Uzun süreli Cehennem azabına katlanmaya hazır olmaları, ne kadar küçük düşürücü bir
mizah üslubu ile alaya alınıyor!
Bu ceza, işledikleri suçun alçaklığına denk düşen bir cezadır. İnsanlara açıkça
anlatılsın, yeryüzünde uygulamaya geçirilsin, toplumların hukuk sistemi ve sosyal
düzeni olsun diye yüce Allah tarafından indirilmiş olan kitabı, gizli tutma, saklama
suçunun cezası. Kim bu kitabı insanların bilgisinden gizlerse onu uygulamadan
alıkoymuş olur. Oysa bu kitap, uygulamaya geçirilsin diye indirilmiş bir gerçektir:
"Çünkü Allah, bu kitabı hakk içerikli olarak indirdi."
Kim bu kitaba uyarsa o doğru yoldadır; gerçekle, doğru yoldan giden insanlarla,
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/islami-bilgiler/33010-islami-hakikatleri-gizleyenler.html#post68116
evrenin köklü yaratılışı ve kanunlar bütünü ile uyum halindedir. Fakat;
"Bu kitap üzerinde görüş ayrılığına düşenler, gerçekten derin bir anlaşmazlık,
uyuşmazlık içindedirler."
Böyleleri, gerçekle uyuşmazlık halindedirler; evrenin tabiî kanunlar sistemi ile
uyuşmazlık halindedirler; aralarında ve kendi iç dünyalarının dengeleri ile
uyuşmazlık, bağdaşmazlık halindedirler...
Böyleleri, gerçekten eskiden de öyle idiler, şimdide öyledirler. Kitapları hakkında
görüş ayrılığına düşen, bu kitabı bütünüyle benimsemeyerek bölümleri arasında
keyfine göre ayırımlar yapan her ümmet bu kategoriye girer, bu ayette sözü
edilenlere eklenir. Bu ayetin hükmü, farklı zaman dilimlerine ve değişen milletlere
rağmen aynı kalarak her zaman ve her yerde gerçekleşen bir ilâhî vaaddir. Biz onun
pratik olarak doğrulanışını şu anda içinde yaşadığımız dünyada açıkça görüyoruz.
Okuduğumuz bölümün son ayetinde imana dayalı doğru düşüncenin, yine imana dayalı
isabetli davranış sisteminin kuralları ortaya konuluyor, ayrıca samimi müslümanların
ve gerçekten Allah'tan çekinenlerin (takvalıların) niteliği belirleniyor.
Fizilal-i Kur´an,Bakara:174
„ Allah'ın indirdiği Kitaptan bir şeyi gözardı edip saklayanlar ve onunla
değeri az (bir şeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası
değildir.(173) Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz.(174) Ve
onlar için acıklı bir azab vardır.“
ACIKLAMA:
1 . Bunlar, ilâhî kitapları bildikleri halde onları halktan gizleyen ve aralarında
yaygın olan tüm bâtıl inanç, kötü gelenek ve gereksiz kısıtlamalardan sorumlu, yeni
yeni kurallar uyduran bilginlerdi. Ayrıca onların bir suçu daha vardı. Halk arasında
kasten yaygınlaştırılan cahillik nedeniyle ortaya çıkan kötü davranış ve geleneklere
karşı bir tek kelime bile söylememişlerdi. Sadece bununla da kalmamış, çoğunluğun bu
üzücü durumunu kendileri için avantajlı bulmuş ve bu nedenle Allah'ın emirlerini
halktan gizli tutmaya devam etmişlerdi.
2. Burada "ruhani önderler" ve "azizler" denilen kişiler hakkındaki yanlış inanç ve
iddialar reddedilmektedir. Bu kimseler kendilerini halka çok dindar ve kutsal olarak
göstermeye çalışmışlar ve halk da onlara her zaman inanmıştı. Onlar, Allah katında,
hak adına şefaat edip onların bağışlanmasını sağlayabileceklerini sanıyor, halk da
bunlara inanıyordu. Allah burada bu "ruhani önderler"e değil şefaat yetkisi vermek,
onlarla konuşmayacağını onları dindar ve kutsal olarak kabul etmeyeceğini
bildirmektedir.
Tefhimu´l-Kur´an,Bakara:174
Meâl-i Şerifi
HAK DINI KUR´AN DILI
174- Allah'ın indirdiği kitabı, yahudi bilginlerinin yaptığı gibi gizleyenler, ve bu
gizleme sebebiyle az bir değer, yani ne kadar çok da görünse, işin aslında az olan
bir dünya menfaati, para, mal veya makam satın alanlar, kısaca dünya muradına ermek
için Allah'ın kitabını veya o kitabın hükümlerini gizleyen ve gerçekleri
değiştirenler yok mu? işte onlar, karınları dolusu ateşten başka bir şey yemezler.
Bu yüzden aldıkları bedeller, yedikleri şeyler, içlerinde gerçek bir ateş olacak,
onları yakacak ve devamlı yakacaktır. Çünkü şer'î gerçeklerin aksine yapılan her
işte manevi bir ateş kıvılcımı vardır. Onu gizlemek suretiyle elde edilen dünya
menfaati, elbette ateşten başka bir şey olmayacaktır. ve kıyamet gününde Allah,
onlara söz söylemeyecek, yani rahmetle iltifat etmeyecektir.
Çünkü "Bir kötülüğün cezası, onun gibi bir kötülüktür." (Şûrâ, 42/40). Bunlar ise
Allah'-ın kelâmını gizlediklerinden, ahirette rahmet sözünden mahrum kalacaklardır.
onları tezkiye etmeyecek ve günahlarından temizlemeyecektir. Mümine yapacağı gibi
affından hissedar kılmayacak, oldukları gibi bütün kirlilikleriyle mahşer yerine
getirecektir. ve bunların hakkı acı veren devamlı bir azabdır.
Bu sabır, sonu selamet olan bir sabır değil, ebedî bir felaket olan çaresizliktir.
bu ateş azabı, sebepsiz ve haksız da değildir. Çünkü Allah kitabını şüphesiz hak
ile, hakla ilgili, hakkı söyler olarak indirdi. Bunun için kitabını yalanlayanın
veya gizleyenin hakkı ateş olur.
Bir de Kitap hakkında ihtilafa düşenler, Allah'ın indirdiği kitapların hepsine
inanmayıp da, kimi Tevrat'a, kimi İncil'e inananlar ve sonra kitabın bir kısmına
inanıp bir kısmına inanmayanlar, elbette haktan, doğrudan çok uzak bir ayrılık ve
anlaşmazlık içindedirler. Haktan bu kadar uzak bir ayrılık içinde koşan batıl
ehlinin hakkı da ebedî bir azabdır.
İşte bu sebeple onlar, o ateş azabını hak etmişlerdir.
Bu âyet bize şunu anlatıyor ki, aralarında kendisiyle amel edilen ve anlaşmazlığa
düştükleri zaman hakem kabul edilecek hak bir kitaba iman etmemiş olanlar,
tartışmadan ve anlaşmazlıktan kurtulamayacakları gibi, kitapları ayrı ayrı olan
insanlar arasında birleştirici bir bağ bulunamayacağından ihtilaf ve anlaşmazlıkları
ebedî olur. Bağlı göründükleri kitabın tamamına gerçekten sadakatle inanmayarak, onu
kendi gönüllerine, heveslerine göre anlamak isterler. Kitaplarının bir kısmına
inanırlarsa, diğer kısmına inanmazlar ve böylece birinin inanır göründüğünü diğeri
inkar eder. bunlar da heveslerinin değişikliği ölçüsünde ihtilaf ederler. Bunun
neticesi de kitapsızlığa ve en büyük münakaşa ve mücadeleye götürür. Haktan
uzaklaştırır. Bu da toplumları perişan eder ve ebedî azaba sürükler.
Her ne yapılırsa yapılsın, insanlar için haktan başka birleşme yolu ve hakka
uymaktan başka mutluluk sebebi yoktur.
Kitabın aslında ihtilaf etmeyerek, onu isteğine göre dünya menfaati nedeniyle inkar,
te'vil ve değiştirmek suretiyle gizlemeye kalkışmayarak hüsn-i niyetle ve tam
dürüstlükle anlamaya çalıştıkları halde insan olmaları bakımından kavrayışları
farklı olanların ise asıl beraberliklerine zarar gelmez. Bunların anlaşmazlıkları
haktan uzak bir anlaşmazlık olmaz.
Herhalde nâsih ve mensûhiyle Allah'ın kitaplarına inanmamak ve hak kitabın bir
kısmını tanımamaya çalışmak felaketin başıdır. Allah'ın bütün kitaplarına iman etmek
ve kitab hakkında ihtilafa düşmekten kaçınmak, imanın ve İslâm'ın şartlarındandır.
Mümkün olan bütün gayretini sarfederek gerçek ilmî ictihatlar yoluyla meydana gelen
ihtilaflar ise, ihtilaf icad etmeyi gaye edinmemek şartıyla muaftır. Hatta bir
hadiste işaret buyurulduğu üzere kolaylaştırıp genişletme bakımından rahmet sebebi
de olur. O şartla ki, bunlarla amel edecek olanlar, ihtilafı değil, ittifak yönünü
araştırma vazifesini unutmasınlar.
Bunun için bir ferdin, sıkıntılı bir zamanda hakkında ihtilaf edilen bir görüşle
amel etmesinde bir sakınca yoksa da, sosyal konularda ittifak edilen yön
araştırılmadan böyle ferdî bir görüşle fetva verilmesi tevhid prensiplerine aykırı
ve bu âyetin uyarısına dahil olur.
Özellikle kalem ve söz sahibi olanlar, yazı ve te'lifle meşgul olanlar, emir, yasak,
eğitim ve öğretim üzerinde bulunanlar, bu âyetleri dikkat nazarlarından asla uzak
tutmamalı, hakkı gizlemenin, ihtilafın, anlaşmazlığın ne kötü bir sonucu olduğunu
düşünmelidirler.
Ka'b b. Eşref, Ka'b b. Esed, Mâlik b. Sayf, Huyey b. Ahtab ve Ebu Yâsir b. Ahtab
gibi ve Tevrat'taki Hz. Muhammed'in sıfatları hakkındaki âyetleri ve diğer bazı
hükümleri gizleyen ve bu sebeple hemcinslerinden hediyeler alan Yahudi reisleri
hakkında inen bu gizleme âyetleri ve yukardaki benzeri, müslümanlar için de pek
ibretli bir ahlâk dersini kapsamaktadır.
Kısaca insanın mutluluğu ve hakka yakınlık; şirkte, küfür ve nankörlükte, cahilce
taklit ve taassubda, hayvanlıkta, hayvan gibi helal ve haram tanımamakta, pis pis
şeyler yemekte, şeytana uyup çirkin şeyler yapmakta, bilir bilmez ağzına geleni
söylemekte, hakkı gizlemekte, kitab hakkında ihtilafa düşmekte, hakka karşı ayrılık
ve anlaşmazlık çıkarmakta değil, tam mânâsıyla hayır ve ihsanda, bol iyiliktedir. O
halde asıl hayır ve iyilik nedir?
Elmali Hamdi Yazir/Bakara:174