Kalbimiz, bir tür misafirhane gibidir. Hayat boyu meydana gelen iç ve dış tesirlere ev sahipliği yapar durur. Bu tesirlerin en önemlisi de, irade dışı meydana gelen iç fısıltılardan oluşur. Bu fısıltıların bir kısmı iyi huylu, bir kısmı kötüdür. Bu durumda ev sahibine düşen; iyileri ağırlayıp, kötüleri uğurlamaktır.

Kalbimiz, düşünce ve eylemlerimizi şekillendiren bazı iç fısıltıların adeta harman olduğu bir alandır. Pek de isteğimize bağlı olmayan bu seslere “hâtır” adı verilir. (Hatıra kelimesi de buradan gelir. Fakat Türkçe’de hatıra kelimesi burada dediğimiz anlamında kullanılmaz.)

Hâtırlar, iç dünyamızda yankılanan etkili telkin unsurlarıdır ve iradeyi yönlendirme gücüne sahiptir. Birçok hareketimiz kalbimize doğan bu sesin somutlaşmış halidir. Denilir ki: Her iç ses, karşılık gördüğü nispette arzuya dönüşür. Arzu azmi, azim niyeti, niyetse azaları harekete geçirir.

İlham ve vesvese

İslâm alimleri arzu ve yönelmeyi kamçılayan iç sesleri iki kısımda incelerler. Bir kısmı, kötülüğe, şerre davet ederken, diğer bir kısmı iyiliğe, hayra davet eder. Bu seslerin, vicdan ve sağduyu diye de adlandırılan hayra davet edici türüne “ilham”, şerre davet eden türüne “vesvese” denir. İlham melek tarafından, vesvese ise şeytan tarafından telkin edilir.

Büyük hadis alimimiz Tirmizî Hazret-leri’nin rivayetine göre Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz buyurmuştur ki:
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/iman/36328-seytanin-fisiltisi-vesvese.html#post77783

“Şeytan da melek de insanoğluna sokularak onun kalbine birtakım şeyler atarlar. Şeytanın işi kötülüğe çağırmak, sonu fena ve zararlı olan şeylere teşvik etmek ve hakkı yalanlamak, haktan uzaklaştırmaktır. Meleğin işi, hayra çağırmak ve hakkı doğrulamaktır.

Kim içinde hakka, hayra, iyiliğe çağıran bir ses duyarsa, bilsin ki bu Allah’tandır ve hemen Allah Tealâ’ya hamd etsin. Kim de içinde şer ve inkâra çağıran bir fısıltı duyarsa ondan uzaklaşsın ve hemen şeytandan Allah’a sığınsın.”

Efendimiz s.a.v. böyle buyurduktan sonra şu ayet-i kerimeyi okumuştur: “Şeytan sizi fakirlikle korkutur. Size kötülüğü emreder.” (Bakara, 268)

Şeytanın tek silahı

Bilindiği üzere şeytanın tek gayesi insanı kendisi gibi cehenneme sürüklemektir. O, bu gayesine ulaşmak için Cenab-ı Hak’tan izin almış ve şöyle demiştir: “Öyleyse beni azdırmana karşılık yemin ederim ki ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra onların önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Sen de çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.” (A’raf, 16-17)

Şeytan, gelecek endişesine sevk etmekle dünya tutkusunu artırır. Olan bitenle aldatarak dinde şüpheye düşürür. Günah ve kötülükleri güzel gösterir ve böylece yaklaşır.

Ancak şeytan bunların hiçbirini kendini göstererek yapmaz. Çünkü o vakit hiç kimse ona uymaz. Hal böyle olunca çeşitli hile ve aldatmalara başvurur. Gizlenmiş, maskelenmiş bir şekilde siner, durmadan fısıldar.

Sevgili Peygamberimiz s.a.v. şeytanın nasıl bir hilebaz, ne tür bir vesveseci olduğunu şöyle bildiriyor: “Muhakkak ki şeytan, ademoğlunun bütün yollarında oturur. Önce İslâm yolu üzerinde oturur ve ona (vesvese vererek) der ki: ‘Ananın babanın dinini terk edip müslüman mı olmak istiyorsun?’ Kul onu dinlemez müslüman olursa, bu sefer de (İslâm uğruna hicret etmesini önlemek için) hicret yolu üzerine oturur ve ona (yine vesvese verip) der ki; ‘Şu vatanını, şu havayı terk edip nereye gideceksin?’ Eğer onu dinlemez de hicret ederse, bu sefer cihat yolu üzerine oturur. Der ki: ‘Savaşmak, öldürmek ve nihayet ölmek değil mi? Sonuçta ailen ve servetin başkalarına kalacak değil mi?’ Kim şeytanın vesvesesine kapılmadan cihada gider de ölürse, onu cennetine koymak, Allah Tealâ üzerine hak olur. Eğer düşman tarafından öldürülürse, cennetlik ve şehit olur. Cihada giderken hayvanından düşüp ölse dahi Allah onu cennetine koyar.” (Ahmed b. Hanbel, Neseî)