tasavvuf

Mehmet Tâlu



Aile büyük tehlike altında bulunuyor!

Tüp bebek ve taşıyıcı annelik


Evli bir erkek ve kadının çocuk sahibi olmaya çalışması hem vazgeçilmez bir hak, hem de bir zarurettir. Çünkü evliliğin en önemli gayelerinden birisi neslin devamıdır. Çocuk, Yüce Allah'ın kullarına bahşettiği bir nimettir. Bu hususta Kur'ân–ı Kerim'de şöyle buyrulmaktadır:
"Göklerin ve yerin mülkü, Hükümranlığı Allah'ındır. O, dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir. Yahut o çocukları erkekler, dişiler olmak üzere çift verir. Dilediği kimseyi de kısır yapar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir, hakkıyla gücü yetendir." (Şûrâ sûresi:49-50)
Yüce Allah her şeyi bir sebebe bağlamıştır. Sebeplere sarılmak, kader inancına ters düşmez. Bu yüzden kendisinin veya kocasının kısırlığı sebebiyle normal cinsel ilişki yoluyla çocuk sahibi olamayan bir kadının, çeşitli meşrû tedavi yollarına baş vurarak çocuk sahibi olması, en doğal hakkıdır.
Bir takım rahatsızlıkları nedeniyle çocuk sahibi olamayan eşlerin, çocuk sahibi olabilmek için kullandıkları tekniklerden birisi de 'tüp bebek' yöntemidir. Bu bir nevi sunî döllenme yöntemi olup, erkeğin spermi alınıp laboratuar ortamında kadının yumurtasıyla döllendirilmesi, sonra da kadının rahmine konularak hamileliğe ve doğuma imkan hazırlanması suretiyle olur.
Sunî dölleme yöntemlerinden; kocanın spermi ile hanımının yumurta hücresinin alınıp, laboratuar ortamında döllendirilmesiyle oluşan embriyonun, yine karısının rahmine konulması veya kocanın spermi alınarak karısının rahim kanalına veya rahmine yerleştirilerek, dahilde bir döllenmenin gerçekleştirilmesi şeklinde yapılan tüp bebek uygulaması câizdir.

* * *
Buna karşılık; kocanın sperminin, nikâhlısı olmayan bir kadının yumurtasıyla döllendirilmesi neticesinde oluşan embriyonun, karısının rahmine konulması veya yabancı bir erkeğin spermi kullanılarak yapılan döllendirme sonucu oluşan embriyonun, kadının rahmine konulması veya eşlerden alınan yumurta ve spermin laboratuar ortamında döllenmesiyle oluşan embriyonun, hamile kalmaya gönüllü bir başka kadının rahmine konulması veya aralarında nikah bağı bulunmayan bir erkeğin spermi ile bir kadının yumurtasının laboratuar ortamında döllendirilmesi ve embriyonun kadının rahmine konulması şeklindeki uygulamalar ise, neseplerin karışması, anneliğin zayi olması ve benzeri hukukî sakıncalara yol açmasına sebep olacağından kesinlikle câiz değildir.
Bu bakımdan: İster evli olsun, ister evli olmasın bir kadının sperm bankasından satın aldığı spermle hamile kalması kesinlikle caiz değildir, haramdır. Çünkü İslam dininin 5 temel prensibi var: "Dini muhafaza, nefsi muhafaza, nesli muhafaza, malı muhafaza ve aklı muhafaza." İslam'ın nefsi ve nesli muhafaza temel prensibinde birtakım zaruri unsurlar var. Onlardan biri de nesep ve neslin devamı.

* * *
Neslin devamı aile birliğine bağlı. Hem nesebin hem de neslin sağlıklı olarak devam edebilmesi aile çekirdeğine bağlı. Çocuk sahibi olmak ailenin gayesidir. Bu da İslam dininin nesli muhafaza prensibine bağlıdır. Eğer çocuk sahibi olamayan eşlerin durumu hastalık kabul ediliyorsa ki Dünya Sağlık Teşkilatı sağlığı 'insanın bedenen, ruhen ve sosyal bir varlık olarak tam iyilik halidir' diye tarif eder; zıddı hastalık halidir. Çocuk sahibi olmak, neslin devamı için önemli bir unsur olduğuna göre, olamamak bir hastalıktır. O zaman İslam dini nesli muhafaza kaidesine göre de hastalığın tedavi edilmesini emreder. Eğer tıp dünyası çocuk sahibi olamamayı bir hastalık kabul ediyor ve bunun da tıbbî imkânlarla karşılanmasını mümkün görüyorsa İslam dini olarak bu imkânı kullanmak gereği ortaya çıkıyor. İslam'ın temel prensiplerinden birine uygun olan diğeriyle çatışıyorsa müşterek noktaları bulmak söz konusudur. Fert olarak canın muhafazası, neslin muhafazası, hastalıkların tedavisi bir hakikat ise neslin muhafazası prensibi de ihmal edilmemeli.



TÜP BEBEĞİ MEŞRU KILAN GEREKÇELER

Alternatif üreme teknikliklerinin İslam dininin temel prensiplerinin çizdiği sınırlar içinde kullanılması meşru ve caizdir. Bu sınırlar şunlar:
Tüp bebek metodunda kullanılan malzeme ki; bunlar yumurtadır, spermdir, mutlaka evlilik birliği içinde nikâh altındaki çiftlerden temin edilmesi vazgeçilmez bir prensiptir. Bu uygulamalarda evlilik birliğini gereksiz kılacak herhangi bir yaklaşım İslam'ın temel prensipleriyle kesinlikle bağdaşmaz.
Mesela evlilik birliği yokken sperm teminiyle çocuk sahibi olmak. Tıp bunu mümkün görüyor ve uyguluyor, ancak İslam dini buna izin vermiyor. Çünkü bu, evliliği gereksiz kılan bir uygulamadır ve nesli muhafaza prensibine de aykırıdır. Kadın eş, yumurta sahibi olarak, yumurtanın döllendikten sonra yetişmesini sağlayacak rahim sahibi olarak zaruri bir varlıktır. Erkek eş de spermin temin edilmesi veya hiç spermi olmuyorsa ileri teknolojide klonlamada hücre temin edilecek varlıktır. Bu yaklaşımda evvela aile sağlığı ve saadeti için bu yöntemlerin kullanılmasına tıp uzmanları gerek duyacaklar. Önce ailenin kendisi ihtiyaç duyması gerek, biz çocuk sahibi olmak istiyoruz diyerek. Toplumumuzda öyle çevreler var ki, çocuk sahibi olmayı toplumun devamı için bir mecburiyet kabul ediyorlar.
Çift normal şartlarda çocuk sahibi olamıyor. Yardımcı üreme tekniklerine ihtiyaç söz konusu oluyor. İslam, mutlaka 'dene' diye zorlamıyor. Bu caiz değildir, denemez, çünkü neslin devamı İslam'ın bir prensibidir. Bu takdir–i ilahidir, kadere baş eğeceğiz, denmesi de gerekmiyor. Doktorlar buna tıbbî çare var diyorlarsa bu çareyi kullanmak durumundayız. Yani bazı çevreler 'Allah'ın iradesine mi karşı geliyorsun?' diyor. Hâlbuki tedavi olmakta Allah'ın bir iradesidir. O bakımdan bu noktada geniş davranıyoruz.

* * *
Kısırlığın sebebi kimde olursa olsun, nesep kavramının devamı için hem anne hem de baba tarafından genetik yapı da düzgün devam etmelidir. Annenin özellikleri rahmindeki kendi yumurtasında devam ediyor. Eskiden nesebin baba tarafından devam ettirildiği sanılıyordu. Hâlbuki bugünkü biyolojik bilgilerimize göre en azından eşit devam ettiriliyor. En yeni bilgileri devreye sokarsak annenin daha hakim unsur olduğunu görüyoruz. 23 kromozom anneden, 23 kromozom babadan birleşiyor ama kromozom altı bir gen grubunun sadece anne yumurtasında bulunduğu tespit edildi. Bundan dolayı annenin yumurtalıklarında bir arıza varsa bir başka kadının yumurtalığından alınacak bir kök hücre ile kadının tedavi edilmesi caiz değildir. Çünkü yumurtalığından kök hücre alınan kadının özellikleri tedavi edilen kadının yumurtalıklarına intikal edecektir. Bir başka kadından alınan yumurtanın anne adayına nakledilmesi de caiz değildir.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/islami-bilgiler/17998-tup-bebek-ve-tasiyici-annelik.html#post34780

* * *
Kök hücre ile rahmin tedavisi de caiz değil. Çünkü riskli. Bugün tıp anne rahminde gelişmekte olan ceninin gen alışverişine devam ettiğini gösteriyor. Hatta sütle beslenme sırasında bazı genetik özelliklerin süt yoluyla geçtiğini gösteriyor.
Babanın testisleri arızalıysa buradan özel bir cerrahi metotla sperm avına giriyorlar. Ondan da netice alınamadığında, sağlam birinin testislerinden alınan kök hücre ile tedaviye de, aynen anne yumurtasındaki gibi genetik yapıda değişiklik meydana geldiği için izin vermek mümkün olmuyor. Tüp bebek yönteminde embriyonun, zigot oluştuktan sonra 5 gün içinde anne rahmine nakledilmesi gerekiyor. Ama zigotun üçüncü gününden sonra hücrelerin aldığı multipotent denen şekil, her organa dönüşebilen yapıyı arz ediyor. Oradaki kök hücreleri alıp kullanma konusunda ciddi problemler var.
İnsan zigottan başlıyor. Zigot, yumurta ile spermin ilk döllendiği anda aldığı isimdir. Normal şartlarda bu anne karnında olurken, tüp bebekte laboratuar ortamında oluyor. İnsan orada başladığı için o ilk dört beş günlük safha da insanın gelişme safhalarıdır, canlı varlıktır, insandır; onun telef edilmesi insan öldürmeye eşdeğerdir. Annenin yumurtlayan tavuk haline getirilmesi de doğru değil.



TÜP BEBEK EVLAT EDİNME YÖNTEMİ DEĞİLDİR!

İnsanlar 'amcanın sperminin, ya da teyzenin yumurtasının kullanılması' hususunda 'bu da evlatlık gibi bir şey' düşüncesine itilmek isteniyor… Hâlbuki bu düşünce evlatlıkla ilgili İslam dininin hükümlerini bilmemekten kaynaklanıyor. İslam; evlat edinileni, edinenin çocuğu haline getirmiyor. Hatta Kur'an–ı Kerim'de onların bizzat anne ve babalarının adıyla çağırılmaları isteniyor. Batı hukukunda olduğu gibi evlatlık aldığında nesep itibariyle size bağlı olmuyor. Sizin öz çocuğunuz olmuyor. Annesi babası bellidir. Hâlbuki taşıyıcı annelikte genetik yapı birbirine karışıyor. Hiç benzer tarafı yok. İslam dininde nesep bellidir. Nesep nakledilmiyor. Sadece dünya hukukunda birtakım değişiklikler var. Biyolojik anne ve baba gibi kavramlar da ortaya çıkıyor.
Taşıyıcı annelikten önce teyzesinin yumurtası ya da amcasının spermiyle çocuk sahibi olunmasında birçok problem çıkar ortaya. Akrabalık kavramı ortadan kalkar. Annesinin yumurtasıyla çocuk doğuran biri hem kardeşini doğurmuş olur hem de kendi çocuğunu.
Sonuç itibariyle zina da veled–i zina da olmuyor. Çünkü veled–i zina, zina fiilinden elde edilendir. Burada zina fiili yok. Yok, ama zina fiiliyle meydana gelen çocuktan daha büyük problemler ortaya çıkarıyor. Çünkü zina yoluyla elde edilen çocuğun annesi babası bellidir. Bunda dedesi babası olabilir, teyzesi annesi, hatta kendi kardeşini, dedesinin çocuğunu doğurabilir bir kişi. Teknik olarak adı zina değil ama İslam'ın nesli muhafaza prensibine külliyen aykırı.

TAŞIYICI ANNELİK CAİZ DEĞİLDİR
Taşıyıcı annelik kesinlikle caiz değil. Kişi sadece rahminde başkasının embriyosunu taşıyor denemez. Çünkü embriyoyu taşıyor; ama rahminde gen alışverişi var. Baskınlık her ne kadar yumurtanın sahibinde gibi görünse de karışma var. Sütkardeşliğinde de öyle. Bilim tespit etmiş durumda. Sütle dahi bir miktar genetik transfer var.
Bu işler ne tıbben, ne de hukuken etik...
Yardımcı üreme tedavisi bazı ülkelerde yasaldır. Örneğin ABD'nin bazı eyaletlerde yasak, bazılarında serbesttir. Tıbben zor bir işlem değil. Ülkemizde olayın hukukî ve dinî boyutu var. Spermi ya da yumurtayı veren kişi acaba ne kadar sağlıklıdır? Genetik geçici hastalıklar olabilir. Bazı kan ve metabolizma hastalıkları. Donör olan şahıs, ister sperm, ister yumurta versin, AIDS, Hepatit B ve C gibi bazı enfeksiyon hastalıkları taşıyor olabilir. Genetik hastalıkların bir kısmı bilinmeyebilir. Şizofreni gibi bazı akıl ve ruh hastalıkları da genetik yoldan aktarılıyor.

* * *
Bir de miras hukuku var. Sperm ve yumurtayı bazen bildiğiniz şahıstan alıyorsunuz. Yarın öbür gün hak iddia edebilir bu çocuk. Ne kadar sözleşme yaparsanız yapın, dünyada bunun örnekleri var, sıkıntılar olmuş. Genetik annelik, genetik babalık o çift ve donör olan şahısta bazı psikolojik sıkıntılara sebep olabiliyor. Kendi çocuğu olmayabiliyor; ama hâlbuki kendinden olmuş çocuklar var ortada. Veya kimlerin donör olabileceğini, kaç kişiye bağışta bulunabileceğini iyi ayarlamak lazım. Aksi takdirde belli bir toplum içinde aynı genetik materyale dâhil kardeş, yarı kardeş, üvey kardeş gibi ihtimaller de ortaya çıkabilecek. Bu gibi sakıncalar içeriyor. Tıbbî, hukukî, sosyal sorunlara yol açacağı belli.


TAŞIYICI ANNELİK HARAMDIR
Bir kadın, evlenmeden, bahsi geçen taşıyıcı annelik yolu ile çocuk sahibi olabilir. Kadın Partnerini görmeden, bilmeden gebe kalır ve ortadan kaybolur. Bu ne kadar dehşetli ve acı bir durumdur. Öyle acıklı bir durum ki, ebeveynler, çocuk isteyen anne, ama kendi yumurtasından değil. Çocuk isteyen baba kendi sperminden değil. Genetik anne yumurtası alınan kadın başka, genetik baba spermi alınan erkek başka, hamile kadın başka… Doğuran kadın adeta bakıcı bir anne.
Burada cemiyet bakımından da, hukuk bakımından da, sosyal açıdan da sorunlar var. Kimin ne hak iddia edeceği, psikolojik olarak neler hissedeceği, ilerde neler olacağı belli değil. Bu çocuk ileriki hayatında kime ne diyecek, kiminle nasıl olacak? Parçalanmış ailelerdeki soruları düşünün.
Son zamanlarda sperm bankası aracılığıyla hamile kalan bekâr bayan ve evli çift haberleriyle dolu medyanın sayfa ve ekranları... Yumurta transferi öneriliyor. Taşıyıcı annelik gündemin en popüler modası oldu.
Evlilik dışı birliktelik ve çiftler haricindeki kişilere ait hücrelerle üremenin dinen yasaklanmasına rağmen, olayın sempatikleştirilmeye çalışılması bir hayli düşündürücü.
Meşruiyet sınırları gerek spermin, gerek yumurtanın nikâh birliği içindeki eşlerden temin edilmesine, ana rahminin de bizzat eşin rahmi olmasına bağlıdır. Yani sperm, yumurta ve rahim nikâh altındaki eşlerin olmalıdır. Bunun dışında bir sperm bankasından sperm almak suretiyle çocuk sahibi olmak ya da yumurta nakli suretiyle çocuk sahibi olmak İslam dini açısından kesinlikle haramdır.
Günümüzde tıbbın imkânları ve modern teknolojiler son derece gelişti. Yumurtalıklardan sperm üretme konusunda yeni teknolojiler geliştirildi. Bu yöntemler sayesinde kısır denilen birçok kişiden sperm temin edilebiliyor. Bu da mümkün değilse, bugün yasak olsa da şartlara bağlı olarak klonlama yapmanın dini açıdan bir sakıncası olmadığı kararlaştırılmıştır. Ancak, nikâh dışında herhangi bir materyalin temini suretiyle çocuk sahibi olmak, İslam'ın temel prensiplerine aykırıdır.

HEDEF AİLEYİ ORTADAN
KALDIRMAKTIR
Konunun ahlaki yönü de var. Sperm bankasından alınan spermle hamile kalınarak doğan çocuk biyolojik olarak spermin sahibi olan babaya aittir. Bu durum ileride aile birliği açısından çok önemli huzursuzluklar, toplumsal sorunlar meydana getirir. İslam dini açısından bu uygulama kesinlikle caiz değildir.
Sperm ve yumurta nakli yoluyla çocuk sahibi olmak dini açıdan sakıncalı ve yasak, ahlak dışı, örf ve adetlere de aykırıdır.
Böyle bir durum kanuni açıdan da yasak ve suçtur. İnsan hakları ve çocuk haklarına da aykırıdır. Nikâh dışı, nikâhsız birleşmelerle çocuk meydana getirmek günahtır. Dinen yasaktır. Toplumsal değerler açısından da ayıptır, günahtır, son derece sakıncalıdır. Çocuk hakları açısından ciddi sakıncaları vardır. Çocuk, anne ve babası ile bir bütündür. Çocuklar anne ve babalarının meşru varlığıyla şeref duyar. Bir çocuk kendisinin dünyaya gelişinin gayrı meşrulukla bütünleştiğini öğrenirse aşağılık duygusuna kapılır, psikolojik bunalıma girer. Hiç kimsenin, bilinçli olarak böyle çocuklar dünyaya getirmeye hakkı yoktur. O çocukların haklarına peşinen tecavüz edilmiş olunmaktadır.
Evlilik dışında yabancı bir sperm veya yumurta kullanılarak hamile kalınması durumunda, bu tip olaylar ilelebet saklı kalamaz. Çocuk belli bir yaşa geldiğinde bunu çevresinden ya da ailesinden bir şekilde öğrenecektir. O zaman çocuk ta bu durum karşısında büyük bir bunalım yaşayacak, adeta yıkılacaktır.
İslam dininin kesinlikle yasakladığı bu tarz bir yaşantı ve çocuk sahibi olmak, Türkiye'de gençlerin inançları boyutunda da bazı sorunlar doğuracaktır. İslam dini gayri meşru yaşam tarzını yasakladığı gibi babasının kim olduğu belli olmayan bir çocuğun dünyaya gelmesinin sakıncaları vardır.
Sperm bankasından alınan spermle evlilik dışı çocuk sahibi olmak, miras hukuku açısından da çeşitli sakıncalar meydana getirir.



Medya körüklüyor... aile kültürümüz yok ediliyor...
babasız toplum isteniyor...

Gelişmekte olan ülkelerde toplumun modern hayata yönelmesi beraberinde önemli sorunları da getiriyor. Medya toplumdaki değişimi tetikleyen önemli bir unsur olarak görülüyor. Özellikle son günlerde diziler ve bazı ünlü simaların hayatları ile gündeme taşınan ve sperm bankaları ile çocuk sahibi olma haberleri, geleneksel toplum yapısını kökünden tetikliyor. En son bir mankenin yurtdışında bulunan sperm bankasından hamile kalmasının ortaya çıkması gündemde sürekli tutuluyor. Bu konuda haberlerin gündemi meşgul etmesi aileleri tedirgin ederken gençlere yanlış fikirlerin empoze edildiği gerçeğini ortaya koyuyor. Ve bir manken Türkiye'de sperm bankasından aldığı spermle hamile kalan ilk kişinin kendisi olmadığını belirtiyor ve şöyle anlatıyor: "Benim gibi hamile kalanlar korkudan ortaya çıkmıyor. Millet her şeyi dilediği gibi yaşıyor, kimin kimden hamile kaldığı belli değil. Hâlâ herkes ortalıklarda prensesler gibi dolaşıyor."



AİLEYİ YIKMAK İÇİN MEDYA GÖREV BAŞINDA...

Toplumumuzda yer alan aileler hiç olmadığı kadar medya tarafından tehdit ediliyor. Modern ve yeni yaşam tarzı söylemleri adı altında gençlerin beyinlerine yerleştirilmeye çalışılan sapık hayatlar toplumun geleceğini tehdit ediyor. Ünlü şahısların hayatları ve dizi filmlerle meşrulaştırılmaya çalışılan yaşam tarzları hiçbir inancın tasvip etmediği şekilde toplumun geleceğini tehdit etmeye başlıyor. Sosyologlar bu şekilde yaşam tarzlarının topluma dayatılmasının kısa bir sürede toplumsal sorunlar doğurmaya başlayacağını belirterek, eğer böyle bir şey yapılırsa babası olmayan çocukların türemeye başlayacağını kaydettiler.
Bu tarz bir hamilelik olmasının kartel medyası tarafından sürekle gündemde tutularak gençlerin zihinlerinde bazı düşüncelerin değiştirilmesi hedeflenmektedir. Sık sık gündeme gelmesi insanlarda kafa karışıklığına neden olacaktır. Özellikle ünlü mankenlerin bu şekilde bir hamileliğe gitmesinin tehlikeleri de çok büyük olacaktır.

* * *
Avrupa ülkelerinde yasak olmadığı için bu ülkelere giden ünlülerin sperm bankalarından yararlandığının ortaya çıkması ülkemizde aileler üzerinde şok etkisi meydana getirdi. Bu tarz bir hamilelik sürecine girilmesinin ülkemizde yasak olması ise olayın sevindirici yönünü ortaya koyuyor. Sivil toplum kuruluşları da sperm bankalarından hamile kalan bayanlara yasal sınırlamaların getirilmesi gerektiğini belirtiyor.
ABD'de her yıl 30 ila 50 bin arasında çocuğun bu şekilde dünyaya geldiği söyleniyor.
Dünyayı önümüzdeki yıllarda nesep karışıklığı sorunu bekliyor. Belki yakın zamanda evleneceğiniz insanın kardeşiniz olup olmadığını öğrenmek için İnsan Yumurtlama ve Embriyoloji Merkezi (HFEA)'ne sormanız gerekecek. Bu merkez 2008 yılından itibaren insanlara destek sağlayacak.

YUMURTA VE SPERM
TRANSFERİ DİNEN
DOĞRU MU?
Annenin yumurtalıklarında bir arıza varsa bir başka kadının yumurtalığından alınacak bir kök hücre ile kadının tedavi edilmesi caiz değildir. Çünkü yumurtalığından kök hücre alınan kadının özellikleri tedavi edilen kadının yumurtalıklarına intikal edecektir. Bir başka kadından alınan yumurtanın anne adayına nakledilmesi de caiz değildir. Babadan da netice alınamadığında, sağlam birinin testislerinden alınan kök hücre ile tedaviye de, aynen anne yumurtasındaki gibi genetik yapıda değişiklik meydana geldiği için caiz olması mümkün olmuyor.
Amca spermi, teyze yumurtası evlatlık düşüncesini doğurur mu?
Bu düşünce, evlatlıkla ilgili İslam dininin hükümlerini bilmemekten kaynaklanıyor. Evlat edinileni, edinenin çocuğu haline getirmiyor İslam. Hatta Kur'an'da onların bizzat anne ve babalarının adıyla çağırılmaları isteniyor. Batı hukukunda olduğu gibi evlatlık aldığında nesep itibarıyla size bağlı olmuyor. Sizin öz çocuğunuz olmuyor. Annesi babası bellidir. Hâlbuki taşıyıcı annelikte genetik yapı birbirine karışıyor. İslam dininde nesep bellidir.
Taşıyıcı anneliğe dinen cevaz var mı?

* * *
Çocuk sahibi olmak belli şartları taşıması gerekir.

Her ne olursa olsun evlilik kurumunun yıpratılmaması gerekir. Hamile kalmak, çocuk sahibi olmak herkesin dileği; ama bunun sosyal boyutları göz ardı edilmemeli. Bir çocuğun ruhen sağlıklı bir şekilde büyümesi için anne kadar baba sevgisi ve şefkati de şart. Her ne pahasına çocuk sahibi olmak değil, topluma faydalı bir insan yetiştirmek amaçlanmalı.
Son yıllarda yurtdışından sperm alımının yanında yumurta nakliyle tüp bebek uygulaması da yaygınlaşmaya başladı. Türkiye'den Kıbrıs'a gidip yumurta nakli yaptırılıyor. Yumurtalıkları çalışmayan kadınlara, çoğunlukla Rus kadınlardan alınan yumurtalar naklediliyor. Ülkemizde geçerli tüp bebek mevzuatına göre yumurta nakli ve eş dışında başkasından sperm almak yasak. Ancak bir taraftan da pek çok insan bunu yurtdışında denetimsiz şekilde yaptırmayı tercih ediyor. Yumurta nakli ve sperm bankaları için en çok KKTC, İsrail, Danimarka, Yunanistan, İngiltere, ABD ve Belçika gibi ülkeler tercih ediliyor.

* * *
Özellikle popüler kültürün ön plana çıkardığı "meşhur" isimlerin demeçleriyle aile mefhumu "ustaca" arka plana itilirken; evlilik dışı çocuk "erdem" gibi takdim ediliyor. Kimi tıp adamları mahzur görmese de, ahlakî kurallar bir hayli zorlanıyor.
Çocuk babasını öğrendiğinde işin içine miras gibi tartışmalı konuları kapsayan hukukî boyut da giriyor. Konu bu yönüyle dünyada çok tartışılıyor. Babası gizlendiğinde ise çocuğun dava açma hakkı beliriyor. Gerçek babasının amcası ya da gerçek annesinin teyzesi olduğunu öğrenen evlatlık çocukların yaşadığı travmaları toplum çok iyi biliyor. Acaba bir çocuk bilmediği birinden sağlanan sperm ya da yumurtadan meydana geldiğini öğrendiğinde neler hisseder? Kendimizi bu çocuğun yerine koymamız bile yeterli, girişilecek işlemin korkunçluğunu algılamaya.

TAŞIYICI ANNELİK
Topluma lanse edilen farklı düşüncelerden biri de taşıyıcı annelik. Bir çiftten elde edilen yumurta ve sperm laboratuar ortamında dölleniyor. Oluşan embriyo, taşıyıcı annenin rahmine yerleştiriliyor. Bir çiftin bebeğini, başka bir kadın rahminde taşıyor ve doğuruyor. Şu anda bir televizyon kanalında yayınlanan 'Bebeğim' adlı dizide de bu konu işleniyor.
"Çocuk istiyorsan eşe ne gerek var?" mesajı verilmek isteniyor şuuraltılarına.
"Bir erkeğin gelip sizi anne yapmasını beklemeyin. Bunun yerine evlat edinerek annelik duygusunu yaşayabilirsiniz." Bu gibi haberlerin gazetelerde üst üste yayımlanması, bekârlığın çocuk yetiştirmek için engel teşkil etmediğinin söylenmesi kesinlikle maksatlıdır.
Bütün bu haberler, yardımcı üreme teknikleriyle çocuk sahibi olmada uyulması gereken tıbbî, etik ve dinî kurallar hakkındaki bilgilerin ne kadar zayıf olduğunu gösteriyor. Uzmanların bu konuda yaptığı yorumlar da farklılık arz edince zihinler iyice allak bullak oluyor. Hal böyle olunca daha önce kişilerin veya çiftlerin sadece kendilerinin bildiği konuya dair 'kırmızıçizgi' ihlalleri alenen kamuoyuyla paylaşılıyor artık.
Yardımcı üreme teknikleri, 'tüp bebek' ve 'mikroenjeksiyon' diye ikiye ayrılıyor. Yapılan, normal yollarla bir araya gelemeyen sperm ve yumurta hücrelerinin laboratuar ortamında karşılaştırılmasıyla döllenmenin sağlanması. Kadının kanalları tıkalıysa tüp bebek uygulanıyor. Mikroenjeksiyon'da ise problem büyük oranda erkeklerde çıkıyor. Spermler az sayıda ve hareketsiz. Bu yöntemde sağlıklı spermler seçilerek yumurtaya özel bir şırınga ile enjekte ediliyor. Her iki yöntemde de oluşan embriyolardan en iyileri anne adayının rahmine yerleştiriliyor. Bundan sonrasında tabii süreç devam ediyor. Müdahale söz konusu değil.
Peki ya çiftlerden yumurta ya da sperm elde edilemiyorsa? Her ne kadar kök hücre çalışmaları ümit verse de, şimdilik bu çiftlere tıp yardımcı olamıyor. Tek çare başkasından sperm veya yumurta transferidir. Binlerce çift, Türkiye'de yasaklanan bu işlemi, başta Belçika olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinde yaptırıyor. Son zamanlarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti revaçta oldu.



ÜLKEMİZDE TÜP BEBEK UYGULAMALARI

Dünyada sperm ve yumurta transferiyle oluşan çocuk sayısı tahminen 1 milyonu aştı. Dünyanın en büyük sperm bankası Cryos. Danimarka'daki bankadan 35 ülkeye sperm ve yumurta ihraç ediliyor. Peki, bu yöntemle dünyaya gelenler birbirleriyle akraba iseler ne olacak? 2008 yılından sonra İnsan Yumurtlama ve Embriyoloji Merkezi (HFEA) isimli merkezin bu kişilere destek sağlayacağı söyleniyor.
Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezleri Yönetmeliği'nde evli çiftlerin istifadesi için sperm bankasına müsaade edilmesi gündemde. Tabii ki bankada kocaya ait spermler saklanacak.
Türkiye yardımcı üreme tekniği konusunda bir hayli mesafe kat etti. Bunun tek sebebi, gösterilen yoğun ilgi. Öte yandan ülkemizde çocuksuzluk, çiftleri sosyal baskılarla da yüz yüze bırakıyor. 50'yi aşkın merkezdeki başarılı sonuçlar kısır çiftlerin yürünü güldürüyor. Üstelik bir denemenin ücreti Avrupa ülkelerine çok ucuz. Bu sebeplerle yurtdışından çok sayıda çift Türkiye'ye gelerek uygulama yaptırıyor. Tüp bebeğin sağlık turizminde hatırı sayılır bir yeri var. Yasalar gereği ülkemizdeki tüp bebek merkezleri evli çiftlere kendi hücrelerinin kullanılması kaydıyla hizmet veriyor. Sperm ve yumurta problemi yaşayan çiftler mecburen yurtdışına çıkmak zorunda. Bu çiftler için son yılların en gözde tüp bebek merkezini KKTC'dedir.


a