stratejistler, bu “Sanal Düşmanı” hemen bulmuş ve ilan edilerek Islam’a karşı yoğun propagandalar başlatmıştır. Ondan sonra halkı buna doğru yönlendirme oyunları başlamıştır.

    Bu durum için “Senaryo” da zaten hazır durumdaydı. Afganistan’da Ruslar’a karşı savaş esnasında 8–10 yıl boyunca kullandıkları Din adamı “Usame Bin Ladin’i” de ortaya koyarak, “Suni düşmanın” artık ismi de belli olmuştur. Ondan sonra da üretilen diğer senaryoları, artık herkes ezbere bilmektedir.

    İslam ülkelerindeki genel durum

    İslam ülkelerindeki genel duruma gelince: Bu ülkelerdeki halkın durumu, işsizlikler, düşük hayat seviyeleri, düşük kültür ve medeniyet, çok düşük eğitim düzeyleri, ekonomik yetersizlikleri, Monarşik ve Oligarşik idari sistemleri ve buna benzer daha nice özellikler pek iç açıcı sayılmamaktadır. Fakirlik diz boyu sürmektedir. Bütün bu veriler ABD merkezlerine götürülerek, yakından değerlendirilmelere alınmaktadır. Daha sonraları ise bu verilere göre stratejik hareketler planlanmış olmaktadır.

    Hedef olan devletlerin tutumları

    Şu anda bu bölgedeki devletlere iki seçenek kalmaktadır:

    1 – Ya ABD ile bu plan dahilinde işbirliği yaparak onların yanında olacaklar,

    2 – Ya da ABD’ye karşı gelerek bu plana karşı koyacaklardır. Kısacası, Mr. Bush ve şu andaki ABD’nin, şahinler yönetimindeki tutumunda: Orta yol veya tarafsızlık yoktur.

    Şahinlerin anlayışları şu şekilde olmaktadır: “Ya Dost ya da Düşmansın”. Zaten ABD’nin karşısına çıkabilecek ve engel olabilecek belirli bir güç şu anda görülmemektedir.

    Avrupa Birliği ve ABD

    Şu anda AB’nin ekonomik gücü çok yüksek, fakat siyasi gücü henüz tam olarak gelişmemiş durumdadır. Ayrıca askeri gücü de ABD ve NATO’ya göre çok düşüktür. O sebeple şimdilik AB ülkeleri, özellikle Almanya ve Fransa, bireysel olarak Rusya, Çin, Ortadoğu ülkeleri, Suriye, İran, Libya ve diğerleri ile ancak, dostlukların yenilenmesine, ticari anlaşmalara ve yatırımlara giden sözleşmelere yönelmektedirler. AB’nin şu anda büyük bir askeri gücü ve kapasitesi de yoktur. AB, NATO’daki güçlerine de henüz sahip çıkamamaktadır.

    Çin ve Japonya’nın durum ve tutumları

    Çin şu anda kalkınmayı ve güçlenmeyi düşünmektedir. ABD ile bu şekildeki bir sürtüşmeyi ise hiç düşünmemektedir. Henüz bu maceralar için hazır görülmemektedir. Ama Çin’in ekonomik gücü patlama şeklinde büyüme göstermektedir. GSMH’si bugün ABD’nin hemen arkasından gelmektedir. Dünya piyasaları, Çin mallarıyla neredeyse istila edilmiş bulunmaktadır. Ama Çin bu devresini tamamlamadan ve kendisi güçlü duruma gelmeden, böyle bir siyasi savaşı göze alamamaktadır. Kendisine dokunmadıkça sessiz kalmayı yeğlemektedir. “İstikbal nasılsa benim olacaktır”ı düşünerek, şimdilik ses çıkarmamaktadır.

    Japonya’da ise ABD’ye karşı gelecek güç yoktur. Kendisi için de Çin’in devleşmesi zaten büyük ekonomik ve siyasi tehlike arzetmektedir. Şu anda O’na karşı tedbir almakla meşgul bulunmaktadır. Hatta Japonya yatırımlarını ucuz maliyet sebebiyle Çin’e aktarmaktadır. Bu bakımdan Japonya’nın geleceği de pek parlak sayılmamaktadır. Bir nevi stratejik düşmanına istemeden de olsa yardımcı olmaktadır.

    ABD istediğini uygulamaktadır

    Şu andaki dünyada, ABD’nin serbest hareket etmesini engelleyecek herhangi bir güç bulunmamaktadır. Bu sebeple ABD, bütün isteklerini serbestçe ve korkusuzca yerine getirmektedir. Ancak ABD’nin korktuğu bir durum var ki; o da “terörün acımasızca saldırılarıdır.” O sebeple kendisini fazla tehlikeye atmadan başka ülkelerin güçlerini “Maşa ve Jandarma” olarak kullanmak istemektedir. Bu yeni stratejilerle de bu gayelerine kolayca ulaşması mümkün olmaktadır.

    Hareket yoğunluğu Ortadoğu’dadır

    “Büyük Ortadoğu Projesi” yakında fiilen başlayacağa benzemektedir. Bunun ön hazırlığı da Kıbrıs sorunu olmaktadır.

    Kıbrıs meselesi de yakında istedikleri şekilde halledilecek gibidir. Bütün belirtiler o yöndedir.

    Ortadoğu’da zayıf ve fakir devletler mevcuttur. Fakat, toprak altında olan servetleriyle zengin stratejik topraklardır. Bu nedenlerden dolayı bu bölge masaya yatırılarak, ABD strateji uzmanları tarafından en kolay yoldan zaferin nasıl elde edilebileceğini araştırmışlar ve bu projeyi üretmişlerdir.

    Projenin içine alınacak devletlerin iç düzenlerinde ve yapılarında, Türkiye – İsrail – Pakistan ve Afganistan” dahil, Tüm ülkelerde, birtakım ön değişikliklerin yapılmasına gidilmek istenmektedir. Bu değişmelerin içeriğinde ise:

    1 – Demokratik adımların atılmaları, yeniden yapılanmaları ve liberasyona doğru süratle yol almalarının sağlaması,

    2 – Modern Emperyalizm sayılan “küreselleşmeye doğru” itilmeleri ve hazırlanmaları, Açık Pazar’a dönüşmeleri,

    3 – İç idarelerinin terörden arınması, güvenliğin sağlanması ve ABD çıkarları ile uyumlu hareket etmelerinin sağlanması.

    Türkiye bu planın neresinde olacak?

    Türkiye’ye bu planın içinde değişik yerler öngörülmektedir: Bunları kısaca şöyle özetleyebiliriz:

    1 – Ilımlı İslam’ın geliştiği ve demokrasiyle İslam’ın bağdaşmasını gösteren “model ülke” rolü olabilir,

    2 – Bazıları da Türkiye’yi “cephe” ülkesi olarak görmek istemektedir,

    3 – Kimileri ise Türkiye’ye her iki rolü birden, yani “merkez ülke” görevinin verilmesini beklemektedir,

    4 – Bazı kimseler “ Türkiye – İsrail – Ürdün” merkez ülkeler olarak rol oynamalarını istemektedir.

    5 – Türkiye’nin pasif olarak bu projede yer alması da mümkün olmaktadır.

    6 – Bu projenin tamamen dışında kalarak, hatta karşı durumda olmak da başka bir seçenektir.

    Türkiye’nin tavrı ve hareketi nasıl olacak?

    Türkiye bu plana ve projeye karşı tepki göstermemiştir. Onun için hareket tarzları henüz pek belli olmamaktadır. Şu anda adeta “bekle–gör” safhasındadır.

    A – Türkiye, şu anda ABD’nin stratejik ortağı olarak zaten yanında olduğunu zannetmektedir.

    B – Türkiye, AB ile anlaşmak ve AB’ye bir an önce girmek de istemekte ve onun hazırlıklarını yapmaktadır.

    C – Irak durumunda ise, ABD’nin yanında bulunmak ve o bölgenin yeniden yapılanmasında aktif rol üslenmek isteğindedir.

    D – Türkiye 1950 yılından beri demokratik sistemi benimsemiştir. İnsan haklarına elinden geldiğince riayet etmeye uğraşmaktadır. Dış pazarlara hatta “AB ortak pazarına tamamen açılmış durumdadır”. Kopenhag Kriterleri’ne uygun olarak çok değişik yasaları, “paket üstüne paket” şeklinde, Meclis’ten geçirmektedir. Ancak istedikleri verilmezse “Kopenhag Kriterleri’nin Ankara kriterlerine dönüşeceğini de beyan etmektedir.”

    E – Değişik konferanslarda Türkiye Cumhuriyeti temsilcileri Ortadoğu’da, özellikle ticari ve ekonomik kalkınmaya dönük birlik oluşmalarını önermektedir.

    F – Bunun yanında (Daha rahmetli Turgut Özal zamanında) Türkiye bir “Karadeniz Ekonomik Birliği”ni de önermiş bulunmaktadır. Ancak şu ana kadar o yönde herhangi bir ilerleme kaydedilmemiştir.

    Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki, Türkiye dışa açılma yönünde hareket etmek için istekli görülmektedir.

    Medeniyetler savaşı ve İslam ülkeleri

    İslam, ABD’nin selameti ve gelişmesi için adeta, büyük bir “düşman” ilan edilmiştir. Bu düşmanın bulunması, özellikle Sovyetler’in ve Demir Perdenin çöküşünden sonra ABD için adeta olmazsa olmaz durumdaydı. Aksi takdirde büyük silah sanayisi, teknolojisi, uzay gelişmeleri ve diğer stratejik maddelere sarf edilen bunca paranın ve milyarlarca, hatta trilyonlarca dolarların sebeplerini halkına izah edemezlerdi! Çünkü halk sormaktadır: ABD’nin bunca ihtiyaçları varken, bunca sorunlar ortada dururken neden silahlanmaya ve gereksiz stratejik durumlara bu kadar masraf yapılmaktadır?

    Nitekim şimdi bile bu sorular sorulmaktadır.

    İşte bu cevapları hazırlamak ve zor durumdan kurtulmak için ABD’li stratejistler, bu “Sanal Düşmanı” hemen bulmuş ve ilan edilerek Islam’a karşı yoğun propagandalar başlatmıştır. Ondan sonra halkı buna doğru yönlendirme oyunları başlamıştır.

    Bu durum için “Senaryo” da zaten hazır durumdaydı. Afganistan’da Ruslar’a karşı savaş esnasında 8–10 yıl boyunca kullandıkları Din adamı “Usame Bin Ladin’i” de ortaya koyarak, “Suni düşmanın” artık ismi de belli olmuştur. Ondan sonra da üretilen diğer senaryoları, artık herkes ezbere bilmektedir.

    İslam ülkelerindeki genel durum

    İslam ülkelerindeki genel duruma gelince: Bu ülkelerdeki halkın durumu, işsizlikler, düşük hayat seviyeleri, düşük kültür ve medeniyet, çok düşük eğitim düzeyleri, ekonomik yetersizlikleri, Monarşik ve Oligarşik idari sistemleri ve buna benzer daha nice özellikler pek iç açıcı sayılmamaktadır. Fakirlik diz boyu sürmektedir. Bütün bu veriler ABD merkezlerine götürülerek, yakından değerlendirilmelere alınmaktadır. Daha sonraları ise bu verilere göre stratejik hareketler planlanmış olmaktadır.

    Hedef olan devletlerin tutumları

    Şu anda bu bölgedeki devletlere iki seçenek kalmaktadır:

    1 – Ya ABD ile bu plan dahilinde işbirliği yaparak onların yanında olacaklar,

    2 – Ya da ABD’ye karşı gelerek bu plana karşı koyacaklardır. Kısacası, Mr. Bush ve şu andaki ABD’nin, şahinler yönetimindeki tutumunda: Orta yol veya tarafsızlık yoktur. Şahinlerin anlayışları şu şekilde olmaktadır: “Ya Dost ya da Düşmansın”. Zaten ABD’nin karşısına çıkabilecek ve engel olabilecek belirli bir güç şu anda görülmemektedir.

    Mısır, S. Arabistan ve İran’ın tepkileri

    Şu anda, Mısır – Suudi Arabistan ve İran’dan tepki gelmektedir. Bu ülkeler kendilerine alenen dıştan müdahaleyi kınamaktadırlar. Bu ülkeler kendilerine hiç danışılmadan, üzerlerinde bir takım plan ve projelerin yapılmasına da karşı gelmeye çalışmaktadırlar. Ancak bu plana karşı gelmekte ne kadar başarılı olacakları da bilinmemektedir. Çünkü karşılarında şu ana kadar, – İran hariç – hiç biri ABD’nin isteklerine karşı gelememişlerdir. Fakat bu plan o devletlerin idarecilerini de tehdit altına almaktadır. Ellerindeki inançlarını, benliklerini, idare tarzlarını, yaşam biçimlerini, kısacası, ruhlarını, özlerini ve benliklerini bile ABD’liler değiştirmeye kalkmaktadırlar.

    Onun için, o ülkelerdeki idarecilerde halklarında büyük öfre, kızgınlık, telaş ve belki de çaresizlik reaksiyonları olacaktır!

    Şu anda onlar, biraz geç de olsa çıkış yollarını aramaktadırlar. Ama aralarında bölünmüşlükler olduğu için birlikte hareket imkanı bulunamamaktadır. Böylece bu bireysellikler kendilerini büsbütün zayıf düşürmektedir.

    Planda mali yardım da önerilmektedir

    Ortadoğu için bir nevi Marshal Planı uygulanılmak istenilmektedir. Bu yardımlar bir nevi Marshal Planı’nı andırmaktadır. Aslında bu “Marshal Planı” 2. dünya savaşından sonra ABD tarafından, Sovyetler’in dışındaki bazı dünya devletlerine uyguladıkları plandır. Türkiye de o plandan zamanında faydalanmıştı.

    Marshal Planı’nın içerdikleri

    Marshal Planı, ABD ile birlikte hareket eden ülkelere yapılan bir nevi mali ve ekonomik yardımlardan ibaret olmaktadır. Ama herşeyden önce bu plan uzun vadeli olacak ve büyük bir ihtimalle 10– 12 yıl devam edecektir. Ayrıca, bu planın safhaları da söz konusu olacaktır. Bunlar:

    1– Bu plan G– 8 ülkeleri toplantısına sunulacaktır.

    2– Plana mali destek sağlanacaktır. Ayrıca bu plana göre, 2010 yılına kadar aşağıdaki sonuçlar öngörülmektedir:

    a– Bu ülkelerde okur yazar oranı % 50’nin üstüne çıkarılma istenecektir,

    b– Eğitimi ABS kontrollü olacaktır. Batılı klasikler Arapça’ya çevrilecek ve onlar okutulacaktır,

    c– Küçük girişimcilere özellikle kadınlara 500 milyon $’a kadar yardım yapılacaktır.

    d– Kadınlara her bakımdan öncelik tanınacaktır.

    (Not: Çünkü kadınlar, daha duygusal oldukları için onları yönlendirmek daha kolay olmaktadır. (“Kadın hakları” bahanesiyle, genellikle istenilen çizgiye, onların getirilmeleri çok daha az çabayla mümkün olabilmektedir.)

    e– Bireysel refah artırılacaktır. Kendilerini destekleyenlere yardım edilecektir. (İşbirlikçilere yardımlar herhalde yoğun olacaktır.)

    f– Aşırı dincilik, daha doğrusu “Dindarlık” takip edilerek adeta yasak edilecektir. Veya “İrtica” olarak damgalanacaktır.

    (Şu anda bile birçok ülkede bu durum, herhalde yoğun bir şekilde uygulanmaktadır.)

    g– Güvenlik sağlanarak “terörizm” ortadan kaldırılmaya çalışılacaktır. Özel yasalar uygulanacaktır.

    h– Suç işleme oranları azaltılmaya çalışılacaktır.

    ı– Yasa dışı “Göçler” azaltılmaya çalışılacaktır,

    i– Proje bölgedeki tüm müslüman ülkeleri kapsayacaktır.

    j– 80 yıldan beri Demokratik rejimle idare edilen, “Türkiye Cumhuriyeti’nin” aynı kriterlerin içine alınması ise çok garip olmaktadır. Türkiye zamanında hem meşhur “Marshal Planı”nı uygulamış ve bazı kriterleri çoktan uygulamaya koymuş bulunmaktadır.

    k– Kendilerini bağımlı, fakat kendi ülkesine karşı “Bağımsız Özgür Medya” da oluşturulacaktır.

    l– Demokrasi adına, Bağımsız Özgür seçimler uygulanacaktır.

    (Not: Bu “Özgür” lafı bazı ortamlarda aşırı derecede forse edilmektedir. Çünkü bağımsız adıyla anılan medya, bazen bu medyaların “Esas Sahipleri” Yurt dışında olmakta ve adeta dışarıdan “Sahibinin sesiyle (Paranın Sesiyle) idare edilmektedir.

    m– Orta ve yüksek okullardaki eğitimi de istedikleri şekilde kendilerine dönük biçimlendirdikten sonra, okur yazarlığın arttırılması sağlanarak kendilerine dönük yeni nesiller yetiştirilecektir. Bu konuda hedef ülkelere baskı da yapılması mümkündür!

    Bu plan "İslam' ı yok etme planı" mıdır?

    Aslında İslam’ı deforme etmek mümkün değildir. İslam’da reform yapmak da mümkün olamaz. İslam, Allah’ın kelamı ile kurulmuş ve öyle olacaktır. O’nu insan eliyle değiştirmek mümkün olamaz. O zaman din olmaz. İnsanın düzmecesine dönüşmüş olur. O da İslam olamaz.

    Ancak büyük baskılarla, beyin yıkamalarıyla, aldatmacalarla, vaatlerle ve menfaat karşılıklarıyla, bazı insanların düşüncelerinin değiştirilmesi mümkün olmaktadır. Eğer bu tür değişmeye çok müsait insanlar da idari sistemlerde bulunurlarsa, o takdirde ülkenin içinde büyük tutarsızlıklar ve dengesizlikler oluşabilmektedir. Öyle ülkeler de bu planlarla kolayca av olmaktadır.

    Büyük Ortadoğu’nun kara delikleri

    Şu anda Büyük Ortadoğu Planı’nın uygulanmasında çok büyük boşluklar mevcuttur. Bunlar arasında en ön planda gelen bölgesel çatışmalar ve durmayan kanamalar ve katliamlardır. Bir nevi devlet terörlerinin uygulanmasıdır. Bu dengesiz kanamalar özellikle:

    A – Filistin çatışmaları ve İsrail’in saldırılarında,

    B – ABD’nin idaresinde olan Irak’taki idari bataklıklar ve mezalimlerinde bulunmaktadır.

    Gerek bütün İslam aleminin, gerekse demokrasi banisi sayılan bütün medeni dünyanın gözleri önünde oluşan bu katliamlar durmadan bu plan nasıl uygulanacaktır? Ona kim inanacaktır?

    Ülkeleri nasıl kandırp planın içine alacaklardır?

    Mr. George W. Bush ve ABD seçimleri

    Mr. Bush seçimlerden önce bunların dertlerini acaba hasıl halletmeyi düşünmektedir?

    C – Planın adı dışında tam olarak henüz resmi içeriği bile belli değildir. Şimdilik bir taslak ve isim halinde ortada dolaşmaktadır. Aslında planda neler yok, yani ne olmadığı yaklaşık olarak belli olmaktadır. Ama tam olarak ne yapmak ve nasıl yapmak istedikleri pek belli olmamaktadır.

    Plan, gençlere ve geleceğe dönük olmaktadır

    Galiba yoksul Ortadoğu halkı gençlerinin siyasi İslam’dan ve teröre kapılmaktan uzaklaştırıp, ABD’ye bağlanmaları istenmektedir. Ancak bunun nasıl yapacaklar? Çünkü bu en azından bir neslin yeniden kendi istekleri doğrultusunda yetişmesine bağlı kalacaktır! Acaba ABD’nin hele Mr. Bush’un bu kadar zamanı var mıdır? Hatta siyasi ömrü bunları uygulamaya yetecek midir?

    TÜRKİYE NEDEN ÇOK ÖNEMLİ?

    Demir Perde çöktü, Türkiye’nin NATO’daki önemi azaldı denmişti. Ama son zamanlarda olayların akışında öyle boşluklar oluşmaktadır ki, bunları ancak Türkiye gibi köklü millete ve geçmişe sahip büyük bir ülke doldurabilir. Kısacası, Türkiye’nin gerek stratejik mevkisi, gerek nüfusunun büyüklüğü ve yerleşimi, gerekse nispeten her bakımdan farklı olarak kalkınmış olması ve güçlü durumu, ona duyulan ihtiyacı olmazsa olmaz durumuna getirmektedir. Türkiye bu bölgede vazgeçilmez bir ülke olmaktadır.

    Türkiye’nin karşısındaki ikilemler

    Türkiye Büyük Ortadoğu’ya yaklaşırsa; ABD planına geçmiş olur. Bu demektir ki, AB’den uzaklaşmış olur.

    Fransa: Bu tür bir durumdaki Türkiye’yi AB’ye zor kabul eder! Bu durumda İslamî eksenli hareketler de eklenince, Fransa, Türkiye Cumhuriyeti’ne büsbütün ters düşer. AB de hayal olur. Zaten şimdi de dikkat edilirse Fransa’nın sesi hiç çıkmamaktadır. Almanya’dan büyük ilgi gören Türkiye, Fransa’dan ise hiç bir hareket görülmemektedir! Bu da gelecekteki olayların bir nevi bir göstergesi sayılmaz mı!

    Ya diğer AB ülkeleri ne yapacaklar, onların tavırları nasıl olacaktır?

    Mesela, İsveç zaten öteden beri sol tarafın sözcülüğünü yaparak Türkiye’deki PKK hareketlerini ve şu andaki bazı Güneydoğulu suçluların destekçiliğini yapmaktaydı. Şimdi bu durumda, ABD tarafından kendi menfaatlerine hizmet edecek bir Büyük Ortadoğu Projesi’ne onlar nasıl bakacaklar?

    İngiltere’nin şu anda büyük sorun çıkaracağını zannetmiyorum. Çünkü şu anda o ülke ABD’nin adeta Dominion’luğunu yapmaktadır. Biraz da akıl hocalığına soyunmaktadır. İngiltere bu durumda ters durumlarda bulunamaz gibi görülmektedir. Türkiye anlaşılacağı gibi, şu anda galiba bu planı kabulenme emareleri göstermektedir. Bakalım gelecek ne gösterecektir. Ama öyle görülmektedir ki; şu andaki idarecileler, Mr. Bush’la birtakım konuşmaların etkisinde kalmış durumdadır.

    ABD’nin tutumunda yeni davranış şekilleri

    ABD, Kıbrıs’a karşı değişik tavırlar takınmaktadır. Aynı zamanda Medeniyetler savaşındaki tavırlarını da hızlı bir şekilde kurmayları tarafından verilen direktifler sonucu olarak değiştirmektedir. Mesela, Hungtington tarafından verilen yönlendirmede Hıristiyanlık ile İslam savaşının taktiğini de değiştirmiştir.

    11 Eylül 2000 tarihindeki ikiz kule atağında Mr. Bush “haçlı savaşı”na adeta yemin ederek “İslam terörüne” karşı 10 yıllık savaş açmıştı. Daha sonra ise çok şey değişmeye başladı.

    İlk saldırı Afganistan’da oluştu. Orada nispeten işler – işgaller kolay oldu. Fakat 2. raunddaki Irak işgalinden sonra kendilerine karşı çıkan direnişler ve verdiği kayıplar ABD’yi yeni stratejilere götürmeye başladı. Böylece bu “Yeni Büyük Ortadoğu Projesi” oluşturulmuş oldu.

    Devrim gibi silahlı darbe ve saldırılarla değil biraz kurnazlık, biraz akıl, biraz aldatmacalı krediler – Marshall planlarına benzer yardımları demokratikleşme sözcükleri ile kalkınma ve İnsan hakları vaatleri, nurlu ufuklar v.b. düzmecelerle Fas bölgesinden Çin sınırlarına kadar kaplayan kısımları, 22 Arap ülkesini, Pakistan’ı dahil Bangladeş ve İran’ı da içine alarak medenileştirme projesi yürürlüğe konmaktadır. 8 – 10 sayfalık bu projede medenileştirmenin altında şunlar yatmaktadır :

    1 – ABD’nin kumandası altında İslam’ı sulandırmak, içini boşaltmak, gençlerin eğitimini ellerine geçirmek ve bir nevi İslam’dan uzaklaştırmak,

    2 – İlke hedefleri Arap ülkelerinde serbest seçimleri koymak ve kadınlara oy hakkı tanımak,

    3 – İnsan hakları perdesi arkasında, kendi güdümünde kurulacak sivil kuruluşlara mali yardımlarda bulunmak,

    4 – Medyayı bağımsız duruma getirmek ve sonra da değişik mali yardımlarla kendi güdümüne almak,

    5 – Kadın hakları perdesi arkasında onların örgütlenmelerini ve daha sonra da değişik hakların verilmesini sağlamak. Bütün toplumların temeli olan ev–aile yuvalarını içten ele geçirmek,

    6 – Kadınlara ve tüm topluma okuma yazma ile batı medeniyetini ve felsefesini okuma durumuna getirmek,

    7 – Ortadoğu ülkelerinde en azından 100 – 150 bin kendi güdümünde öğretmen yetiştirerek onlarla batı medeniyetine dönük hizmet dağıtmak,
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/konusuz-konular/26064-b-o-p-nedir-buyuk-ortadogu-projesi.html#post49787

    8 – Arap ülkelerinin ticaretini geliştirmek ve batıya daha büyük pazarlar açmak. Fakat Ortadoğu’nun esas sorunlarına hiç dokunmamaktır. Mesela bunlar arasında: Filistin – İsrail kanlı zorbalıklara, krallık diktatörlüklere, ABD ve batının petrol yağmalarına ve fakir halkın perişanlığına bu plan hiç dokunmamaktadır.

    Bu işlerle özel olarak görevlendirilen Marc Crossman ise Ortadoğu’ya özel yetkilerle bu planın uygulanması için zemin hazırlıklarına girişimlere girecektir.

    Bu Büyük Ortadoğu Projesi aslında üç temel unsuru içermektedir. Bunlar:

    1 – Bu büyük bölgenin ABD ve dünya sermayesine uygun şekle dönüştürülmesi, demokratik düzene sokulması, insan haklarının geliştirilmesi, sosyal yapıların uygulanması, yabancı sermayeye açık – küreselleşmeye uygun hale sokulması,

    2 – Ekonomik kalkınmaya açık olması, idari tarzlarının feodal yapıdan kurtarılması ve batı sistemine uygun hale getirilmesi,

    3 – Güvenliğin sağlanması – terör odaklarının kurutulması (Şu andaki ABD’ye karşı uygulanan karşı gelmelerin yok edilmesi).

    Kısacası Hungtington medeniyetler savaşının yumuşak şekilde uygulanmasıdır. Çünkü ABD şu anda Irak’ta çok ağır duruma gelmiş haldedir. Ne yapacağını pek bilmemektedir. Üstelik yakında başkanlık seçimleri de vardır. Seçmenlerin karşılarına yeni bir planla çıkılması istenmektedir!

    Ekonomik sömürü sisteminin devamı için bütün bu bölgeyi kendi istediği kıvama getirmek arzusundadır ABD. Lakin Irak’taki hadiseler gittikçe sertleşmekte ve ABD aleyhine dönüşmektedir. Şu anda bir nevi Şii – Sünni çatışmaları başlamış gibidir. Her Allah’ın günü patlamalarla beraber yüzlerce insan ölmekte ve onun birkaç mislisi de yaralanmaktadır.

    Bu planda büyük ihtimalle Arap dünyasında büyük bölünmeler olacaktır.

    Şu anda bile sert tepki verenler gittikçe çoğalmaktadır.

    ABD ve AB arasında da büyük çapta olaylara bakış açısından farklılıklar görülmektedir.

    Rusya, Hindistan ve Çin de keza tamamen bunların dışındadır. Onlar bu olaylara tedirginlikle bakmaktadır.

    Birçokları İsrail – Filistin kanlı olayları bitmeden o meseleler halledilmeden bu tür bir işleme girişilmesinin doğru olmadığını düşünmektedirler.

    ABD ise 1975 yıllarında benzeri uygulamalarla “Doğu blokunu çörekttiğini” düşünerek şimdi bu bölgeye de bir taraftan baskı, diğer taraftan Marshall planı gibi yardımlar (sopa–havuç) misali başarıya ulaşacağını zannetmektedirler.

    Şu anda ABD’de bazı kimseler ve başlarında Mr. Bush da olmak üzere İslam’ı sanki 1 numaralı düşmanmış gibi görüyorlar. Hatta bazılarının deyimine göre, İslam’a "yeşil faşizm" gibi de bakmaktadırlar. O sebeple onu da komünizmi yok ettikleri gibi uzun vadeli yok etmeye hazırlanmaktadırlar. Yani İslam’ı kominizm gibi dünyadan kaldırmayı planlamaktadırlar. Ama burada birşey unutulmaktadır. İslam bir "dindir–bir inançtır" din ve inançlar ise öyle zorbalıklarla yok edilemezler. İnançlar maneviyattır, ideolojiler ise menfaat için çeteleşmiş nefaatpreset insanların idealleridir. İşte bu farkı onlar görememektedirler.

    İslam’a "yeşil faşizm" denmektedir. Bundan da hakikaten korkmaktadırlar. Çünkü İslam’da şehit mertebesi mevcuttur.

    Güya, İslam dünyası mensubu olan Pakistan’da bir darbe olup da kökten dincilerin eline bu atom bombaları düşerse, onunla batı dünyası tehdit altına girecekmiş.

    Bu kadar kuyruklu yalan olur!

    Onlar atom bombalarını atmadılar mı Japonlara? Şimdi de atomdan beter hale getirmediler mi Irak halkını?

    Ne yazık ki "İslam’a" vuran vurana, saldıran saldırana. Onlar bir araya gelmedikçe, birlikte hareket imkanı arayıp da bulamadıkça, bu saldırılar ve ithamlar Hıristiyan düyasındaki sır uçlardan daima olacaktır.

    Anlaşılan, esas programlarında olan mesele "İslam’ın şu veya bu şekilde ister sevaşla ister aldatıcı şekilde–içerden sulandırarak veya misyoner–yardım faaliyetleriyle yok etmeyi başarmaktır".

    Zaten ABD’nin bu şahin kanadı ve Mr. Bush, rüyalarını gerçekleştirmek istemektedir. Rüyaları ise dünyaya tamamen hakim olmaktır. Şimdilik karşısında İslam’ı engel görmektedir. Onlara göre İslam, istedikleri kıvama gelip emirlerine girecektir ve yavaş yavaş saldırılara maruz kalacak, saldırılarla yok edilecektir.

    Irak, şu anda ABD için tam bir bataklığa dönüşmüştür. Irak’ta şu anda kutsal günlerde kutsal bölgelerde büyük kanlı saldırılar zuhur etmektedir. Geçen hafta husule gelen patlamalarda yaklaşık olarak 175 kişi kadar ölü ve birkaç yüz yaralı olduğunu medya haber vermişti. Bu patlamalar Hz. Hüseyin’in Kabri etrafındaki tam beş ayrı yerde, 2 milyon kadar Şii’nin “Aşure Günleri” kutlamalarının 10. gününde zuhur etmiştir.

    Orada bulunan millet kan revan içinde kalmış ve şok olmuş durumda sağa sola kaçışarak şaşkın duruma gelmiştir. Şiiler. ABD askerlerini, yeterli tedbir almadıkları için suçlayarak taşlamışlardır.

    Bu tür olaylar artık Irak için günlük hadiseler şeklinde cereyan etmektedir. Ama zaman zaman rutin patlamaların dışında çok şiddetli kitle halinde ölümlere götüren saldırılar da oluşmaktadır.

    Kerbela’daki bu hadise de bunu göstermektedir. Saldırganlar “Şiileri” en zayıf noktalarından vurmaya çalışmışlardır. Bu hadiselerin oluşmasında iki büyük etken zamanlama bakımından önem taşımaktadır. Bunlar:

    1 – Irak’ta geçici anayasa taslağının oluşması ve onaylanmaya verilmesi ve bu anlaşmaların seçimlerden önce sonuçlanmış olması,

    2 – ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi’nin” ilanı

    Büyük Ortadoğu nasıl oluşacak?

    ABD, Irak’ta durup dururken başını belaya soktu?

    Ortadoğu’daki yeraltı zenginliklerini elde etmek istemesi neo emperyalizmin bir şeklidir. Ama ABD başkanı Mr. Bush, onun da dışında bu projeyle sadece insanların topraklarını ve varidatlarını almak istememektedir. Bu zat–ı muhterem, onların dinlerini, inançlarını, ruhlarını ve benliklerine de el uzatmaktadır.

    Mr. Bush kendini özel din görevlisi mi sanıyor?

    Mr. Bush Hıristiyanlık adına, kendisini adeta Hz. İsa’dan sonra 2. bir peygamber seviyesinde mi görmektedir? Öte yandan hiç kimse dini inanışları adına başka din mensuplarına bu kadar zulüm yapma hakkına sahip değildir. Üstelik bütün bunlar demokrasi, insan hakları ve inançlar adına yapılırsa daha da büyük günah, ayıp ve insanlık dışı sayılmaz mı?!

    ABD büyük bir devlet. Lakin davranışları büyük değildir! Bir müddet sonra ABD’nin de günleri tersliklerle dolacaktır. Daha şimdiden kendini olağan üstü yıpratmaktadır. Ekonomik olarak üstünlüğünü şu anda güçlükle koruyabilmektedir.

    Hatta ekonomik olarak şu anda bile ABD parası $ devamlı olarak altlara inmektedir. Kendi ülkesindeki iç dengeler de bozulmaktadır. ABD içinde de büyük siyasi tereddütler oluşmaktadır. Devamlı olarak yeni yeni projeler üretilerek ortalığa koyulmaktadır. Bunların tutarlılıkları tam olarak hesap edilmeden tatbike konmaları arkalarında büyük rizikolar da oluşmaktadır.

    Bu plan ve proje ile ABD’nin kazançları

    Bu planın uygulanması, ABD’nin dünya hakimiyetini güçlendirmesi bakımından elzem görülmektedir. Bu plan ve proje ile elde edeceği bir çok önemli kazanımları arasında gözle görülür haldeki en önemlilerini şöyle özetleyebiliriz:

    1 – Filistin sorununun kendiliğinden halledilmesi,

    2 – Irak’taki sıkışıklığın giderilmesi ve karşı gelmelerin yok edilmesi,

    3 – Petrol ve yeraltı zenginlikleri olan Arap ülkelerinde reform yapılması, kendine uygun rejim ve sistemlerin kurulması,

    4 – Bölge güvenliğinin sağlanması,

    5 – Kendine uygun bir pazarın oluşturulması,

    6 – Eskiden Demir Perde ülkelerini aldığı gibi, şimdi de AB’yi ve etrafındaki bölgeleri kontrol altına alarak bir nevi blokaja alınması,

    7 – Bu yakıt ve enerji zengini bölgenin ilerde Çin’in güçlerinin eline geçmesinin önlenmesi.


    ARKADAŞLAR BAZILARININ AGZINDAN DUSMUYO BU BOP BENDE MERAK ETTİM ARASTIRDIM BULDUM BELKİ BİLMEYEN ARKADASLAR VARDIR BİLGİLERİNİZE SUNARM.......

  2. #2

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: B.O.P nedir????(buyuk ortadogu projesi).....

    ortada bir şah var...kalanlar diğerleri...
    ve malesef biz diğerlerinin içindeyiz...
    ne kadar az zararla kurtarırsak kardır...
    az zarar için de birbirimize düşmemek akıllı olmak şart...
    biz tek yumruk olduğumuz sürece kimse bize birşey yapamaz,bu amerika bile olsa...

Benzer Konular

  1. Gap projesi
    By RüZGaR in forum Sosyal Bilgiler Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 06.Haziran.2010, 15:43
  2. Buyuk kahinlerden (!!!) sözler
    By soleil in forum Güzel Sözler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 09.Şubat.2008, 16:03
  3. buyuk beyaz
    By giyotin in forum Hayvanlar Alemi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 18.Haziran.2007, 16:29
  4. Dunyanin En Buyuk Camisi
    By vergun in forum İslami Resimler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 13.Kasım.2006, 14:55
  5. BUYUK iNSANLIK ..
    By soleil in forum Şairlerden Şiirler
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 13.Ekim.2006, 16:11

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.