Kur'an'ı Kerim'de resullerin kıssaları incelediğimizde müş*riklerin vahye karşı aldıkları şid*detli tavrın ön plana çıktığını açıkça görmekteyiz. Bu yazımız*da, kıssalarda müşriklerin pey*gamberlere karşı sergiledikleri tavırları inceleyeceğiz.

Allah yeryüzü üzerindeki herhangi bir toplumu imtihana aldığı zaman önce onlara içlerin*den birini resul tayin eder.

"Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikir gelmesine şaştınız mı ? " (Araf, 7/69)

"İçlerinden bir adama: "İnsan*ları uyar ve inananlara, Rab'leri katında kendileri için' bir doğ*ruluk kademesi olduğunu müj*dele!" diye vahyetmemiz, insan*lara tuhaf mı geldi?" (10/2)

Allah'ın, o kavim içerisinden, kendilerince çok iyi bilinen birini Resul seçmesi, müşriklerin peygam*berler hakkındaki kimlik itirazları*nı önler. Ayetlerde Resullerin kim oldukları nereden geldikleri hakkında müşrikler tarafından ileri sürü*len itirazlara rastlanmaz.

Eğer bu elçi dışarıdan gelen biri olsay*dı müşriklerin itirazlarının daha da çeşitleneceği aşikar olurdu. Her şeyden önce dışarıdan ge*len bu elçinin kendini topluma tanıtması onların güvenini ka*zanması gerekirdi. Daha sonra vahyi anlatabilirdi.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/islami-bilgiler/56302-musriklerin-vahye-ve-resullere-karsi-aldigi-tavirlar.html#post114638

"Ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm." (7/68)

"Ey Salih, sen bundan önce bizim aramızda ümit beslenen bir kişi idin."(11/62)

Ayetlerde işaret edildiği gibi Resuller bu*lundukları toplum içerisinde kendilerini kabul ettirmiş emin kişilerdi.

Fakat Allah'ın onları resul se*çip vahyini indirmeye başlama*sıyla birlikte, bu emin kişilerin toplumdan tecrit edilip ağır ha*reketlere maruz kaldıklarını görmekteyiz.

"Doğrusu seni yalancılardan sanıyoruz." (26/185)

"Hayır o yalancı şımarığın bi*ridir." (54/25)

"Biz senin beyinsiz olduğunu görüyor ve seni yalancılardan sanıyoruz." (6/66)

Sapık toplumların işlerine gelmediği anda tertemiz resulle*ri karalamaya çalışmaları Vahiy'e karşı aldıkları şiddetli tavırlar*dandır.

Müşrikler bu iftiralarına top*lumu inandırabilmek için vahiy*den önce, doğru sözlü ve güve*nilir olan resullerin "kahin, sihir*baz ve şair"ler gibi cinlere karı*şıp mecnunlaştığını ileri sürmüş*lerdir.

"Bir kahinin sözü de değil*dir." (69/42)

"Kafirler: "Bu apaçık büyücü*dür." dediler." (10/2)

"Cinlenmiş bir şair..." (37/ 36) Bu saldırılarla müşrikler Resul'ün toplumdaki insanlarla muhatap olup, onları vahyi doğ*rultuda değiştirmesini önlemek istemişlerdi. Böylece zalim beşeri sistemlerinin oluşturduğu sosyal düzenlen muhafaza edip, statü*kolarını koruyabileceklerdi.

Müşriklerin bu benzetmeleri*ne Allah, şiddetle karşı koyar.

'Rabbi'nin nimeti sayesinde sen ne kahinsin ne de mec*nun." (52/29)

"Biz ona şiir öğretmedik, ona yakışmaz da." (36/ 69)

"O gün cehennem ateşine ka*kılırlar: "

"İşte yalanlayıp durdu*ğunuz cehennem budur!"

"Bu mu büyü yoksa siz mi görmü*yorsunuz?" (52/13-14-15)

Müşrikler, toplumu vahiyden uzak tutabilmek için değişik metotlar da denemişlerdir. Örneğin gelen vahiyle birlikte toplumun atalarının sapıklıkla itham edil*diği kendilerinin sadece ataları*nın yolundan gittiğini gündeme getirerek Resullere karşı toplum*da tepki oluşturmuşlardır.

" Biz ilk atalarımızdan böyle birşey işitmedik."(23/ 24)

".....Şimdi atalarımızın taptık*larına tapmaktan bizi men mi ediyorsun ? " (11/62)

" Bu sizi babalarımızın taptı*ğından çevirmek isteyen bir adamdan başka bir şey değil*dir..." (34/43)

Böylece oluşacak tepkiyle ka*bilecilik güçlendirilip toplumda*ki insanların atalarından gelenle, yani kendilerinin de üzerlerinde bulundukları hal ile devam et*meleri sağlanacak ve vahiy ile toplum arasına bir duvar örebi*leceklerdi. Kitabullah bu tuzağa karşı örnek olarak aşağıda bazı*sını vereceğimiz ayetlerle insan*ları uyarmıştır.

" Onlar bir ümmetti gelip geç*ti. Onların kazandıkları kendile*rine, sizin kazandıklarınız size aittir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız. "(2/134)

"Babaları hiçbir şey bilmeyen, doğru yolu bulamayan kimseler olsa da mı?" (5/104)

" Ey kavmim! dedi. Bakın ya ben Rabbimden bir delil üzerin*de isem ve o bana kendinden rahmet vermişse " (11/63)

Allah müşriklere körü körüne itaatin doğru bir yol olmayacağını, doğru yolun kendi akıllarına hitabeden vahiy'i düşünerek ona itaat ile bulunabileceğini bildirir.

Neticede herkes kendi yaptıkla*rından sorumlu olacaktır. 0 hal*de boş bir yol olan "atacılık/ırk*çılık" vahiy'e karşı geçerli bir sa*vunma olmaz.

Resullere yapılan iftiralardan biri de resullerin insan olması gi*bi doğal bir olgudan ileri gelir. Bu da bize gösteriyor ki vahiy'in karşısında acizlik içerisinde kalan müşrikler ne olursa olsun karşı*larındaki Resulü halk nazarında küçültmek için her olguyu kul*lanmaya çalışıyorlardı.

"Bizim gibi bir insandan baş*ka bir şey değilsin." (26/185)

"Aramızda bir beşere mi uya*cağız." (54/24)

"Seni de ancak kendimiz gibi bir insan görüyoruz." (11/27)

Evet, Resul'ün insan olmak gibi bir sünnetullah'ı, Resul'ün aleyhinde kullanıyorlardı. Amaçları onu getirdiği vahiy'in içeriğinden ayrı tutarak tartışma*yı olağanüstü isteklere sıçratmak ve böylece mucize istekleri ile peygamberi aciz göstermekti.

"Eğer doğru sözlülerden isen göğün bir parçasını üzerimize düşür, dediler." (26/187)

"Eğer doğrulardansan bize bir mucize getir." (26/154)

"Niçin ona Rabbinden bir ayet indirilmiyor ? " (29/50)

Bu hususta Allah peygamber*lerin ağzından şöyle cevap verir.

"Ayetler (mucize) Allah ka*tındadır. " (29/50)

Eğer Allah mucize verir ise bu seferde mucizeyi inkar etme*ye çalışırlardı. Amaçları iman et*mek değil peygamberi zorda bıra*karak onu halk nazarında göz*den düşürmekti. Müşriklerin mucize istekleri karşısında pey*gamberin durumunu Allah şöyle beyan eder.

"Onların yüz çevirmesi sana ağır gelince yeri delmeye ya da göğe merdiven dayamaya güç yetirebilseydin onlara bir ayet getirirdin." (6/35)

Buraya kadar tevhid inancını getiren peygamberlere ve onun şahsında vahiy'e iftiralarda bulu*nan müşriklerin iftira ve taarruzları üzerinde durduk. Şimdi bu iftira ve taarruzlarda bulunan müşrikleri tahlil etmeye çalışa*lım.

Peygamberler elçilikle görev*lendirildikleri andan itibaren, al*dıkları vahiy'i topluma iletmeye başlarlar. Karşılarında vahiy'i iletmeleri gereken bütün bir top*lum vardır. Çünkü içinde yaşa*dıkları toplumda yanlış bir din inancı vardır ve bu inanca vahiy gelene kadar resullerde dahil herkes itibar etmektedir.

Ne zaman ki resul elçilikle müşerref olur o zaman karşısında tüm toplumu bulur. Vahiy'i onla*ra ilettiğinde bu insanlardan ba*zıları iman edecek ve elçilerin yanında bulunacaklardı. Ancak bunlar olana kadar resul inan*cında yalnız, karşısında da tüm toplum bulunmaktadır.

Vahiy'in gelişiyle beraber Resul. topluma tevhid inancını an*latmaya ve yaymaya başlar. Top*lumda ki bazı insanlar hemen onun yanında yer alır ve onun

inancını paylaşmaya başlar. An*cak bunlar çok cüzi bir azınlıktır. İnkar edenler ise çok büyük bir çoğunluktur. Toplum artık Resule inananlar ve karşı gelenler olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Bu olguyu Allah şöyle belirtiyor.

"Semud kavmine kardeşleri Salih'i gönderdik. Hemen birbi*riyle çekişen iki zümre oluverdi*ler." (27/45)

Artık iki kutupa ayrılan bu toplumda vahyi görüşü temsil eden Resul ve ona itibar eden bir avuç taraftarı ile onun getirdiği vahyi reddeden büyük bir ço*ğunluk vardır.

Şimdi Resullere karşı çıkan ve onların getirdiği vahyi reddeden kutupu, müşrikleri incelemeye de*vam edelim.

Müşriklerin bulunduğu in*karcı gurubun içerisinde de on*ları yöneten önder bir gurubun bulunduğunu görmekteyiz. Bu önder gurup inkarcılar içerisinde çok küçük bir azınlık olarak or*taya çıkmaktadır.

" 0 şehirde dokuz kişi vardı ki bunlar yeryüzünde bozguncu*luk yapıyorlar. İyilik tarafına ya*naşmıyorlardı. " (27/48)

Salih'in (a) kavminin inkarcı*ları içerisindeki önder gurubuna dahil insanların sayısını bildiren bu ayetteki verilen sayı ilgi çeki*cidir. Kavmin nüfusu belli değildir. Ancak binleri on binleri bula*cağını tahmin edebileceğimiz bir toplumda müşriklerin başını çe*ken,onları Resullere karşı inkara azmettiren çok az sayıdaki bir guruptur. Bu olgu bütün Resulle*rin kıssalarında aynı gözükmek*tedir.

Sosyolojik olarak bu olgu ge*nel geçer bir kaidedir. Toplumlar her zaman küçük bir azınlık ta*rafından yönetilmiş ve yönlendi*rilmişlerdir. Toplum yöneticileri mal olarak önde giden zenginler,Resullere yapılan tüm iftira ve saldırı kampanyalarını bu azın*lık gurup tezgahlar ve böylece halkın vahye yönelmesini önle*meye çalışırlardı. Çoğunluk olan halk ise, bunların ürettiği slogan*lar çerçevesini aşamayan rızklarını kazanmak derdine düşmüş, fikri gayret göstermeyen bir kit*ledir.

"Mele" "Mütref" ve "Müstek*bir" ler maddeten ve fikren zayıf düşürdükleri halk adına pey*gamberlerle savaşırlar. Çünkü onların malı mülkü ve askeri güçleri vardır ama bütün bu ka*zançlarını sağlamak ve devam ettirebilmek içinde halk onlara lazımdır. Onların sömürülerine karşı çıkan vahye tabi olan bir toplum ise, sömürü hortumlarını tıkayacak ve ellerindeki egemenliklerini kaybettirecektir. Dolayı*sıyla halk onlara lazımdır ve re*sullere karşı verilen mücadelede aslolan peygamberleri toplumun ilgi odağından düşürmektir. İşte halkı kazanmak için Resullere karşı yaptıkları şiddetli mücade*le esnasında Resulleri halk naza*rında gözden düşürmek için yer ve zamana dayalı olarak iftira ve saldırı kampanyaları düzenler*

Dolayısıyla siyasi, askeri ve maddi gücü elinde bulunduran bu zümre toplumun peygambe*re karşı tutumlarını belirleme ça*bası içindedir.