Odada yalnızdı. Sırtını duvara dayamış, bağdaş kurmuş, bir ileri bir geri sallanıyordu. Dışardan onu gören biri kişisel bir ayinin doruk noktasında olduğunu düşünürdü. Oysa ki o ne düşünmeye çalıştığını, sorunun ne olduğunu bulmaya çalışıyordu. Farkında olduğu tek gerçek ise giderek darlaşan dünyasıydı. Mum ışığının odasının duvarında yarattığı gölgeler ona benliğini saran kabusları hatırlattı. Tükenmesine az kalmış bir mum gibi hissediyordu kendini. Birileri tarafından yakılmış ve fitilinin sona ermesini bekleyen bir mum.

Bir müddet düşüncelerinin verdiği bilinmezlik içinde ezildi. Gözlerini kapadı, bir kaç dakika öylece bekledi. Çekip birinin onu uyandırmasını bekliyordu çaresizce. Bu sefer mum ışığının dansıyla kendine geldi. Sakin bir tavırla çevresine bakındı, ezilen benliğinin acısını duyarak. Birden içindeki yaratığı çıkarmak ve onunla hesaplaşmak, onu yok etmek istedi. Duruldu, düşüncesine acı bir tebessümle güldü.

Ayağa kalktı, çevresine baktı; sanki odada biri vardı; onu gören fakat onun göremediği bir varlık. Yürüdü, ağır adımlarla biraz da korkarak duvarında asılı duran ve çoğu kez hesaplaştığı aynanın önünde durdu. Aynayı kendini sevdiği kadar seviyordu. Aynayı çevreleyen tahtanın oymaları, işlemeleri geçmişte herşeyi onunla paylaşmıştı. Aralık olan pencereden içeri giren rüzgarı derin bir nefesle içine çekti. Rüzgarın odaya doldurduğu serinlikle cesaretini topladı. Ve aynaya, aynada gözlerinin içine baktı. Aynada yansıması duranın o olduğuna inanamadı. Düşman kesildi birden gözünü kan bürüdü. Gözlerinden yaşlar boşalan kişi o olamazdı. istemiyordu bunu. Içinden kendine küfrederek tüm gücünü topladı ve kendine tokat attı. Korkuyordu. Yenik düşmüş hissediyordu kendini, yorgun bir şekilde yatağına oturdu. Perdedeki dalgalanmayı seyretmeye başladı. Perdenin ucundaki boncukların birbirine çarpması ve o şiddetle ayrılması; tıpkı onun yaşamla olan bağlantısı gibiydi. Içinde birden bir istek uyandı, çığlık olabilmeyi düşledi. Bir çığlık kadar bağımsız, keskin, sonsuz belirsiz olmayı.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=14454

Gözleri yavaş yavaş kapanıyordu, bu sefer yatağına sırt üstü uzanmış etrafına boş gözlerle bakıyordu. Ama uyumamalıydı, biliyordu ki uykusunda karanlığın içinde boğulacaktı, attığı çığlıkları kimsecikler duymayacaktı.

Bomboş bir arazideydi rüyasında, ne bir dağ vardı, ne bir canlı sadece uçsuz bucaksız bir düzlük ve sesler. Bu sesleri tanıyordu, yabancı değildi. Kahkahalar ve bağrışmalar; bunlar ona aitti.