----‘’Bugün gözlerimi kapadım , sana ait zaman da…ellerinin dokunduğu toprağa , yüreğim değdi....:’’---
Gözlerine aşık olmuştu kız …Onu her gördüğünde kalbi yerinden çıkarcasına kıpır kıpırdı. Evlenme hayali ile yanıp tutuşuyordu .Seviyordu, sevginin en temiz hali ile.Aslında kız da biliyordu ,sevildiğini ve beğenildiğini. Kalbi boş yere çarpmıyordu.Geçen iki yılın ardından haber gelmişti bir hala’dan.Atilla’nın halası ,evliliğin olamayacağı haberi ile kızın gözlerine bakmıştı… Toprağa doğru eğilen ,güzel yüzlü bir baş vardı …Kısa bir zaman sonra ,hiçbir şey düşünmeden duran eğilmiş başını ,nemli gözleri ile kaldırıp ,annesine baktı.Kız annesine o kadar üzgün bir ifade ile sarıldı ki :’’ anne ben onsuz yapamam !‘’diyerek ,saatlerce süren bir ağlama faslı başlamıştı.
Günler birbirini kovalamış ve kızın acısı, sanki biraz durulmuştu. Nedenini kendine sorduğunda ,sevdiği genç’in çok uzakta ve artık onu görmesinin imkansız olduğunun farkında idi.Aslında kalbi ayrılık saatinde takılı kalmıştı.Ayların ve yılların bir anında,artık onu istemeye geleceklerdi.İçinde müthiş bir heyecanın sardığı merak vardı.Galiba evlenmek ona çok yakındı.Güzel ve çok konuşulan bir düğünün ardından, kız yeni bir sevdaya yelken açmıştı.Şimdi kolundaki erkeğin ismi :’’ Ramazan ‘’dı.
O kadar güzel geçiniyorlardı ki ,onların mutluluğuna tüm sevdikleri duacı idi.Birbirlerine bu kadar yakışmalarına ne demek gerekirdi?.Onlar karı koca yolda yürüdükleri zaman, komşuları perdelerin kenarından, onların geçişine bakarlardı.Genç evlilerin gözlerinde temiz bir aşkın ışıkları vardı,herkesi büyüleyen.On bir ağustos akşamı evlerindeki telaş unutulamazdı.Mavi gözlü bir yürek evlerine gelmiş, hayatlarına katmerleşen bir mana katmıştı.Özlemle bekledikleri bir yavru idi…Adı :‘Bilal’ ama kendi beyaz …Süt diyarından sunulmuş gibi ,bembeyaz.
Baba ,oğlu ile oynamaktan o kadar mutlu ki ,dünya da onun için ailesinden başka hiçbir şey yoktu sanki.Ramazan baba eşini ve oğlunu pikniğe götürür,onlara hediyeler alır ve yaşadığı her günü yazar, günlük tutardı.Eşine çiçek getirmekten mutlu olurdu ,onu kırmaktan korkar ve evinde vakit geçirmekten hiç sıkılmazdı. Yolun kenarında çıkan bir kır çiçeğini usulca koparır ,:’’eşime çok yakışır ‘’der,işinden evine gelince eşinin saçına takardı…
Yaz mevsiminin güzel bir günü idi.Dere kıyısında yaptıkları piknikten geri dönüyorlardı .Güzel bir rüzgar vardı,sessiz esen .Genç anne, eşine baktı arka koltuktan,:’’ bir sorun mu var?’’ dercesine ki ,saniyeler geçmeden otomobilleri virajda takla atmaya başladı.O anda anne bebeğini emziriyordu. Sıkı sıkı yavrusuna sarılarak: ‘’devriliyoruz’’ dedi.Ve… Ayrılığın vakti gelmişti…İki güzel yıl, evlendikleri aynı tarihte son bulmuştu .Evliliğin ilk başlangıç tarihi ,on beş ekim ,son tarihi ise on beş ekim olmuştu.Anne ve oğul kurtulmuştu bu kazadan .Son uğurlamada ,genç anne yine yavrusu ile kendi annesine sarılmıştı,: ’’anne ben onsuz yaşayamam .’’
dökülür sendeki yapraklarım
hüzünlü bir sonbahar yaşar kalbimizde
tutamadığım gitmeler
ardında sadece hayalini bıraktılar
gerçeğine dokunamadığım hülyalarda
hayalin gerçeğime sığındı bu akşam
beyaz bir atın üstünde
o soğuk karların arasından
sıcacık yüreğinle gittin
bütün alevleri alıp......
tutamadığım gitmelerle gittin
beni kendi yalnızlığımla
hayal olan sevginle bıraktın
yanan mumu nazikçe üfler gibi dudakların
elveda dedin yaşadığımız bu dünyaya
sessizliğin sesiyle...... elveda dedin
tutamadığım gitmelerle gittin
bereketli toprakların içine
her zerresi üzerine dağılsa da
geçen bunca yıla inat
toprağında açan kardelenler var
sen haber alınmaz diyarların mutluluğunda
bense karlar içinde üşüyen ayaklarımla
tutamadığım gitmelerle
KARDELEN TOPLUYORUM...........
24-1-2007
çarşamba
14-00
Yaralı anne, artık hayatı öğrenmişti.On bir aylık evladına sarılmış, onun için yaşaması gerektiğini bilerek yoları adımlıyordu …..Kısa ,lakin ona çok uzun gelen bir iki yılın ardından tekrar bir evlilik kapısı açılmıştı . Genç anne yirmi bir yaşında tekrar yeni bir hayata başlamıştı….Artık bu yeni hayatına sıkı sıkı sarılmaktı gayesi ve sevdiklerini hiç bırakmayarak.Yavrusuna asla babasızlığını aratmamış, onun ruh halini hiç yıpratmamıştı. Genç bir kadın olmasına rağmen , hayatta dimdik durmasını başarmıştı.
O çok sevdiği ilk göz ağrısı, can oğlu yedi yaşına gelmiş,okula başlamıştı.O kadar seviyordu ki oğlunu ,ona kendi diktiği okul önlüğü ile okula her gün götürmek keyif veriyordu. Yine anne yüreğinde bir sızı vardı ,:’’ aman oğlum dikkat et ,koşturma, okuldan hiç ayrılma, yollara dikkat et !’’ derdi her gün ..Annelik, saf bir duygu .Genç annenin artık yeni bir bebeği de vardı ,kalbinde atan iki yürek ,kıpır kıpır. Anne yavrusunu okula o gün götürememişti .’’Oğlum’’ diye sarılarak ,mavi gözlü canına ,baktı.Gizli bir sır vardı çok yakınında ,o kadar yakındı ki ama bunu bilemezdi anne….Kaderin bir sayfası daha açılacaktı ona, acı acı…Okul arkadaşları ile beraber gönderdiği oğlunu, bir daha dünya gözü ile göremeyecekti.Sokaklarda saatlerce koşturdu ,oğlunu aradı. Tüm mahalle halkı onun oğlunun öldüğünü bildiği halde ,hiçbir ses: ‘’ o yok’’ diyemedi ona..Anlamıştı aslında …Fakat kalbi inanmıyordu gerçeğe.Genç annenin adı gibi idi hayatı, ‘’özlem’’… Toprağa diz üstü çöktü ve anne ‘’ben onsuz yaşayamam ‘’dedi karşıdan gelen anne ve babasına……
beklersen,
beni de bekle
avuçların......
avucumun içinde sıcacık
boş ver kimse görmesin
biliyorum ki sen varsın
yine boş ver kimse anlamasın
avuçlarımın avuçlarına değdiğini
sıcacık sımsıcacık.....
bazen merak ediyorum unuttuklarımı
senin varlığını hatırlıyorum
masumluğunu,gözlerini
ilk gülüşünü,anne deyişini....
sanki hep biliyordum
görünmeyen kanatlarının
bir gün görünür olacağını
ağlarken gözlerim
ben varım anne derdin
şimdi yüreğim ağlıyor
yüreğimin gözyaşlarını
o tatlı sözlerinle siler misin
OĞLUM..
avuçlarını avuçlarımda tutar mısın
OĞLUM..
sıcacık sımsıcacık
beni de yakar mısın OĞLUMM....................