30 Yıl Savaşları

17. Yüzyılın en önemli olaylarından biri de 30 Yıl Savaşlarıdır. (1618-1648). Bizim tarih kitaplarımızda derinlemesine yer almayan bu savaşlar bugünkü modern Avrupa’nın biçimlenmesinde çok önemli rol oynamıştır.

30 yıl savaşlarını hazırlayan ortam, 16.yy.da oluştu. Reform ve Karşı Reform Avrupa’yı adeta ikiye bölmüştü. Bu çizgi etnik sınırları değil, dini inanış biçimlerini temel alıyordu. Bir tür medeniyetler çatışması da diyebiliriz…Katolikler ve Protestanlar bu çatışmanın kahramanları oldular. Birbirlerini öldürdüler, göç ettirdiler, dışladılar. Bugünkü birleşik Avrupa’nın özgeçmişinde belki şimdi hatırlanmak istenmeyen bir olgu 30 Yıl Savaşları.

Şimdi öncesi de dahil döneme özet bir bakış atalım;

YENİÇAĞ başlarında Avrupa halkının yaşamında dinin çok önemli bir yeri vardı. Doğum ve vaftizden, ölüm ve gömme törenine dek yaşamın bütün bellibaşlı olaylarını yücelten ve değerlendiren, öte yandan kurtuluş umudunun dayanağı olan, dindi. Ölümden sonraki yaşamı güvence altına alma isteği, 1500 dolayındaki yıllarda özellikle keskinleşmişti.

Bu manevi canlanma başta, varolan mezheplerin bünyesinde görülüyordu: bunlar batıda Roman Katoliklik, doğuda da Grek Ortodoksluk’tu; ikisini ayıran sınır Polonya-Litvanya’dan (beşte ikisi Ortodoks), Macaristan’ın güneyine, oradan da Ragusa’nın hemen güneyinde Adriyatik’e değin uzanıyordu.

Bu iki yekpare topluluğun dışında kalan önemli öbekler, Yahudiler, Lollard’lar (küçük ve parçalanmış mezhep ayrılıkçıları), Bohemya ve Moravya’nın nüfuslarının yarısını oluşturan Hus’çular ve Güney İspanya’daki az sayıda Faslılardı. Bu bakımdan ‘sapkınlık’ 1500 dolayında neredeyse büsbütün ortadan kalkmış ve önemli bir rakiple karşı karşıya bulunmayan Katolik kilisesi, durumundan pek hoşnut kalarak, servetini 16. yüzyıl başlarındaki «manevi açlığı» giderecek yeterlilikte dağıtmayı savsaklamaya başlamıştı.

Din adamları arasında, örneğin, göreve devamsızlık alışkanlığı gitgide yayılıyor, cahil ve ahlaksız rahipler Kilisenin halkın gözünden düşmesine yol açıyordu.

Kırk yıl içinde Avrupalıların yaklaşık yüz de 40’ı ‘Reform’ görmüş bir tanrıbilimle karşı karşıya kaldılar. İlk reformcular Almanya’dan ve İsviçre’nin Almanca konuşulan kesimlerinden çıktılar: öncüleri, Saksonya ve Kuzey Almanya’da Martin Luther (1483 - 1546) ile Zürih (Roma’ya bağlılığı ilk reddeden - l520’de - devlet) ve onu çevreleyen Güney Almanya kentlerinde Huldreich Zwingli’ydi (1484-1531). 1570 yılına gelindiğinde Kutsal Roma Germen İmparatoru’ nun her on uyruğundan yedisi Protestandı. İskandinavya, Baltık Avrupa’sı ve İngiltere daha o zamandan Protestanların elindeydi.

Sonra, yeni bir Protestanlık dalgası doğdu: bu hareketin öncüsü, düşüncelerini 1541’den itibaren Cenevre kent-devletinde uygulamaya koyan Fransız Jean Calvin’di (1509-64). Calvin’cilik hızla ilerledi: Fransa’da 1559’da yüzü aşkın Calvin’ci kilise vardı, 1562’de bu sayı belki 700’ü bulmuştu.

Hollanda’da 1559’da yirmi dolayında olan Calvin’ci kiliseler 1566’da 150’den fazlaydı:
Almanya’da birçok Luther’ci devlet (özellikle Pfalz ve Brandenburg) resmi dinlerini Calvin’ciliğe çevirdiler; İskoçya’da da 1560’ da Parlamentonun çıkardığı yasayla tümüyle reforma uğramış yeni bir yönetim biçimi kuruldu. Calvin mezhebi, Doğu Avrupa’da da, özellikle, Unitarianlar, Bohemyalı Kardeşler, Anabatistler ve Yahudiler gibi belli sayıdaki başka azınlık öbeklerini hoşgörüyle karşılayan Polonya ve Transilvanya’da (Erdel) çarpıcı başarılar elde etti. Macaristan’da ve Osmanlı denetimindeki öteki bölgelerde Katolik tapınma yasaklandı ve Calvin’cilik resmen korundu. Calvin’cilik, gerek soylu. gerekse orta sınıftan Slavlar arasın da, Luther’cilikten fazla tutuldu. gitmek isteyen kişilerin tümü Papa’nın yet kesme karşı değildi.

Cizvit tarikatını kuran Az. Ignatius Loyola (1491-1556), kurtuluşa ulaşmanın en iyi yolunun Roma’ya bağlı kalmak ve başkalarını da bu biçimde davranmaya inandırmak olduğunu savunan bir çok kişiden biriydi. 1540’dan sonra, Papalık bile birtakım reformlara gerek olduğunu ka bul etmeye başladı ve Kilise Genel Konsili’ni, İtalya-Almanya sınırındaki Trent’de toplanmaya çağırdı. Uç oturumda (1545-47. 1551-52 ve 1562-63) ortaya üç şey kondu: din adamlarının ağır kötüye kullanımları (göreve devamsızlık ve benzeri) kınandı; Kilise’nin doğru öğretisi (professio fidei tridentina) tanımlandı ve din adamları zümresinin dinsel ölçülerden ayrılmaması için gerekli etkin kilise gözetim sistemi kuruldu.

Yeniden yaşam verilen bu düzenlemenin de yardımıyla Katolik Kilisesi yitirdiklerinin bir bölümünü yeniden kazanmaya başladı. Avrupa kıtasında Protestanların ‘payı’ 570 ile 1650 arasında yüzde 40’dan yüzde 20’ye düştü. Doğu Avrupa’nın en geniş ülkesi olan Polonya’da, ardarda başa geçen Katolik krallar Katolikliği etkin biçimde kayırdılar ve ülkede 1560’dan 1572’ye kadar olan Protestan kiliselerinin sayısı 1650’de yalnızca 240’a düştü. Daha güneydeki Habsburg topraklarında da hemen hemen aynı şey oldu. Protestanlar Avusturya’dan (1597) ve Stiriya’dan (1600) kovuldular. Fransa’da krallık onyıllarca Protestanlığa karşı savaştı. Fransa’da 1562’de belki 11/4 milyon Protestan varken, 1629’da 1 milyon kalmıştı; 1685’de, Katolikliği benimsemekle kovulmak arasında seçim yapmaya zorlanmalarının ardından bu sayı 500.000’e düştü.

Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu, Protestanlarla Katolikler arasındaki mücadelenin belirleyici evresine sahne oldu. Mücadele 1618-21 yıllarında, İmparator II. Ferdinand’ın, İspanya, Alman Katolikleri ve Papalığın asker ve hazine yardımlarıyla Bohemya Protestanlarını yenilgiye uğratmasıyla başladı. Çok geçmeden Bohemya ve Moravya’da izin verilen tek mezhep Katoliklik oldu. Bu başarısından yüreklenen imparator, Almanya’daki Protestan prenslerin gücünü azaltmaya çalıştı. İngiltere, Danimarka ve Hollanda’nın prenslere yardım etmelerine karşın, İmparator’un güçleri 1629 yılında zafere ulaştılar ve çıkarılan Geri Verme Fermanı’yla (Restitutionsedikt) Protestanların elinde bulunan Kilise’ye ait geniş toprakları Kiliseye geri verdiler.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/dunya-tarihi/51759-30-yil-savaslari.html#post106752

Alman Protestanları, İsveç Kralı Gustaf Adolf’dan gelen büyük askeri yardımla çökmekten kurtuldular; İmparator’un güçleri Breitenfeld (1631) ve Lützen’de (1632) yenilgiye uğratıldı. Kısa süre sonra İspanya, İmparator’un yardımına geldi; Fransa ise İmparator’un düşmanlarına yardıma koştu. Savaşa her kes katılmış, çarpışmalar neredeyse bütün kıtaya yayılmıştı. Yüzyılı aşkın bir sürenin dinsel olduğu kadar siyasal rekabeti, Nördlingen (1634), Wittstock (1636), Rocroi (1643) ve Jankow (1646) savaşlarıyla bunları izleyen Münster-Vestfalya barışında çözüme bağlandı. Avrupa’nın o zaman kararlaştırılan dinsel ve siyasal sınırları yüz yıl değişmeden kaldı.