Haremeyn’de Namaz


Yazar:
İbrahim Çiftçi


Köşe:
Kapak


Müslümanlar üç mescide ziyaret amaçlı gidebilirler: Haremeyn (Mekke-Kabe ve Medine - Mescid-i Nebevi) ve Mescid-i Aksa. Bunlardan Kâbe ve -Mescid-i Nebevi Müslümanların ulaşmak istedikleri iki mekan, iki mescit, iki harem (haram)bölge. Buralara has bazı özel yasaklardan dolayı “harem” kelimesinin kullanıldığı bilinmektedir. Haremeyn’de yaşamak... Orada her şey ama her şey farklı bir anlam taşır. Yemek, içmek, oturmak, yatmak, konuşmak, gezmek, seyretmek, ibadet etmek… Mesela tavaf çok güzeldir, sevabı bir ayrıdır, zevki doyumsuzdur; ama Kâbe’yi seyretmek, tavaf edenleri izlemek, Kâbe’den tefekkür atmosferine girmek de bir ayrı güzeldir, zevktir, hoşluktur. Orada uyumak, ellerini yastık yaparak dinlenmek de bir ayrı tat verir insana.
Ravza ayrı mı? Onun da her şeyi bir ayrı. Kur’an aşıklarının, ellerinde Kuran’la yükseldikleri manevi derece. Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi Vessellem) ‘Diri’ olduğunu bilerek, onu ziyaret etmek, selam vermek, onun güzel iki arkadaşını (Hz.Ebu Bekir ve Hz.Ömer-Radıyallahu anhum-)selamlamak ve onların selamımızı aldığını hissetmek, bilmek çok çok güzel. O anı, onları yaşamak anlatılabilir mi? Yeşil Kubbe’yi seyretmek, Ravza’dan kabr-i şeriflerine bakmak, mihrabın altındaki hurma kütüğünün iniltisini anmak... Ne güzeldir.
Oralarda her şey güzel, her şey bir farklı. Ayrı bir alem. Ama bütün bunların yanında o mekanlarda namaz. Haremeyn’de namaz. Makam-ı İbrahim’de, Hicr-i İsmail’de, Hacer-i Esved çizgisinde, Cennet Bahçesi’nde namaz, ayrı bir güzel.
Tavafı içten gelen, ya da Peygamberimize (Sallallahu Aleyhi Vessellem) ait dualarla, Kur’an’la, tefekkürle yaparsınız. Hava sıcaksa, sıcakta yapmanın tadı için, zemzemle ara sıra serinleyerek hava sıcak, ayaklarınız soğuk, kalp hararet, ortam muhabbet dolu tavafı tamamlarsınız. Daireyi genişleterek, son şavtınızı tamamlar ve
”zemzem” musluklarına doğru yönelirsiniz. Dökün zemzemi başınızdan aşağıya, sürün her yerinize,dudaklarınız kıpır kıpır ve sonra dönün Kâbe’ye doğru ayakta için buz gibi. ”Oh” deyin ve şükredin. Sonra Makam-ı İbrahim’e en yakın ve uygun yeri bulun. Diğer Müslümanlara zarar vermeyecek bir mekanı yakalayın. Bakın Kâbe’ye -tevhidin sembolüne, kıblemize, siyah örtüsüyle şiirlere, ilahilere aşıklara, özlü sözlere konu olmuş, Allah (Celle Celalühu)’ın evine- ve tekbirinizi alın. Namaza durun: Allahu Ekber. İster secdegahınıza, ister Beytullah’a bakın. Orada, oraya bakarak da kılınır. Okuyun, uzun tutun kıraatı, uzun tutun rûkuyu, secdeyi, teşehhüdü. Hem okuyun hem tefekkür edin. Secdenizi yaptığınız mekanın ulviyetini, anlamını, tarihî ifadesini…Tefekkür edin. Uzatın secdenizi, alnınız buz gibi beyaz mermerleri öpmeye doyamasın, ayrılamasın ondan.Tevhid’in ifadesi Hz.İbrahim’in secdesini yakalayabilirsiniz o mermerlerde.
Allah Rasulü’nün (Sallallahu Aleyhi Vessellem) üstüne konan işkence amaçlı nesnelerden kalkamadığı secdenin mekanını alnınızın öptüğünü düşünün. O mekan ne secdelerin şahididir. Allah Rasulü(Sallallahu Aleyhi Vessellem) ve onun yolundan giden nice ulvi şahsiyetlerin alnını koyduğu secde mekanıdır onu da tefekkür et. Kıyamın kıyam gibi, secden kul gibi, teşehhüdün tefekkür gibi olsun ve yaşa namazı Kâbe’de. Namazın farz oluşunun başlangıç mekanında yaşa namazı, kıl namazı. Müslüman kardeşliğinin zirvesinde kıl namazı. Tat namazı.
Hacer-i Esved’e bak. ”Ey taş! Sen de taşlardan bir taşsın ama Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vessellem) sevdi onun için seviyorum seni” hitabına mazhar olmuş, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vessellem)in “emin”liğinin en büyük tanığı, cennetin kokusunu taşıyan, tavafın işareti, selamın köşesi, Kâbe taşlarının en hası olan Hacer-i Esved’in dibinde kılmak namazı.İmam gelirken Hacer-i Esved’in yanında yer kapıp namaz kılmak için yapılan “öfkesiz mücadele” sonunda uy Kâbe’nin emsalsiz imamlarına ve kıl farzını.Sabah namazıysa Kur’an’ı da yaşa imamların kıraatında, huzuru yaşa namaz anında, huşuyu hisset kıyamda… Aman Ya Rabbi! Her yer Kur’an, her yer huzur, her yer huşu. Havada sadece uluhiyet solunuyor.İnanmanın, namazın, Müslüman olmanın yüceliği bir tablo halinde görülüyor. İmamın kıraat sadeliğini, müezzinin ahenk dolu tekrarlarını kulaklarınız yaşasın. Aynı anda,”o rûku olmasa dünyada eğilmez başlar” diyen şairi doğrulayan rûkuya eğilirsiniz ve imamın uzun tuttuğu rûkuyu da uzadıkça yaşarsınız. Herkes onun huzurunda belini eğmiş onu tesbih ediyor. Secdelerin uzunluğu da zevkin, kul olma zevkinin, Allah’ın (Celle Celalühu) yüceliğini fark etme, hissetme, yaşama zevkinin doruğa ulaştığı zamanda “O An”ı yakalamak. Aman Ya Rabbi! O an. ”O an”ı yaşamak… Hani demiş ya zat, bir Allah (Celle Celalühu) dostu hastalanınca: ”Hiçbir şeyi özlemedim, secdeyi özlediğim kadar.” Hastalığı sebebiyle secde yapamıyormuş da.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/islamin-sartlari/57422-haremeyn-de-namaz.html#post117179
“O an ”kulun, Allah’a (Celle Celalühu) en yakın olduğu an. Onunla baş başa kaldığı, dünyayı göremediği,alnını yere sürdüğü an. ”Sen en büyüksün Rabbim. Ben acziyetimle sana geldim.Sana kulluğumu, kul olduğumu biliyorum…” dediği anı, Haremeyn imamları uzun tutarlar. O mekanlarda Allah(Celle Celalühu)’a en yakın olunan zamanı, ”O ah”ı daha uzun, daha fazla hazzetsinler diye galiba.
“Edeb” kelimesinin anlamını bulduğu mekan: Medine-i Münevvere. Nurlu şehir. O, oraya vardığı için “münevver” olan; O,orada olduğu için Kâbe’den sonra, ziyaret edilen ikinci mescit olan; O, orada olduğu için cennet bahçesi olan; O, orada olduğu için cennet kokusuyla kokan mekan. O, orada olduğundan, oraya varmak isteyenler “edebli olmak” zorundadır.
Büyük küçük, kadın erkek, yaşlı genç, makamlı makamsız, alim cahil, paşa asker… Herkes oraya varmadan, onun huzuruna varmadan edebi öğrenir. Edebe aykırı olur diye, yeşil kubbe inşaatında çalışanlar dünya kelamı etmemişler. Malzeme verirken ”Bismillah” alırken “Elhamdülillah” ya da “La ilahe illallah…” demişler.Atların nallarını keçelemişler edeb için. Daha niceleri…
O, mekan… O’nun mescidi… O’nun Ravzası… O’nun imam olduğu, O’nun hutbeye çıktığı, O’nun dinlendiği, O’nun sohbet ettiği mekan. O’nun “yıldız” diye nitelendirdiği sahabe-i kiramın,”ehl-i beytim” dediği insanların mekanı. Mescid-i Nebevî…
Kur’an bülbüllerinin merkezi, Allah (Celle Celalühu) dostlarının mücavir alanı, tefekkürün, zikrin, dostluğun, kardeşliğin, huzurun, huşunun zirve yaptığı mekan. Burada namaz kılmak. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vessellem)’in kabr-i şeriflerini kalbinizden tarafa, namaz kıldırdığı mihrabı karşınıza, hutbeye çıktığı minberi sağ tarafınıza aldınız ve “Cennet Namazı” kılmak için kıyamdasınız. ”Cennet bahçelerinden bir bahçe” diye nitelendirdiği Ravza’da namaz için kıyamdasınız. Her yanınız mü’min dolu,aşık dolu,veli dolu. Herkes “Cennet Namazı”için, hadis-i şerifteki müjdeye ulaşma coşkusunda... Siz de öyle alın tekbirinizi. O’nun namazı yaşadığı yerde namazı yaşamak için ”Allahu Ekber”. Girdiniz namazın huşuuna, huzuruna namazın müjdesinin, ulaştırıcısının namazı kıldığı yerde. ”Okuyun uzun uzun okuyun” diyeceğim kıyamda ama sıra bekleyenler var. Onlar da Ravza’da namaz kılmanın hasretiyle koşmuşlar Medine’ye. Namaz mekanı ”Cennet Bahçesi”nde, Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vessellem) namazı kılmak için bekliyorlar. Onun için, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vessellem) gibi secdeyi de uzat diyemiyorum. Oradaki namazı diğer kardeşlerin için biraz kısa tut. Onlar da o zevki tatsınlar. Selamını ver ve çekil oradan. Herkes ”Cennet Bahçesi”nin kokusunu alsın, susuzluğunu gidersin, yangınını söndürsün. Seyret geriden orayı. Orayı yaşayanları seyret.Kükreyerek ağlayanları, göz yaşlarını içine dökenleri seyret. Cennet bahçesinin her çeşit bülbüllerini seyret gül kokusunu almak için bekleyen.
Mescid-i Nebevi’de namaz… Kâbe’nin tavafı, Kâbe’nin seyri bir ayrı haz verir; Mescid-i Nebevi’nin de namazı, Kur’an’ı doyumsuz bir haz verir insana. Orada namaz, kendi kendinle baş başa kalmanın bir timsalidir. Gürültünün “g” sinin bile yok olduğu “güvercin bakışlı bir sessizliğin” hakim olduğu koca mescitte namaz bir baş başa kalmadır. Uzatın namazınızı, kıyamınızı da, rûkunuzu ve secdenizi de.
Hiçbir sesin olmadığı, manevî havanın teneffüsünün çok kolay olduğu, Kur’an, zikir, aşk, hasret, vuslat, göz yaşı, sevinç, mutluluk, huzur dolu peygamber mescidini serin serin yaşayın namazınızda. Bak yan taraftaki kendine has sarığıyla uzun, zarif, halim, siyah, mütebessim Sudanlıya, nasıl açmış kollarını havaya namaz sonrası. Ne istiyor acaba Allah’a (Celle Celalühu) en yakın olunan bu mekanda. Ön taraftaki nezih, kibar, cüssesi küçük, gönlü büyük esmer Malezyalı “kıyam”da “kıyamı” yaşıyor herhalde. Uzak Asya’nın insanları namazlarını kısa, dualarını uzun tutuyorlar. Bakın kirlenmiş beyaz giysisi, kabarık sarığı, dağlı insanın rahatlığı, fakirliğin mahcubiyeti zor gelmenin yorgunluğu, buraya ulaşma imkanının şükrüyle iri, zayıf, elmacıkları belirgin Afganlının secdesine. Hiç durmadan kaza kılıp, secdeyi kısa ama devamlı yaşıyor.
Allah’a (Celle Celalühu) en yakın olmanın adı secdeyi Mescid-i Nebevi’de yaşamak da, etrafındaki diğer Müslümanların secdelerini seyretmek de ve ”Ya Rabbi beni ve neslimi namazdan alı koyma, beni secdeden mahrum bırakma…” diye dua etmek.
Sabah namazı… Medine’nin geceleri serindir, uykusu da güzeldir bu yüzden. Gece uykunuzu o mescit müezzinlerinin kendine has teheccüt ezanı böler. O ezanlar, Şair Nabi’yi hatırlatır. Sonra ikinci ezanı duyarsınız imsakın işareti. Medine sokakları hareketlenir. En uzak noktalardan araba homurtuları duyarsınız. Her yol Mescid-i Nebevi’ye çıkar Medine’de. Bu sebeple yaya gidenleri, arabayla gidenler alırlar sormadan nereye gittiğini. Çünkü herkes oraya gidiyor. Dünyanın her yerinden gelmiş Müslüman kardeşlerimizle yan yana durdunuz namaza. Saflar öyle sık ki. Suudiler hiç affetmezler gevşek safı, kıyam esnasında. Bir önceki safta yer almak bir yarıştır kimse ikram etmez orada. Günlerden Cuma ise, sabah namazında tilavet secdesi vardır. Bu Mekke’de de öyledir. Tekbirinizi aldınız, daldınız. İlahi davetin tadına. Okuyor imamınız. Her ayeti tek tek. Ağlıyor imamınız siz de ağlıyosunuz. Niçindir bilinmez. Siz hem namazı, hem kıyamı,hem kıraatı, hem Ravza’yı…Yani çok şeyi yaşıyorsunuz. Sonra dalgınlığınızı bir farklı tekbir bozuyor ve hemen secdeye kapanıyorsunuz. Tilavet secdesi.Allah’ın (Celle Celalühu) gücünü, haşmetini, heybetini, büyüklüğünü tüm kainatın anladığını, insanın da anlaması gerektiğini ifade eden tilavet sevdesi, Cuma’mızın ,bayramımızın bir işaretidir Haremeyn’de.Onun için bir ayrıdır Haremeyn’de sabah namazları.
Haremeyn’de, cemaat namazları bir hayattır. Diri olduğumuzu, ölüysek dirilmemizi sağlayan bir ibadettir. Müslüman kardeşliğinin ne olduğunu saf tutmayı, kıyamı, rûkuyu, secdeyi, kıraatı, öğreten, yaşatan bir farklılıkltır Haremeyn’de cemaat namazları… Haremeyn’de namaz Rab’le baş başa, Habibiyle yan yana, sahabeyle omuz omuza, ehli beytle iç içe, Allah (Celle Celalühu) dostlarıyla gönül gönüle olmaktır. Vesselam.