3.GÜZEL ÖRNEK
Peygamberlerin gönderiliş gayesi olarak söyleyebileceğimiz diğer bir husus da, onların ümmetlerine güzel birer örnek olma keyfiyetleridir.
Allah (cc),Kur’ân-ı Kerîm’de: “İşte onlar Allah’ın hidâyet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy!” demektedir (En’âm, 6/90).
Düşünmeli ki Efendimiz’e dahi, kendinden evvel geçmiş peygamberler isim isim sayıldıktan sonra onlara uyması söylenmektedir. Zaten bizlere de Kur’ân-ı Kerîm şöyle seslenir:
“And olsun, size, Allah’ı ve ahiret gününü umanlara ve Allah’ı çokça zikredenlere Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır” (Ahzâb, 33/21).
Peygamberler bizler için bir önder ve imamdır. Namazda imama uyduğumuz gibi, hayatın her bölümünde de O’na iktidâ ederiz. Zira bizler için gerçek hayatı O ve diğer nebîler temsil etmişlerdir. İslâm’ın ilk devrini idrak edenler Allah Resûlü’ne milimi milimine iktidâ etmişlerdi. O’nun için de hem onlar hem de onlardan sonrakiler, İki Cihan Serveri’nin dilinde şöyle bir ifade edilme bahtiyarlığına ermişlerdi. Evet, Allah Resûlü buyurur:
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek; insanlardan bir cemaat gazâ edecekler ve kendilerine:
-İçinizde Resûlullah’ı gören var mı? denilecek. Onlar da:
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/islami-bilgiler/17226-sonsuz-nurdan-peygamberlirin-gonderilis-gayesi-3-guzel-ornek.html#post32917
-Evet! Cevabını verecekler. Bunun üzerine kendilerine fetih müyesser kılınacak. Sonra insanlardan diğer bir cemaat gazâ edecek, kendilerine:
-İçinizde Resûlullah’a sahâbelik etmiş bir kimseyi gören var mı? denilecek,
-Evet! diyecekler. Yine kendilerine fetih müyesser kılınacak. Sonra insanlardan bir cemaat daha gazâ edecek ve kendilerine:
-İçinizde Resûlullah’a sahâbelik edenleri görenlere arkadaş olan var mı? denilecek. Onlar da:
-Evet! cevabını verecekler; onlara da kale kapıları açılacak ve fetih müyesser olacaktır.” 45
Yine bir hadîslerinde Efendimiz (sav) : “İnsanların en hayırlısı benimle aynı çağı paylaşanlardır. Sonra onların peşinden gelenler, daha sonra da onların peşinden gelenlerdir” 46 buyurarak kendisine yakın olan devirlerin fâziletine işaret etmektedir. Çünkü onlar, hayatlarını, duygularını, düşüncelerini Allah Resûlü’nün hayatına, duygusuna, düşüncesine benzetmede çok hassas davranıyorlardı. Aslında, Allah’ın (cc) model ve misâl olarak seçtiği bu insana benzemek gaye olmalıydı ve oldu da.
Evet, sahâbe, tabiîn ve tebe-i tabiîn hazerâtı, bu mevzuda hassaslardan çok daha hassasdı. Ve onlar bu yönleriyle diğer asırlarda yaşayan insanlardan daha da hayırlıdırlar. Hz. Mesih: “Kudsîlerin bayrakları ellerindedir” diyordu. “Kudsîler” sözüyle Efendimiz’in ümmetini kasdediyordu. Ve bu büyük bir tebcildi. Zayıf da olsa, bir hadîste de Allah Resûlü : “Benim ümmetimin ulemâsı, Benî İsrail’in peygamberleri gibidir” buyurmaktadır 47. Evet, onlar Efendimiz’e iktidâda öyle bir çizgiye ulaşmışlardı ki, onun az ötesinde nübüvvet sınırları başlıyordu.
İşte, kulluk kapısından girerken kapının sövelerini de söküp içeriye giren Ömer (ra) bunun en çarpıcı örneğidir! O, Peygamberi kendisine tam bir rehber ve önder olarak kabul etmiş, yaşadığı hayatı bütünüyle O’na benzetmiş; O’nun hayat tarzıyla bezenmiş eşsiz bir insandı. Roma’nın, Bizans’ın kapıları ona ardına kadar açılıp, ülkeler ve hükümdarlar kendisine bende olmayı kabul ederken dahi, onun hayat düzeninde zerre kadar değişiklik olmamıştı. Kudüs ki,-bugün mahzundur, mükedderdir, esirdir ve İslâm Âleminin alnında siyah bir lekedir- onun devrinde fethedilmişti. Fi’len askerî hakimiyet gerçekleştiği halde bir süre papazlar, şehrin anahtarlarını vermemekte diretir ve: “Aranızda, bu şehrin anahtarlarını teslim alacak şahsın şemailini göremiyoruz, onun için de anahtarları veremiyoruz” derler... Durum kendisine haber verilince, Koca Halife yola çıkar.. Kendine ait devesi olmadığı için de Beytülmâl’den aldığı ödünç bir deveye, kölesiyle beraber nöbetleşe binerek tâ Kudüs’e gider. Kaderin cilvesi, şehre girileceği zaman sıra köleye gelir.. halife deveden iner, kölenin bütün ısrarlarına rağmen onu deveye bindirir ve kendisi deveyi yederek şehre girer...
Manzarayı görenler, mumlar gibi erirler ve: “İşte kitaplarımızda şemâili zikredilen adam” der, anahtarları ona teslim ederler.
O büyük Ömer, ateşgede İranlının vurduğu hançer darbeleriyle yaralanmış ve koma halinde upuzun yatıyordu. Yediği-içtiği dışarıya çıkıyor; ne bir ses veriyor ne de seslere alâka duyuyordu. Hizmetçisi gelip, yemek veya su isteyip istemediğini sorunca, ya cevapsız bırakıyor ya da sadece gözleriyle “hayır” deyip geçiştiriyordu. Fakat “Ey mü’minlerin emiri! Namaz” denince, “ha işte kalkıyorum. Namazı terkedenin İslâm’dan nasibi yoktur” deyip yaralarından kan aka aka namazını kılıyordu.48
Böyle yapıyordu; zira, bütün bunları Efendisinden böyle görmüştü. O’na iktidâ ve ittibâ edecek ve arkadan gelenlere de örnek olacaktı. Evet, Peygamber’in gönderiliş gayelerinden biri de ümmetine örnek olmaktı..