Asr-i Saadet Anilari-4
ASR-I SAADET ANILARI-4


TEBLİĞDE ZAMANLAMA



Tebliğ bir farz, tebliğde usul ve zamanlama da, onun olmazsa olmaz iki vasfıdır. Neyi, kime, hangi zamanda, nasıl, ne ölçüde söyleyeceğini bilmeyen tebliğde muvaffak olmaz. İşte Asr-ı Saadetten bir misal..



Abdullah İbni Mes'ud(r.a.) her perşembe günü halka öğüt verir, va'z u nasihatte bulunurdu. Biri ona; -Ey Ebâ Abdurrahman, bize her gün nasihatte bulunmanı ne kadar isterdim, bir bilsen? dedi. O da şu karşılığı verdi:



-Size bıkkınlık vermek istemeyişim beni bundan alıkoyuyor. Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem, bize bıkkınlık vereceği endişesiyle, öğüt konusunda nasıl bizim durumumuzu kolluyor idiyse, ben de sizin uygun zamanınızı gözetiyorum."



“SAÇININ BİR TELİNE”



Bilindiği gibi Resul-i Ekrem zamanında yaşadığı halde onunla görüşmesi nasip olamayan zatlara muhadram denir ki en bilinenleri “Yemen ellerinin Veysel Karani(Üveys el Karni)si ile Habeş Necaşisi Ashama’dır. Yakın zamanda muhadramlarla alakalı bir doktora çalışması da basıldı Kaynak Yayınlarınca.



Allah Resulü ile aynı zaman diliminde yaşayıp da onu görememek ne kadar büyük bir hicran. Tarife gelmez bu hicranı yaşayanlardan biri de büyük tabiîlerden fakih ve muhaddis Abide b. Amr es-Selmanî' dir (ö. 72/691). Aslen Yemen'li olan Abide, Efendimiz'in vefatından iki yıl kadar önce, Mekke fethi sıralarında müslüman oldu, fakat içinde bulunduğu şartlar sebebiyle Medine'ye gelip de Efendimiz’i göremedi. Ancak Hz. Ömer devrinde Küfe'ye gelip yerleşti ve birçok fütuhata katıldı. Fıkıh dediğimiz İslam Hukuku'nda öylesine büyük bir şöhret kazandı ki, Küfe’nin meşhur dört fakihinin en üstünü olarak o gösterildi. Devrinin en büyük kadılarından biri olan Kadı Şüreyh bile içinden çıkamadığı meseleleri gelip ona danışırdı.



Bir gün Enes İbni Malik'in azatlı kölesi, meşhur fıkıh âlimi Muhammed İbni Sirin ile Efendimiz'e dair sohbet ediyorlardı. İbni Sirin, efendisi Enes İbni Malik sayesinde Resûlullah'ın bir tel saçına sahip olduğunu söyledi. Böyle bir devleti elden kaçıran Abide es-Selmanî üzüntüsünü şöyle dile getirdi:



— Resûlullah’ın bir tel saçına sahip olmayı, yeryüzünün bütün altın ve gümüşlerine sahip olmaya tercih ederdim.



NECAŞİNİN KABRİNDEN YÜKSELEN NUR



Muhadramlardan bahis açılmışken, Habeş Necaşisi Ashama bin Erma’dan( bazı rivayetlerde Ashama bin Ebcar, bazılarında Ashama bin Bahir’dir. Adının Masheme olduğu da söylenmiştir.) bahsetmek yerinde olur. O ne bahtiyar bir insanmış ki, mele-i ala sakinlerinin matmah-ı nazarı bir kudsiler topluluğuna kucak açtı, sahip çıktı, onların getirdiği Hak dine teslim oldu ve “Keşke şu saltanata bedel, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın hizmetkârı olsaydım! O hizmetkârlık, saltanatın pek fevkindedir" dedi.



Onun Hz. Cafer’le görüşmesini, cin fikirli Amr bin As’ın bütün gayretlerine rağmen Müslümanlara sahip çıkmasını biliyoruz. Beyhakî'nin rivayetine göre Amr b. As, elçi olarak gittiği Habeşistan'dan Mekke'ye geri dönünce evinde oturdu ve Kureyş müşriklerin yanına gitmedi. Onlar da: "Buna ne olmuş ki dışarı çıkmıyor?" diye sorunca Amr, şu cevabı verdi: "Necaşi, adamınızın peygamber olduğuna inanıyor."



Müslümanlar onun ülkesinde güven içinde yaşadılar. Sonunda İslam devleti ser verip gelişince, Habeş muhacirleri de geri dönmek için Necaşiden izin istediler.



Cafer (r.a.) Habeşistan dönüşü ile ilgili olarak diyor ki:



“Rasûlullah (s.a.v.), Medine'ye hicret edip güç kazanınca Necaşi'ye:



- Peygamberimiz Medine'ye hicret etmiş ve güç kazanmıştır. Bize baskı ve eza yaptıklarını söylediğimiz kimselerde ölmüşlerdir. Artık



Peygamberimiz’in yanına dönmemize müsaade et, dedik.



O da bize:



- Peki, dedi. Azık ve binekler vererek bizi yolcu etti. Bana da:



- Size yaptığım hizmeti Resûlullah’a anlat. Bu da benim adamımdır, sizinle beraber gönderiyorum. Şahitlik ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur ve sizin adamınız da Allah'ın peygamberidir. Ona söyle, bana Allah'tan mağfiret dilesin, dedi.



Bundan sonra biz yola çıkıp Medine'ye geldik. Peygamber, beni karşılayıp kucakladı ve:



- Bilmiyorum, Hayber'in fethine mi yoksa Cafer'in gelmesine mi sevinelim, dedi.



Çünkü o sırada Hayber fethedilmişti. Peygamber oturduktan sonra Necaşi'nin bizimle beraber gönderdiği adam ona:



- Bu, amcan oğlu Cafer'dir. Ona hükümdarımızın kendisine yaptığı hizmeti sor, dedi.



Ben de:



- Evet vallahi, bize şöyle yaptı, böyle yaptı ve yolcu ederken bize binek ve azık verdi. Ayrıca Allah'tan başka ilah bulunmadığına ve senin de Allah'ın Rasûlü olduğuna şahadet getirdi. Bana da: “Adamına söyle, bana Allah'tan mağfiret dilesin.» dedi, dedim.



Bunun üzerine Peygamber kalkıp abdest aldı. Sonra üç defa:



- Allah'ım, Necaşi'ye mağfiret eyle, dedi. Orada hazır bulunan Müslümanlar da âmin dediler. Ben de Necaşi'nin elçisine:



- İşte gördün. Habeşistan'a döndüğün zaman bunları Necaşi'ye anlat, dedim.



Hicretin 9. senesi Necaşi dar-ı bekaya irtihal etti. O iyiliklerin karşılığında ne büyük payelere erdi. İşte bunlardan Hadis kitaplarında geçen bazıları:
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/hz-muhammed-sav/21952-asr-i-saadet-anilari-4-a.html#post41287



Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Necaşi rahimehullah’ın vefatını, ölümünün aynı gününde haber verdi. Ashabıyla musallaya gitti, orada saf bağlatıp dört tekbir getirerek namaz kıldırdı.” Kütüb-ü Sitte Muhtasarı: hn:3033



Sahiheyn ve Nesâi’de gelen bir diğer rivâyette şöyle denir: “(Resulullah aleyhissalâtu vesselam) Necâşi’nin ölüm haberini öldüğü günde haber verdi ve:



“Kardeşiniz için (Allah’tan) mağfiret taleb edin” dedi ve başka bir şey söylemedi. Kütüb-ü Sitte Muhtasarı: hn:3034



Ve anamız, Hz. Aişe’nin bir ifadesi:



“Necaşi rahimehullah öldüğü zaman biz onun kabrinin üzerinde uzun müddet bir nur görüldüğünü konuşurduk. Ebu Davud, Cihad 29, (2523).



Kaynaklar



1-Kütüb-ü Sitte Muhtasarı- terc: İbrahim Canan- Akçağ Yayınları



2-El Bidaye ven Nihaye- İbn-i Kesir- Çağrı Yayınları



3- Sahabe Hayatından Tablolar-Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ, Uysal Kitabevi



4-Altınoluk Dergisi- Sayı:107