Gülay Atasoy, 1956 Kahramanmaraş\'ın Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü köyünde doğar. Yeni Asya Gazetesi\'nin açtığı \"Mustafa Nezihi Polat Hikaye Yarışması”nda aldığı ödülle yazı hayatına başlar. Daha sonraki yıllarda gazetede düzenli olarak köşe yazıları yayınlanır. Babasından gelen bir alışkanlık ve eğitimle okumayı küçüklüğünden beri çok seven Atasoy, çocuklarıyla daha çok ilgilenebilmek için günlük yazılara son verir. Ancak yazı onun için bir hizmet bir aşktır. Yazı hayatına kitaplarla devam etme kararı alan yazarın, yayımlanmış 11 kitabı var. Aile, kadın, eğitim konularında yoğunlaşan kitap serisine şimdi Nesil Yayınları\'ndan çıkan \"Örnek Anne Nasıl Olunur\" eklendi. Kendi yaşamıyla örnek bir anne olan Gülay Atasoy\'la yeni çıkan kitabı, kadın, çocuk eğitimi, tesettür, inanç ve mutluluk üzerine keyifli bir sohbet yaptık. İsterseniz başlayalım...


Yazıya olan ilginiz nasıl başladı?
Benim babam Köy Enstitüsü mezunudur. Evimiz kütüphane gibiydi. Ben çocukluğumda, Yeni İstiklal Gazetesi gelirdi. Bugün Gazetesi, sonrasında Yeni Asya, İttihat ve yine Yeni Asya. Mutlaka gelen günlük gazeteleri okurduk. Ve evde babam sürekli Risale-i Nur okurdu, ablama okuturdu, biz dinlerdik. En güzeli de okuduklarını bizimle paylaşırdı. Şimdiki babalar, okuyorlar belki ama çocuklarıyla paylaşmak gibi bir özel çaba harcamıyorlar. Biz babam için, \"Kitap okuduğundan çok şey biliyor. Öyleyse biz de çok kitap okumalıyız\" diye düşünürdük. Yazmak için de okumak şart. Babam bize bu alışkanlığı kazandırmıştı.


“Kadın bir çınar gibi olmalı”


Kitaplarınız genel olarak kadın ve aile hayatı eksenli. Neden?
Çok klasik bir söz, ama toplumun çekirdeği aile, ailenin çekirdeği de kadındır. Aileyi bir ağaca benzetirsek, bu ağacın kökü kadındır. Kök sağlam olursa, onun üzerinde aile gelişir, sağlam meyveler verir. Kadın çınar gibi olmalı. Sarmaşık gibi değil. Çınarın toprağın bağrına sağlam bir şekilde tutunduğu gibi, kadın da sağlam olmalı ki yetişecek çocuklar ve toplum da sağlam ve temiz olsun. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de toplumu bozmak, değerlerimizi zedelemek için kadını ve müstehcenliği kullanıyorlar. Kadın bilerek yoldan çıkarılıyor, kız çocuğu boşlukta bırakılıyor. Böylece onun bağrından çıkan nesiller de boşlukta kalıyor. Şu an anneler çocuklarını maalesef televizyonla yetiştiriyor. Kendisi profesör olan kadının çocuğuna eğitimsiz biri bakıyor. Çocuğu okul çevresi, arkadaşları, sokak eğitiyor. Gerçekten çok korkunç bir durum.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/kadinlar-kulubu/6444-kadin-bir-cinar-gibi-olmali-ki.html#post9596


Müslüman’ın tahassüngâhı aile hayatıdır.
Günümüz dünyası da şu an bir savaş meydanı gibi. Şiddet ağları, sefahathaneler... Böyle bir dünyada aile hayatı bir sığınak oluyor. Gerçekten bir insanın aile hayatı huzurlu olursa, o çocuk güzel yetişir ve sağlıklı bir birey olarak, toplumda yerini alır. Eğer aile yoksa ya da var ama yoksa, çocuklar tuzaklara daha kolay düşebiliyor maalesef.


İşte bu açıdan bakıldığında da Bediüzzaman\'ın \"Müslüman’ın tahassüngâhı aile hayatıdır\" sözüyle ne kadar harika ve çok önemli bir konuyu tek bir cümlede özetlemiş olduğunu görürsünüz. Ben de bu nedenle kitaplarımı, aile, kadın ve genç kız konularında yoğunlaştırdım.


Siz çocuklarınızı yetiştirirken nasıl bir yol izlediniz? Nelere dikkat ettiniz?
Biz çocuklar çizgi film izleme dönemine geldikten sonra televizyonu kaldırdık ve televizyon bulunan evlere de gitmedik. Biliyorsunuz televizyon alışkanlık yapan bir şey. Çocuklar da televizyonsuz bir yaşama alıştıktan sonra istemediler zaten. Bize \"dünyadan haberiniz yok, televizyonsuz olur mu?\" tepkileri çok geldi. Ama ben öyle düşünmüyorum. Televizyon olmadan asıl, hayatı yaşayabiliyorsunuz. Gazetelerimizi okuyoruz, haberleri radyodan dinliyoruz ki, bu yapacağımız işlere de mani olmuyor. Kitap okuyoruz bol bol. Televizyonun olmaması büyük avantaj.


Peki eşiniz çok yoğun zaten ve siz de öyle. Hem ev, hem yazarlık, hem sosyal aktiviteler. Çocuklar, bize zaman ayırmıyorsunuz diye yakınmadılar mı?


Ben zaten çocuklarım olduktan sonra yazıya ara verdim. Günlük yazıları bıraktım. Kitaplarda yoğunlaştım. Onlara, eşime ve evime zaman ayırdıktan sonra, boş vaktim kalırsa yazıyla ilgileniyordum. Onları ihmal etmedim. O dönemde bilgisayar yoktu, daktiloyla yazıyorduk. \"Bir ara daktiloyu çok mu seviyorsun?\" dedi çocuklar. Bunu duyunca daktiloyu kaldırdım. Okula gittiklerinde yazıyordum. O dönemde de zaten çok az bir kitap ortaya çıktı.


Kitap okunan, kitap kokan ev
Çocuklarınıza da kazandırdınız mı kitap okuma alışkanlığını?
Hem ben, hem eşim çok okuyorduk. Çocuklar da öyle oldu. Hatta bazen eve yakınlarımız gelir, bakarlar herkesin elinde bir kitap. \"Bu ne sıkıcı ev, sıkılmıyor musunuz?\" dedikleri bile olurdu.
Ben şunu diyorum: \"Eğer çocuğunuzu çok iyi eğitmek istiyorsanız, ona kitap okuma alışkanlığı kazandırın ve önüne de güzel seçilmiş faydalı kitapları koyun. Kendiliğinden eğitilir çocuk böylece.\" Benim çocuklarımla özel programım vardı. Öğleden sonraları okuma saatimiz, birlikte çizgi film seyretme zamanımız. Ve akşam onlar yatmadan evvelki programımızda, büyük insanların hayatlarından bahsetme, masal okuma gibi güzel alışkanlıklar. Okurduk ve sonra da çocuklarla bunu tartışırdık. Kim, nerede ne yanlış yapmış, güzel olan nedir? Böylece, analiz etmeyi, düşüncelerini ifade etmeyi öğrendiler. Ve her şeyden güzeli çok iyi birer okuyucu oldular. Ondan sonra zaten benim de yüküm hafifledi.


Örnek anne nasıl olunur?”dan bahsedebilir miyiz?
Kitabı yazmaktaki maksadım, annelere yardımcı olabilmekti. Dediğim gibi annelerin çocuk eğitimini iyi bilmeleri gerekiyor. Kitap iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde örnek anne baba modeli, ikinci bölümde de çocukların nasıl eğitilmesi gerektiği konusuna değindik. “Allah sevgisi, Peygamber sevgisi. Namazı nasıl sevdiririz? Dünyanın faniliğini nasıl anlatırız?..” konuları yer alıyor kitapta. Mutlu ailelerde biraz durum daha rahat. Ancak bir de babanın eve gelmediği, alkol aldığı, kumar oynadığı, dayak attığı, gayr-i meşru hayat yaşadığı veya terk ettiği aileler var. Çocuklarıyla yaşayan boşanmış kadınlar var. Bu tip ailelerde kadınların nasıl davranması gerekiyor? Bu kadar sıkıntının arasında nasıl iyi birer anne olurlar? Bunun formüllerini bize gelen şikayetler ve sorulardan da yola çıkarak, Kur\'anî bakış açısıyla, İslâm’ın perspektifinden bakarak yorumlar getirmeye çalıştık.


Evet, her anne çok rahat yaşam şartlarına sahip değil. Omzunda onlarca yük olan kadınlar nasıl her şeye zaman ayırıp, çocuğuna da çok güzel bir eğitim verebilecek?


Bir kadın isterse yemeğini yapar, kitabını okur, dikişini diker, hepsine vakit ayırabilir. Yeter ki insan istesin. Özellikle de insanın bir davası, bir gayesi olursa bunları yapabilir. Ben hep \"Benim bu yaptığım iş ibadet\" diye düşünmüşümdür. İhsan Bey çok yoğun olduğu için ben hem anne, hem baba olmak durumundaydım çoğu zaman. Bir kadının evine eşine çocuğuna hizmet etmesi, destek olması ibadettir. Böyle düşünülerek yapılan hiçbir şey zor gelmez insana. Ancak kadınlar böyle düşünmüyor maalesef. Günümüz kadını, televizyonlarda gösterilen rahat ve lüks yaşam süren kadınları model alıyor. Haliyle, kanaat ve çalışma ortadan kalkıyor. Ama bizim, Müslüman kadınların örnek alması gereken bir Hz. Fatıma var, Peygamberimizin eşleri var, bir Hz. Hatice, Hz. Aişe var. Bu hayatları örnek aldığımızda kadınlar için hayat daha kolay olacak. Çünkü göreceğiz ki hiçbirimiz onlar kadar sıkıntı çekmiyoruz. Ve mümin için bu dünya bir rahat ve eğlence yeri değil zaten. Günümüzün kadınının en büyük derdi “rahatlık.\" Fedakârlık kaybolmuş. \"Eşim beni rahat ettirmeli\" gibi bir beklenti içindeler. İnsan beklenti içinde olduğu zaman mutsuz olup, rahat da edemiyor. Bu dünya rahat yeri değil, burada çalışmak da var, yokluk da var. Ayrıca, eğer siz hizmetinizle birilerini rahat ettirirseniz o da size, rahatlık olarak dönecektir. Eşinizi rahat ettiriyorsunuz, çocuğunuza bakıyorsunuz. Cenab-ı Hak da sizin kalbinize rahatlık veriyor.
Bir kadın eğer mutlu olmak istiyorsa, öncelikle eşini mutlu etsin. Bu kendine mutluluk olarak dönecektir.
Eğer yaptığı fedakârlığa karşılık bulmuyor, kıymeti bilinmiyorsa da, eğer bu yaptıklarını Allah rızası için yapıyorsa bir kadın, ücretini de Allah\'tan bekler. Eşiniz size teşekkür etmiyorsa, sizin iyiliğinizi gören ve bunu bilen bir Yaratıcı var. Sonuç olarak görevimiz Allah\'ı razı etmek olmalıdır. Bu dünya belirttiğimiz gibi bir imtihan yeridir. Kimi işiyle, kimi eşiyle, kimi çocuğuyla imtihan oluyor. Buna da imtihan gözüyle bakarsak eğer daha huzurlu oluruz.


Bir sıkıntıya imtihan gözüyle bakmak, bunu hissedebilmek için bilmek, okumak, iyi bir temel aile eğitimi almış olmak gerekmiyor mu? Bireye nasıl bir eğitimle bu bilinç kazandırılabilir?


Kur\'an\'ın ne dediğini iyi bilmek gerekiyor. Özellikle neden Risale-i Nur üzerine yoğunlaşıyoruz? Çünkü, Kur\'an\'ı Kerim\'in 20. asırdaki en güzel tefsiri Risale-i Nur\'dur. Bediüzzaman, günümüz insanının anlayacağı bir dille, Kur\'an\'ın olaylara bakışını, hükümlerini açıklamış, akıllarımıza sığdırmıştır. İnsanoğlunun yaşayabileceği herşey, Kur\'an\'dadır. Ve yaşanabilecek her sıkıntının dermanı da Kur\'an\'dadır. Risale-i Nur\'lar ise bize bunları en güzel şekilde açıklamıştır. Hanımlar Rehberi\'nde mesela, kadınların birtakım komitelerce, çıkar odaklarınca yoldan çıkarıldıklarını, yanlışa sürüklendiklerini anlatır. Ve kadınlara tavsiyeleri vardır. O nedenle Risale-i Nur\'u ne kadar çok okursak ve hayatımıza geçirirsek, kendimizi kurtarabilir, topluma faydalı olabiliriz. Kendimizi Risale-i Nur okulunda yetiştirmemiz gerekiyor.