KİTABIN YAZARI : İsmet BOZDAĞ

KİTABIN ÖZETİ

12 Eylül günü İzmir, bir savaş sonrası karışıklığına yuvarlanır. Mustafa Kemal Atatürk’ün karargâhının da bulunduğu Kordonboyu’na doğru aynı anda başlayan yangın ve patlamalar hızla ilerlemektedir. Bu nedenle Fevzi ve İsmet Paşa’lar Göztepe’de ailece Avrupa’da olan İzmir’in sayılı zenginlerinden Uşaklızadeler’in köşkünü karargâh olarak tayin ederler. Ev baştan aşağı yenilenir ve Atatürk’ün ziyaretine hazır hale getirtilir. Evde kendisine misafirden çok ev sahibi gibi davranılır. Atatürk’ün hayatında bir çok kadın olmuştur. Ancak O, Latife’de Karin’in yararlı olma hevesini, Mitti’nin sevecenliğini, Mara’nın anlayışını ve Fikriye’nin büyük saygısından bir şeyler var olduğunu düşünür. Günler çabuk geçer ve Atatürk Ankara’ya oradan da Bursa’ya hareket eder. Ancak Latife ümidini yitirmez ve peşinden sayfalarca mektup yazar ve cevap olarak sadece önceden kararlaştırılmış olan Atatürk’ün Bursa’da gerçekleştirlecek olan kurtuluş şenliklerine kendisinin davetinin iptali olmuştur. Bu onda büyük hayal kırıklıkları yaratır ama kısa zamanda yeniden toparlanır çünkü Atatürk O’na İzmir’de beklemesini emretmiştir. Tek sorun vardır, o da neyi bekleyeceğidir.

Bu arada tüberküloz teşhişi konan Fikriye, İsviçre’de tedavi görmeyi, daha önce Bursa’da Gazi’ye eşlik etme şartıyla ancak kabul etmiştir. Bu nedenle Latife’nin daveti iptal edilir ve Refet Bey, akrabaları ile vedalaşmak isteyen Fikriye’yi Bursa’dan İstanbul’a götürmekle yükümlü kılınır. Bunun yanıda annesi Zübeyde Hanım da oğlunun “mürüvvetini” görmek için acele etmektedir. Atatürk’ün ise kafası çok meşguldür, sonuçta yeni kurulmuş bir devletin başkanıdır. Yapılması gereken bir çok iş vardır. Lozan Barış Konferansı’nda Ankara’da saltanat ve seçim yasası alanlarında yapılan değişiklikler tartışılırken, Mustafa Kemal’in özel yaşamı ile ilgilenecek fazla zamanı yoktur. Latife ile evlenmek istediğini kanıtlamak ve genç kızı daha fazla bekletmek istemediği ıçın, her zaman olduğu gibi yine stratejik kararlar almaktan vazgeçmez ve kendine iki hedef belirler. Şiddetli artrit ağrılari çeken annesini sicak ve kuru Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü İzmir’e yollar. Uygun hava şartları hem yaşlı kadının sağlığına iyi gelecek, hem de Zübeyde Hanım, Latife’nin ailesınin evine konuk gidip, oğlunun yapacağı bu evliliğe olumlu baktığını göstermiş olacaktır. Konuğa armağan olarak sunulan ”Sakarya” isimli siyah cins at Zübeyde Hanım’ı pek fazla memnun etmez çünkü Latife’nin de çok iyi anladığı gibi, atı kabullenmekle, gelini esaslı bir şekilde tanımadan önce bu evliği onaylamış görünmekten kuşku duyuyordur.

Kendisini karşılamak üzere kompartımanına kadar gelen Latife Hanım ile Zübeyde Hanım’ın aralarındaki tezatın tek nedeni salt yaş farkı olamaz. Yaşam deneyimine karşı eğitim,kaderciliğe karşı kaderini kendi belirleme isteği ve yoğun bir duyarlılığa karşı soğuk bır mantık. Bu genç bayan, Zübeyde Hanım’a daha ilk andan itibaren itici gelir; kendisine eşlik eden Mustafa Kemal’in Yaveri Ali Bey’e itiraf ettiği gibi, kendisine gelin olarak Latife’nin yerine kardeşini tercih eder. Çeşitli olaylarla dolu kırk yıl boyunca oğluna yakın kadın olma özelliğinden kaynaklanan anaca bir kıskançlığın da bunda önemli bir payı olabilir. Yine de gerçek duygularını saklar. Ankara’dan tanıdığı ve güvendiği Yaver Ali’ye yalnızca bir kez şu soruyu sorar: ”Bu genç hanımın Mustafam’ı mutlu edeceğine inanıyor musun?” Zübeyde Hamın’ın sağlığı İzmir’e geldiğinin ilk on gunü içinde ne gariptir ki kötüye gider. Ankara’ya geri dönmeyi çok ister ama doktor tren yolculuğunu kendisine kesinlikle yasaklanmıştır. Yaşamının sonuna geldiğini belki de hissettiği için ve oğlunu bir kez daha göremeyeceğinden korkarak Yaver’e Latife Hanım’ın Atatürk’le evliliğine onay vermadiğini söyler. O’na göre Latife Hanım “iyi bir kız” dan çok “iyi görünmeye çalışan bir kız” rolündendir. Ancak Zübeyde Hanım’ın vefatından sonra olaylar beklendiği gibi olmaz .
Latife Hanım Yaver’in kanına çoktan girmiştir. Atatürk’ün İzmir’i ziyareti sırasında bu evliliğe onay çıktığı bildirilir. Atatürk’te bunu vasiyet kabul ederek Latife Hanım’la 29 Ocak 1923 tarihinde evlenir.

Evlilik günü aile içinde yenen bir yemekle sona erer. Herkes gittikten sonra Mustafa Kemal, Karabekir ve Fevzi Paşa’larla masa sohbeti biraz daha sürdürülür ve Kurtuluş Savaşının en zor günleri hep birlikte yadedilir. Latife Hanım o gece, damadın kendisine biçtiği rolü şaka mahiyetinde diğer Paşa’lara da aktarmasına hiç ses çıkarmaz. Ama çift 20 Şubat’ta Ankara’ya döndükten sonra ise, bulundukları mertebeye layık bir evlilik yaşamı konusundaki fikirlerini gerçekleştirmek üzere harekete geçer. Fikriye’nin izlerini hala taşıyan Çankaya’daki evin sadeliği karşısında büyük düşkırıklığına uğrayan Latife Hanım, iç dekorasyonu yeniletir, erkek hizmetlilerden yemek servisi sırasında beyaz eldiven takmalarını ister ve yaverlere, Gazi’nin yatak odasına yalnızca kendi izni ile girebileceklerini belirtir. Biraz daha zaman geçince Mustafa Kemal’in ünlü ‘’sofra sohbetlerine” ne denli karşı olduğunu ve sinirlendiğini göstererek - bir keresinde akşam yemeği boyunca yapılan konuşmalar fazla uzayınca yemek salonunun üstündeki kendi odasında topuklarını yere vura vura yürüyüp, protestosunu belli etmiştir - hayatının ve vatanın Kahramanı olan bu erkeğin özel yaşam biçimine ne denli uyumsuz kaldığı iyice belirgin hale gelir. Gazi de bu konuda eşine herhangi bır ayrıcalık tanımayacağı yolunda tavrını koyunca, kişisel ihtirasın ikinci derecede rol oynadığı, modern ve vatanperverlik duygularının ağır bastığı bu evliliğin yolunda gitmemesi kaçınılmaz olur. Çankaya’daki ev hayatı, Latife’nin varlığı ile öylesine büyük bir değişikliğe uğramıştır ki, Nuri (Conker) ve Salih (Bozok) Bey’ler gibi çok eski arkadaşları bile çok ender olarak gelip gitmeye başlarlar. Latife yalnızca odaların dekorasyonunu değiştirmekle kalmaz, babasının evinde alıştığı üzere kendi aile hayatına da toplumsal bir çerçeveden bakmaya başlar. Kocasının kişisel özelliklerini ve alışkanlıklarını asla dikkate almadan, tıpkı sert bir asker gibi resmi etikete ve seremoni yönü ağır basan davranışlara büyük önem verir. Kendi görüşüne göre içine düştüğü bu keşmekeşten, mazbut bir insana yakışan medeni bir yuva yaratma çabasındadır. Verdiği “akşam davetlerine” canı her isteyen gelemez, davetli sayısını yalnızca o belirler, istediğini çağırır, hoşlanmadığı kimseleri ise asla çağırmaz ve beylerden, eşleri ile birlikte bu davetlere katılmalarını ister.

Aynı oranda inatçı ve egzantrik olan bu ikilinin ilişkisi, Fikriye’nin geri dönmesi ile birlikte daha da zor bir döneme girer. İsviçre’de gördüğü tedaviden sonra hastalığı bir ölçüde iyileşmiş olan Fikriye, Paşa’sının Latife Hanım ile yaptığı evliliği Münih’te öğrenir vebir trenle İstanbul üstünden Ankara’ya gelir. Gelir gelmez de doğru Çankaya’ya gider. Latife, Yaver Ali’den Fikriye Hanım’ın geldiğini öğrenince, soluğu derhal şehirden eve yeni dönmüş olan Mustafa Kemal Atatürk’ü de yanına alır. Fikriye, karı kocayı karşısında görünce bir heykel gibi donup kalır. O andan itibaren rüyalarının erkeği olan bu adamın yanında artık geri plana itilmiş olması ona çok acı gelir ve bir öğleden sonra tek kurşunla hayatına son verir.

Bu trajik olaydan sonra Mustafa Kemal kendine ayırabildiği kısıtlı saatleri, Ankara’ya gelişinin ilk aylarında genelkurmaylık olarak kullandığı tarım okulunun çevresinde geçirmeye başlar. Bu O’nu biraz olsun rahatlatmaktadır. Ancak bu sayede evde esen soğuk rüzgarlardan kedisini uzak tutabilmektedir. Kendisini devlet işlerine verir. Latife Hanım’a kırgındır ancak bunu O’na göstermek istemez. Kısa bir zaman sonra da Mustafa Kemal devrimlerini halka tanıtmak amacıyla Latife Hanım ile birlikte günlük bir yurt gezisine çıkar. Ama Latife Hanım ile Gazi arasında yolculuk boyunca tartışma ve çatışmalar hiç eksik olmaz çünkü halk her yerde Gazi Paşa’sına büyük sevgi gösterilerinde bulunur, Latife Hanım ise bu durum karşısında geri planda kaldığını ve ihmal edildiğini düşünerek türlü huysuzluklar yapar.

Evliliğinin bitmesinde bardağı taşıran son damla ise Mustafa Kemal’in muhafız alayından askerlerle her akşam yapmayı adet edindiği minik sohbetine Latife Hanım’ın gereksiz yere karışmasıdır. Günümüze değin ülkede her yıl çeşitli turnuvaları yapılan ve o yıllarda Çankaya’daki muhafızlar arasında da çok tutulan ata sporu güreşi, Gazi de tıpkı diğer Türk erkekleri gibi çok sever. Atatürk, bu müsabakalardan birini, şeref konuğu olarak ilgi ile izlerken Latife Hanım derhal duruma el koyar, ona Kemal’e derhal eve girmesini ve askerlere yakınlık göstererek, kendi aile durumunu bu denli küçük düşürmekten vazgeçmesini söyler.

Mustafa Kemal aynı akşam İsmet İnönü’ye telefonda evliliğini artık bitireceğini açıklar ve bu haberin gazetelere bildirilmesi talimatını verir. 1926 yılının Şubat ayına dek Türkiye’de geçerli olan eski İslam hukukuna göre bir erkeğin karısına üç kez “boş ol” demesi ve onu babasının evine geri göndermesi boşanma için yeterlidir. Mustafa Kemal’in bu töreyi uygulamaktan kaçınmış olduğu kesindir. Ama ertesi gün, 5 Ağustos 1925 tarihinde sabahın erken saatlerinde ata binmek üzere evden çıkarken yaverlerinden birini, Latife Hanım’ın bavullarının toplanması ve İzmir’e ailesinin yanına dönmesinin sağlanması ile görevlendirdiği bilinen bir gerçektir.
Latife, Gazi’nin emrine derhal uyar ve ne gariptir ki, o günden sonra ne Gazi’nin eski eşi olarak, ne de kendi adına toplumun karşısına bir daha asla çıkmaz. İstanbul’da Japon konsolosluğunun yakınlarında, Taksim ile Boğaziçi arasındaki eski ve güzel Türk konaklarından birinde oturur, biyografların ve gazetecilerin evliliği ya da Gazi hakkındaki konuşma isteklerini kesinlikle geri çevirir. Yalnız ne zaman Ankara’dan bir ziyaretçisi gelse, şu soruyu sormadan yapamaz: “Paşa nasıl?” Ve her zaman da aynı yanıtı alırdı: “Her zamanki gibi, Latife, her zamanki gibi…” 1975 yılında öldüğünde evi, yanında tam bir Avrupalı kadına, yokluğunda ise tam bir Doğulu kadına has yaşam sürdüğü hayatının erkeğinin resimleri ve fotoğrafları ile dopdoludur.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/kitap-ozetleri/45307-mustafa-kemal-ve-latife.html#post93048

KİTABIN ANA FİKRİ

Mustafa Kemal, normal bir aile yaşantısına eğilim göstererek, kendi açısından bilinçli, eğitim almış ve politik görüş sahibi bir kadınla evlenerek, devrimlerini hayata geçirmek için yaptığı sistematik çalışmaların bir parçası olan resmi nikâh ve kadın özgürlüğü hareketine de iyi bir örnek oluşturabileceği kanaatini taşıyordu. Latife Hanım bu pozisyon için aranan modeldi..

Mustafa Kemal ile Latife Hanım arasındaki ilişkinin özel bir boyuta sıçraması memnuniyet verici bir olaydır. Ama ne o, ne de Gazi’nin diğer yakın arkadaşları sabahlara dek süren ve rakı ile zenginleştirilen “sofra sohbetleri”ne kurallarla düzenlenmiş bir özel yaşamın bile engel olamayacağının bilincindedirler. İşte Latife Hanım, bunu kabullenmek istememektedir. O’nun için her ne kadar o rakı sofralarında devlet meselelerinin konuşulsada sonuçta O’da Mustafa Kemal’in eşidir ve gereğinde kendisiyle de ilgilenilmesini ister. Kitapta da geçtiği gibi Latife Hanım, yeri geldiğinde Atatürk’ten halkı dahi kıskanmıştır.

Latife Hanım, kocasının kişisel özelliklerini ve alışkanlıklarını asla dikkate almadan, tıpkı sert bir asker gibi resmi etikete ve seremoni yönü ağır basan davranışlara büyük önem verir. Kendi görüşüne göre içine düştüğü bu keşmekeşten, mazbut bir insana yakışan medeni bir yuva yaratma çabasındadır. Ama Atatürk bu konulardan fersah fersah uzaktır, olmakta zorundadır…