Dört şeyin hesabını vermedikçe..
Hz. Peygamber (S.A.V.) başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Bir kimse dört şeyin hesabını vermedikçe hesap yerinden ayrılamaz. Bu şeyler ömrünü neyle tükettiği, vücudunu neyle yıprattığı, bilgisiyle ne yaptığı ve malını nasıl kazanıp nasıl harcadığıdır.” (Tirmizi)
Sorgusuz kurtulaşa eren insanlarda vardır. Bütün mahşer halkı kurtulmuş olana gıpta ile bakarlar. Sorgulamada suçlu bulunup cezaya çarptırılmanında keder ve elemi sonsuzdur. Bu sonuçla ayrılan bir kimsenin haline gök ve yer birlikte ağlasalar yine azdır. Kurtuluş beratı sorgulanmış kişinin sağ eline, ceza fermanı ise sol eline verilir.
Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerime de şöyle buyurmuştur: “Kimin kitabı sağ eline verilse, o kimse (sevinçle bağırarak) “Hey insanlar! Alın, kitabımı okuyun, ben bu hesabı bekliyordum.” der. Bu kimse artık yüksek bir cennette safâlı bir hayat içindedir. Kimin kitabı sol eline verilse, o kimse (kederle) “Ah keşke bu kitap verilmeseydi ve ben hesabımın sonucunu öğrenmeseydim. Ah keşke! Bir kere ölmüşken bir daha dirilmeseydim. Ne malım ne de saltanatım bir işe yaramadı.” der. (Bu sırada Allah-u Teala meleklere şu emri verir “Onu yakalayıp kelepçeleyin ve götürüp cehenneme atın. Sonra onu orada yetmiş metre zincirle bağlayın.” (Hakka; 19-32)
Tirmizi ve İbn Mace'nin rivayet ettikleri hadis-i şerifte Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala kıyamet gününde ümmetimden bir kimseyi nida ederek halkın arasından hesap başına çıkarırda önünde doksandokuz defter yani kitap açar ki, her kitabın büyüklüğü gözün görebildiği yerin en uzak mesafesine kadardır. Sonra Allah-u Teala: “(Ey Kulum!) bunlardan hiçbir şeyi inkar ediyor musun? Yazıcı ve koruyucu meleklerim sana haksızlık mı etmişler?” diye sorar. O kul: “Hayır ya Rab! Onlar bana haksızlık etmediler.” diyerek günahşlarını ikrar eder. Allah-u Teala: “Senin için herhangi bir mazeret var mı?” buyurur. O kul da: Hayır ya Rab!” der. Bu ikrar üzerine Allah-u Teala: “Evet nezdimde senin (için saklamakta olduğumuz) bir hasenen var ve bugün sana asla zulmedilmeyecektir.” buyurur. Ve o kula, içinde Eşhedü enlâ ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhü ve resulühü , kelime-i şahadeti yazılı bulunan bir pusula çıkarılarak:
“Tartına hazır ol.” buyurur. O kul da: “Ey Rabbim! Şu defterlerle birlikte bu pusula nedir ki?” der. Bunun üzerine o kula: “Sana asla haksızlık edilmeyecektir.” denilir ve kocaman defterler bir kefeye o pusula da diğer kefeye konularak, o muazzam defter hafif, o pusula daha ağır gelir. Binaenaleyh Aziz ve Celil olan Allah'ın ismi ile beraber (tartılan) hiçbir şey ağır gelmez.” (Tirmizi, İbn Mace)
Hesap gününde bazı kimselerin bütün amelleri doğru ve sağlamdır. Bunlar Allah-u Zülcelal'i her an zikredenler, O'na her zaman hamd ve şükredenler, dünya meşguliyetleri sebebiyle kulluk vazifelerini ve ahiret hazırlıklarını gevşetmeyenlerdir. Hesap sonuçları terazide belli olunca, bunlar bekletilmeden melekler refakatinde cennete gönderilirler. Bunların mahşer halkı içinden geçişleri çok ihtişamlıdır.
Bazı kimseler ise, farklı oranlarda iyi ve kötü amelleri birlikte işlemişlerdir. Allah-u Zülcelal, bunları da cezalandırması halinde adaleti hakkında şüpheye yer vermeki affetmesi durumunda ise fazlı ve kereminin büyüklüğünü göstermek için, onların iyi ve kötü amellerini terazinin ayrı kefelerine koyup karşılıklı olarak tartar.
Ayet-i kerimede bu tartılmanın sonucu şöyle bildirilmiştir: “Kimin iyi amelleri ağır gelirse, o kimse mutluluk verici bir hayat kazanır. Kimin iyi amelleri hafif gelirse o kimseninde yeri Haviye'dir. Sen Haviye'nin ne olduğunu bilir misin? O kızgın bir ateştir.” (Karia; 6-11)
Hz. Aişe (R.Anha) şöyle anlatmıştır: Resulullah (S.A.V.)'in ashabından bir adam, Peygamber Efendimizin önüne oturdu ve: “Ya Resulallah! Benim hizmetçilerim var. Bana yalan söylüyorlar, canımı sıkıyorlar, karşı geliyorlar; ben de onları dövüp azarlıyorum, Ahirette onlarla davacı olur muyum?” diye sordu.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/iman/29045-dort-seyin-hesabini-vermedikce.html#post57090
Hz. Peygamber (S.A.V.) de: “Onların seni üzmeleri, sana karşı gelmeleri, yalan söylemeleri ve senin onları cezalandırman hesap edilir, eğer sen onları layık olduklarından daha az cezalandırırsan, senin fazla sevabın olur. Eğer onları layık oldukları şekilde cezalandırırsan, senin için ceza da sevap da olmaz. Eğer onları hatalarından daha fazlası ile cezalandırırsan, onların sende kalan fazla hakları alınır.” buyurunca adam, Resulullah (S.A.V.)'in önünde yüksek sesle ağlamaya başladı.
“Be adam Allah'ın; Biz kıyamet günü için (insanların amel defterini tartmak üzere) adalet terazileri koyacağız. Hiç kimse en ufak bir zulme uğramayacak. Yapılan amel bir hardal tanesi ağırlığınca olsa bile, onu getirip tartıya koyarız, Hesap görücü olarak da (Şanı yüce olan) biz kafiyiz. (Enbiya; 47) buyurduğuna niçin kulak vermiyorsun?” dedi.
Bunun üzerine adam: “Ya Resulallah! Onları azat etmemden başka yol yok. Hepsini azat ettim. Sen de şahit ol!” dedi. (Ahmed b. Hanbel, Tirmizi)
Sahabelerden İkrime (R.A) şöyle anlatmıştır : “Kıyamet günü ana-baba evladını yakalayarak kendisine; “Yavrum! Ben dünyada senin anan babandım. Şimdi görmüş olduğun sıkıntılı durumu atlatabilmek için senin sevaplarının birazına ihtiyacım var.” diyerek onu çeşitli sözlerle över. Buna rağmen evlat; “Ben de kendi hesabıma senin korktuğun akıbetten korktuğum için sana hiçbir şey veremem.” der.
Bunun üzerine kul, hanımına başvurarak kendisine; “Ey falancanın kızı! Ben senin dünyada kocandım.” der ve ona hoşuna gidecek çeşitli sözler söyledikten sonra; “Şimdi senden görmüş olduğun şu sıkıntılı dönemi atlatabilmek için bana bir sevap hediye etmeni istiyorum.” der. Fakat hanımından şöyle cevap alır; “Hayır veremem. Çünkü senin korktuğun akıbetten bende aynı şekilde kendi hesabıma korkuyorum.”
Nitekim Allah-u Zülcelal bu konuda şöyle buyurmuştur: “ Hiçbir günahkar, başkasının günahını çekmez. Eğer yükü ağır gelen kimse onu taşımak için başkalarını çağırsa onun yükünden hiçbir şey alınıp taşınmaz. Akrabası dahi olsa kimse onun yükünü taşımaz…” (Fatır; 18)

Muhammed Konyevi (K.S)