Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


4 sonuçtan 1 ile 4 arası
  1. #1
    **NUR** Beyza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Konya, Turkey
    Mesajlar
    4,214
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Şeytan lain

    Şeytan lain
    ŞAKASI OLMAYAN ŞEYTAN,
    İÇECEĞİ KANLI İRİN OLAN SOFRAYA
    (Cehenneme) DAVET EDER


    Özel zevkleri arasında insanları safına dahil etmek olan şeytan, yaratılışı gereği insanlar tarafından görülmez... Ama hiç bir insan onun gözünden kaçmaz! O her an görür...1
    Şeytan tarafından yakın markaja alınan insanoğlu, şeytanın kendisine bu denli yakın olduğunun ve çeşitli askerleriyle kendisini kandırmaya çalıştığının pek de farkına varmaz...2
    Şeytanın kendisinden çok uzaklarda ve sokak serserileriyle uğraştığını ve sadece:
    – İçki iç!
    – Kumar oyna!
    – Hırsızlık yap!
    – Onun bunun namusuna göz koy!
    türünden vesveseler verdiğini zanneden insanoğlu bu gibi vesveselere muhatap olmadığı zan ve rahatlığıyla şeytandan “beri” olduğunu zanneder...
    Oysaki aklını “şer”de kullanan şeytan zekidir ve herkese kişisel karakterine, özel zevkine, inancına ve kültürüne göre yanaşarak, kişiye özel “menü” hazırlar.
    Namaz kılan bir müslümana:
    ‘Domuz etindeki vitamin hiçbir ette yok! Haydi yesene!” diyecek kadar “keriz” olmayan şeytan, büyük bir gizlilikle yaptığı vesveselerin çıkış merkezinin kendisi olduğunu da söylemez.
    Şeytanın; kendi sokağında, kendi evinde, kendi odasında ve kendi içinde3 olduğunu unutan insanoğlu, çoğu zaman şeytanın oyuncağı ve askeri olduğunun farkında bile olmaz...
    Oysaki şeytan müvekkilini adım adım izlemekte...
    Hem sağdan hem soldan hem önden hem de arkadan akıllara durgunluk verecek bir şekilde her telden çalmakta...
    Düşmanı şeytanı gereği gibi tanımayan insanoğlu, kalbine doğan düşüncelerin ya da herhangi birinden gelen fikirlerin şeytanî mi yoksa Rahmanî mi olduğunu ayırt edemez...
    İşte o zaman şeytan damgalı zarflar açılır ve okunarak pratiği yapılır!
    Şeytan kulübüne kayıt yapılmıştır artık...
    İlahî çağrıya kulak verip, güzel bir tevbe etme dışında hiçbir güç o evrağı yırtamaz.





    ŞEYTAN NİÇİN TANINMALI


    Futbolla az çok ilgilenenler bilirler: Özellikle Avrupa takımlarıyla oynanacak müsabakalar öncesinde teknik heyet, rakip takımı yakından tanıyıp gerekli önlemler almak ve taktikler geliştirmek amacıyla onca masraflar yaparak, yurt dışına gider, artıları ve eksileri ile her futbolcuyu mercek altına alır...
    Tutmuş oldukları raporlar ışığında mevcut takımı ya transferlerle güçlendirirler ya da bir puan için sahaya çıkmak durumunda kalırlar...
    Diyorum ki:
    İnsanın imanıyla beslenen, cehennemde kendine komşu arayan ve bizleri hiç sevmeyen şeytan henüz emekli olmadı...
    Her ne kadar da nefsimizi gıdıklayan ameller işlediğimizde bizleri alkışlasa da bu alkış bizlere değil, kendi başarısınadır.
    İnsan fıtratına uyumlu şer ameller pazarlama ticaretiyle meşgul olan şeytanın göndermiş olduğu zarfı açan herkes, ticaretinde zarar ve iflas etmiştir...

    Yine diyorum ki:
    Şeytan sizi çok iyi tanıyor... Zaaflarınızı ve değer yargılarınızı çok iyi biliyor... Sizi saptırarak kendi safına dahil edip cehennemde size kanlı irin içirmek ister... Bunun için salih bir amelinizde size vesvese vererek hem sizi o amelden soğutmaya, hem de değişik simaları (bunlar en yakınlarınız da olabilir) kullanarak şer bir amel işlemenize vesile olmaya çalışır.
    Ve yine diyorum ki:
    Cehenneme giden yol, şeytana kulak vermekten geçer.İşte o kulağı ”sağır” etmek, şeytanı tanımakla mümkün olur ancak...









    ŞEYTAN GEREĞİ GİBİ TANINMAZSA
    NE OLUR?

    1. Düşmanının gücünü, sayısını ve taktiğini bilmeyen bir askerin mağlup olması nasıl kaçınılmazsa, şeytanı tanımayan insanın da aynı şekilde mağlubiyeti kaçınılmazdır.
    2. İyi arkadaş seçiminde hata yapılacağından hem dünya hayatı hem de ahiret hayatı hüsranla sonuçlanır.
    3. Cennete ve cehenneme götürecek amellerin ayrımı yapılamayacağından imtihan başarısızlıkla sonuçlanır.
    4. İnsan hayatına yön veren Kur’an ve hadisler nazarıitibara alınmayıp, akıl ön plana çıkar.Ve hâliyle tüm sorular ve sorunlar mantık yürütülerek çözülmeye çalışılır. Tıpkı secde etmeyen İblis gibi...
    5. Allah’ın (c.c.) yasakladığı amellere karşı gereken itina gösterilemez.
    6. Korku ve ümit dengesi yakalanamaz.
    7. Fıtrat dini olan İslâm’ın güzelliklerinden bîhaber yaşanılır.
    8. Nefis ön plana çıkar, iradenin tüm dizginleri nefse (ve haliyle şeytana) verilir.Çıkacak sonuç malum:
    ‘Eti kemiğinden ayıran cehennem...’
    9. Cehennem kulübüne üye olunur.
    10. Nefsin tüm isteklerine kulak verileceği için Hakka karşı sağır olunur.
    Şeytan ve dostları gereği gibi tanınmadığı zaman hem bu dünyada hem de öteki âlemde başa nasıl belâ olabileceği anlaşılmışsa; insanların nasıl bir şeytana inandıklarını anlatıp, şeytanın göndermiş olduğu zarflar niçin açılıyor sorusuna cevap arayalım...







    NASIL BİR ŞEYTANA İNANILIYOR?


    1) “Islık çalınınca gelen, euz-u besmele çekilince de giden bir varlık...”
    Adama sormazlar mı ki, ıslık çalınmadan önce şeytan neredeydi ve ıslık çalındığında gelip ne yapacak?
    2) “Kur’an bulunan eve şeytan girmez...”
    Benim tanıdığım şeytan, asıl Kur’an bulunan evlere girerek Kur’anın duvardan hayata inmemesi için olanca eforunu sarfeder.Çoğu zaman da maalesef bu emelinde başarılı olur.
    3. Şeytan meyhane ve kahve köşelerinde cirit atarak, insanları o tür mekânlara çekmek ister.
    Birazdan kendisini daha yakından tanıyacağımız şeytan o mekanların sakinlerine fazla vakit ayırmaz...
    Şeytan daha çok ilim ve irfan meclislerinde, camilerde, cihad beldelerinde ve ibadet yapılan yerlerde bulunur...
    Bu nedenle, sanıldığı gibi şeytan ve dostları bizlerden uzakta değildir.
    4) “Şeytan hep kötülüğü emreder...”
    Şeytan kötülüğü emreder... Bu doğrudur. Fakat her zaman kötülüğü emretmez.Bazen salih bir amel işlemenizi isteyerek riya ve şirk bataklığına düşürmek ister. Bazen de salih bir amelinize vesvese vererek sizi o amelden soğutmaya çalışır.
    5) “Şeytan kötü insanları kullanarak sizi kandırmak ister...”
    Bu her zaman böyle olmaz... Bazen annenizi, bazen de babanızı ve en yakınlarınızı kullanarak sizi aldatmaya çalışır.
    6) “Şeytan büyük günahlar teklif eder.”
    Herkese büyük günah teklif edecek kadar aptal olmayan şeytan, bazen yüz sevaplık bir amelden alıkoymak için yirmi sevaplık ameller teklif eder...
    Teklif kabul edildiği an yirmi sevaplık amelden alıkoymak için olmadık bahaneler uydurarak amelden tamamen alıkoyarak, sıfıra çekmek ister.
    7) “Şeytan soyut varlıktır. Gözle görülemez.”
    Cinlerden olan şeytan gözle görülemez. Bu doğrudur. Fakat insanlardan olan şeytanlar da vardır ki bunlar gözle görünürler ve en tehlikelileridir.
    Cinlerden olan şeytan vesveseler vererek manevî baskı altına almak ister.Oysaki insan cinsindeki şeytanlar hem manen hem de madden zarar verirler.








    İNSANLAR NİÇİN ŞEYTANIN GÖNDERDİĞİ ZARFLARI AÇARLAR?


    a) Şeytanı gereği gibi tanımadıkları için,
    b) Şeytanın kimleri, nasıl kullandığını bilmedikleri için,
    c) İçlerindeki sesin şeytanî mi, yoksa rahmanî mi olduğunu ayırd edemedikleri için,
    d) Şeytanı hafife aldıkları için,
    e) Niçin yaratıldıklarını unutup dünyayı sevdikleri için,
    f) Allah’ın azabının da olduğunu unuttukları için,
    g) Şeytana dost olunduğunda cehennemde nasıl bir hayatın olduğunu yeterince bilmedikleri için,
    h) “Şeytan” damgalı zarfları açmayan ya da şeytanın kuşatmasından tövbe ile sıyrılan insanların konaklayacağı mekânları (cennetleri) yeterince araştırıp tanımadıkları için,
    ı) Şeytan dostlarının yabancı ve kötü insanlar olduğunu sandıkları için,

    Oysaki şeytanın bu dostları yeri gelince anne ya da baba bile olabilirler.4
    i) Gönderilen zarflar bazen İslam motifleriyle süslendiği için,
    j) İlahî uyarılara kulak vermedikleri için insanlar şeytanın gönderdiği zarfları açarlar.

    ` ` `

    Şeytanı en iyi tanıyan ve tanıtan, şeytanın insanlara nasıl yaklaştığını ve kalplere nasıl vesveseler verdiğini en iyi bilen, kuşkusuz onu yaratandır.
    Ve bu nedenle de şeytan ve dostlarını en iyi şekilde tanımak, ilahî kaynaklara baş vurmakla mümkün olacaktır.










    BU KİTAP NASIL HAZIRLANDI?

    İnsanın azılı düşmanı şeytanı karşıma alıp insanları niçin ve nasıl kandırdığını; Kur’an, sahih hadisler ve yaşanılan tecrübeler ışığında kendisiyle karşılıklı konuşuyormuş gibi yazdım.
    Bu kitapçık diğer kitaplardan oldukça farklı bir üslupla hazırlandı. Daha kolay anlaşılması ve faydalı olması için:
    a) Kendinizi benim yerime koyarak, şeytanla karşılıklı konuşuyor muşsunuz gibi okuyun,
    b) Şeytan konuşurken en nefret ettiğiniz kâfirin şeklini kafanızda (sanki şeytan O imiş gibi) canlandırın.






    ŞEYTANLA DİYALOG

    F.B. Senin hayat hikâyeni, insanları niçin ve nasıl kandırdığını ve zaaflarını az çok biliyoruz. Ama tüm şeytanlıklarını senin ağzından dinlemek istiyoruz...*

    Ve Şeytan BaşlarKonuşmaya:

    Şeytan: Önce hangi şeyden yaratıldığımdan bahsedeyim...
    Bizler yaratılış olarak siz insanlardan ve meleklerden oldukça farklıyız.
    İnsanların bir çoğu bizlerin önce melek olarak yaratıldığımızı daha sonra (secde imtihanından sonra) da cinlere dönüştüğümüzü zannediyorlar.
    Oysa ki bizler dün de cindik, bugün de ciniz.Ve yarın da Allah’ın huzuruna cin olarak çıkacağız...
    Yani bizler cinoğlu ciniz...5
    F.B. Biz insanların topraktan meleklerin ise nurdan yaratıldığını biliyoruz... Peki sen hangi şeyden yaratıldın?
    Şeytan: Bizler, önüne geleni kasıp kavuran, yakıp yok eden ateşten yaratıldık. Hem de ne ateş!6
    F.B. Yaratıldık ifadesini kullandın? Gerçekten de Allah tarafından yaratıldığına inanıyor musun?
    Şeytan: Ben hiçbir zaman yaratıcımı inkâr etmedim ki? Fakat her ne hikmetse ateist olarak suçlanıyorum...Ben ateistlerden beriyim... Yaratıcı nasıl inkâr edilir ki?
    Ne Kur’anda ne de sahih hadislerde en ufak bir inkârıma rastlayamazsınız...
    F.B. Peki, insanların ateist olmasına nasıl vesile oluyorsun?
    Şeytan: İlerleyen dakikalarda anlatacağım.
    F.B. Secde ile imtihana tabi tutulmadan önceki hayatından biraz bahsedebilir misin?
    Şeytan: Bunun size hiçbir faydası olmaz... Şu kadarını bilmeniz yeterli:
    Normal bir hayat sürerken herşeyin yaratıcısı bizleri imtihan etmek istedi; o kadar...
    F.B. ‘Secde edin!’ emrinden önceki atmosferi hatırlıyor musun?
    Şeytan: Dün gibi...
    F.B. Dinleyelim o zaman!
    Şeytan: Ortada hiçbir şey yokken Allah (c.c.) ile melekler arasında şöyle bir diyalog geçti:
    “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım...”7
    İşte ne olduysa o anda oldu...
    F.B. Ne oldu?
    Şeytan: Bu söz üzerine, üstüne kuma geleceğini işiten bir kadın gibi kıskançlık damarım kabardı.
    “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım...”
    Allah’ın bu sözüne melekler de şaşırdılar...Ve onlar da yeni bir varlığın yaratılmasını istemediler...
    Hatta bunu şöyle dile getirdiler;
    “... Melekler: Biz hamdederek seni tesbih ve takdis edip dururken, orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler...”8
    F.B. Melekler; yaratılacak olan halifenin fesat çıkarıp, kan dökecek olduğunu nereden biliyorlardı? Ve neden üçüncü bir varlığın yaratılmasını istemediler?
    Şeytan: Onu ben bilemem... Onu sen Kitap ve Sünnete sor!..
    F.B. Biz de ilme sorduk;









    MELEKLER BU BİLGİYİ NEREDEN ALDILAR?


    “... Melekler: Biz hamdederek seni tesbih ve takdis edip dururken, orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın...”9
    Müfessirlerimiz bu ayetin tefsirinde şöyle demişlerdir:
    İmam Kurtubi: Bizler kesinlikle biliyoruz ki, melekler ancak kendilerine bildirilenleri bilirler ve onlar sözleriyle (Allah’ın) önüne geçmezler.Bu hüküm bütün melekler hakkında geneldir.Çünkü Yüce Allah’ın: “Sözde onun önüne geçmezler” (Enbiya/27) buyruğu melekleri övmek sadedinde söylenmiştir.10
    İmam Katade: Şanı Yüce Allah: “Ben yeryüzünde şunları yapacak bir halife yaratacağım” diye buyurunca melekler, acaba bu kişi, Allah’ın yaratacağını belirttiği kimse midir, yoksa başkası mıdır, öğrenmek üzere bu soruyu sormuşlardır.11
    SeyyidKutup: Meleklerin bu sözleri bizlere şunları düşündürüyor: Melekler ya sezgilerine ya da yeryüzünde yaşanmış eski tecrübelere veya basiretlerinin sağladığı ilhama dayanarak ‘insan’ adı verilen bu yeni varlığın yaratılışı veya yeryüzünde geçireceği hayat hakkında bazı bilgi kırıntılarına sahiptiler. Bu bilgi kırıntılarına dayanarak insanoğlunun yeryüzünde kargaşa çıkaracağını ve kan dökeceğini öngörüyor ya da bekliyorlardı.12
    Mevdudî: Bu soru itiraz amacıyla değil, mesele hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak amacıyla sorulmuştur.
    Melekler, Allah’ın hiçbir işine itiraz edemezler.Onlar halife denince, yaratılacak varlığa bazı güçler verileceğini anladılar. Fakat böyle bir yaratığın, evrenin zorunlu kanunlarla yönetilen düzenine nasıl uyum sağlayacağını anlayamadılar.
    Kendisine muhtariyet verilen birinin yaşadığı evrende, düzenin nasıl devam edebileceğini de anlayamadılar.
    Bununla, halifeliği kendilerinin hak ettiğini ve bu yüzden halifeliğin kendilerine verilmesi gerektiğini söylemek istemiyorlardı.
    Söylemek istedikleri şuydu:
    “Biz senin emirlerini, boyun eğerek, itaatle ve isteyerek yerine getiriyoruz; bütün evreni temiz durumda ve düzen içinde muhafaza ediyoruz.Bu nedenle niçin bir halifeye ihtiyaç duyulduğunu anlayamıyoruz.”13
    Tekrar şeytana dönüyor ve soruyorum:
    F.B. Meleklerin bu sorusuna Allah’ın cevabı ne oldu?
    Şeytan: Allah (c.c.) meleklerin bu sorusunu şöyle yanıtladı;
    “... sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim...”14
    F.B. Peki sonra?
    Şeytan: Bizleri ve daha sonra sizleri yakından ilgilendirecek olan çetin bir sınav kapıya dayandı...
    Tüm melekler ve biz cinler tek soruluk bu sınava tâbi tutulduk...
    “Secde”
    Sonra bizlere şöyle seslenildi:
    “... Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım.Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman siz hemen onun için secdeye kapanın!..”15
    F.B. Soru aslında hiç de zor değilmiş!Eğer, kendisine secde edilmesi emredilen yani Adem(a.s.) sizlere:
    – Bana secde edin! dese idi, o zaman gerçekten de çetin bir sınav derdik.16
    Her neyse...
    Peki, bu soruyu cevaplayabildiniz mi?
    Şeytan: Bu soruyu meleklerin tamamı cevapladılar.
    “... Bunun üzerine meleklerin hepsi hemen secde ettiler...”17
    F.B. Peki ya siz?
    Şeytan: Başımız İblis ve bir grup cin(ben de dahil) bu soruyu cevaplamayı reddettik.
    “...Fakat iblis hariç...”18
    F.B. Peki, melekler niçin itiraz etmediler?
    Şeytan: Onlar iradesiz varlıklardır. Sadece verilen görevi yaparlar... Eğer Allah(c.c.) Onlara:
    – ‘Karıncanın bağırsağına secde edin’ dese idi yine secde ederlerdi...
    F.B. Peki, neden secde emrine itiraz ettiniz? Ya da niçin soruyu beğenmediniz?
    Herhangi bir kurum imtihan için soru sorduğunda sorunun muhatabı sorunun cevabını biliyorsa söyler bilmiyorsa söyleyemez... İtiraz hakkı yok ki... Sorunun şeklini ve zorluk derecesini soruyu hazırlayan belirler...Hem sen kimsin ki itiraz ediyorsun?
    Yani Allah’tan daha mı bilgilisin? (Hâşâ)
    Şeytan: Allah’ın emir ve yasaklarına itiraz eden (siz insanlardan) birçok insan gibi biz de bu soruyu aklımıza vurduk...
    F.B. Bu soruyu aklınız nasıl değerlendirdi?
    Şeytan: Kendisine secde edeceğimiz varlığın gücüne baktık (yani yaratılışına).Bizden güçsüz yaratıldığı için secde etme ihtiyacı hissetmedik.
    F.B. Bana kalırsa ya siz, Allah’tan çok daha bilgilisiniz ya da aklınıza çok güveniyorsunuz? Bence aklınız sizi yanıltmış. Çünkü:
    Eğer Allah(c.c.): “Dileyen secde etsin” dese idi secde etmemekte haklı olabilirdin...
    Ama soru biraz farklı...
    – Sizin itirazınıza karşı Allah’ın (c.c.) cevabı ne oldu?
    Şeytan: Bizi hemen cezalandırmadı...
    F.B. Yani yargısız infaz etmediğini mi söylüyorsun?
    Şeytan: Evet...
    F.B. Ben olsaydım, sorgusuz sualsiz seni cezalandırırdım.
    – Peki Allah(c.c.) size ne dedi?
    Şeytan: Söylediklerini adım gibi hatırlıyorum.
    “... Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan ne idi?..”19
    F.B. Burada Allah’ın sabrını, bağışlamak için bir fırsat daha tanıdığını20 göremedin mi?
    Şeytan: ?
    F.B. Peki sen ve yandaşların ne dediniz?
    Şeytan: “Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.Balçıktan, işlenebilir kara topraktan yarattığın insana secde edemem...”21 dedik.
    F.B. Adem’den daha üstün olduğunuzu da nereden çıkarıyorsunuz? Sizce üstünlük emre itaatte midir yoksa yaratılışınızın maddesinden mi?
    Velevki ateş topraktan daha üstün olsun!.. Yine de secde etmeniz gerekmez miydi?
    İşte sizi ‘şeytan’ eden ve Allah’ın lanetini üzerinize çeken bir suç!
    Şeytan: ?
    F.B. Seni yaratan, sana akıl veren Allah(c.c.) sana emredecek ve sen de bu emri dinlemeyeceksin!
    Emri dinlememekle âdeta Allah’a şöyle demek istiyorsun;
    • Allah’ım! Sen soruyu yanlış sordun! (Hâşâ)
    • Allah’ım! Sen ateşin topraktan daha üstün olduğunu bilemedin! (Hâşâ)
    • Noksan sıfatlardan münezzeh olan ve her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilen ve hiç ama hiçbir kimseye zulmetmeyen ve herhalükârda adil olan Allah’ı bilgisizlikle suçlayıp, kendinin Allahtan daha üstün(haşa) olduğunu söylüyorsun!..
    İşlediğin suçun bu denli büyük olduğunu bilseydin, yine de secde etmez miydin?
    Şeytan: ?.. Madem öyle, şimdi de ben sana sorayım:
    Üstü yırtık pırtık, saçları darmadağınık, kafasındaki bitlerin cirit attığı, kokusundan yanına yaklaşılmayan ve en son geçen sene akıl hastahanesinde yıkanmış bir delinin elini öpüp, ona sımsıkı sarılma emri verilse idi; bu emre itaat eder miydin?
    F.B. Bu emrin çıkış merkezi önemli... Bu emir deli dense, yapmam!
    • Delinin doktorundansa; yine gitmem.
    • Eşim ve çocuklarımdansa, yine itaat etmem.
    • Amcam, dayım, kardeşim ve yakın akrabalarım söylemişse yine itaat etmem.
    • Ama söyleyen (yani emreden) babamsa Ona itaat ederim.
    Çünkü burada önemli olan emir sahibinin benim üzerimdeki hakimiyet gücü ve hakları...
    Bu cümle çok önemli... Tekrar ediyorum;
    “Emir sahibinin benim üzerimdeki hakimiyet gücü ve hakları...”
    Vermiş olduğun misalde aklıma iki şey gelir: Ya babama itaat ya da:
    ‘Senin ne işin var delilerle...Bu emir de nereden çıktı... Bu emri vermekle seni sevmediğini göstermiş oluyor...Babanı dinlemediğin takdirde haksızlık etmiş olmazsın.” diye kulağıma fısıldayan şeytana itaat...
    Düşün ki aklımın bana olan teklifini değerlendirdim... Babam bana ne derdi biliyor musun?
    – Oğlum! Ben seni test ettim...Bana itaat ediyor musun etmiyor musun; onu öğrenmek istedim... Ama sen beni dinlemedin! derdi ve babam haklı çıkardı...
    Aksi halde bu vasıfların zıddı olan bir akıllıya sarılmakla itaat testi yapılmamış olur...
    Aslında ben, babamın o sözünü dinlemekle, dolaylı olarak, Allah’ın sözünü dinlemiş olurdum.
    Eğer babamın sözünü dinlememiş olsaydım yarın Allah(c.c.) bana sorardı:
    ‘Ben sana babana itaat edeceksin’ demedim mi?
    Tekrar konumuza dönelim istersen.
    Allah’ın:
    “Niçin secde etmedin?” sorusuna verdiğiniz;
    “Ben ondan daha üstünüm” cevabınızdan sonra ne oldu?
    Şeytan: Allah (c.c.) bize şöyle dedi:
    “... Öyleyse çık oradan!Sen artık kovulmuş birisin!Muhakkak ki hesap gününe kadar lânet senin üzerine olacaktır!”22
    “... Öyleyse hemen in oradan.Artık orada kibirlenmek haddin değildir.Hemen çık git.Çünkü sen aşağılıklardansın.”23
    “Küçültülmüş, kınanmış ve kovulmuş olarak çık oradan.Yemin ederim ki onlardan kim sana uyarsa, cehennemi hep sizden dolduracağım...”24
    “...Defol oradan! Çünkü sen artık kovulansın...”25
    F.B. Allah’ın bu secde emrini dinlememekle bak bakalım hakkında kaç dosya açılmış!
    • Kibirlendin.Kibirlendiğin için de:
    • Kovuldun,
    • Küçültüldün,
    • Kınandın,
    • Aşağılandın,
    • Kıyamete kadar Allah’ın (c.c.) lânetini üzerine aldın.
    Belki de dünya zaman dilimiyle 10 saniyeyi geçmeyen bir secde (saygı) eylemiydi yapman gereken...
    Secde etmekle ne onurun rencide olurdu, ne Allah’a ve meleklere karşı mahçup olurdun ne de biz insanlar tarafından sevilmezdin...
    Bugün bile maalesef insanların birçoğu Allah’ın emirlerini hafife alıyorlar... Kendilerine en az altı dosya açıldığını ah bir bilseler!

    ` ` `

    F.B. Hangi sebepten dolayı kovulduğunuzu biliyordunuz değil mi?
    Şeytan: Elbette...
    F.B. Sonra ne yaptınız?
    Şeytan: Ademe olan öfkemizden şöyle dedik;
    “Ey Rabbim! Bana hiç olmazsa tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver...”26
    “... Şu benden üstün kıldığına da bir bak! Yemin ederim ki, eğer beni kıyamete kadar yaşatırsan, pek azı dışında, onun neslini kendime bağlayacağım.”27
    F.B. Hem Allah’ı “Rab” olarak kabul edeceksin, hem tekrar diriltileceğimize (yani ahirete) inanacaksın, hem bu isteğine cevap verecek mercinin yalnızca Allah olduğuna inanacaksın hem de ona itaat etmeyeceksin? Aklına şaştım doğrusu!
    Şeytan: Siz insanlardan da Allah’ın varlığına inanan, cennet ve cehennemine inanıp da emir ve yasaklarını hafife alanlar yok mu?
    F.B. Var elbette... Ama niçin ve nasıl varolduklarını ilerleyen saatlerde konuşuruz.
    – Bu duanın karşılığı nasıl oldu.
    Şeytan: Allah (c.c.) bu isteğimi kabul etti.28
    ... Allah (c.c.): “Sen bilinen gün gelinceye kadar mühlet verilenlerdensin!” buyurdu.29
    F.B. Bak ne güzel...Çok büyük bir suç işlemene rağmen Allah(c.c.) isteğini kabul etmiş...Teşekkür ettin mi bari?
    Şeytan: ?
    F.B. Cevap alamadım?
    Şeytan: Adem’e olan öfkemizden düşünemeyip;
    “Ey Rabbim! Beni saptırdığın için, yemin olsunki yeryüzünde fenalıkları onlara güzel göstereceğim, halis kıldığın kulların hariç, onların hepsini saptıracağım...30 dedik
    F.B. Aman Allah’ım ne kin! Hem sen kime karşı meydan okuyorsun?
    Şeytan: Beni saptırdığı için Allah’a!..
    F.B. Sapıtmayı sen talep etmedin mi? Yoksa durduk yerde ne diye seni saptırsın ki?
    Fenalıkları güzel göstermek de ne demek?
    Çok güvendiğin aklına sığıyor mu bu?

    ` ` `

    F.B. Daha başka neler dediniz?
    Şeytan: “Yemin ederim ki, senin doğru yolun üzerinde onlara karşı duracağım, sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından onlara sokulacağım.Çoğunu sana şükredenlerden bulamayacaksın.”31
    “Senin mutlak kudretine yemin olsun ki, onlardan sana içten bağlı olan kulların hariç, hepsini mutlaka azdıracağım.”32
    “Yemin ederim ki, kullarından belli bir pay edineceğim, onları mutlaka saptıracağım, kendilerini uzun emellere düşürüp, boş kuruntulara boğacağım... Elbette onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.”33
    F.B. Senin bu sözlerini Allah’a söylediğini ben işitmedim.Ama şunu da çok iyi biliyorum ki Rabbim benim cennete girmemi istediği için senin hazırladığın tuzakları bana hatırlatıyor.
    Bu hatırlatma Rabbimin bana olan merhametindendir.Yoksa seni tanıyamaz ve tuzaklarını da bilemezdim.
    Senin bu konuşmalarında bazı tüyolar kaptım.
    Şeytan: Nelermiş bunlar?
    F.B. İnsanları kandırmak için attığın zarflar...
    Şeytan: Mesela?
    F.B. İleriki saatlerde senin ağzından dinleyeceğim.

    ` ` `
    F.B. Bu kin kokan cevabından sonra nasıl bir tepkiyle karşılaştın?
    Şeytan: Gelen cevap oldukça sertti;
    Allah: “Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan defol! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!”34 dedi.
    F.B. Allah’ın (c.c.) seni ve sana tabi olanları “cehenneme koyma” tehdidine rağmen hâlâ şeytanlık yapacak mısın?
    Şeytan: Benim kinim hiç azalmadı ki? Nerede bir insan görsem aklıma “Adem” gelir... Hep onu görürüm karşımda...Safıma dahil ettiğim an rahatlarım.
    F.B. Hangi vasıflı insanları kandıramadığını ve diğer insanları nasıl kandıracağını konuşmadan önce şu soruya cevap bulalım:
    “Kovulduktan sonra ne yaptın?”
    Şeytan: Önce Allah (c.c.) ile Adem’in konuşmalarına kulak verdim;
    “Ey Adem! Sen ve eşin cennette yerleşin.İkiniz dilediğinizden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın.Yoksa zalimlerden olursunuz.”35
    F.B. Senin kovulmuş olman, Adem (a.s.)’ın da cennette kalması nasıl bir duygu oluşturdu?
    Şeytan: Kinimize kin kattı...
    F.B. Peki, neler düşündün?
    Şeytan: Adem(a.s.)’ın cennette olmasını gururumuza yediremedik. O’nun bir şekilde cezalandırılması lâzımdı... Adem ve onun soyunu bir şekilde kandırmak için Allah’tan izin istemiştik ve O da izin vermişti.
    Biz tam tuzak kurmaya hazırlanmışken, Allah (c.c.) Adem (a.s.)’ı uyararak tuzağımızı boşa çıkarmak istedi:
    “Ey Adem!Doğrusu bu (İblis) senin ve eşinin düşmanıdır.Sakın sizi cennetten sürüp çıkarmasın, yoksa bedbaht olursun. Doğrusu cennette ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın, orada ne susarsın, ne de güneşin sıcağında kalırsın...”36
    F.B. Ne mutlu Adem (a.s.)’a ki, Rabbi tarafından uyarılıyor... Önce düşmanının adını veriyor sonra da düşmanının saldıracağı cephenin adını (cennet)...
    Adem (a.s.) cennette olmasına rağmen Rabbi tarafından cennet nimetleri hatırlatılıyor (acıkmak yok, çıplak kalmak yok, aşırı sıcak ve soğuk yok).Düşmanı tarafından mağlup olunduğunda bu nimetlerin tersiyle karşılaşabileceğini de hatırlatıyor...
    Kişi sevdiğini uyarmaz mı?
    Sen kullarına karşı ne kadar da merhametlisin Allah’ım!

    ` ` `

    F.B. Peki, Adem(a.s.)’ı nasıl kandırdın?
    Şeytan: Biraz zorlanır gibi oldum; ama sonunda emelime ulaştım.
    F.B. Tamam da nasıl kandırdın?
    Şeytan: Allah’ın Adem’e olan uyarılarını dikkate aldım.Ve ona göre tuzak menüsü hazırladım.
    Allah’ın Adem’i bu denli uyarması onun (Adem’in) unutkan ve tuzaklara (vesveselere) meyyal olduğunu gösterdi.
    F.B. Bunu da nereden çıkarıyorsun?
    Şeytan: Allah (c.c.) bizleri secde ile imtihan ederken gerekli bir açıklamada bulunmadı... Yani “secde ederseniz burada kalırsınız, aksi halde kovulursunuz” demedi...
    Şimdi de nasıl kandırdığımıza gelelim:
    Allah (c.c.) Adem’e yasak ağaçtan yememesini emretti...
    Yediği anda oradan kovulacak ve bizim seviyemize düşecekti... Cennetteki nimetleri teker teker tatmaya başlasaydı bile yine de sıranın o yasak ağaca gelmesine imkân yoktu...
    Ve ben de usulca yanaşıp:
    “... Ey Adem!Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı haber vereyim mi?...”37 dedim.
    F.B. Allah (c.c.) tarafından, kendisine düşman olduğun bildirildiği halde nasıl oldu da seni dinlemek için vakit ayırdı?Ben olsaydım seni muhatap bile almazdım?
    Şeytan: Bu Adem’in (haliyle insanoğlunun) unutkan özelliğindendir... Adem’in yerinde değil sen, baban da olsaydı onu kandırırdım...
    F.B. Sonsuzluk ve saltanat...Bu iki hayat şeklini mi oltanın ucuna taktın?
    Şeytan: Ebedî ve en güzel bir şekilde yaşamak insanın fıtratındandır.
    Biz bir kişiyi kandırmak istediğimizde muhatabımızın değer yargılarını ideallerini, özel zevklerini ve yaşam biçimini hesaplayarak tuzaklar hazırlarız.
    Adem’e “sonsuzluk ve saltanat” zarfını attığımızda zarfı açmak için bir anlık tereddüt edince tuzağın ikinci aşamasına geçip:
    “...Rabbinizin size bu ağaca yaklaşmanızı yasaklamış olması, yalnızca sizin iki melek olmamanız ve ebedî yaşayanlardan kılınmamanız içindir.” dedim.38
    F.B. Yani avımızı hiç boş bırakmayız mı diyorsun?
    Şeytan: Avımızın kendisiyle başbaşa kalmasını, kalbinin sesini dinlemesini ve yapacağı eylemin hayır mı şer mi olduğunu düşünmesini bile istemeyiz... Onun için her yolu deneriz...
    Zaten bize azıcık kulak veren, % 80 kandırılmış demektir.
    F.B. Bu vesvesenize Adem(a.s.)’ın karşılığı ne oldu?
    Şeytan: Bir defa kurduğumuz tuzağın manyetik alanına girmişti... Kurtulması çok zordu...Daha sonra sıcağı sıcağına üçüncü aşamaya geçtik:
    “Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim” diye yemin de ettim.39
    F.B. Yalan yere yemin ha?
    Şeytan: Gerekirse evet!..
    F.B. Yemininden sonra Adem(a.s.) ne yaptı?
    Şeytan: Bana güvendi ve o ağaçtan yedi...
    F.B. Kandırmakla eline ne geçti?
    Şeytan: Hem Adem’den daha güçlü olduğumu kanıtladım, hem Adem yüzünden kovulduğum için (cennetten çıkarılmama sebep olmakla) ondan intikamımı almış oldum, hem de Rabbine karşı mahçup duruma düşmesini sağladım...
    F.B. Halt etmişsin!

    ` ` `

    F.B. Adem (a.s.) yasağı çiğneyince, Allah(c.c.) o’na ne dedi?
    Şeytan: Allah:
    “Ben sizi bu ağaçtan men etmemiş miydim?Ve şeytanın da sizin düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?” dedi.40
    F.B. Adem (a.s.) ne dedi?
    Şeytan: Suçu bana atmamakla çok akıllı davranarak:
    “... Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve bize merhamet etmezsen gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız.” dedi.41
    F.B. Peki sen nedenAdem (a.s.) gibi akıllı davranarak:
    “Ya Rabbi! Bir anlık nefsime uyarak senin sözünü dinlemedim... Sen beni bağışla, yoksa gerçekten zarara uğrayanlardan olurum...” demedin?
    Şeytan: ?
    F.B. Adem(a.s.)’ın tevbesi kabul gördü mü?
    Şeytan: Adem (a.s.) ard niyetli, inatçı ve kibirli olmadığı için olsa gerek, Allah(c.c.) ona nasıl tevbe edilmesi gerektiğini öğretti ve Adem (a.s.)’da O’na tevbe etti...
    Allah (c.c.) tevbeyi kabul etti; ama bu Adem (a.s.) ve eşinin cennette kalmasını sağlamadı...
    Sence niçin cennette kalmadılar?
    F.B. Allah (c.c.) vaadinden dönmez olduğu için.

    ` ` `

    F.B. Adem (a.s.) ile asıl kavganız yeryüzüne inmesiyle mi başladı?
    Şeytan: Adem ile kavgamız; cennette başladı ve kıyamete kadar da devam edecek...
    F.B. Ademoğluna öfken hiç dinmeyecek mi?
    Şeytan: Bilakis öfkem katmerli bir şekilde artıyor...

    ` ` `

    F.B. Rabbinin sözünü dinlemen gerekirken dinlemedin!.. Masum olan Adem (a.s.)’ı kandırdın... Hem de yalan yere yemin ederek...
    Kibri hak etmediğin halde kendi kendine kibirlendin... Suçlu olduğun halde tevbe ederek aklanmak istemedin... Ve şimdi de aynı soydan geldiğim için beni de kandırmak istiyorsun...
    Ve ben de (okuyucularla birlikte) senin tuzaklarına av olmamak için Rabbimin uyarılarını dikkate alıp senin zayıf taraflarını öğrenerek tuzaklarını boşa çıkarmaya çalışacağım...
    Bana kızıyorsun... Biliyorum...Ama bundan zevk alıyorum.Ve senin “oyunlarını ve tuzaklarını” okuyuculara bir şekilde ifşa edeceğim için de çok mutluyum...
    Ben Rabbimi seviyor ve O’nun tüm emirlerini akla ve mantığa vurmadan kabul ediyorum.Rabbimi seviyorum ve O’nun sevdiklerini de seviyorum... Rabbimi seviyorum ve O’nun sevmediklerinden nefret ediyorum...
    Ve haliyle seni sevmiyorum... Nasihata kulağın tıkalı, hakikate gözün kör olduğu için seni sevmiyorum...
    Seni sevenleri de sevmiyorum... Fakat onlara acıyorum... Seninle beraber yanacakları için acıyorum... Aynı anne-babadan olduğumuz için acıyorum... Senin basit tuzaklarına yem oldukları için acıyorum...


    Safından ayrılan her nefer için ecir kazanacağımdan bu kitabı kaleme almak istedim...
    Bu kitaba niyetlendiğim anda kulağıma:
    “Şeytanı anlatan birçok kitap var... Millet dinini unutmuş...Onlar hikâyeden anlarlar.” diye fısıldadın... Beni düşündüğün için mi?
    Beni sevip düşündüğün kadar seni seviyorum!

    ` ` `

    F.B. Evet... İmtihanı nasıl kaybettiğini ve Adem(a.s.)’ı nasıl kandırdığını az çok öğrendik... Onun çocuklarını da kandırdın... Bana gelene kadar nice insanlar elinden geçti...Ve birçoğunu safına dahil ederek kanlı irin içmelerine vesile oldun...
    Adem (a.s.)’dan babama kadarki dönemde insanları nasıl kandırdığından çok, beni nasıl kandırmak istediğin önemli...
    Nefsimizin ve askerlerinin yardımıyla birçok kere kandırdın...Çoğu kere varlığının farkındaydım... Genellikle birçokları gibi “tevbe” nimetiyle paklanmaya çalıştım. Ama baktım ki sen‘tevbe’ kaynağıma da el atarak:
    ‘Bir defayla bir şey olmaz... Tevbe edersin olur!’ diye zihin bulandırdın...
    Nedir bu insanların senden çektiği? Allah (c.c.) senin hakkında:
    “... Benim (halis) kullarıma karşı senin bir gücün yoktur...”42
    “... Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır”43 demesine rağmen nasıl olur da insanların birçoğu kulübüne kayıt yaptırmak için sıraya girerler?
    Şeytan: Bizim inananlara karşı gücümüz yok... Tabii onları kandırmayacağız ya da onları Rableriyle başbaşa bırakacağız anlamına gelmez... Çünkü bizler insan düşmanıyız...
    Eğer gücümüz olsaydı, bir tane bile müslüman bulamazdınız...En azından; aleyhime yazılan kitapların yayınlanmasına müdahale ederdim...
    F.B. Peki taraftar toplama gücünü nereden buluyorsun?
    Bizler insanların hidayetine vesile olmak için onca zaman harcıyoruz, ayda yılda bir safından adam çalıyoruz, fakat sen!..
    Şeytan: Tekrar ediyorum; bizler birer güçsüz varlıklarız...
    Siz davetçilerin tembelliği, insanlardan adamlarımızın olması ve sizlerin dünyayı fazlaca sevmeniz, bizleri “suni” güçlü kıldı...
    F.B. Nasıl yani?
    Şeytan: Şöyle bir misal vereyim:
    Elinde silahın, göğsünde çelik yeleğin ve yüzünde de gaz masken olduğunu; rakibinin elinde ise küçük bir “çakı”nın olduğunu düşün... Sence kim güçlü?
    F.B. Görünürde; ben...
    Şeytan: Silahını, çelik yelek ve gaz maskeni çok uzaklara attığını düşün...
    Kim güçlü?
    F.B. Tabiî ki Rakibim.
    Şeytan: Rakibin bu gücü nereden aldı?.. Senin silahlarını terketmen onu güçlü kılmadı mı?..
    Ve haliyle sizin gafletle olmanız ve bizi yeterince tanımamanız da bizi güçlü kıldı...
    F.B. Madem öyle, sözü fazla uzatmadan yeni bir başlık atarak gücünü kırmaya çalışalım...





    ŞEYTAN İNSANLARI NASIL KANDIRIR?

    F.B. Rabbim, senin hakkında bizlere ne tavsiye ediyor biliyor musun?
    “... Şeytanın adımlarını... izlemeyin.Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır.”44
    İlahi ikaza kulak vererek bizleri nasıl kandırdığını senin ağzından dinlemek istiyoruz...
    Şeytan: Başlangıçta da dediğim gibi kişinin yaşına, değer yargılarına, aile ortamına, ideallerine ve Allah(c.c.) ile dostluk derecesine göre zarflar atarız...
    F.B. Ayrı ayrı başlıklar atarak tuzaklarını noktalayayım.

    0 - 8 Yaş Arası Tuzaklar

    Şeytan: Doğan her insan düşmanımız olması için yeterince olgundur... Hani derler ya yılanın başını küçükken ezeceksin. Bizler de; bebekler emeklemeye başlar başlamaz, özellikle kendi annesini kullanarak zihninde bazı alt yapılar oluşturmaya çalışırız...
    F.B. Bebeğin annesini kullanarak mı?
    Şeytan: Evet... Bebeğin annesini kullanarak...
    F.B. Peki, ama nasıl?!
    Şeytan: Evdeki bebek ağlayınca annesi ne yapmak ister?
    F.B. Varsa ihtiyaçlarını karşılar (yedirir, içirir, altını temizler ya da uyutur).
    Şeytan: Ağlaması kesilmezse ne yapar?Özellikle de bulaşık, çamaşır yıkarken ya da evde misafirler varken..?
    F.B. Herhangi bir TV kanalında çizgi film varsa, bebeği televizyonun önüne koyarak susturmaya çalışır.Çoğu zaman da bebeklerin ağlamaları kesilir.45
    Şeytan: Bebeği TV’nin karşısına oturtmalarıyla âdeta ekmeğimize yağ sürerler...Fırsat bu fırsat deyip, yardımcılarımızı (çizgi film yapımcılarını) devreye koyup hem bebeğin kişisel gelişimini engellemeye hem de çizgi filmlerle ateizmi öğretmeye çalışırız...46
    F.B. Daha başka?
    Şeytan: Anne-babaların çocukların para biriktirmesi için daha doğrusu çocuklarının ilerde para ve dünyayı sevip cimri olması için kumbara almaları da işimizi oldukça kolaylaştırıyor...47
    F.B. İnsanların cimri olması seni niçin mutlu ediyor?
    Şeytan: Allah’ın (c.c.) sevdiği bir ameli bizler sevmeyiz.Allah (c.c.) sizlerin cömert olmanızı, infak etmenizi, geçici dünya için mal üstüne mal yığmamanızı ister. Her kim gönül rahatlığıyla infak ederse, hem Allah’ın hoşnutluğunu kazanır hem de bir emri gerçekleştirmiş olur.
    İşte bu bizi kızdırır... Allah’ın hoşuna gitmeyen her amel bizleri mutlu kılar...
    F.B. Vay şeytan vay!

    ` ` `

    F.B. Konuşmalarımızın başlarında da dediğim gibi çoğu zaman bir şekilde gelen fikirlerin şeytanî mi yoksa Rahmanî mi olduğunu ayırd edemiyoruz... Varsa meşhur sloganların söyle de sen kaynaklı olduğunu bilelim?









    ŞEYTANIN MEŞHUR SLOGANLARI




    Şeytan: Beyinlerde gereken alt yapıyı oluşturduktan sonra kandıracağımız kişinin arkadaşlarını kullanıp;
    ‘Bir defayla bir şey olmaz ki!’ diyerek bu sloganımızla o kişiye hem içki içiririz, hem kumar oynatırız, hem zina yaptırırız, hem de tüm kötülüklere davetiye çıkarmış oluruz...
    İnsanoğlu o an düşünmez ki, kim demiş bir defayla bir şey olmaz diye! Hiçbir kitapta, yapılan ilk günahların cezası olmaz diye birşey yazmaz...
    Bu sloganımızla sigaraya da başlatırız...
    F.B. Bu sloganın maalesef son derece revaçta, büyük kabul görüyor.
    Aslında her şey işte o ‘bir defayla’ başlıyor... Fakat her ne hikmetse, bu fikrin sen kaynaklı olduğu unutuluyor. Daha net anlaşılması için meseleyi şöyle karikatürize edeceğim ki belleklerde kalsın...



    F.B. İkinci sloganını dinliyorum.
    Şeytan: ‘Daha genciz!’ Bu sloganımızı hem muhatabımızın kalbine ilham ederiz hem de yine yakın çevresini kullanarak:
    “Daha gençsin!” dedirtiriz...
    Özellikle de İslam davetçilerinin nasihatlerini dinlettirmemek için bu menüyü uygularız... Ve muhatabımıza adeta şunu söylemiş oluruz:
    “Dünyaya bir defa geliyorsun...Ve bir defa yaşayacaksın... Hayatı doya doya yaşaman lâzım... Hayat gençken güzel... Yaşlanınca da kendini dine verirsin...”
    Bu sloganımızla da iyi işler yapıyoruz...
    F.B. Ve muhatabın da sanki 60-70 yıl yaşayacağına dair Allah’tan (c.c.) senet almış gibi ibadetleri 40’ından sonrasına erteler...
    Allah (c.c.) sanki kulunu 40’ından sonra nimetlendirdi de kulluğu o yaştan sonra bekliyor...
    Bu sloganını da karikatürize edeceğim.
    Şeytan: Üçüncü sloganımız:
    “Allah (c.c.) kalp temizliğine bakar.”
    Bu sloganımızla muhatabımıza âdeta şunları söyleriz:Her ne kadar da namaz kılmaz, oruç tutmaz, Kur’an okumaz ve gerekli ibadetleri yapmasan da önemli değil...Burada önemli olan “kalp temizliği.”
    Allah(c.c.) kalbine bakar!.. Dürüstlüğüne bakar... Çevrenle olan iyi ilişkilerine bakar... Bir yamukluk yoksa (yani dürüstsen) ibadet yapmadığın için cezalandırılmazsın.
    Bu sloganımızla muhatabımız rahatlar... Artık en profesyonel davetçi bile gelse, muhatabımıza:
    ‘Allah (c.c.) senin dürüst olmanı, çevrenle iyi geçinmeni, (kalbinin temiz olmasıyla birlikte) ibadetler yapmanı ister...
    Allah’a ibadet edenlerin kalpleri kirli değil ki! Hem kalp temizliğini de nereden çıkarıyorsun!Hem kalp ne ile temizlenir?’ dedirtemez...
    F.B. Davet ederken yıkmakta zorlandığımız bir “set” bu...





    Şeytan: Dördüncü sloganımız:
    “Allah ile kul arasına girilmez.”
    F.B. Bu söz yanlış değil ki!Kim Allah ile arasına herhangi birini koyarsa büyük suç işlemiş olur.Bu sözünle insanları nasıl kandırıyorsun?
    Şeytan: Bizim bu sloganımızı insanların birçoğu senin anladığın gibi anlamıyorlar ki!
    F.B. Peki, bu tuzağına nasıl yem oluyorlar?
    Şeytan: Bu sloganımızla muhatabımıza şu mesajı veriyoruz:
    Sen bildiğin gibi yaşa...Ve istediğin kadar günahkâr ol... Sevabı ve günahıyla sen Allah’a (c.c.) hesap vereceksin... Onlar da (İslâm davetçileri) kim oluyormuş ki hayatını eleştiriyorlar... Sen onlara hesap verecek değilsin!”
    F.B. Sanki kendilerine hesap soran var!
    Şeytan: Böylelikle hakka ve İslâm davetçilerinin nasihatlerine sağır olmuş olurlar...
    F.B. Bunun farkındayım...






    Şeytan: Beşinci sloganımız:
    “Emekli olduktan sonra!”
    Yani:
    “Allah’ın dinine vakit ayırıp fedakârlıkta bulunman için daha çok erken!.. Gençliğini doya doya yaşa, geleceğini garantile, ne zamanki dünya hayatı zevk vermemeye başladı (yaşlılıktan tabii) işte o zaman kendini dine verirsin... Hem bu şekilde ibadetlerin daimî olmuş olur...
    F.B. Ve böylelikle muhataplarına bu sloganınla uzunca yaşayacaklarına dair hayalî bir ömür senedi de veriyorsun.
    Şeytan: Bu sloganımızı kabullenip de emeklilik yaşına gelmeden ölüp cehenneme giden nice üyelerimiz var!..
    F.B. Üyelerine tavsiyem kabristana gidip ölüm tarihiyle doğum tarihini çıkarıp çıkan yaşa baksınlar... % 70’i altmış yaş altı... Yani emeklilik yaşına ulaşmadan sahneyi terkediyorlar...
    Bu nasıl anlayış ki, yapmaları gereken kulluğu 20-30 sene sonrasına erteleyebiliyorlar!
    Bu nasıl cesaret ki, erken yaşta ölebileceklerini düşünmüyorlar!





    Şeytan: Altıncı sloganımız:
    “Zaman size değil, siz zamana uyun!”
    Muhatabımıza âdeta;
    “Sakın zamanı değiştireceğim deme!.. Hem başaramazsın hem de gücün yetmez... Zaman bu... Ne zaman, ne şekilde, nasıl bir yaşama karar verir, belli olmaz...
    Toplumun yaşam tarzına aykırı olup tepki almaman için zamanın belirlediği bir hayatı benimsemen lâzım... Aksi halde çağın çok gerisinde kalırsın...” deriz.
    F.B. Peki, ya zamanın belirlediği hayat insanlık dışıysa?
    Şeytan: Zaman (yani insanların bir çoğunun yaşam şekli) zaten dediğiniz gibi...
    F.B. Peki, aynı sloganı İslam topraklarında olanlar(en azından İslamı yaşayanların çoğunlukta olduğu beldeler) için de kullanıyor musun?
    Şeytan: Kesinlikle hayır!
    F.B. Bu tuzağına nasıl yem oluyorlar anlamıyorum?..“Çoğunluk bataklıktaysa sen de bat! Çoğunluk iflastaysa sen de iflas et! Çoğunluk hayvanlar gibi (hatta daha aşağı) yaşıyorsa sende öyle yaşa!..” Böyle bir şey yok yani!
    Şeytan: Yedinci sloganımız;
    “Herkes yapıyor!”
    F.B. Sanki herkesin yapmasıyla suç hafifliyor!
    Şeytan: Bu zarfımızı daha çok, davetçiler tarafından hatası uyarılmaya çalışılanlar için kullanırız... Onların ağzından davetçilere âdeta şöyle dedirtiriz:
    “Beni eleştiriyorsun ama herkes yapıyor! Eğer gerçekten yaptığımız yanlış olsaydı diğerleri de yapmazdı...Haydi biz düşünemedik, onlar da mı düşünemediler... Bir hatanın binlerce, hatta milyonlarca kişinin gözünden kaçması mümkün mü sizce?”
    Ve hâliyle de davetçiler davet etmekte zorlanacaklardır...
    F.B. Altıncı sloganında da sana dediğim gibi herkes yanlış yapıyorsa ben de mi yanlış yapacağım? Herkes ayrı ayrı hesap verecek... Hiçbir zaman Allah(c.c.) bana:
    “Emir ve yasaklarıma uymayanların çoğunlukta olması vesilesiyle seni de affettim... Onların hatırına sen de kurtuldun.” demez... Bilakis:
    “... Kullarımdan şükredenler pek azdır.”48 der.
    Şeytan: Yedinci sloganımız;
    “Bir şey olmaz, bir şey olmaz; Allah affeder!”
    Özellikle de “Bir defayla bir şey olmaz” tuzağımızın yetersiz kalması durumunda bunu kullanırız.
    Muhatabımız, kendisine sunduğumuz amelin getirisini ve götürüsünü hesaplamaya başladığı anda ikinci aşamaya geçerek;
    “Yapacağın bu amel haram... Günah kazanacağın muhakkak... Fakat unutma ki birçok insan bu günahı işledi!.. Hepsini Allah affetti!.. Tevbe edersin aff olunur!.. Hem Allah (c.c.) tüm günahları affedeceğini söylemiyor mu?” deriz...
    F.B. Allah’ın bağışlayıcı olması O’nun büyüklüğündendir. Allah (c.c.) günahları bağışlar; ama senin tuzağını hatırlatarak:
    “Allah’ın vaadi şüphesiz haktır. Sakın şeytan sizi Allah’ın bu vaadiyle kandırmasın.”49 diyerek daha dikkatli olmamızı sağlar.
    Ama maalesef bu tuzağına yem olanların sayısı azımsanacak kadar değil...
    Şeytan: “Bir defayla birşey olmaz ki” diyerek günahı tattırırız; “Tevbe edersin affolunur” diyerek günaha alıştırırız, ne zaman ki o haramdan vazgeçmek ister; işte o zaman üçüncü aşamaya geçerek sekizinci sloganımızı uygularız:
    “Bu kadar günahtan sonra biraz zor affedilirsin!” diyerek ümitsizliğe düşürürüz.
    F.B. Ve hâliyle muhatabınız şöyle düşünecektir:
    “Madem affedilmeyeceğim, madem cehennemle cezalandırılacağım; o takdirde haramı terketmenin bir anlamı olmaz ki?”
    Oysa ki Allah bağışlayıcıdır.İstersen haramların tamamını tat ve uzun yıllar haram işlemiş ol; güzel bir tevbeyle Allah(c.c.) tamamını affeder...*
    Allah (c.c.), senin bu tuzağına yem olanlar için bak ne diyor:
    “Allah’tan ümidini ancak kâfirler keser.” Yani ümit hiç bitmemeli...
    Bakın Allah (c.c.) ne diyor:
    “Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında ya da bizzat kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe ederler.Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki!Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde bilebile ısrar etmezler.”50
    Şeytan: İlahî ikaza kulak veren bazı aldattıklarımız, ne zamanki doğru ile yanlışı ayırdetmeye çalışarak bazı şeyleri sorgularlar, işte o zaman dokuzuncu sloganımızı devreye koyarak:
    “Fazla düşünme kafayı yersin!” deriz...
    F.B. Böylelikle de onları “deli”likle tehdit ediyorsun.İnan ki bu zarfını açıp da okuyan birçok insanla karşılaştım. “Düşünme” eyleminden nasıl da korkmuşlar!
    Bravo! Çok güzel korkutmuşsun... Ne zaman ki bu tür mikrop taşıyan insanlara Allah’ın, insanları düşünmeye çağıran ayetlerini hatırlattıysam, çoğu zaman hayvanların karakteri olan “düşünmeme” eylemiyle karşılaştım.
    Bravo!İşini çok güzel becermişsin... Sorarım bu zarfını açanlara;
    Profesörler, bilim adamları, uzaya çıkanlar, araştırmacılar, mucitler yaptığı işlerde zihinlerini harekete geçirerek kafayı mı yediler?
    Bak. Allah (c.c.) senin bu tuzağın için ne diyor;
    “Şüphesiz semâvat ve arzın yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanların faydasına olan şeyleri denizde taşıyarak yüzüp giden gemilerde, Allah’ın, gökten indirdiği su ile ölmüş olan toprağı diriltmesinde, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre âmâde bekleyen bulutları döndürmesinde, elbette düşünen bir topluluk için pek çok deliller vardır.”51
    Şeytan: Onuncu sloganımız:
    “Cehennemde bir süre yandıktan sonra cennete girmeyecek miyiz?”
    Daha çok ahirete inanıp da imanı zayıf olanların günahlara daha cesurca dalmaları için bu zehiri şırıngalarız...
    F.B. Yani cehennemi basitleştirerek mi?
    Şeytan: Cehennemin sıcaklığını ve konuklara nasıl bir ortam hazırlandığını bilemeyenler, Allah’ın yasaklarını daha rahat çiğnerler.
    Cezayı basit görenlerin suç işleme oranları daha fazladır.Buradan hareketle cehennemi sıradan bir mekân olarak yutturmaya çalışırım...
    F.B. Oysa bir bilseler ki eti kemiğinden ayıran ateş, mide bulandıran kanlı irin, daha çok azap görmesi için bedenin dağlar kadar büyütülecek olması, bağırsakları parça parça eden kaynar sular, azabın bir saniye bile olsa azalmaması, yalnızlık, unutulma, yakıcı sıcaklığın ve dondurucu soğuğun onları beklediğini...
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/islami-bilgiler/11102-seytan-lain.html#post17394
    Şeytan: Cehennemi basitleştirmeye çalıştığımız kadar cenneti de unutturmaya çalışırız.... Ve böylece sınava tabi tutulduklarını unuttururuz.




    Şeytan: Onbirinci sloganımız;
    “Biz büyüklerimizden böyle gördük!”
    Daha çok, amellerine bid’at ve hurafe bulaşmış insanları eleştiren davetçilere reddiye yapmaları için bu fikri şırıngalarız.
    F.B. Peki, ya büyükleri yanılıyorsa?
    Şeytan: Bunu düşünecek ne zamanları vardır, ne ilimleri ve ne de istekleri...
    F.B. İşledikleri suça kılıf bulmak için atalarının dinlerine sığınıyorlar...
    Bunlar sanki şöyle derler:
    Bizlere hiçbir şey anlatma... Tüm nasihatlerinize kulaklarımız tıkalıdır... Bizler din olarak seçimimizi “atalar dinine” yaptık... Tıpkı Resûlullah (s.a.v.) dönemindeki müşrikler gibi,
    “Onlara apaçık ayetlerimiz okunduğunda, “Bizi babalarımızın (atalarımızın) taptığından çevirmek istiyorlar” dediler.”52
    Şeytan: Bu kanaldan kandırdığım insanların, büyüklerinden gördüklerinin doğruluk derecesini araştırmamaları, narkoz etkisinin devam ettiğini gösterir.
    Şeytan: Onikinci sloganımız;
    “Aman ha dikkat! Beynini yıkamasınlar”
    F.B. Aslında beyinlerini yıkayıp temizlemeleri öteki dünyaları için kurtuluş değil mi?
    Şeytan: Allahtan senin gibi düşünmüyorlar!.. Onlar beyinlerindeki kiri ve akidelerini kemiren mikropları bilemeyen cahillerdir...
    Bu sloganlarımız, kulakları tıkayan tıpalar gibidir âdeta...
    F.B. Davet hayatımda hatırlıyorum:Cahiliye içinde yüzen birine İslâm’ı anlatıp, kitap hediye etmiştim...Ailesi tarafından arkadaşa benim hakkımda:
    “Oğlum bu kitaplarla senin beynini yıkamak istiyorlar... Hemen bu kitabı iade et ve arkadaşınla ilişkiyi kes” demişlerdi...
    Şeytan: Desene askerlerim görev başında!
    F.B. Ah bir bilseler, bu vesveselerin sen kaynaklı olduğunu!
    Yine ah bir bilseler, tamamen kendilerini ve ahiretlerini düşündüğü mü!
    F.B. Peki, namaz kılan müslümanlar için ne tür bir önlem paketin var?
    Şeytan: Bizim namaz dosyamızda şu gruplar yer alır;
    1)Namaz kılmayanlar,
    2) Namaz kılmak için karar aşamasında olanlar,
    3) Namaz kılanlar.
    F.B. Her gruba ayrı zarf ha!
    Şeytan: Yani...
    F.B. Sondan başlayarak soralım: Namaz kılanlar için ne tür tuzakların var?
    Şeytan: Bizler, muhatabımızın önce namaz anlayışına ve kıldığı namazın sosyal hayatına nasıl yansıdığına bakarız.
    Eğer niçin namaz kıldığını (gerçek manada) bilmiyor ve bununla birlikte namazını kaçırmamaya gayret ediyorsa, namazını geciktirmek için,
    “Daha var” sloganımızı devreye sokarız...
    Ne zaman ki muhatabımız ikindiye beş kala öğlenin farzını çarçabuk kılar; işte o zaman emelimize ulaşmış sayılırız.
    F.B. Ama sonuçta namazını kılmış olmuyor mu?
    Şeytan: Benim bildiğim, Allah’ın sizlerden istediği namaz, vaktinde kılınan namazdır...53 Geciktirilen bir namaz, kötülükten ne derece alıkoyar?54
    F.B. Şuna inan ki zamanında ben de yem olmuştum senin “daha var” tuzağına...
    Buradan şöyle bir sonuç çıkarırız zannediyorum:
    “Şeytandan gelen vesveselerin tamamı Allah’ın emir, yasak ve tavsiyelerine muhalif.”
    Şeytan: Tamamı değil... Tastamamı!
    F.B. Namazını geciktiren; fakat terketmeyen hakkında ne dersin?
    Şeytan: Namazını terketmesiyle tüm kötülüğün vizesini ve anahtarını ellerine veririz...Ve bu bizi mutlu kılar...
    Geciktirmiş olması, diğer hayır işlerini de ertelediğini gösterir...Böylelikle kulübümüze aday olması çok yakındır... Namaz kalesini yıkamasak da başka kalelerden yıkmaya çalışırız.
    Ama yine de en azından:
    “Namazınızı dosdoğru kılın”55 ayetine muhalif olmaları bile hiç yoktan iyidir!
    Sence insanlar niçin namazlarını geciktirirler?
    F.B. Kişiden kişiye değişir...Kimi ticaretini düşünerek (namaz vakitlerinde müşterilerin ardarda gelmesi, acil siparişler ve acil toplantılar nedeniyle) geciktirir; kimi hoş sohbetin bozulmaması için geciktirir; kimileri de, “Gecikse de nasıl olsa kabul olur” diye düşündükleri için...
    Her ne kadar da bu tür sebeplerden dolayı geciktiriliyormuş gibi gözükse de bence asıl sebep, Allah kullarından niçin namaz kılmalarını istediğini, namazla Allah’a (c.c.) nasıl mesaj verdiklerini ve namazın önemini bilmedikleri için geciktiriyorlar.
    Şeytan: Madem kılacaklar, ne diye geciktiriyorlar, hâlâ anlayabilmiş değilim...
    F.B. Zamanında kılmış olmalarıyla Allah’a (c.c.) sanki şöyle bir mesaj vermiş olurlar:
    “Allah’ım!
    Rızanın kazanılması için (kendim için, yoksa senin namazıma ihtiyacının olmadığın biliyorum) benden namaz kılmamı istemiştin... İşte bak, hazırım...Seninle sıcak bir diyalog kurmak için ticaretimi ve özel işlerimi askıya aldım...” diyerek Allah’a olan sevgilerini zamanında dile getirirler...
    Senin; vakti giren her namaz için attığın;
    “Daha var” zarfını biraz irdelemek istiyorum. Bu zarfınla muhatabına şöyle sesleniyorsun:
    İşin yarım kalmasın! Namaz için daha çok zaman var! Önce önündeki iş, sonra namaz!.. Yani önce dünyan, sonra ahiretin...” Maalesef bu zarfını açıp okuyanların sayısı hiç de az değil...
    İnanıyorum ki, imanı zayıf olanlara:
    “Namazın kazası var, bir şey olmaz” zarfını atıyorsundur.
    Şeytan: Namaz kılanlar için başka sloganlarımız da var...
    “Bir beş dakika daha!”
    Özellikle de saatlerini sabah namazına kuranların zil sesiyle uyandıkları, ya da namaza kaldıranların:
    “Haydi namaza!” dedikleri anda;
    “Bir beş dakika daha” zarfını atarız.Ve çoğu zaman da güneş doğduktan sonra uyandıklarına şahit oluruz... Oysaki yeterince uyumuşlardır... Beş dakikalık bir uykunun kendilerine hiçbir faydası olmayacaktır... Uyuduktan sonra hem nasıl uyanacaklar?
    İşte bizim en güçlü olduğumuz vakitlerdir seher vakitleri...
    F.B. Ama Allah (c.c.) senin için:
    “Benim gerçek kullarım üzerinde senin hakimiyetin yoktur...”56 diyor.
    Şeytan: Bu dinin özünü kavramış ve yaratılışının gayesini çok iyi bilenler üzerinde zerre kadar hakimiyetimiz yok... Bu doğru... Tabii ki bu da onları kandırmaya çalışmayacağımız anlamına gelmez.
    F.B. “Bir beş dakika daha” zarfına yem olmuş bir çok muttakilerle tanıştım... Nasıl oldu da yem oldular bu zarfına!
    Şeytan: Bizler güçsüz varlıklarız... Özellikle de, imanı güçlü olanlar karşısında gücümüz çok zayıftır...İnsanların gaflet halleri en güçsüz oldukları zamanlardır... Onların güçsüz oldukları dönemde bizler güçlü oluruz... Yani bizleri güçlü kılan onların gaflet halleridir...
    F.B. İmanımızın derecesinin zayıfladığı dönemlerde attığın her zarfın etkili ve zarfını geri çevirecek gücümüzün yetersiz olduğunu hatırlıyorum...
    Şeytan: Bazen Allah(c.c.) beni insanlara musallat kılar...Eğer beni o an gönderen Allah (c.c.) ise, kimse elimden kurtulamaz...
    F.B. Bana şu ayeti hatırlattın:
    “Kim Allah’ın zikrini umursamazsa ona şeytanı musallat ederiz. O ona dost olur ve yaptıklarını doğru gösterir.”57
    Bana musallat olmandan Allah’a sığınırım...
    Peki, namaz kılmak için karar aşamasında olanları nasıl caydırmaya çalışırsın?
    Şeytan: Hangi sebepten dolayı namaz kılmaya karar verdiklerine bağlı... Eğer dünyevî bir menfaat içinse namazlarına sıkı sıkı sarılmalarını isteriz... Biliriz ki kılmış oldukları namazın kendilerine hiçbir faydası olmaz... Tam tersine, şirk bataklığının bulaşarak öteki tarafta bizlere komşu olur.Zaten bizim de projelerimizde muhatabımıza şirk mikrobunu şırıngalamak vardır...
    F.B. Allah (c.c.)’ın kendisinden niçin namaz kılmasını istediğini bilenlerin kalplerine nasıl vesvese verirsin?
    Şeytan: Onlara işledikleri günahları hatırlatırım... Farklı kanallardan, devamlı günahlarla namazın birlikte olamayacağını ilham ederek;
    “Tüm kötülüklerden arınmadan namazın (kabul) olmaz” derim.
    F.B. Tabii, gariban nereden bilsin; namazın tüm kötülüklerden arındırdığını; günahsız insanın olamayacağını...
    Bir yandan bağışlanmayı dileyerek günahları azaltmak, diğer yandan namazı aksatmamaya çalışmak lazımdır.
    Namaz kılmaya karar verip de namaza başlayanlar için ne tür bir engel paketin var?
    Şeytan: Namaz esnasında bile olsa vesvese silahını kullanarak onu bıktırmaya çalışırız...
    F.B. Mesela?
    Şeytan: Namaz esnasında işlediği kötülükleri zihninde canlandırarak;
    “Eğer sen Allah için sevgili bir kul olsaydın, aklına bu tür kötülükler gelmezdi...Eğer namazın kabul olsaydı, namazda saygı ve korkudan titrer ve Allah için ağlayarak, namazını uzun tutardın...Demek ki namaz için henüz hazır değilmişsin... Sen kim, namaz kılmak kim?!” diyerek onu namazdan soğutmaya çalışırız...
    F.B. İnanıyorum ki muhatabın şunları mırıldanacak:
    “Demek ki namaza hazır değilmişim... İnanıyorum ki, namaz esnasında başkalarının aklına bu tür kötülükler gelmiyordur... Kıldığım namazı ben beğenmiyorum Allah nasıl kabul edecek!”
    “Ah zavallı şeytanzedeler!.. Bir bilseler ki tüm insanların akıllarına bu tür şeyler geliyor ve bu çok normal...
    Yine ah, bir bilseler ki bu tür vesveseler şeytandandır ve kurtuluş reçeteleri de var...
    Şeytan: Her zaman işlemiş olduğu günahları hatırlatmayız. Bazen “Abdest alırken ayağını yıkamış mıydın?” Yarın ödeme günün, gerekli hazırlıkları yaptın mı? “Şu şu konularda sorular çıkabilir!” gibi vesveselerle ve menfaatine olan şeyleri ona hatırlatarak kılmış olduğu namazın içini boşaltmaya çalışırız...58
    F.B. Namazları ruhsuz kılınmasıyla eline ne geçiyor?
    Şeytan: Bizim vesvese ve ilhamlarımızın tamamı ya ayetin zıddıdır, ya hadisin...
    Allah (c.c.) demiyor mu:
    “Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler”59
    “...Namazı da dosdoğru kıl.Çünkü namaz insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkor...”60
    Bizler vesveselerle, kılınan namazların içini boşaltmaya çalışırız. Sonuçta muhatabımız “ihsan” seviyesini yakalayamayacağı için ne namazından huşu duyar, ne de kılmış olduğu namaz onu kötülükten alıkor!
    Şunu bilmelisin ki bizler çok önceleri Allah’a:
    “Senin dosdoğru yolunda oturacağım. Çoğunu şükredici olarak göremeyeceksin.” demiştik.
    Namazlarında huşu duymamalarıyla elimize çok şey geçiyor... Bugün namazından huşu duymayan kişi, yarın kıldığı namazı beğenmeyecek, diğer günlerde de namazları teklemeye, azalmaya başlayacak...
    F.B. Hangi namaz sizi pek rahatsız etmez?
    Şeytan: İçinde secde olan her eylemden nefret ederiz. Haliyle kılınan her namazdan rahatsızlık duyarız.
    Bizlerin vesveseleri sonucu, davetçilerin nasihatleri ile vesveselerimiz arasında git-gel yapanların:
    Bayram, cuma ve teravih namazlarından çok da rahatsızlık duymayız.
    F.B. Nasıl olsa (cuma dışında) bayram ve teravih namazları, kişiden sorulmayacak ve yılda bir kılınan namaz... Çabuk unutulur... Günahlara etki gücü azdır... Allah muhafazaya beş vakit namaz kılmış olsalar! İşte o zaman, inanıyorum ki, sen çıldırırsın.
    Şeytan: Keşke namazlarda “secde” olmasaydı!
    F.B. Namazlardaki kıyamlar, rükûlar, okunan ayetler seni rahatsız etmiyor mu?
    Şeytan: Rahatsız etmez olur mu?
    Allah’ın rızasını kazandıran her amel bizi kızdırır.Hatta bir müslümanın diğer bir müslümana tebessümünü bile istemeyiz...61
    F.B. Allah ona ecir verdiği için mi?
    Şeytan: Sağınızdaki meleğin kalemini harekete geçiren her eylemden rahatsızlık duyarız...
    F.B. Namaz kılmayanları buna nasıl ikna edersin?
    Şeytan: Konuşmamın başında da dediğim gibi, Allah kalp temizliğine bakar’... Namazın zor bir eylem olduğunu, Arapça bilmelerinin gerektiğini, uzun uzun sûrelerin ve birçok şartlarının olduğunu, zamanın beşe bölündüğünü, anlamını bilmeden ayetleri okumanın hiçbir faydasının olmadığını kulaklarına fısıldayarak onları namazdan soğutmaya çalışırız...
    Ne zaman ki davetçiler onlara namazın gerekliliğinden bahsederler, hemen yapmış oldukları hayır işlerini hatırlatarak:
    “Kardeşim, namaz kılmıyorsun; ama birçok namaz kılanlardan daha çok hayır ameller (okul, çeşme yaptırma, yoksul çocukları himaye etme, bedava sünnet ettirmeler düzenleme vs.) işliyorsun, deriz.
    Hele de namaz kılan bir müslüman açıktan günah işlemeye görsün!.. Muhatabımıza:
    “Filan da namaz kılıyor ama onun yaptıklarını bir bilsen! diyerek namazın o kadar da önemli olmadığı mesajını vermiş oluruz...
    F.B. Peygamberler de dahil her insan günah işlemeye meyilli yaratılmışlardır.62 İnsan günah işler... Bu, insanın zayıf ve cahil olduğunun ispatıdır...Önemli olan, işlenen günahın hemen akabinde tevbe ederek Allah’tan bağışlanma dilemektir.
    Namazın zor bir eylem olduğunu zannedenlere derim ki:
    Kur’an’dan hiçbir ayet bilmeseniz de, ruku ve secde de nelerin okunduğunu bilmeseniz de (öğrenme aşamasına kadar) imamı taklit ederek namazınızı kılabilirsiniz.
    Namaz için sanıldığı gibi ille de arapça bilinmesi gerekmez... Ama öğrenilmesinde de çok faydalar vardır.63
    Sohbetimize akıcılık kazandırmak için konumuzun akışını biraz değiştirelim, sonra tekrar kaldığımız yerden devam ederiz...
    Şeytan: Hiçbir sakıncası yok...
    F.B. Diyorum ki, insanların birçoğu seni gereği gibi tanımıyor.Seni en iyi tanıyan ve tanıtan Rabbimizin ayetleri ışığında seni tanıtalım...
    Önce senin karakterini bir öğrenelim; daha sonra da senin vesveselerini ve alınacak önlemlere göz atalım.








    ŞEYTANIN KARAKTERİ


    Şeytan yalancıdır
    F.B. Sen yalancısın!..
    Şeytan: Onu da nereden çıkardın?
    F.B. Âdem (a.s.)’ı cennetten çıkarmak için yalana baş vurarak:
    “Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı.”64 demedin mi?
    Şeytan: ?
    F.B. Yalancılık senin ve dostların olan insanların ortak karakteri... Ne zaman yalan vakasıyla karşılaşsam aklıma hep sen gelirsin.İnanıyorum ki herhangi bir olayda sıkışan her insanın kulağına;
    “Ben yapmadım, ben görmedim, bilmiyorum, deyip işin içinden sıyrıl” diye fısıldıyorsundur...
    Tabii muhatabın da o sıkıntıdan kurtulmak için yalana başvurur... Belki söyleyeceği yalanla dünyadaki sıkıntıdan o an kurtulur...Ya diğer taraf? Orada da yalan söyleyebilecek mi?
    Dünyadaki sıkıntı en fazla öldürür... Ya cehennem ateşi!.. Ne öldürür, ne de bayıltır...Muhatabını sürekli haşlar durur...
    Şeytan: Sence insanlar sıkıştıkları zaman neden yalana baş vurarak bana benzemeye çalışırlar?
    F.B. Bana öyle geliyor ki, bunlar dünyadaki sıkıntıyla ahiretteki sıkıntıyı karıştırıyorlar... Ve hâliyle de kısa vadeli düşünerek, günü kurtarmaya çalışıyorlar...
    Şeytan: Bizler insanlara yalancılık mikrobunu aşılayarak şahsiyetleriyle oynarız... Artık hiç kimsenin güvenini kazanamayarak ortalıkta deli danalar gibi dolaşır dururlar...

    2) Şeytanın insanlar üzerinde yaptırım
    gücü yoktur
    F.B. Bak Allah (c.c.) senin için ne diyor;
    “Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur.”65
    Şeytan: Aslında benim hiçbir insan üzerinde maddî bir hakimiyetim yoktur.Sadece kandırmak ve saptırmak için zarf atar, kenara çekilirim.İmanı zayıf olanların tamamına yakını zarfı gönderenin adını bile okumadan açarlar...
    F.B. İnananlar ise;
    “...Şeytandan bir vesvese geldiğinde iyice düşünürler.Bakarsın ki onlar görüp bilmişler bile.”66
    Şeytan: Bizler inanan ve inanmayan herkese vesveseler veririz.Tabii ki en etkili vesveselerimizi ve zamanımızın büyük bir bölümünü (hatta tamamını) inananlar için harcarız... Sürekli vesveseler vererek, yapmış oldukları amellerden soğutmaya çalışırız.
    Bizleri iyi tanıyan ve Allah(c.c.) ile arası iyi olanlar vesveselerin bizden geldiğini ve vesveselerimize kulak verdiklerinde başlarına nelerin geleceklerini çok iyi bildikleri için bizlerin şerrinden Allah’a sığınırlar...67
    F.B. Senin maddî yaptırım gücünün olmadığına inanıyorum. Eğer maddî gücün olsaydı, ne bu kitabın yazılmasına izin verirdin ne de basılmasına...
    Ama şuna da inanmıyor değilim:
    Seni rahatsız eden amellerin yapılmaması için, insanlardan dostlarını devreye koyarak bir nevi gücünü göstermeye çalışırsın...
    Şeytan: Mesela?
    F.B. Kapanmak isteyip de anne-babası tarafından engellemeye çalışılan nice bacının feryatlarını az işitmedik değil...
    Ya da çocuklarının namaz kılmasını istemeyip engel olmaya çalışan anne-babalar...
    Resmen kendi elleriyle çocuklarını ateşe atmak istiyorlar... İşin daha garibi, yaptıklarının da doğru olduğunu zannediyorlar... Ah bir bilseler, o an şeytanın askeri olduklarını...
    Kesinlikle inanıyorum ki, vesveselerinin yetersiz olduğu anda yandaşlarını (özellikle de yakın dostları olan kâfirleri) devreye koyarak, muhatabını madden yıkmaya çalışıyorsun... Yanılıyor muyum yoksa?
    Şeytan: Elbette askerlerimi yormak istemem... Ama gücümün tükendiği yerde askerlerimi devreye sokmam da gayet normal...
    F.B. Manevî ve maddî baskı kurduğunu görsel olarak anlatacağım, ki daha net anlaşılsın.
    Şeytan: Görelim bakalım...







    F.B. Yanılıyor muyum?
    Şeytan: Beni iyi tanımışsın!
    F.B. Maddî ve manevî baskı altındaki bacılar; bu tür saldırı cümlelerini sarfeden annelerinin arkasında seni gördükleri ve anne baba ve diğerlerinin ‘o an’ senin fiilî askerlerin olduğunu hissettikleri anda senin büyünün bozulacağına inanıyorum...
    Senin vesveselerini karikatürle anlatmaya çalışırken aklıma Mus’ab bin Umeyr’in annesi ile olan diyaloğu geldi...
    Şimdi bizim bu konuşmalarımızı okuyanların çoğu Mus’ab bin Umeyr’in hayat hikayesini de okumuş ya da işitmişlerdir... Ama yine de kısa da olsa anlatmakta fayda olacağına inanıyorum...

    Mus’ab bin Umeyr, Annesi ve Şeytan...
    Allah’ın huzurundan kovulup yeryüzüne inen şeytan boş durmamıştır...Ademoğlunun bulunduğu her beldede cirit atarak kitlesini genişleten şeytan Arabistanın sıcak bölgesi Mekke’de ve Kureyş kabilesindedir.
    Davetçilerden mahrum kalmış Kureyş’te tek davetçi kendisidir... Her şey yolundayken merhamet edenlerin en merhametlisi insanlara acır ve bir uyarıcı göndererek şeytanın işini zora sokar... Bu uyarıcı, Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.)’dir...
    Doğruları, yaşantısıyla anlatan büyük uyarıcının nasihatlerine kulak veren herkes, büyük dine (İslâm’a) kaydını yapar... İşi zora giren şeytan boş durmaz ve sürekli kalpleri vesveselerle yoklayarak transferleri durdurmak ister...
    Şeytanın Kureyş malikanesinde yetişen Musa (a.s.) misali bir genç vardır: Mus’ab bin Umeyr.
    İnsanları cennete davet eden büyük önderin ilahî ikazları, gencimizin zihninde bazı inkılap hazırlıklarına yol açar...
    Tabii ki şeytan boş durmayıp en güvendiği aileden; ileride kendisi üzerinde büyük yatırımlar düşündüğü gencin kopmasını! istemez...
    Zihninde düşünceler arasında bocalayan Mus’ab bin Umeyr’in gözlerinde şu tablo canlanır.

    Cehennem Cennet



    Şeytan ve dostla- İlahi İkaz
    rının daveti





    Vesvese silahını ateşleyen şeytan, Mus’ab bin Umeyr’in kulağına:
    “Bu beldenin ileri gelenlerindensin... Zenginsin, yakışıklısın... Dilediğini emrine alır büyük keyif sürersin... Gözle görünen nimetleri bırakıp da büyük bir soya mensup olmayan şu yetimin (Peygamberin) sözlerini mi dinleyeceksin? Aklına şaştım doğrusu!”
    Şeytanın bu keskin vesveseler Mus’ab bin Umeyr’in inadı (imanını) karşısında körelip etkisiz kalır...
    Vesveselerin para etmediği zamanlarda en iyi silah sevenleriyle vurmaktır!
    Nitekim şeytan da Mus’ab bin Umeyr’in annesini kurşun olarak seçip namluya sürer...
    Önce annesini öfkeyle doldurur:
    Mus’ab bin Umeyr’in annesi Hunnas binti Malik’e:
    “Senin oğlunun; senin geleneklerine, yaşantına ve büyük dinine(!) düşman olan dini (İslâm) seçtiğini biliyor musun?
    Bir evladın annesine düşman olacağını düşünebiliyor musun? Buna engel olmazsan, şanın ve şöhretin ayaklar altına alınır...
    Eğer engel olmazsan koynunda beslediğin yılan seni ısırır... Çünkü o artık senin ve kavminin en büyük düşmanı...”
    Hunnas binti Malik de: şeytanın gazına gelerek, saf değiştiren oğluna;
    “Oğlum sana ne oldu?” der...
    Bildiklerini yaşayanlara, bilmediklerini öğreten Allah’û Teâlâ; Mus’ab bin Umeyr’e, annesinin şaşkınlık ve öfke kokan bu cümlenin şeytan çıkışlı olduğunu öğretir...
    Muhtemelen şöyle bir tablo vuku bulur:



    Mus’ab bin Umeyr’in hayat hikâyesini ve senin Ona ne tür tuzaklar kurduğunu nasıl anlamışım?
    Şeytan: Beni kızdıracak şekilde!
    F.B. İnşallah...
    Şeytan: Sence neden Mus’abın annesini silah olarak kullandım?
    F.B. İnsana gelecek en son olan kötülük anne-babadan geleceği için anne ve babaların sözleri çocukları üzerinde çok etkili olur... Hatta şöyle derler:
    “Hiçbir anne-baba evladının kötülüğünü istemez.”
    Eğer sen Mus’ab bin Umeyr’in kabilesinin tamamını devreye soksaydın anne babasının etkisi kadar faydası olmazdı...
    Hiçbir insan annesinin üzülmesini istemez... Eğer Mus’ab’ın imanında en ufak bir şüphe ya da boşluk olsaydı annesini kullanarak onu vurabilirdin...
    Ama maalesef günümüzde İslâm’a aday olan ya da kaydını yaptıranların büyük bir çoğu anne-baba ve akraba silahıyla vuruluyor!
    Ya namazlarını aksatıyorlar ya da baş örtülerini... İnşallah onlarda Mus’ab bin Umeyr gibi, onların arkalarında gizlenen seni görürler de senin ve onların şerlerinden Allah’a sığınırlar...

    ` ` `

    3. Şeytan Kötü Bir Arkadaştır

    F.B. Bak Allah(c.c.) senin için ne diyor:
    “...Şeytan bir kimseye arkadaş olursa, ne kötü bir arkadaştır o”68
    İkimizin yaratıcısı, seninle arkadaşlık yapmamı istemiyor!.. Senin için pek hoş şeyler söylemiyor!.. Senin için;
    “O kötü...” diyor!
    Allah (c.c.) neden senin hakkında böyle diyor?
    Şeytan: Onu bana değil Allah’a (c.c.) sor!
    F.B. Cevaplamış olsaydın bile yine Kur’an ve sünnete soracaktım...Sadece bir de senden dinleyeyim diye sordum...
    Şeytan: Sen yine de Allah’a (c.c.) sor...
    F.B. Ben de önce Allah’a sordum:
    “Allah’ım!Şeytan için neden:
    ‘...O kötü bir arkadaştır...’ diyorsun?”
    Yarattığı tüm canlı ve cansızları günün her saniyesinde gören, işiten ve tüm hücrelerine sahip olan Allah(c.c.) sorumu işitti ve sorumun cevabını Kitabında Bakara sûresinin 169. ayetiyle cevapladı:
    Çünkü şeytan size;
    “Kötülüğü, hayasızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.”
    Allah’ım! Sana hamdolsun ki büyük düşmanımızın (şeytanın) hangi yollardan zarflar atacağını bizlere bildirdin...Sen bildirmeseydin, bizler ne şeytanın varlığından haberdar olurduk, ne de şeytanın amacından...
    Sen kullarına karşı ne kadar da merhametlisin!..
    Tekrar şeytana dönüp:
    Kötülüğü ve hayasızlığı nasıl vesvese ettiğini az çok biliyoruz...
    Peki, Allah’a karşı bilmediğimiz şeyleri nasıl söyletiyorsun?
    Şeytan: Bu soruyu bazı gerçekler ışığında cevaplamak lâzım. Yoksa vereceğim cevap hem yetersiz kalır hem de anlaşılmaz.
    F.B. Gerçi senin ağzından gerçekler çıkmaz ama...
    Şeytan: Çıkmaz tabii... Çünkü ben sizin apaçık düşmanınızım... (Kur’an ve sünnet ışığında bazı gerçekleri şeytanın ağzından aktarıyoruz.)
    Allah (c.c.) siz insanları dünyada yaşamaya uyumlu yaratırken fıtratlarınıza bazı şeyleri de programlamıştır:

    Hayatı tehlikeye atmama iç güdüsü.
    Büyük bir güç karşısında boyun eğme dürtüsü.
    Doğruyu yanlıştan ayırdedebilecek akıl yeteneği.

    Allahu Teâlâ; takdiri gereği insanları yaratarak kendi hâllerine bıraktı... Ardından, sadece vermiş olduğu akıl melekesiyle kendisi ve dini tanınamayacak, insanların daha iyi anlayıp, doğruları kavrayabilmeleri amacıyle içlerinden bir uyarıcı seçti. Onunla, sadece ve sadece kendisine boyun eğmelerini istedi...
    Ve Allahu Teâlâ, razı olduğu hukuk düzenini ve yine razı olduğu fert yaşam modelini peygamberleri ve davetçileri vasıtasıyla insanlara ulaştırdı...
    Kullarından yapmalarını istediği ve istemediği tüm her şeyi Kur’ân-ı Kerîm ve sahih hadislerle bildirerek kurtuluş reçetesi hazırladı...
    Dünyanın en zeki insanı da olunsa Kur’an ve sünnete müracaat edilmeden Allah’ın, kullarından beklentilerini öğrenmek imkansızdır.
    Şeytan: Kur’an ve hadislere bakmadan ne benim varlığımdan haberiniz olurdu ne de tuzaklarımdan...
    İnsanların kanlı irin ve kaynar sudan başka içeceği olmayan cehennemde ebediyen kalıp beraberce yanmalarını isteyen biz şeytanlar, insanların sadece akılları ve mantıklarıyle hareket etmelerini isteriz...
    F.B. Ben, Kur’an ve sünneti biraz inceledim ve şu kanıya vardım:
    Allah’ın tüm helalleri ve haramları kesinlikle insan fıtratına, aklına ve mantığına uygundur... Buna ne diyeceksin?
    Şeytan: Allah’a; tüm hücreleriyle iman edip teslim olanlar hakkında dediğin doğrudur...
    Fakat biz, insanlardan, Allah’ın her emir ve yasağını akıl ölçülerine vurmalarını ve mantıklarının taleplerini dikkate almalarını isteriz...
    F.B. Araştırmadan, bilmeden konuşmalarını ve zanlarıyla hareket etmelerini mi istersiniz sen ve dostların?
    Şeytan: Tam üstüne bastın!
    F.B. Muhataplarını bu tuzağından kurtarmak için Allah’ın (c.c.) bazı hatırlatmalarını sıralayacağım.
    İnsanların bilgileri oldukça sınırlıdır
    İnsanlara ilmin az verilmesi, yapacağı hata oranının çok yüksek olduğunu gösterir.
    Kullarına karşı çok şefkatli olan Allahu Teâlâ hem şeytanın saldırı mantığını hem de saldırıdan kurtulma yollarını öğretmiştir:
    “... Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.”69
    “İnsanlardan kimi var ki ne bilgisi, ne yol göstereni ve ne de aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışır (durur).”70
    Bilmediğimiz bir konuyla karşılaşırsak ne yapmamız gerekir? sorusunu soracağımızı bilen Rabbimiz çok önceden hayat kitabımızda cevabını bildirmiş:
    “... Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun.”71
    Dikkat edersek, bilmediğiniz bir konuyla karşılaştığınızda akıl ve mantığınızla hareket edin demiyor!
    Şeytan: “Akılcılık” rozetini takan her insan tuzağımıza yem olmuş bir avdır.
    F.B. Farkındayım!Ve bana öyle geliyor ki, Allah’ın helâllerini haram, haramlarını da helâl görebilen tüm beşerî sistemlerin en büyük kurucusu sensin...
    Şeytan: Yani!..
    F.B. Akılcılık dedin de aklıma geldi. Sahi, bu akılcıların:
    “Sadece Kur’an bize yeter.” diyerek sahih hadisleri kenara atmalarına nasıl vesile oldun?
    Şeytan: Bizler, önce elimizdeki zehire uygun (tesirini çarçabuk gösterecek) hastalar ararız.
    F.B. Ne gibi hastalar?
    Şeytan: Dünyayı seven ve zekâsına güvenen...
    F.B. Bu vasıflı insanlar akılcı mı oluyorlar?
    Şeytan: Hem de nasıl!
    F.B. Peki, nasıl şırıngalıyorsun akılcılık zehrini?
    Şeytan: Dünya ve ahiret iki zıt kutup olduğu için hangi tarafa yönelirsen diğerinden uzaklaşmış olursun... Ve haliyle dünyayı seven, ister istemez ahiret hazırlığından uzaklaşır...
    Bizler de muhatabımızın gönül içinde dünya zevklerini tatması için suçlarına kılıf ayarlayarak:
    “Hadislere uyduruk sözler karıştığı için hangi birini delil olarak alıp, pratiğini yapacaksın?
    Bugün kaynak gösterilen pek çok hadis kitabrının içi uyduruk sözlerle dolu!
    Ama Kur’an’ın ne bir harfine dokunulmuş ne de harekesine... İşte o yüzden sadece Kur’an’da olanlar sizi bağlar ve sadece Kur’anla sorumlusunuz” diyerek rahatlatırız...
    Böylece eksik bir din anlayışını aşılamış oluyoruz...
    F.B. Peki, Kur’anla amel ediyorlar mı?
    Şeytan: İşlerine gelen ayetlerle, evet!
    F.B. “Kur’an bize yeter” diye kandırdığın bir insanla karşılaştım. Ona;Kur’an; gece namazından72, itikaftan73, yalvararak dua etmekten74, cihaddan75, zikirden76, infaktan77, Peygamber’e tabii olmaktan78, dünyanın geçici süsüne aldanmayarak ahireti tercih etmekten79, davetten80, tefekkürden81, Allah anıldığı zaman kalplerin titreyeceğinden82 bahsediyor...
    Peki hiç gece namazına kalkıyor musun? dedim;
    – Hayır, dedi.
    – Ramazanın son 10 gününde ittikafa girdiğin oldu mu hiç?
    – Hayır.
    – Cihad ettin mi?
    – Hayır.
    – Yalvarıp yakararak, namazlarda ağlayıp dua ettin mi?
    – Hayır.
    – Allah anıldığı zaman kalbinde bir titreme oldu mu?
    – Hayır...
    – Hani Kur’an sana yeterdi? dedim...
    Sadece sırıttı...
    Gerçekten de akılcılık mikrobu taşıyan her hastanın tedavisinde zorlanmışımdır...
    Akılcılık virüsü taşıyan başka bir hastanla olan ikinci bir anımı anlatarak söyleşimize devam edelim.
    Bir gün bir kitabevine uğradım.Kitapçı ile müşteri, Kur’an ve sünnet konusunu tartışıyorlardı.
    Müşteri kitapçıya:
    Sadece Kur’an korunarak bugünlere kadar geldi, dedi.
    Kitapçı ona:
    – Allah’ın, sünneti korumaya gücü mü yoktu?! (Haşa!) Hem Kur’anın korunduğunu da nereden çıkarıyorsun? deyince müşteri, muhatabını mat etmek için:
    “Onu (zikri) biz indirdik ve biz koruyacağız.”83 ayetini okuyarak:
    – Bu ayete ne diyeceksin? dedi...
    – Kitapçı:
    Ayette geçen ‘zikrin’ Kur’an olduğunu84 nereden çıkarıyorsun...Ya da okuduğun cümlenin ayet olduğuna bir delilin var mı? O cümleyi sahabiler ya da sonraki nesilden herhangi birilerinin yazmadığı ne malum? deyince, müşteri büyük bir öfkeyle:
    “Seninle tartışılmaz kardeşim” deyip çıktı...
    Aslında bu tür hastalara ‘akılcı’ demek istemiyorum. Bunlara başka bir isim bulmak lâzım...
    Şeytan: Peki, sence bu tür hastalarım neden Peygamber’i örnek almak istemiyorlar?
    F.B. Sorduğun sorunun bir benzerini Rabbime şöyle sordum:
    Allah’ım!Sen, “Peygamber’i örnek alın” diyorsun... Peki, hangi vasıflı kulların Peygamber’i örnek alır?
    Allah böyle bir sorunun 1400 küsür sene sonra bile sorulacağını bildiği için bu sorunun cevabını kitabına almış. Okuyoruz:
    “Allah’ı çokça zikreden ve ahireti umanlar için Peygamberlerde güzel örnekler vardır.”85
    Sorunuzun cevabı ne kadar da açık... Öyle değil mi?
    Şeytan: ?
    F.B. Bu ayet üzerinde tefekkür edince şu misal aklıma geldi:
    “Herhangi bir beldenin belediye başkanı radyodan tüm halka hitaben:
    “Her kim belediyemize gelip kimliğini gösterirse, ona 500.000 TL. vereceğiz” dese, sence bu duyuruyu kim dikkate alır?
    Şeytan: İki tür insan dikkate alır:
    1. Çok muhtaç insan,
    2.Belediye binasının önünden geçerken ilana kulak veren herhangi bir insan...
    F.B. Tüm esnaflara deseydim ki:
    “Neden ilana kulak vermediniz?”Ne derlerdi bana?
    Şeytan: “İlanı işittik; fakat 500.000 lira için dükkanı kapatıp gitmeye değmez.” derlerdi.
    F.B. İşte bu örnek misali, Allahu Teâlâ’da tüm insanlara, Peygamber’ine uymalarını; aksi takdirde gereği gibi kulluğun yapılamayacağından cehenneme atacağını ilan etmesine rağmen sadece iki vasıf sahibi müslümanların Peygamberi örnek alabileceğini söylüyor:
    a) Allah’ı çokça zikreden
    b) Ahireti umanlar...
    Bu anlattıklarımı iki başlık altında inceleyebiliriz:
    Aklını Kur’an ve sünnete dayandıranlar Akılcı olanlar
    • Yatırımı Ahirete yönelik yaparlar. • Dünyayı severler
    • Peygamberlerini adım adım izlerler. • Ev ve iş yeri arasında mekik do-
    kuyup rahat yaşamak isterler.
    • Yaşayıp, yaşatmak için okurlar. • Alah’ı dil ile zikretmeyi sev-
    mezler.
    • Cennet arzusu ve cehennem • Onlar için Peygamber, sadece
    korkusuyla hayatlarını tanzim postacıdır. (Haşa!)
    ederler.
    • Her problemi akıllarıyla çözmek
    isterler.
    • Ecir avcısıdırlar. • Akıllarına çok güvenerek ayetle-
    ri hadisler ve tefsirler ışığında
    incelemezler.
    • Kur’anı; tartışmak ve kültürlerini
    artırmak için okurlar.
    • Mezhep imamlarını ve Alimlerin
    görüşlerini takmazlar.
    Şeytan: Konuyu değiştirsek mi?
    F.B. Zaten tekrar başa dönmek istiyordum:

    4. Şeytan insanları korkutmak ister
    F.B. Bak, Allahu Teâlâ senin için ne diyor:
    “Şeytan sizi fakirlikle korkutur...”86
    İnsanlara hayasızlığı, kötülüğü ve Rabbine karşı bilmeden konuşmalarını emrettiğin yetmezmiş gibi fakirlikle de mi korkutursun?!
    Şeytan: Ben sizin düşmanınızım... Tabii ki her koldan saldıracağım... Ta ki kulübüme üye yapıncaya kadar...
    F.B. Peki, nasıl korkutuyorsun?
    Şeytan: Muhatabımız eğer; Allah’ın “Rezzak”’ ismini yeterince kavrayamamışsa, infak ayetleriyle muhatap olduğu anda:
    “Akşama kadar çalış, zar zor 3-5 kuruş biriktir.Çocukların geleceğini düşünmeyip, kazandığını çarçur et!Ondan sonra da fakir ol ve ona buna el aç!” diyerek fakirlikle korkuturuz...
    Ne zamanki ihtiyaç sahibine acıdı ve elleri yavaş yavaş (infak için) cebine gitti, derhal ikinci aşamaya geçerek;
    “Eğer acırsan, acınacak duruma düşersin” diye korkutarak yapacağı infak eylemini engellemeye çalışırız.

    F.B. Allahu Teâlâ tüm canlıların rızkını üstlenmiş olmasına rağmen insanoğlu infak edersem fakir düşerim diye korkuyor ha!
    Şeytanzedeler için bak Allah(c.c.) ne diyor;
    “...Eğer fakirlikten korkarsanız, Allah dilerse sizi yakında kendi lütfundan zenginleştirir...”87
    F.B. Ama maalesef insanların akideleri netleşmediği için Allah’ın “Rezzak” oluşuna pek güvenemiyorlar...
    Oysa bilmiyorlar mı ki, sahip oldukları her şeyi kendilerine Allah(c.c.) verdi! Maalesef, azalır korkusuyla mal ile imtihanı kaybediyorlar... Hem de göz göre göre...
    Şeytan: Elindeki Kur’an’ın 149. sayfasını açıp 151 nolu ayete bak bakalım, ne göreceksin?
    İlgili sayfa açıldıktan sonra:
    “... Yoksulluk endişesinden dolayı çocuklarınızı öldürmeyin. Çünkü sizin de onların da rızkını biz veririz...”
    F.B. Nasıl becerdin bunu!
    Şeytan: Dediğim gibi, Allah ile arası iyi olmayanların kalbine büyük bir açlık korkusu veririm... Bir de bakmışsın ki, bakamam korkusuyla çocuklarını öldürmüşler...
    Bugün de insanları açlıkla korkutuyoruz... Ya işini kaybetmemek için dininden taviz verirler ya da ‘bakamam’ korkusuyla evlat sahibi olmak istemezler...
    F.B. Çok büyük bir tuzak bu!!..
    Şeytan: Ucu akideye dayandığı için, evet...
    F.B. Vallahi senin bu etkili tuzağını boşa çıkarmaya çalışacağım... Hem de Resulûllah (s.a.v.) ve sahabelerinden misaller vererek hastalarına şifa bulmaya çalışacağım...
    Şeytan: Görelim bakalım.

    “Aç Kalırım” Korkusunu Nasıl Yenebiliriz?

    Önce şu soruya cevap bulalım:
    “Bize rızık kimden geliyor?”
    Eğer rızık; aklımızın ve ticarî yeteneğimizin ürünü olsaydı, zenginlerin tamamının zeki ve yetenekli olmaları gerekirdi... Haliyle de fakirlerin tamamının geri zekalı ve yeteneksiz olmaları beklenirdi...
    Nice zenginlerin iki kelimeyi bile bir araya getiremeyecek kadar cahil; nice fakirlerin de oldukça zeki ve yetenekli oldukları toplumun birçok kesiminde görebiliriz...
    Peki, rızık kimden geliyor?
    Hemen bakıyoruz:
    “Yeryüzünde yürüyüp de rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir canlı yoktur...”88
    Rızkın Allah’a ait olduğunu, Resûlullah (s.a.v.) dönemindeki şeytanın insanlardan dostları da söylüyordu:
    “De ki: “Size gökten ve yerden rızık veren kimdir?... İşleri yerli yerince kim yönetiyor?”Hemen “Allah!” diyeceklerdir...’89
    Rızkın Allah’ın elinde olduğunda hemfikiriz zannediyorum.
    Şöyle bir soru ortaya atıp düşünelim:
    Düne kadar çok zengin olan bir kişinin bugün fakir olabileceğini; fakirin ise çok kısa bir sürede zengin olabileceğini nasıl izah edeceğiz?90
    Bu sorumuzun cevabı Kur’anda şöyle dile geliyor:
    “... Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.”91
    “Allah rızkı dilediğine genişletir, (dilediğine) daraltır...”92
    Demek ki bir insanın fakirken zengin olması, zenginken fakir olması (sebepler her ne olursa olsun)Allah’ın elindedir...
    Rızkı93 veren merci, dilerse rızkı kısar dilerse artırır...94 Eğer Allahu Teâlâ bir kuluna fakirlik musibetini dilemişse tüm dünya tüccarları bir araya gelse onu zengin kılamaz... Yine Allahu Teâlâ bir kuluna da zenginlik nimetini tattırmayı dilemişse, tüm dünya bir araya gelse onu fakir yapamaz...
    O dilerse artırır, dilerse de azaltır...
    a) Allah zengin müslümandan ne bekler?
    Zengin müslümanlar kendileriyle birlikte mallarının tamamını da Allah yolunda harcasalar Allah’ın değerini artıramazlar...İnfak etmeyip cimrilik de etseler Allah’ın değerini düşüremezler. Çünkü;
    “...Kim cimrilik ederse, o ancak kendisine cimrilik eder. Allah zengindir, sizler ise fakirsiniz.”95
    Peki, Allah zengin müslümanlardan ne bekler?
    Bu sorumuzu cevaplamadan önce, Allahu Teâlâ’nın ‘dünya malına’ bakış açımızın ne olması gerektiğine dair açıklamalarına bakalım.

    Allah (c.c.) dünya malını tanıtıyor

    a) Mal dünya hayatının süsüdür
    “Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür.Ama baki kalacak olan salih amellerdir.Rabbinin nezdinde (bunlar) sevapça da hayırlıdır, emelce de hayırlıdır.”96
    b) Mal, fitnedir (imtihandır)
    “Mallarınız... birer fitnedir (imtihandır).”97
    c) Mallar Allah’a yaklaştırmaz
    “Ne mallarınız ne de evlatlarınız size katımızda bir yakınlık sağlamaz. Ancak inanıp faydalı işler yapanlar başka.Onlara yaptıklarının kat kat fazlası mükafat vardır.Ve onlar saraylarda güven içindedirler.”98
    d) Cennet can ve mala karşılıktır
    “... Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır.”99
    Evet... Dünya malı ve hayatı birer eğlence ve oyuncak... Müslümanın ise eğlenceye ve oyuncaklara ayıracak ne zamanı vardır ne de düşkünlüğü...
    Çünkü can ve malın karşılığında, hiçbir gözün görmediği ve hiçbir kulağın işitmediği hayal ötesi cennet var...
    Dünya malı karşısında iki seçenek vardır: Mal ya sahiplenip biriktirilir ya da gözünün yaşına bakılmadan infak edilir...
    Şimdi de dünya malını nasıl değerlendirmemiz gerektiğini inceleyelim.

    Allahdünya malını
    nasıl değerlendirmemizi ister

    a) İnfaksız olmaz
    “... İnanan kullarıma söyle: Namazı kılsınlar?Ne alışverişin, ne de dostluğun olmadığı bir gün gelmeden önce kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) gizli ve açık infak etsinler.”100
    “... Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe (Allah yolunda harcamadıkça) iyiliğe eremezsiniz.”101
    “... Ve sana Allah yolunda ne vereceklerini (ne infak edeceklerini)soruyorlar.De ki: İhtiyaçtan fazlasını.”102
    b) Bollukta ve darlıkta infak etmeliyiz
    “... Onlar ki bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar...”103
    “...Eli geniş olan genişliğine göre nafaka versin.Rızkı kesilmiş bulunan da Allah’ın kendisine verdiğinden versin...”104
    c) Ve infak edenler ödüllendirilir
    “... Hayır türünden her neyi infak ederseniz (mükâfatı) size eksiksiz ödenir. Ve size asla zulmedilmez.”105
    “Allah’ın rızasını kazanmak ve gönüllerindeki imanı kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarfedenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağınca iki kat ürün verir. Bol yağmur yağmasa bile en azından bir çisinti düşer. Allah, yapmakta olduğunuz amellerinizi görür.”106
    “Eğer Allah’a içten gelen bir istekle ödünç verirseniz Allah onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar.Allah çok mükafat verendir, ama ceza vermekte acele etmeyendir.107
    Dünya malından infak edip karşılığında cenneti almak isteyenler varken, biriktirip, ahirette başlarını belaya sokmak isteyenler de vardır... Bir de mal biriktirenlerin Allah katındaki yerlerine bakalım:

    Allah Mal Biriktirenler Hakkında Ne Diyor

    “... İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz; ama içinizden kimisi cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, o ancak kendisine cimrilik eder.Allah zengindir, sizler ise fakirsiniz.”108
    “... Ne zaman ki onlara (Allah) verdi, cimrilik edip yüz çevirdiler.”109
    “... Allah’ın kereminden kendilerine verdiklerini infakta cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır, tersine bu, onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır...”110
    F.B. Evet... Bu sıraladığım ayetler sakin bir kafayla düşünüldüğü zaman, ihtiyaçlarımız dışındaki mallarınızında kimlerin hakkı bulunduğu ve Allah için verildiği zaman karşılığındaki ödülün verilen maldan kat kat çok olduğu görülür...
    Ama maalesef tüm bunlara rağmen, insanoğlunun dünya malına olan aşkı hâlâ on sekiz yaşında!
    Şeytan: Konuyu biraz dağıttın galiba!
    F.B. Yok, hayır! dağıtmadım... Sadece infak anlayışının ne olması gerektiğine değindim ve senin fakirlikle korkutma virüsüne panzehir hazırlamaya çalıştım...
    Şeytan: Bu sıraladığın ayetlerin tefsir dersini yapan bu hastalığa yakalanmış nice hastalarım var...
    F.B. Bu, senin hâlâ emekli olmadığını gösterir!..


    Fakirlikten Korkmamanın Çaresi

    — Buraya kadar anlattıklarımızı kısa başlıklar altında toplayıp karikatürize edelim:
    Bu hastalığıın ilacı şudur:
    a) Allah’ın Rezzak olduğuna şeksiz-şüphesiz iman...
    b) Dünya malının boş bir eğlence ve geçici bir hayat olduğuna kesin iman...
    c) Allah’ın; infak edenleri sevdiğini, cimrilik edenleri ise sevmeyip yerdiğini unutmamak...
    d) Mallarını infak edenlerin mükafatlarının büyüklüğünün bilinmesi... Bunlar fakirlik korkusunun tümden yok olmasını sağlar...
    Malı olan (ya da yeterince olmayan) müslüman, ihtiyaç sahibiyle karşılaştığı (ya da haberi kendisine ulaştığı) zaman infak ayetlerinin nazil olduğunu hisseder...
    Yazacağı infakı yediyüz ile çarparak, vaad edilen cennetteki derecesinin arttığını (ve haliyle daha da güzelleştiğini) görür...
    Tabii ki şeytan boş durmayıp;
    “Sen çalış, kazan; o, yesin!” Kendi elinle kendini fakirleştirmek istiyorsun!” diyerek fakirlikle korkutur...
    İnfak ederek fakirleşmeyeceğini bilen cennet aşığı müslüman, gözünü kırpmadan pamuk ellerini cebine götürür...
    İşte iman bu!İşte iman bu!İşte iman bu!
    Şeytan: İşimi zora sokuyorsun!
    F.B. İşini zora sokmak özel zevklerim arasında...
    4) Şeytan, insanı görür ve aldatmaya çalışır
    “Ey Ademoğulları!Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak, cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık”.111
    F.B. Allah’ım! Sen kullarına karşı ne kadar da merhametlisin!En büyük düşmanımızın boş durmayıp bizleri kandırmak istediğini sürekli hatırlatıyorsun...
    Sen bildirmemiş, hatırlatmamış olsaydın, saldırıların nereden, nasıl ve ne zaman geleceğini bilemezdik...Ve dolayısıyla şeytandan gelen tüm şer oklarına hedef olup cehenneme yuvarlanırdık...
    Sen ne güzel dostsun Allah’ım! Ve sen hep dostlarının iyiliğini istersin... Sen iyilerin en iyisisin Allah’ım!..
    Şeytan: Niçin dua ettin?
    F.B. Düşmanımızın uyumadığını ve her an yeni saldırılar planladığını hatırlattığı için...
    Şeytan: Dua için göklere kalkan her el, bizlerin sırtına vurulan kamçı gibidir âdeta...İnsanların dua yoluyla Allah (c.c.)’la irtibatlarını (dostluklarını) kuvvetlendirmeleri bizleri çok rahatsız ediyor...
    F.B. Niye rahatsız oluyorsun ki? Görünürde dua çok da büyük bir amel gibi gözükmüyor!
    Şeytan: İyi bir atlet, koşuda birinci olmak için çok idman yapmak zorundadır... Antreman yapan, doping için hap kullanandan daha çok çalışıp yorulur... Ama o hep onu koşuda birinci kılabiliyor...
    Bu misalle şunu anlatmaya çalıştım;
    ‘Dua ile dostluğunu pekiştiren insanların imanları artar ve artan iman da salih amellere yansır... Ve doğal olarak, artan iman karşısında bizlerin güçleri zayıflar...
    İşte bu yüzden Allah’a yapılan dua razı olmadığımız amellerdendir.
    F.B. Senin şerrinden Allah’a sığınırım...
    İnsanları niçin aldatmak istediğini biliyoruz... Aldatmak için ne tür projeler hazırladığını da az çok biliyoruz... Ama gözden kaçırdığımız noktalar olabilir diye, insanları nasıl aldattığını senin ağzından dinlemek istiyoruz...
    Şeytan: Öncelikle şunu iyi bilinki bizler siz insanları sevmiyoruz... Ve sizlerin en büyük düşmanlarınızız...Söyleşimizin başlarında da dediğim gibi, Allah(c.c.) ile arası iyi olmayan, bizleri gereği gibi tanımayan ve dünyayı çok seven insanları kandırmamız çok kolay...
    Hatta siz insanlardan olan dostlarımız, şeytanlıkta bizleri bile solladılar...Onların şerlerinden Allah’a sığınırım!
    F.B. Tamam da insanları nasıl aldatıyorsun?
    Şeytan: İnsanları nasıl aldattığımı maddeler halinde sıralayayım;

    Şeytan İnsanları Nelerle Aldatır?


    • Riyaya düşürerek. • Yaldızlı sözlerle.
    • Allah’ın varlığına ilişkin şüphe sorularını • Vesveselerle.
    kalbe ilham ilham ederek.
    • Fakirlikle korkutarak.
    • Gurur ve kibire sürükleyerek. • İsrafa alıştırarak.
    • Yapılan küçük amelleri gözle- • Kuruntuya düşürerek.
    lerinde büyüterek.
    • Ümitsizliğe sürükleyerek.



    Şeytan: İstersen tüm maddeleri açıklayabilirim!
    F.B. Gerek yok... Bizi şu an dinleyenler, okuyanlar az çok anlamışlardır zannediyorum...
    Yapmış olduğun itiraflardan sonra aklıma şu sahne geldi:
    (Şeytan hemen devreye girer
    Şeytan: Neden şekillerle anlatma ihtiyacı hissediyorsun?
    F.B. Görsel anlatım hem daha etkili hem de konunun çok rahat bir şekilde kavranıp, hafızalarda yer etmesini sağlıyor.
    Şeytan: İşini biliyorsun!
    Allah’ın razı olduğu ameller Şeytanın razı olduğu ameller
    Her konuda Kur’an ve Sünnete Nefsin tüm isteklerini yerine
    müracaat etmek. getirmek.
    Yakinî bir Allah inancı. Ölümü ve sonrasını düşünme-
    mek.
    Allah’ sürekli zikretmek. Egoistlik, bencillik.
    Ölümü çokça düşünüp Kişiliksizlik, karaktersizlik.
    ahirete yatırım yapmak.

    Söyleşimizin sonlarına geliyoruz.
    Şeytan: Bak, bu habere çok sevindim!
    F.B. Söyleşimizi bitirdik demedim. Seni sevindiren bir durumda ben üzülürüm.
    Şu an hem ben üzülmek istemiyorum, hem de senin sevincinin kursağında kalmasını istiyorum...
    (Ve sorular arka arkaya gelir
    Canlarını ve mallarını Allah (c.c.) yolunda infak etmek (cihad) isteyen sahabîleri nasıl kandırdın?
    Şeytan: Keşke sahabelerden sormasaydın!
    F.B. Neden?
    Şeytan: Çünkü onları kandırmak çok zordu... Pek başarılı olduk diyemem...Daha çok, onların iman, takva ve cesaretlerini örnek almak isteyen okuyucuların, dinleyicilerin olabileceğinden korktuğum için keşke sormasaydın dedim...
    F.B. Daha etkili olması için, tarihten bir isim vererek, konuşmanı istiyorum...
    Şeytan: Mesela kim?
    F.B. Çok iyi tanıdığın bir isim:
    Talha (r.a.):
    Şeytan: Şu deniz yolculuğunda şehid olanTalha mı?
    F.B. Evet... İstersen önce onun kısa bir hayat hikayesini anlatayım, sonra da zaman zaman devreye girer attığın zarflardan bahsedersin...








  2. #2
    **NUR** Beyza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Konya, Turkey
    Mesajlar
    4,214
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart --->: Şeytan lain

    Hz.Talha (r.a.)’nın Şeytanla Mücadelesi

    İslâm davetçilerinin olmadığı beldelerin tek davetçisi olan şeytan, çöl sıcağına aldırmayarak her insanla tek tek ilgilenir... Muhatap olduğu isimler listesinde Talha (r.a.)’ın da adı yazılıdır...

    Şirk, hayasızlık, hırsızlık, zina, dedikodu, haksız yere adam öldürme ve putlara tapma gibi günahların cirit attığı o beldede yaşayan insanlara acıyan Allahu Teâlâ bir uyarıcı gönderir...
    Uyarıcının gelmesiyle, şeytan farklı metotlar geliştirmeye çalışır...
    Allah’ın kullarından tüm beklentileri kulaktan kulağa yayılarak Talha (r.a.)’ya kadar gelir...
    Nefsinin ve Allah’ın isteklerinin kıyasını yaparak tercihini Allah’ın dininden yana kullanır...
    Düne kadar şeytanı kendisine dost seçen Talha (r.a.) büyük önderin (Peygamberin) attığı her adımı, titizlikle izler...
    Resûlullah’ın (s.a.v.)’in hayatında ‘cihad’ ibadeti de önemli bir yer tutar...Bu ibadette canı ve malı masaya yatırmak vardır... Gecelerini namaz ve zikirle aydınlatan Talha, cihaddan da tatmak ister...Ve Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte savaşmak ister... Cihada karar vermek, dünya ve içindekilerle bir dönem organik bağı koparmak demektir...
    Ve Talha’nın gözüne evi, eşi, çocukları gelir...
    Şeytan: Talha, cihadı düşündüğü anda ‘cihad’ kavramının içini boşaltmak için:
    “Eşinden ve çocuklarından, bu güzelim dünyadan ayrılıp ölmek istiyorsun, öyle mi?” dedim. Aramızda şu konuşma geçti:
    Talha (r.a.): Ölümle şehâdeti karıştırıyorsun!
    Şeytan: Allah(c.c.), ya şehâdetini kabul etmezse?
    Talha: Kişinin niyetine bağlı... Ve herkes de neyi hangi niyetle yaptığını bilir...
    Cihad nimetinden faydalanmak için kesin kararlı görünen Talha (r.a.) şeytanın canını sıkar...Şeytan, bu kezTalha’nın (r.a.) eşini namluya sürerek:
    “Bu fitne ortamında eşini yalnız bırakmak ha?” der.
    Talha: “Allah (c.c.), kendisine emanet edilen herşeyi korur.”
    Şeytan: “Eşinin, en yakın arkadaşınla evlenebileceğini düşünüyor musun?”
    Talha: “Bu, onun en doğal hakkı... Hem ben şehid olursam eşimin ne yaptığnı göremeyeceğim ki!’
    Namludaki kadın kurşunu ateşlenmeyince evlatlarını devreye sokar:
    “Şehrin göbeğinde çocukların nasıl babasız büyüyecekler, onları terketmenle çocuklarına haksızlık yapmış olmuyor musun?!”
    Talha: “Beni, eşimi ve çocuklarımı bu kadar çok düşündüğünü bilmiyordum!.. Hem onlardan sana ne!”
    Her ibadetin bir maddî külfeti vardır...Cihad ibadetinin de külfeti, eş ve çocuklardan bir dönem ayrılmaktır.Karşılığında cennet olan her amel bana sevimli gelir...Canını satmak isteyenin aklına ne eşi gelir ne de evladı!..
    Şeytanın kurşunları hedefini şaşırmaya devam eder... Gün gelir cihad hazırlığı başlar ve Talha (r.a.) diğer sahabilerle yola koyulur...
    Gücü çok zayıflayan şeytan son saldırılarına başlar:
    “Henüz vakit geçmedi, ailene dönmen için son bir fırsatın daha var...Kendini ve aileni ateşe attığının farkında mısın?” der.
    Şeytanın bu vesveseleri karşısında Talha (r.a.)’nın gözleri önüne ‘A’raf sûresinin 201. ayeti bir ağaç gibi dikilir:
    “Takva sahiplerine şeytandan bir vesvese geldiğinde iyice düşünürler. Bakarsın ki onlar görüp bilmişler bile.”
    F.B. Sonra ne oldu?
    Şeytan: Eûzu besmele çekti...
    F.B. Yani?
    Şeytan: Vesvesenin benden geldiğini anladı ve şerrimden Allah’a sığındı...
    F.B. Senin ve yandaşlarının şerrinden ben de Allah’a sığınırım..

    ` ` `

    F.B. İnsanların akidelerini değiştirmek için olanca gücünle çalışıp duruyorsun... Madem insanların inançları senin için bu kadar önemli, o zaman insanların neye, nasıl inanmaları gerektiğini söyle de dileyen seni dinlesin...
    Şeytan: Bana böyle bir davet fırsatı tanıdığın için sana teşekkür ederim...
    F.B. Senden de teşekküründen de Allah’a sığınırım.
    Şeytan: Derli toplu olması için başlıklar altında anlatayım.
    F.B. Hemen.





    ŞEYTANIN RIZASINI KAZANDIRAN
    İNANÇLAR



    a) Allah inancı
    – Allah’ın varlığına inanıp inanmamakta serbestsiniz.Eğer varlığına inanacaksanız, kabul etmelisiniz ki:
    1. Allah(c.c.) göklerin hakimidir... Yerdekilerin yaşam tarzlarına karışmaz.
    2. Bin kere de tevbe etsen hiçbir koşul olmadan bağışlar.
    3. İnanç ve ibadetlerden ziyade kalp temizliğine bakar.
    4. Allah; varlığına inanan herkesi bağışlar. (Hâşâ)
    5. Allah (c.c.) ile beraber patronlarınız da rızık verir. (haşa)
    6. Arada aracı (ölüler ve bazı şeyhler)olmadan dualarınızı işitmez (Hâşâ).
    F.B. Böyle bir Allah inancından Allah’a sığınırım!
    Peki, Peygambere iman?
    Şeytan:
    b) Peygamber inancı
    1. Peygamberler Allah’tan aldığı sözleri insanlara ulaştırdılar ve dünyadan göçtüler.Kim Peygamber’i örnek almak istiyorsa giyim kuşam tarzına baksın... Sevdiği yemekler ve meyvelere baksın...
    F.B. Hayatını hikâye gibi okusun yeter...
    Senden ve tanımladığın peygamber inancından âlemlerin Rabbine sığınırım...
    Şeytan:
    c) Kur’an İnancı:
    1. Kur’an Mekke ve Medine’de nazil olduğu için sadece o bölgedeki insanları bağlar.
    2. Kur’an’a... çöl kanunu da diyebiliriz...
    3. Miras ve ceza hukukunu anlatan kalınca bir kitap...
    4. Aynı zamanda kabirler diyarının vazgeçilmez bir kitabıdır.
    5. Ölülerin değil kırkıncı gününde, onlara her gün okunsa hiçbir sakıncası yok.
    6. Sadece büyük alimler anlar.
    7. Çok kutsaldır!Çocukların erişemeyeceği yerlere konulması çok sevap getirir.
    8. Mutlaka Yasin-i Şerif!
    F.B. Güllü Yasin olur mu?
    9. Bir çok meâl olduğu ve bu yüzden kafaların karışmaması için meâlinden okunmaması daha uygun olur.
    F.B. Ki Allah ile diyalogları kopsun değil mi?
    10. Arapçasını öğrenmek ve ezberlenmek hem çok zordur hem de (namaz) dışında pek faydası yoktur...
    F.B. Allah!.. Allah!..
    Şeytan:
    d) Melek inancı
    Meleklerin varlığına ister inanın ister inanmayın...
    Niçin vardırlar neler yaparlar önemli değildir.
    e) Kaza ve kadere iman
    Allah (c.c.) her şeyi önceden yazdığı için, insanlar kendi kaderlerinde önceden yazılmış olanları yaşarlar.
    F.B. Bir insan suç işlediğinde, suçlu Allah (c.c.) olacak değil mi? (Hâşâ)
    Sıkıldığınız zaman deşarj olmak için kadere küfredebilirsiniz...Ve sürekli kaderden konuşun.
    F.B. Şarkılarla, şiirlerle değil mi!
    Şeytan:
    Yarın Allah’ın huzurunda defteriniz önünüze konduğunda sol sayfanın kalabalık olduğunu görünce Allah’a:
    “Senin yazdığını yaşadık” dersiniz. (Hâşâ!)
    F.B. Gerçekten de boş yere kovulmamışsın!




    Ahiret ve Hesap Gününe İman

    Şeytan:
    Ahirete inanarak hayatınızı zehir etmeyin. Unutmayın ki dünyaya bir defa geliyorsunuz.Bir daha da gelmeyeceksiniz... Bu yüzden insanoğluna ömürde bir defa gelen hayat fırsatını doyasıya yaşayın.
    Öldükten sonra zaten yok olup gideceksiniz...
    F.B. Sen değil misin:
    “Tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver.” diyen!
    Şeytan: ?
    F.B. Şuna yüzde yüz inanıyorum ki, insanların birçoğu üç aşağı beş yukarı seninle aynı akideyi paylaşıyor... Yani akideleri şeytan akidesi...
    Bu söyleşide, sadece atacağın zarfları almayı düşünüyordum...Zehiri tanımlayıp da panzehir hazırlamamak yanlış olur düşüncesiyle asıl akidenin ne olması gerektiğini anlatmaya karar verdim... Ki dinleyenler, senin akidenin % kaçını taşıyorlar görüp, tedavi olsunlar.




    Müslümanın Akidesi Nasıl Olmalı

    a) Müslümanın Allah inancı
    1.Gözle görülen ve görülmeyen her şeyin yaratıcısı olan Allahu Teâlâ her şeye hakimdir. Zaten gücü buna yeterlidir.112
    “O, kullarının üzerinde kâhir (egemen) olandır...”
    “O, kullarının üstünde (her türlü tasarrufa) sahiptir. O her şeyi yerli yerinde yapan, her şeyden haberdâr olandır.”113
    Allahu Teâlâ insanları yaratsın, yedirsin, içirsin, güneşiyle ısıtsın, mal versin, evlat versin, türlü türlü rızıklarla nimetlendirsin ve kulları üzerinde de hiçbir hakkı olmasın? Böyle bir şey mümkün olabilir mi?!
    Allahu Teâlâ insanların hem dünyada rahat yaşamaları, hem de ahirette mutlu olabilmeleri için kanunlar koyar ve insanlara da o kanunlara uymak düşer... Ve bunda da hiçbir çelişki yok...
    2. Dilediği hükmü koyar.
    “Şüphesiz Allah dilediği hükmü kor”.114
    Bir şeye hükmetme konusunda hiçbir merciye danışmaz... dilediği hükmü koyar...Ve koymuş olduğu kanunlarda ne bir mantıksızlık vardır ne de adam kayırma...
    Tüm kanunları tamamen insanoğlunun yararınadır...
    3. Rızkın gerçek ve tek sahibidir
    “Elde ettiğiniz her nimet Allah’tandır.”115
    “Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın”116
    Patronun da rızkı Allah’tan, kalfanın da, işçinin de...
    Esnafın da rızkı Allah’tan, dükkânına giren müşterilerin de...
    4. Herşeyi görür ve işitir.
    İster uzayda bulunulsun ister yerin en dibinde... Allah kendisine doğru açılan elleri ve yapılan tüm duaları hiçbir aracıya (ölüler ve şeyhler) ihtiyaç hissetmeden görür ve işitir... Dilerse duaların karşılığını hemen verir, dilerse bir süre erteler, dilerse karşılığını ahirete saklar...
    O kullarını sürekli gözetir...
    5. O her an bir iştedir.
    “Göklerde ve yerde bulunan herkes ondan diler. O her gün (her an) bir iştedir.”117
    Sanıldığı gibi, Allahu Teâlâ her şeyi yaratmış ve bizleri ahirette beklemiyor!
    O her an her şeyi gözetiyor... Kim acıkmış, kim susamış, kimin başı derde girmiş, kim cezayı hak etmiş, kim evlat sahibi olmak istemiş, kim oltasına balık istemiş, hangi ot susamış, hangi böcek acıkmış, kimin doğumu yaklaşmış, kimin eceli dolmuş... Her şeyi hem en ince ayrıntısına kadar biliyor, hem de ilmiyle, onlarla beraber.
    6. Tüm faydalar ve zararlar Allah’ın
    dilemesiyledir.
    “Allah sana bir sıkıntı dokundursa Allah’tandır. Onu O’ndan başka hiçbir kimse gideremez. Sana bir hayır dilerse O’nun lütfunu geri çevirecek hiçbir kimse yoktur.O bunu dilediği kullarından dilediğine eriştirir...”118
    “De ki: Hakkınızda bir fenalık dilerse yahut sizin için bir rahmet murad ederse, sizi Allah’a karşı kim koruyabilir?..”119
    7. Tüm musibetler Allah’ın dilemesiyledir.
    “Allah’ın izni olmadıkça hiçbir musibet gelip çatmaz...”120

    ` ` `

    b. Meleklere iman
    Her ne kadar meleklerin varlığına iman etmek sorumluluktan kurtarsa da mahiyetlerinin bilinmesinde çok büyük faydalar vardır... Önce melekler bir tanıyalım, sonra da edineceğimiz bilgilerin amellerimize nasıl yansıyacağını görelim.
    a) Meleklerin yaratılışı
    Ümmü’l-mü’minin Aişe (r.a.)’dan:
    Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
    “Melekler nurdan yaratıldı...”121
    b)Meleklerin özellikleri
    • Rablerini sürekli zikrederler.
    “.. Onun yanında olanlar, ona ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve yorgunluk duymazlar.Gece gündüz hiç durmaksızın tesbih ederler.”122
    • Meleklerin kanatları vardır.
    “Hamd gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Allah’ındır...”123
    • Melekler, Allah’ın izni ile insan kılığına
    girebilirler.
    “Kitapda Meryem’i de an! Hani o, kendi ailesinden doğu tarafından bir yere çekilmişti.Sonra onlarla kendi arasına bir perde germişti.Derken biz ona Ruhumuzu (Cebrail’i) gönderdik.Ona tam bir insan sûretinde göründü.
    (Meryem onu görünce “Senden Rahmân’a sığınırım. Eğer takva sahibi bir kimse isen (bana ilişme)” dedi.
    O da dedi ki:“Ben ancak senin Rabbinin gönderdiği elçisiyim.Sana temiz bir oğul vermeye geldim.”124
    • Melekler gaybı bilmezler.Ancak Allah’ın
    dilediğini bildirdiğini bilirler.
    “(Allah) Âdem’e, isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip:‘Eğer doğru söyleyenseniz, bunları bana isimleriyle haber verin, dedi.
    (Melekler) dediler: “Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur...”125
    • Meleklerin sayıları
    Meleklerin sayısını sadece ve sadece Allah bilir.
    “Rabbinin ordularını kendisinden başka (hiç kimse) bilemez.”126
    Meleklerin sayılarının bir hayli çok olduğunu şu hadiste görebiliriz:
    Ebu Zer (r.a.)’dan:
    Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
    “Şüphesiz ben, sizin görmediğiniz (gerçekler)i görürüm ve işitmediğiniz (gerçekler)i işitirim.Gök (âdeta) gıcırdadı ve gıcırdaması da hakkıdır. (Çünkü) gökte dört parmak yeri yoktur ki, bir melek Allah’a secde etmek üzere (o yere) alnını koymasın”.127
    Allahu Teâlâ bazı meleklerin adlarını, bazılarının da görevlerini gerek ayetler yoluyla, gerekse hadisler yoluyla bizlere bildirmiştir.







    BAZI MELEKLER


    1. Cebrail:
    Meleklerinen ileri gelenidir. Peygamberlere vahiy getirmekle sorumludur.
    “Şüphe yok ki o, çok şerefli bir elçinin (getirdiği) sözdür.Büyük bir güç sahibinin, Arş’ın sahibinin nezdinde yüksek bir mevki sahibi olan elçinin.”128
    2. Mikail:
    Doğa olayları ile görevlidir. Bu dünyadaki rızıklar, yağmur ve bitkilerden meydana gelir.Mikail (a.s.)’ın, ilahî emirleri yerine getirme hususunda ona tabi yardımcıları da vardır.Onlar, Allah’ın dilediği yerlere rüzgârları ve bulutları sevkederler.129
    3.İsrafil:
    Bütün ölenlerin yeniden dirilmesi ve mezarlarından çıkmaları için “sûr”u üflemekle vazifeli melektir.130
    İsrafil (a.s.) sûru iki defa üfleyecektir...Allah’ın izni ile sûrun ilk üflenişinde bütün insanlar öleceklerdir... İkinci üfleyişte ise, yeniden dirilip kalkacaklardır.
    Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
    “Sûr’a üfürülmüştür; böylece onlar, kabirlerinden (diriltilip) Rab’lerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp giderler”.131
    “Çağırıcının (münadî) yakın bir yerden çağrıda bulunacağı güne kulak ver.
    O gün o çığlığı bir gerçek (hak) olarak işitirler. İşte bu (dirilip kabirlerinden) çıkış günüdür.”132
    4. Azrail (Ölüm Meleği):
    İnsanların ruhlarını bedenlerinden ayıran melektir.
    “De ki: ‘Size vekil kılınan ölüm meleği, sizin hayatınıza son verecek, sonra da Rabbinize döndürülmüş olacaksınız.”133
    “Öyleyse melekler, onların yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak?”134
    5. Kiramen Katibin:
    Her insanın sağında ve solunda bulunup yaptıklarını yazan meleklerdir.
    “Unutmaki sağında ve solunda oturan, yaptıklarını tesbit eden iki (melek) vardır.
    O bir söz söylemeye dursun, mutlak onun yanında görüp gözetlemeye hazır biri vardır”.135
    6. Münker ve Nekir:
    Kabirde birtakım sorular soran meleklerdir.
    Ebu Hüreyre (r.a.)’dan:
    Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
    “Ölü -veya sizden biriniz - defnedildiği zaman o’na iki melek gelir.Birine Münker, diğerine de Nekir denir.
    Mütakiben o iki melek sorar:
    – Dünyada iken bu adam [Muhammed (a.s.)] hakkında ne demiştin?
    Bunun üzerine o(ölmeden önce) söylediği sözleri aynen söyler:
    – O, Allah’ın kulu ve Resûlüdür.Allah’dan başka hak ilah olmadığına ve Muhammed’in (s.a.v.) O’nun kulu ve Resûlü olduğuna şehadet ederim! der.
    Sonra o iki melek:
    – Senin böyle söylediğini esasen biliyorduk! derler.
    Sonra onun kabri, yetmiş arşın kare olarak genişletilir, aydınlatılır ve sonra kendisine:
    – Uyu (istirahat et)! denir.
    O da:
    – Aileme dönüp onlara da haber vereyim mi? der.
    O iki melek:
    – Gelin-güvey gibi uyuki onu gelin-güveyi ailesinden elbet en çok sevdiği kişi uyandırır derler.
    O kişi, Allah (c.c.) onu, o yatağından mahşere kaldırıncaya kadar rahatça uyur.
    Şayet Münafık ise:
    – İnsanların (ona peygamber dediklerini işittim ve ben de aynı şeyi söyledim. Hakikat mıdır? bilmiyorum, diyecektir.
    Bunun üzerine o iki melek:
    – Senin böyle söylediğini esasen biliyorduk, derler.
    Sonra toprağa:
    – Çullan onun üzerine, denilir.
    Toprak, onun üzerine çullanır.(Bu çullanma neticesinde) yan kaburga kemikleri yerlerinden oynar ve Allah onu, o yatağından mahşere kaldırıncaya kadar toprakta devamlı olarak azab içinde kalır”136
    7. Hamele-i Arş:
    Rabbimizin Arşı’nı taşımakla görevli olan meleklerdir.
    “Arşı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rabblerini hamd ile tesbih etmekte, O’na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler.”137
    8. İnsanların kalbine doğruları ilham eden
    melekler:
    Abdullah İbn Mes’ud (r.a.)’dan:
    Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
    “İnsanoğluna şeytanın vesvesesi ve meleğin de ilhamı vardır. Şeytanın vesvesesi kötülükle korkutma ve hakkı (ilhamı) yalanlamaktır.
    Meleğin ilhamı ise, hayrı vadetmek ve hakkı doğrulamaktır.Bunu, her kim (vicdanında) bulursa Allah’tan olduğunu bilsin ve Cenab-ı Allah’a hamdetsin.
    Diğerini bulan da şeytandan Allah’a sığınsın.”138
    9. Bir kısım melekler mü’minler için dua
    ederler:
    “Arşı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rabblerini hamd ile tesbih etmekte, O’na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler:
    “Rabbimiz rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp sardın, tevbe edenlere ve senin yoluna tabii olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru.
    Rabbimiz, onları Adn cennetlerine sok ki, onlara (bunu) vadettin.Babalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanları da. Gerçekten sen, üstün ve güçlü olanın, hüküm ve hikmet sahibisin.
    Ve onları kötülükten koru. O gün sen, kimi kötülüklerden korumuşsan, gerçekten ona rahmet etmişsindir. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur”.139
    F.B. Bizlerin haberi olmadan bizler adına melekler dua ediyorlar... Bu Allah’ın bizlere olan merhametinden başka bir şey değil!
    Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
    “Kulların kendisinde sabaha erdiği her bir günde muhakkak iki melek iner.Bu iki melekten biri:

    – Ya Allah, infak ediciye bir bedel ver, diye dua eder.
    Diğeri:
    – Ya Allah, (malı) tutucu olana (cimri olana) telef ver, diye beddua eder”140
    10. Melekler; namaz kılanlarFatihâyı
    bitirince onlarla beraber “amin” derler
    Ebû Hüreyre’dan (r.a.):
    Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
    “Fatiha okuyan kimse, ‘amin’ dediği zaman siz de ‘amin’ deyin.Çünkü melekler de ‘amin’ derler.
    Her kimin ‘amin’ demesi, meleklerin ‘amin’ demesine denk düşerse, geçmiş günahları mağfiret olunur.”141
    11.Bazı melekler, her gün sabah ve ikindi
    namazlarında mü’minlerle beraber olurlar:
    Ebû Hüreyre (r.a.)’dan.
    Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
    “Birtakım melekler geceleyin, birtakım melekler de gündüzleyin birbirlerinin ardınca, size gelirler. Bunlar, sabah ve ikindi namazlarında birleşirler.Sonra içinizde kalmış olan melekler semaya yükselirler.
    Rableri, namaz kılmış kullarının hâllerini iyi bildiği hâlde yine de o meleklere:
    – Kullarımı ne hâlde bıraktınız? diye sorar.
    Onlar da:
    – Biz, onları namaz kılar hâlde bıraktık ve yanlarına da namaz kılarken varmıştık, derler.”142
    Ebu Hüreyre (r.a.)’dan:
    Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
    “Bir kavim, Allah’ın evlerinden bir evde toplanarak Kitabullah’ı okurlar ve onu aralarında müzâkere ederlerse, üzerlerine sekinet iner.Allah’ın rahmeti onları kaplar.Melekler de etraflarını kuşatırlar.Allah onları, kendi nezdindekilere anar”.143
    12. Melekler, muvahhid mü’minlere rahmet
    okur, ilim sahipleri için istiğfar ederler.
    “O’dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte, melekler de (size dua etmektedir).O, mü’minleri çok esirgeyendir.”144
    13. Melekler, caminin kapısında bekler ve
    gelenleri yazarlar.
    Ebû Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Resûlullah (s.a.v.):
    “Cuma günü olduğu zaman mescidin kapısında melekler durur, gelenleri öncelik sırasına göre yazarlar.
    Erken gelenin örneği, bir deve kurban eden kimse gibidir.Ondan sonraki, bir sığır kurban eden gibi, ondan sonraki bir koç kurban eden gibi, ondan sonraki bir tavuk sadaka eden, sonra bir yumurta sadaka eden gibidir.
    İmam, hutbeye çıkınca melekler de defterleri dürüp, zikri dinlerler.”145
    14. Melekler,Allah’ın sevdiklerini sever, buğz
    ettiklerine de buğz ederler.
    Ebû Hüreyre (r.a.)’dan.
    Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
    “Şüphesiz ki Allah, bir kulu sevdiği zaman Cibril’i çağırır da:
    – Ben, filanı seviyorum, onu sen de sev, der.
    Ve onu, Cibril de sever. Sonra Cibril semâya seslenerek:
    – Gerçekten Allah, filanı seviyor, onu siz de sevin! der.
    Artık onu, semâ halkı da sever.Sonra onun için yeryüzüne kabul konur.
    (Allah) bir kula da buğzetti mi, Cibril’i çağırarak.
    – Ben, filana buğzediyorum, ona sen de buğzet! der.
    Ve Cibril, ona buğzeder.Sonra semâ halkı arasında:
    – Allah, filana buğzediyor, ona siz de buğzedin! diye seslenir.
    Onlar da ona buğzederler.Sonra o kul için yeryüzüne buğz konur.”146
    15. Melekler, mü’minleri müjdelerler.
    Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.
    Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
    “Bir adam, başka bir köydeki din kardeşini ziyaret için yola çıkmış. Bunun üzerine Allah, onun yoluna bir gözcü melek oturtmuş.
    Adam, meleğin yanına gelince (melek):
    – Nereye gitmek istiyorsun?diye sormuş.
    Adam:
    – Şu köydeki din kardeşime gidiyorum, cevabını vermiş.
    Melek:
    – Onun senin üzerinde minnet ettiğin bir nimet mi var? diye sormuş.
    Adam:
    – Hayır, şu kadar var ki, ben onu,Allah için seviyorum, cevabını vermiş.
    Melek:
    “O hâlde bil ki ben, senin o din kardeşini Allah için sevdiğin gibi Allah’ın da seni sevdiğini bildirmem için Allah’ın sana gönderdiği elçiyim, demiş.”147
    16. Meleklerden bazıları her bir iş için inerler.
    Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
    “Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.”148
    17. İnsanlarla beraber bulunan koruyucu
    melekler vardır.
    Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor:
    “Onun (insanın) önünde ve arkasında izleyenleri vardır.Onu, Allah’ın emriyle gözetip korumaktadırlar.”149
    “O, kulları üzerinde kahredici (kahhar) olandır.Size koruyucular gönderiyor.”150
    “Üzerinde gözetleyici-koruyucu bulunmayan hiçbir kimse yoktur.”151
    F.B. Meleklerin varlığına körükörüne iman edenle, bu bilgileri okuyanların imanları farklı olur kanaatindeyim.
    Bir melekler topluluğu düşünün ki, bazıları sizler adına Allah’a dua ediyor, bazıları sizi koruyor.Bazıları kalbinize salih amelleri işlemeniz için ilhamlar gönderiyor...

    ` ` `

    Gel gelelim hayat kitabımıza imanımızın nasıl olacağına...

    Allah’ın Gönderdiği Kitaplara İman

    İnsanları yaratıp başıboş bırakmayan Allahu Teâlû insanların saadeti için aralarından peygamberler seçip, onları kendi sözlerini içeren kitaplarla desteklemiştir.
    Hakka karşı siyah gözlük kullanan insanlar gelen kitapları zamanla tahrif ettiler...Bu da yetmezmiş gibi kendi peygamberlerini de öldürdüler...152
    Ama Allahu Teâlâ’nın merhamet edenlerin en merhametli olması, yine tecelli edmiş ve son bir kez insanlara peygamber göndererek, vahiy yoluyla büyük davetçisini desteklemiştir...
    Gelen uyarılar bir kitapta toplanmıştır...İşte bu kitap, Kur’ân-ı Kerîm’dir...









    KUR’ÂN’A İMAN ETMEK NE DEMEKTİR?

    • Allah’ın bu kitabına hiç bir harfin eklenmediği ve hiçbir harfinde, çıkarılmadığına inanmaktır.
    “O zikri biz indirdik biz; ve onun koruyucusu da elbette biziz.”153
    • Muhatabının diriler olduğuna ve dirilere okutulacağına inanmak:Şeytanın dediği gibi ölüler kitabı değildir Kur’an...
    “... (Ölüleri değil), diri olanları uyarmak (dirilere okumak) için indirildi.”154
    “... Sen ölülere duyuramazsın.”155
    “... Kabirlerde olanlara işittirecek değilsin.”156
    “... İşitseler bile cevap veremezler.”157
    • Kur’ana uyana rahmet edileceğine inanmaktır.
    “... Kur’an’a uyun ki size rahmet edilsin.”158
    • Kur’an’ın sadece Araplara değil tüm insanlara gönderilmiş olduğuna inanmaktır.
    “İşte bu, insanlara bir bildiridir! Onunla uyarılsınlar, O’nun ancak bir tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri de iyice öğüt alsınlar diye.”159
    • Kur’an’ı boşa çıkaracak hiçbir sözün olamayacağına inanmaktır.
    “... O (Kur’an), aziz, değerli (eşsiz) bir kitaptır.Ne önünden, ne arkasından onu boşa çıkaracak (etkisiz kılacak) bir söz gelmez.”160
    • Kur’an’ın, inananları karanlıktan aydınlığa çıkaracağına inanmaktır.
    “Allah onunla rızasına uyanları selâmet yollarına iletir. Onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve kendilerini dosdoğru yola iletir.”161
    • Kur’an’ın hakkı batıldan ayırdığına inanmaktır.
    “Hak ile batılı ayıranı (Furkan’ı), âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna indiren(Allah) ne yüce, ne mübarektir.”162
    • Kur’an’da hiçbir çelişkinin olmadığına inanmaktır.
    “Hâlâ onlar Kur’anı gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah’tan başkasından gelseydi, elbette içinde birbirini tutmayan birçok şeyler bulurlardı.”163
    F.B. Evet... Sanıldığı gibi Kur’an sadece miras hukuku ve çöl bedevisini muhatap alan bir kitap değilmiş...





    PEYGAMBERLERE İMAN


    İnsanların akıllarına güvenmeyen Allahu Teâlâ, muradını daha iyi anlamaları ve izlerini adım adım takip etmeleri için kendi içlerinden bir uyarıcı seçmiştir...
    “O kendi emri ile kullarından dilediği kimselere vahy ile melekleri: “Benden başka ilah olmadığını bildirin, o halde benden korkun.” desinler diye indirir.”164
    • Peygamberlerin, insanları uyarmaları için gönderildiğine inanmak.
    “Allah’a itaat edin, Resûlede itaat edin ve (emirlerine aykırı hareketten) sakının.Eğer yüz çevirirseniz bilin ki Peygamberimize düşen apaçık tebliğdir.”165
    “... (İnsanları) Allah’a kulluğa ve (Allah’a) itaate davet ederler.”166
    “... (İnsanları) doğru yola çağırırlar.”167
    • Peygamber bile olsalar, Allah’ın bildirdikleri dışında gaybı bilemeyeceklerine inanmak.
    “De ki: ... Ben gaybı da bilmem...”168
    • Kendi kafalarına göre hüküm koymayacaklarına inanmak.
    “... Ben, ancak bana vahyolunan (Kur’an)’a uyarım...”169
    • Allah’ın sevgisini kazanmak için peygambere uymanın gerektiğine inanmak.
    “De ki: “Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah’ da sizi sevsin...”170
    • Peygamber’in getirdiği tüm hükümlere şeksiz şüphesiz inanmak.
    “... Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.”171
    • Peygamberimizin emir ve yasaklarına uymak.
    “Peygamber size ne verirse onu alın, neden sakındırırsa ondan sakının.”172
    • Peygamberin sadece Araplara değil, tüm insanlığa gönderildiğine inanmak.
    “Biz seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik.”173
    • Allah’ın dilemesi dışında Peygamberlerin bile şefaat edemeyeceklerine inanmak.
    “... İzni olmadan kim şefaat edebilir?..”174









    ÂHİRET GÜNÜNE İMAN ETMEK


    Sanıldığı gibi ölüm, yok oluş değildir...Ölüm, sadece öteki âleme geçiş vizesidir.
    Geçici ve imtihan yeri olarak yaratılan bu dünya, vakti dolduğunda hallaç pamuğu gibi dağılacak ve tüm insanlar Allah’ın huzurunda toplanacaklardır...
    “Dünyada bir süre faydalanmadan sonra dönüşleri ancak Bize olacaktır...”175
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/islami-bilgiler/11102-seytan-lain.html#post17395
    • Yalnız dünyalık isteyenin ahiretten nasibinin olamayacağına inanmak
    “Kim ahiret ekinini isterse onun ekinini artırınız. Kim de dünya ekinini isterse kendisine ondan bir şeyler veririz. Ahirette ise onun hiçbir payı yoktur.”176
    • Ahiretin mutlaka geleceğine inanmak
    “Kâfirler: “Saat (kıyamet) bize gelmeyecek.” dediler. De ki: “Hayır, gaybı bilen Rabbim hakkı için elbette o size gelecektir.”177
    • Tüm insanların hesap günü Allah’ın huzuruna tek başlarına çıkacağına inanmak
    “Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi yapayalnız, teker teker huzurumuza geldiniz ve size bağışladığımız şeyleri arkanızda bıraktınız...”178
    • İnsanın yaptığı bütün işlerin hesap günü ortaya çıkarılacağına inanmak
    “Her insanın amelini kendi boynuna ayrılmayacak şekilde doladık.Kıyamet günü de ona, açılmış bir halde karşısında bulacağı bir kitap çıkarırız.”179
    • Hesap gününde kimseden fayda gelmeyeceğine inanmak
    “Ve öyle bir günden korkun ki, kimse kimseye hiçbir fayda veremez.”180
    • Hesap gününde bile Allah’ın kullarına haksızlık yapmayacağına inanmak
    “Kıyamet gününe has adalet terazilerini koyarız.Kimseye en ufak bir zulüm yapılmaz, (iyiliği) bir hardal tanesi ağırlığınca olsa bile, biz onu getiririz...”181








    KADERE İMAN ETMEK


    Kader konusunun hassas olması sebebiyle, üzerinde fazlaca düşünülüp akıl yürütmenin akideye zarar verebileceğini yazar kitaplar...
    Kader konusunun iyi anlaşılması için önce Yüce Allah’ın (c.c.) iki ismini inceleyeceğiz:
    • Alîm
    • Adil
    • Allah (c.c.)Alîmdir:
    “Allah her şeyi çok iyi bilendir.”182
    “Şüphe yok ki yerde de, gökte de Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz.”183
    “De ki: Göğüslerinizin içinde olanı gizleseniz de açıklasanız da O bilir...”184
    “Gaybın anahtarları O’nun yanındadır.Ondan başkası bunları bilmez.Karada ve denizde ne varsa hepsini O bilir. Bir yaprak düşmeye görsün.Mutlaka O’nu bilir.”185
    Allahu Teâlâ her şeyi sayısınca bilir, görür ve işitir.Onun ilminin sınırı yoktur...
    Her şeyi bilen Allahu Teâlâ, kendisine irade verdiği insanların iradelerini ne yönde kullanacaklarını da bilir...

    Helâller ve haramlar belllidir... Allah (c.c.) tercih hakkını insana bırakmıştır... Şöyle bir misalle kader konusunu aydınlatmaya çalışayım:





    Şekil 1’deki şahıs, kendi iradesiyle intihar etmeye karar verip yüksek bir yere çıkmıştır.Ve yine kendi iradesiyle de kendi hayatına son vermek istemiştir...
    O şahıs daha doğmadan önce, Allahu Teâlâ o şahsın nasıl yaşayıp ve nasıl ölmek isteyeceğini biliyordu... Allah’ın bu bilgisinin o şahsın intihar kararına en ufak bile bir etkisi yoktur ve yarın Allahu Teâlâ O’na;
    “Niçin intihar ettin?” diye sorduğunda sunacağı mazeret kesinlikle:
    “Sen böyle ölmemi istediğin için...” olamaz!
    Şekil 2’deki şahıs da aynı yükseklikten düşmesine rağmen, Allahu Teâla ona:
    ‘Niçin intihar ettin?’ diye sormaz...
    Şekil 3’te de aynı durum söz konusudur.

    Allah Adildir

    İnsanlara irade verip başıboş bırakmayan Allahu Teâlâ kullarına Peygamberler davetçiler ve kitaplar (Kur’an) göndererek tercihlerini haktan yana kullanmalarını ister...
    Buna rağmen ilahî ikazlara kulak vermeyenler kendi iradeleriyle kendilerini ateşe atmış olurlar...
    Allah(c.c.), insanların şer amel işlemelerini istemez...Ama dileyen de dilediği (Allah’ın takdir ettiği) kadar şer amel işlemelerine fırsat tanır.Elbetteki karşılığı olan ateşten de bahsederek...
    Kader konusunu kavrayan bir insan Allahu Teâlâ’yı zalimlikle suçlamaz (Allah noksan sıfatlardan münezzehdir).
    Önemli: Şekil 1, 2 ve 3’de ölenlerin ölüm şekillerini ve tarihini Allahu Teâlâ ezelde biliyordu ve onların ölüm tarihi ve şekli önceden yazılmıştı...
    Allah (c.c.) yazdığı için onlar oradan aşağı düşmediler... Akisne Allah onların o şekilde aşağı düşeceğini bildiği için yazdı...
    Aradaki farkı görebilmişseniz kader konusunu % 99 kavramışsınız demektir.


    F.B. Senin akidenle benim akidem arasında dağlar kadar fark var, öyle değil mi?
    Şeytan: Ben şeytanım ama!..Müsaade et de akidelerimizde bazı farklılıklar olsun yani...
    F.B. Ciddi ciddi söyleşinin de sonlarına geldik...
    Eğer güzel bir şekilde can verip Rabbimin huzuruna çıkarsam, Allah’a şöyle diyeceğim:
    – Allah’ım! Şu şeytanla (yani seninle) iki dakika görüşmek istiyorum. (Tabii ki şeytan yanarak gelir) Ve sana diyeceğim ki;
    – Bu kitabı nasıl buldun?
    İnan ki vereceğin cevabı çok merak ediyorum...
    Eğer seni ve oyunlarını az da olsa anlatabilmişsem ne mutlu bana...
    – Seni tevbeye davet etmek isterdim; ama bunun sana hiçbir faydasının olmayacağını bildiğim için bunun yerine,
    tüm inananların senin şerrinden kurtulmaları için Allah’a dua edeceğim...
    – ATEŞİN BOL OLSUN, ey İnsan düşmanı!!.
    Feyzullah Birışık
    Eleştiri ve Tavsiyeleriniz İçin Feyzullah Birışık Cep: (0 532) 274 25 46

    CEP KİTAPLARIMIZ

    Niçin Yaratıldın?
    Allahu Teâlâ, yerde ve gökteki nimetleri niçin insanların hizmetine sunmuş? Allah’tan alacağımız vardı da hesaptan mı düşüyor (Hâşâ!). Yoksa insanlardan bir şeyler talep etmek için mi veriyor? (İnsanların teşekkürüne ihtiyacı olmamasına rağmen)
    Okuyucuyla karşılıklı konuşur muşcasına hazırlanan bu küçük eserle muhatabınızı çok rahat bir şekilde ikna edebilirsiniz.
    Esmâ-ûl Hüsnâ
    İsim ve sıfatların ezberlenip Kur’an’da kaçar kere geçtiğini bilmek Allah’ı tanımak için yeterli olacağına inanmıyorum.Peki nasıl tanıyacağız?
    Kanaatimce isim ve sıfatların, kendi nefsimizde ve tabiattaki tecellilerini görüp iyi bir tefekkür etmekle tanınır ancak...
    Bu kitapçıkta Allah’ın güzel isimlerinden 99 isminin tabiattaki tecellilerini tek tek ele alıp yazdım...
    CepMesaj Kitabı
    En uzun mesajı 160 karakteri geçmeyen, cebinize göre hazırlanmış, göndereceğiniz kişinin akidesine, kültürüne ve ahlakına göre seçip mesajlayacağınız bir davet kitabıdır.
    % Kaç Müslümanım
    Resulûllâh (s.a.v.) dönemindeki müşrik insanlar niçin Lâilâhe illallâh demiyorlardı da günümüz müşrikler; çok rahat bir şekilde kelime-î şehâdet getiriyorlar?
    Kelime-î şehâdeti bozan durumlar nelerdir, ve Lâilâhe illallâh derken farkında olmadan ve tür ilahları red ediyoruz? Sorularının cevaplarını bu kitapta bulmak mümkün...
    İslâm Davetçilerinin Mazeretlerine
    Reddiye
    İslâm davetçilerini muhatap alan bu çalışmada davetçilerin öne sürdüğü mazeretlere Kur’an - sünnet ve alimlerimizin hayatları ışığında cevap veriyor...


    Haramlar
    İslâmla tanışan her insanın muhatap olduğu iki kavram vardır; helâl ve haram.
    Helâller bellidir... Peki ya haramlar? Dinimizdeki haramların tamamını bu kitapta bulmak mümkün...













    – En son ne zaman beyaz bir bezle dürüm yapılarak kurtçuklar sofrasına iki seksen uzanacağınızı düşündünüz?
    – Ya da ‘insan ekili’ bahçeye gidip adınıza eşilecek çukurun yanında ölümü tefekkür ettiniz mi?
    Farklı bir uslûpla kaleme alınan bu eserde; kabir ziyareti yapmış, ölüm meleğiyle konuşmuş, haşeratlar sofrasındaki merhumla kurtçukların muhtemel diyaloglarına kulak vermiş, Rahmet melekleriyle ruhlar alemini dolaşıp cennet ve cehennem sakinleri ile konuşmuş ve dünya malına bakış açısının ne olması gerektiğini yakalamış olacaksınız...
    “Zevkleri kursakta bırakan ölümü sıkça anın” hadisi gereği, zevklerinizi kursağınızda bırakacağım için adıma çok seviniyorum...














    – Siz hiç içinizdeki şeytanı elektrikli sandalyeye oturtup sorguya çektiniz mi?
    Çok farklı bir uslûpla kaleme alınan bu eserde içinizdeki şeytanla karşılıklı konuşuyor musunuz gibi bir atmosfere gireceksiniz.
    İddia ediyorum; şeytanı hiç bu kadar yakından tanımadınız!
    Yine iddia ediyorum ki şeytanın hâlâ emekli olmadığına ve sizi hiç de sevmediğine şahit olacaksınız!
    Anlatımların karikatürlerle süslendiğini bu kitapla içinizdeki şeytanı kızdıracağımdan hiç bir şüphem yok...

    Ruhlar alemi’nde iken Allah’a ne söz vermiştik? ve niçin verdiğimiz sözü unuttuk? Bizleri gevşekliğe götüren etkenler nelerdir?
    Allah(c.c.) insanları nasıl bir imtihan süzgecinden geçiriyor? sorularınıza cevap vererek kazananın ve kaybedenin mekânlarını mercek altına alıp o yola giden yolları sade bir dil ve özel bir uslûpla okuyucusuna sunuyor... Bir çok yerde ders kitabı olarak okutulması kitabın içeriğini yeterince anlatıyor kanaatindeyiz...

    Bir kitap düşünün ki; hem kitap okumasını sevmeyen, sıkılan ve okuduğunu anlamayanların mazeretlerini rafa kaldıracak bir uslûpla yazılmış...
    Yine bir kitap düşünün ki; Allah’ın büyüklüğünü anlatacak, tefekkür ayetlerini somutlaştırıp gözler önüne serecek, yaratılış gayemize değinilecek, imtihan kılavuzumuzu tanıtacak...
    Yine bir kitap düşünün ki; İslâm dininin insan fıtratına uyumlu olduğunu, beşeri dinlerin fıtrata ters olduğunu ve İslâm akidesini oldukça sade bir dille anlatmış olacak...
    Tefekkürün gücü kitabından bahsediyoum....

    Feyzullah Birışık


  3. #3

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Şeytan lain

    sağolsasın çok güzel bilgi,Allah şeytanın şerrinden uzak tutsun herkesi...

  4. #4
    yoLcu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    05 Aralık 2006
    Yer
    bartın
    Yaş
    50
    Mesajlar
    1,756
    Tecrübe Puanı
    67

    Standart --->: Şeytan lain

    Alıntı şehzade Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Allah şeytanın şerrinden uzak tutsun herkesi...

    amin...................................

Benzer Konular

  1. Şeytan teresi
    By Mustafa Uyar in forum Şifalı Bitkiler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 16.Kasım.2008, 17:24
  2. şeytan ve dostları
    By yoLcu in forum Dini Hikayeler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 12.Kasım.2008, 15:23
  3. şeytan ve dostları
    By şehzade in forum Dini Hikayeler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 23.Nisan.2008, 18:09
  4. Şeytan ve Kadın
    By man&man in forum Hikayeler & Yazılar
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 14.Şubat.2008, 09:29
  5. şeytan'in özellikleri
    By yoLcu in forum İslami Bilgiler
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 24.Nisan.2007, 10:38

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.