Anadolu'yu iman nuru ile aydınlatan velilerdendir.
900 (m.1494) yılında Tosya'da doğdu.
970 (m.1562) yılında Eğridir'de vefat etti.
Kabri, Eğridir Yazla'daki caminin yanında bulunan kabristanda, dedeleri ile bir aradadır.
Baba ve annesi tarafından faziletli ailelere mensuptur.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in soyundan olup, seyyiddir.
Baba tarafından nesebi, meşhur velilerden Seyyid Hâkim Ali Tirmizi'ye ulaşır.
Babası, Tokatlı Mehmed Muhyiddin Efendi'dir.
Annesi meşhur velilerden Seyyid Muhammed Çelebi Sultan'ın kızı Şehribânû Hatun'dur.
Annesi: "Oğlum Burhaneddin doğduğunda kırk gün beşiğinde zikretti" demiştir.

Tahsilini memleketinde tamamladıktan sonra İstanbul’a gitti.
Tasavvuf konularında yetişmek üzere Zeyniyye tarikatı şeyhi Tosyalı Şeyh Nasuh Efendi'nin derslerine ve sohbetlerine devam etti.
Bu hocasının rehberliğinde kemale erip icazet aldı.
Eğridir’de dedesi Muhammed Çelebi'nin vefatı ile boşalan zaviyede insanlara rehberlik yapmak, doğru yolu anlatıp ilim öğretmekle vazifelendirildi.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/islam-alimleri/65588-burhaneddin-bin-muhammed-egridiri-hazretleri.html#post129741
Rüstem Paşa'nın sadrazam olmasında himmeti bulunmakla birlikte, sonradan kendisine kırıldığını, bunun üzerine Rüstem Paşa'nın da sadrazamlıktan alınıp sürgün edildiğini tarihler kaydetmektedir.
Hacı Ferhad adında bir zat şöyle anlatmıştır:
"Mısır'dan gelirken, Akdeniz'de gemimiz sakin sakin yol alıyordu.
Peşimize bir korsan gemisi takıldı.
Saldırmak için yaklaşmaya başladı.
Gemimizde Şeyh Burhaneddin ve dedesi Şeyh Muhammed Çelebi Sultan Hazretleri de vardı.
Bu tehlikeli durum karşısında biz çok endişelendik.
Geminin baş tarafına gelip oturdular.
Ve bize, "Üzülmeyiniz, Allahü Teala sizi kurtardı" dediler.
Bir de baktık ki, kuvvetli bir fırtına çıktı.
Korsan gemisi dalgalar arasında kaybolup battı.
Bizim gemiye bir şey olmadı.
Böylece korsanların şerrinden kurtulduk."

Ispartalı Osman Dede adında bir zat şöyle anlatmıştır:
"Akdeniz'de bir gemi yolculuğunda idik.
Mısır'dan Anadolu'ya geliyorduk.
Yolda peşimizden bir korsan gemisi yetişti.
Çaresiz kalmıştık.
Ben:
"Ey Şeyh Burhaneddin Hazretleri! Bizi kâfir diyarında esir kalıp hendek kazmaya layık görmeyesin" diyerek Allahü Teala'nın izniyle o zatın ruhaniyyetinden yardım istedim.
Tam darda kaldığımız ve düşmanın pençesine düşeceğimiz anda, Şeyh Burhaneddin Hazretleri deniz üzerinde görünüverdi.
Bindiğimiz geminin arkasına geçip gemimizi itti.
Sonra da gözden kayboldu.
Gemimiz öyle süratlendi ki, korsan gemisi çok gerilerde kalıp bize yetişemedi.
Düşmana esir düşmekten kurtulup sağ salim yurdumuza ulaştık."

Halifezâde diye tanınan bir zat şöyle anlatmıştır:
"Bir defasında İstanbul'a gitmek için yola çıkmıştım.
Yolum Bursa'ya düştü.
Bursa'da birkaç gün kalmam icabetti.
Aklıma Bursa'da yatan meşhur veli Emir Sultan Hazretleri'nin kabrini ziyaret etmek geldi.
Yanımda bulunan birkaç arkadaşımla türbeye gittik.
Ruhuna Kur'an-ı Kerim okudum.
Ziyaret ve duadan sonra türbede biraz sohbet ettik.
Orada bulunanlar nereli olduğumu sorunca, Isparta'nın Künan denilen kasabasından olduğumu söyledim.
Sonra: "Sizin vilayetinizde Eğridir'de Burhaneddin Efendi adında aziz bir zat var, onu tanır mısın?" dedi.
Burhaneddin Efendi o sırada vefat etmişti.
Onun hasreti ve muhabbetiyle kalbim yanıp, elimde olmadan ağlamaya başladım.
"Vefat edip ahirete göçtü" dedim.
Türbedar olan o zat da ağlamaya başladı.
Sonra onun pek çok menkıbesini ve kerametlerini anlattı.
Ben: "Siz o zatı nereden tanırsınız?" diye merak edip sordum.
Bunun üzerine bana şöyle anlattı:
"Merhum, Şeyh Nasuh Efendi'ye talebe olmak için "çile"ye oturduklarında ben de onlarla birlikte idim.
İstanbul'dan, memleketi Eğridir'e dönerken Bursa'ya uğradı.
Halka birkaç gün vaaz ve sohbet etti.
Kaldığı sürece birçok harika haller meydana geldi.
Uzun hikayeler.
Burhaneddin Hazretleri büyük bir veli idi, dedi."
Eğridirli Hacı Dede şöyle anlatmıştır:
"Şeyh Burhaneddin Efendi, bir gün bana:
"Hacı Dede, var Eğridir'e git.
Taze balık varsa bize alıver.
Evden isterler" dedi.
Ben de hemen Eğridir'e gidip, çarşıda sordum.
Halk bana gülüşüp, "Sufi, sen deli misin?
Bu soğukta balık mı çıkar?
Şeyh bu zamanda taze balık olmadığını bilmez mi?" dediler.
Ben de dönüp huzurlarına geldim.
"Efendim, balık yok. Halk bana güldüler" dedim.
Bana öyle heybetli baktı ki, neredeyse canım çıkacaktı.
"Git, çabuk getir" dedi.
Emre uyup Eğridir Gölü'nün kenarına gittim.
Bir de baktım ki, küçük çakıllar arasında iri iri balıklar, su içinde canlı olarak duruyorlar.
Hemen bir kaba bir miktar doldurup, huzuruna tekrar gittim.
Balıkları görünce:
“Ha şöyle!” buyurdu.
Hayatta olduğu müddetçe bu kerametini kimseye anlatmadım."


Yüce Allah sırrını Mukaddes ve Mübarek kılsın.