Nîmet; iyilik, rızık, saâdet anlamındadır. İnsanların, sıhhatli, sağlam, râhat, neşeli yaşamalarına ve âhirette sonsuz saâdete kavuşmalarına sebep olan faydalı şeylere, nimet denir. Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu için, kullarına lâzım olan bütün nimetleri yaratmıştır. Bunlardan nasıl istifâde edileceğini, Peygamberleri ile gönderdiği kitâplarında bildirmiştir. Müslümân olsun, kâfir olsun, herhangi bir insan, bu kitâplara uygun yaşarsa, dünyâda râhat ve huzûr içinde olur. Ahmed Gazâlî hazretleri buyuruyor ki:
“Ey insanoğlu! Allahü teâlâ bütün eşyâyı senin için yarattı. Seni de kendisi için yarattı. Sen ise, Allahü teâlânın senin için yarattığı şey ile meşgûl oldun, nîmetin sâhibini unuttun. Sana gelen bağış ve lütuflarından faydalandın. Vereni hatırlamadın. Böylece nîmetin şükrünü edâ etmedin. Sana verdiği ihsân ve lütuflarının hürmetine riâyet etmedin. Nîmet sâhibine şükür, O’nun verdiği nîmete şükür etmektir. Bu da, kendisine verdiği nîmetten dolayı O’na senâda bulunmakla olur.”

Şükretmek, insanlık îcâbıdırİyilik yapana teşekkür edileceğini, herkes bilir. Bu, insanlık îcâbıdır. İyilik edenlere hürmet edilir, nimet sâhipleri, büyük bilinir. O hâlde, her nimetin hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâya şükretmek, insanlık îcâbıdır, aklın lüzûm gösterdiği bir vazîfe, bir borçtur. Mahşer günü, ihsân edilen her nimetin hesabı sorulacaktır. Zira Tekâsür sûresinin 8. âyet-i kerîmesinde meâlen:
(Her nîmetin şükründen muhakkak sorulacaksınız) buyurulmaktadır.
İmâm-ı Ebû Yûsuf hazretleri buyuruyor ki:
“Nîmetlerin başı üç nîmettir. Birincisi bütün iyilikleri içine alan İslâm nîmetidir. İkincisi hayâta tad veren sıhhat ve âfiyet nîmetidir. Üçüncüsü insana faydalı olan, azdırmayan zenginliktir.”
Herkesin şükretmesi ve şükür derecesi farklıdır. Çok nimete kavuşanın, şükrü de çok olur. İmâm-ı Rabbânî hazretleri;
“Nîmet ne kadar çoksa şükür etmek lüzumu da çok olur. Zenginlerin zenginlik derecesine göre, fakirlerden daha çok şükür etmesi lâzımdır” buyurmuştur.
Büyüklerden bir zâta, talebelerinden birisi;
-Efendim, Allahü teâlâya şükredici bir kul olabilmek için ne yapmak lazımdır, diye sorar. O zât da;
-Allahü teâlâya şükredici bir kul olabilmen için, yeryüzünde senden fazla nîmet verilmiş bir kulun olmadığını düşünmelisin buyurur. Talebe;
-Efendim, benden fazla nîmet verilmiş bir kimsenin olmadığını nasıl düşünebilirim ki? Zîrâ Allahü teâlâ, Peygamberlere, âlimlere ve hükümdarlara herkesten fazla nîmet vermiştir deyince, o zât;
-Evladım eğer peygamberlere o nîmet verilmeseydi, sen doğru yolu bulamazdın. Âlimler olmasaydı, dinden çıkıp küfre girerdin. Hükümdarlar olmasaydı, evinde emin bir hâlde rahat oturamazdın. Bütün bunların hepsi, sana ihsân edilen nîmetlerden değil midir? cevabını verir.
Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri buyuruyor ki:
“Bir nefeste iki nîmet vardır. Bunun için her nefese iki şükür lâzımdır. Yirmi dört saatte, her saate bin nefes ve her nefese iki şükür olmak üzere kırk sekiz bin şükür olur. Bir insan bütün işlerini bıraksa, şükür, şükür diyerek Allahü teâlâya hamd ve şükretse yine şükrün hakkını edâ edemez.”
Nimetlere şükredilirse artacağı, şükredilmezse elden gideceği, Kur’ân-ı kerimde bildirilmektedir. Şükürden maksad ise; insanın aczini îtirâf edip, kulluğunu bilmesidir. Hazret-i Ali buyuruyor ki:
“Nîmetlere şükreden, onun elden çıkacağından korkmasın. Nîmete şükredenlere, onu artıracağını Allahü teâlâ bildirdi. Nîmetin kıymetini bilmeyip, nankörlük edenlerin elinden o nîmet alınır. Nîmetin kıymetini bilmemek, onun elden çıkmasına sebebdir. Şükür ise, onu devamlı kılar ve artırır.”

Nîmete nankörlük etmek!
İhsân edilen nimetlere şükretmemek, küfrân-ı nîmet olur. Küfrân-ı nîmet, nîmete nankörlük etmek, nîmeti kullanırken, nîmetin sâhibini unutmak, Allahü teâlâya verdiği nîmet ile âsî olmak yâni nîmeti yerinde kullanmamak demektir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri;
“İslâm dîninin emir ve yasaklarına uymak şükür, uymamak küfrân-ı nîmettir” buyurmaktadır.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/islami-bilgiler/16832-n%EEmetin-kiymeti-bilinmezse.html#post31964
Sırrî-yi Sekatî hazretleri de;
“Bir kimse bir nîmete kavuşur da bunun şükrünü yapmazsa, o nîmet elinden gider de, o kimsenin haberi bile olmaz” buyurmuştur.
Netice olarak, her izzet ve her nimet, Allahü teâlâya, ihlâs ile itâat ve ibâdet yolundan, her kötülük ve sıkıntı da, günâh işlemekten hâsıl olur. Herkese dert ve belâ, günâh yolundan gelir. Râhat ve huzûr da, itâat yolundan gelmektedir. Allahü teâlânın âdeti böyledir, bunu, kimse değiştiremez. Ebû Yâkûb Nehrecûrî hazretlerinin buyurduğu gibi:
“İnsan kendisine verilen nîmete şükrederse, Allahü teâlâ, o nîmeti insanın elinden almaz. Eğer nîmete şükretmeyip, kıymetini bilmezse, o nîmet devâm etmez, elden gider...”