ELİNDEN GELENİN EN İYİSİ BU MU?

Size verilmiş boş bir defter gibidir hayatınız. Onun her bir sayfasına neler yazdığınıza dikkat ediyor musunuz? Yazmak için başka bir defteriniz olmayacağına ve sayfalarında geçen günlerle birlikte tükenmekte olduğuna dikkat ediyor musunuz?

Dünün sayfasında neler yazıyor örneğin …

“Sabah geç kalktım. Güneşin doğuşunu göremedim. Sabah namazı kılıp günün güler yüzünü ve neşesini yakalama fırsatını da kaybettim. Geç kalktığım içinde iştahsız bir şekilde gelişigüzel kahvaltı ettim. Anneme suratı asık davrandım. Üç saat televizyon izledim. İki saat internet cafede sigara dumanlarının altında tanımadığım kişilerle chat yaptım. Arkadaşlarımla Taksim’e gittim. Bugün cumartesi; oh ne güzel! Yarında Pazar olduğu için okula gitme derdim yok. Ödevimi de bir ara vakit bulursam yapar geçiştiririm….’’

Çok belli ki bu satırlar, bir öğrencinin dünkü ömür sayfasından birkaç cümle… Bir gün 24 saat, bir saat 60 dakika ve her dakika 60 saniye… Hesaplayın… An an yaşadığımız her karenin, sağımızdaki ve solumuzdaki hafaza melekleri tarafından kaydedildiğini hatırlayın…

Bu sayfalara yazabileceğinizin en iyisini yazdığınızdan emin misiniz? Ömrünüzün her gününü her sahifesinin bir daha açılmamak üzere tek bir kez açıldığını ve size sunulduğunu hissedebiliyor musunuz? O halde neden yeniden başlamıyorsunuz düşünmeye, geriye kalan boş sayfaları en güzel sözlerle nasıl doldurabileceğinizi düşünmeye?
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/hikayeler-yazilar/57251-elinden-gelenin-en-iyisi-bu-mu.html#post116737

Birini gülümseyerek mutlu edebilirsiniz en azından. En azından yolda geçerken rastladığınız bir çöpü yerden kaldırıp çöp kutusuna atabilirsiniz. En azından yaşlı bir akrabanıza telefon açıp hatırını sorabilir, mümkünse yanına gidebilirsiniz. En azından mahalledeki muhtara uğrayıp fakirlerin listesini alarak onları teker teker ziyaret edebilirsiniz. Birini bile bulsanız hiç yoktan iyidir…

Unutmayın ki, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir’’diyen bir peygamberin ümmetiyiz… Sizler o yoksullara yardım edecek kadar zengin olmasanız da, en azından o kadar varlıklı kişilere onların derdini anlatacak, varlıklarından haberdar edecek kişi olabilirsiniz. En azından bugün Kur’an dan bir ayet okuyabilir, anlamını düşünebilirsiniz. Allah’ın 99 güzel isminden birini öğrenip anlamını kavramaya ve hayatınızda bu adın tecellilerinin nerelere yansıdığını bulmaya çalışabilirsiniz.

Bir örnek, Allah’ın “Rahman’’ ismi. “ Sayılamayacak kadar çok nimeti, mümin-kafir ayırmadan tüm insanlara karşılıksız ve sürekli veren’’ demek… Rahman’ın bizlerin hayatındaki sonsuz manalarının açılımlarını fark etmeye çalışabilirsiniz. Düşünün: En çaresiz olanımızın bile, verdikleri karşısında Allah’a şükretmek için mutlaka fırsatları vardır… Verilen nimetlerin en iyi şükrünü, günde beş kez namazla Allah’ın huzuruna çıkarak yapabiliriz. Aslında 24 saat ibadet etsek, O’nun hakkını ödeyemeyiz. Ama rabbimiz bizden sadece bir saat istiyor; çünkü farz namazlarımız için bir saat yeter.

Bunlar yapabileceklerimizin “en azı’’ na birer örnek. Bizler her birimiz yeryüzünde Allah’ın kendine “halife’’ olarak yaratığı insanlarız. Halife “vekil’’ demek, “temsil eden kişi’’ demek. Birde bunun anlamı üzerine düşünüp, yapabileceklerimizin“en azı’’ndan yapmaya gücümüzün yetebileceği “en güzel’’e kadar uzun bir yürüyüşe çıkabilirsiniz.

İnanın her şey mümkün. İnsan yeter ki, yapmayı tüm kalbiyle ve beyniyle istesin… İnsan duayla, namazla, abdestle güçlenip sağlam bir zırhla korunduğunun farkına varsın yeter ki…


Alıntı: Yaşar Alptekin (namazla yeniden doğdum)