Eğer bir insan:
Kendine ait olması gereken ‘düşünme ve yapma’ işlevini bir otoriteye bırakmışsa (otoriter aile, otoriter eğitim, otoriter siyasal sistem, grup otoritesi gibi) o kişi ‘yeni seçenekler üretme ve seçenekler içinde karar verebilme, verdiği kararla harekete geçme’ aşamalarını yapamaz. Bu durumda o adımlarda da ne yapacağının kendisine söylenmesini bekler. Bir toplum için en önemli konu ‘yetkin insan yetiştirmek’tir. Yetkin olmayan insan yetiştiren eğitimin de, meslek sahibi olmanın da, bir işte çalışmanın da 21.yüzyılda hiçbir önemi olmayacaktır. Onun için de her ülke gibi Türkiye’nin de en önemli sorunu, ‘aile, okul, çalışma ile ilgili sistemlerinin) hangi amaca yönelik çalıştığıdır: Bilineni yinelemeye yönelik standart koruyuculuk hedefi mi, yoksa eleştiren, tartışan, daha doğruyu bulmaya çalışan yetkin insan örgütlü toplum hedefi mi? Bugünkü uygulamalar aslında pek değişmeden sürüp giderken en büyük kaybımız ‘zekâsını çok yönlü kullanabilen yetkin insanlar’ olmaktadır. Bunun sonucu ‘günü birlik oyunların kurnazları’nın çoğalmasıdır ki bu durum bir toplum için en büyük tehlikedir. ‘Yetkin insanlar’ olmadan ‘örgütlü toplum’ olamayacağının anlaşılması için daha çok zamanın geçmesi mi gerekiyor?
SOSYAL DEĞERLER DEĞİŞİMİNİN ÇOCUKLAR GENÇLER ÜZERİNDEKİ YANSIMALARI
1.Toplumların değerleri birçok değişkene bağlı olarak sürekli değişir. Ekonomideki değişmeler, kentleşme olgusu, aile içi beklentilerin değişimi, bilimsel-teknolojik gelişmeler, haberleşme ve ulaşım sistemlerinin değişmesi, bilgi iletişimin hızlanması, kültürel değişim gibi pek çok faktör “sosyal değerler sistemi”nde değişmelere yol açar. Bu değişimleri önceden verilmiş kararlarla “doğru” ya da “yanlış” diye nitelemek olayı anlamak bakımından olumsuz bir yaklaşımdır. Değişimin ne yönde olduğuna, neleri hedeflediğine, bireysel ve sosyal hayatı nasıl etkilediğine bakarak değişimi anlamaya çalışmak doğru olacaktır.
2.Son on yıllarda (1970-1980,1980-1990,1990- 2000) dünyada görülen eğilim, ekonomik değişim temelli olmaktadır. Bu eğilim, “bütün dünyayı tek bir pazar” olarak gören, bu hedefi gerçekleştirmeye çalışan “globalleşme-küreselleşme” eğilimidir. Bu eğilim, dünya çapında bir “tüketim anlayışı” benimsetmekte ve yaygınlaştırmaktadır. “Daha çok tüketme, daha çeşitli tüketme, her yaşta tüketme” anlayışına dayanan bu hedef, tüketimi artırarak üretimi artırma ve refahı paylaşma yöntemine dayanmaktadır. Endüstri ve üretimin pazar hedefleri doğrultusunda yeniden organize edilmesinin de desteğiyle “sosyal değerler” bu hedef yönünde değiştirilmektedir.
Daha önceki on yılların (1930-1940, 1940-1950 gibi) “üretim ve biriktirme (tasarruf)” anlayışına dayalı “sosyal değerler”in önemini yitirdiği, onun yerine “tüketim toplumu” değerlerinin geldiğini görmek gerekiyor. Üretim ve biriktirme anlayışına dayalı sosyal değerler, kişisel ve toplumsal üretkenliği “yüksek sosyal değerler” olarak aktarmaktaydı.
“İşleyen demir pas tutmaz.”
“Sakla samanı gelir zamanı.”
“Yamalı giymek ayıp değildir, kirli giymek ayıptır.”
“Haydan gelen huya gider.”
Bu atasözleri ve özdeyişler, “üretim ve biriktirme” anlayışına dayalı bir hayat biçiminin ölçütleriydi. Birbirinden çok farklı olmak eleştirilecek, kınanacak bir durum olarak görülürdü. İnsanlar pazara file ile değil torba ile giderlerdi. Çünkü, fileden ne alındığı belli olurdu. Belki başka insanlar bunları alamaz ve imrenirlerdi. Aşırılık, göze çarpmak, başkalarından üstün olmaya çalışmak ayıplanırdı. İnsanların birey olarak, aile olarak, topluluk olarak değerleri de “üretmek ve biriktirmek” üzerine kuruluydu.
3.Tüketim toplumunun “sosyal değerler”i ise “bireysel üstünlük, hırslı rekabet, buna dayalı daha çok kazanmak, daha çok harcamak” üzerine kurulmuştur. Artık, daha çok ve çeşitli tüketim araçlarını kullanmak, bunları da başkalarına göstermek, üstün olduğunu hissetmek, bu üstünlüğün devamını sağlamak için çalışmak bu anlayışın temel felsefesini oluşturmaktadır.
Bu felsefe içinde “bir ev” hayatın yorumu olarak sunulmaktadır.
Bir otomobil, sahibinin kişiliğinin simgesi olarak tanımlanmaktadır.
Tüketim araçları artık “sosyal değerler” olarak yorumlanmaktadır.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/kitap-ozetleri/47193-degisik-alanlar-zekasi.html#post96000
Böylece de, tüketim malları yaşamanın amacı olmakta, onlar için çalışmak, kazanmak ve ödemek hayatın anlamını oluşturmaktadır.
Bu değerleri yerleştirmek için de “sahip olmak ve tüketmek” sosyal davranış olarak benimsetilmektedir. Daha önceki dönemlerin “üret, biriktir ve paylaş” diyen öğretisi, yerini “sahip ol, tüket,üstün ol” diyen yeni bir öğretiye bırakmaktadır. Ekonomi bu yeni anlayışa göre düzenlenmekte, ödeme gücü olmayanlara kredi kartları ile ödeme olanakları sunulmakta, bunların nasıl ödeneceği konusu ise tüketicinin kendisine bağlı kalmaktadır..
4.Beş alanda belirlenen beş sosyal değer ölçütüne göre değişimi incelersek:
4.1 Kişilik Değerleri:
4.1.1. Çalışmayı, üretmeyi, yaratmayı geliştirme
4.1.2. Sorumluluk alabilme, taşıyabilme, kendi kararlarını verebilme
4.1.3. Dayanışma, paylaşma, sinerji yaratma
4.1.4. Hak ettiğini kazanma, kazandığını hak etme
4.1.5. Özgüven kazanma, kendi değerini, sevgiyi, saygıyı bilme
4.2.İşlev Değerleri:
4.2.1.Yararlı olma, işe yarama
4.2.2.Grup çalışması yapabilme
4.2.3.Neyi neden yaptığını anlama
4.2.4.Hedef koyabilme, geliştirebilme
4.2.5.Program yapabilme, uygulayabilme
4.3.Ait olma Değerleri:
4.3.1.Aileye ait olma (etnik köken, yöre,din)
4.3.2.Kuruma ait olma (okul, işyeri)
4.3.3.Ulusa ait olma
4.3.4.İnsanlık ve uygarlığa ait olma
4.3.5.Geleceğe ait olma
4.4.Saygınlık (Prestij) Değerleri:
4.4.1.Güvenilir olma
4.4.2.Kararlı olma
4.4.3.Dürüst olma
4.4.4.Başkasına zararlı olmama
4.4.5.Kendi hakkını koruma, başkasının hakkını koruma