Eski zamanlarin birinde saf mi saf temiz mi temiz, her seye ve herkese kanan bir adam yasarmis. Tum muradi insanlara hizmet edip Rabbinin rızasini kazanmakmis. Fakat bazi kendini bilmez insanlar, onun bu safligindan yararlanip, ona kotu sakalar yaparlar, uzerlermis. Gel zaman git zaman, bu saf adamin koyunden bir grup insan umre ziyareti yapmaya karar verirler. Giderlerken bu adamcagizi da yanlarinda goturmeye karar verirler. "Yolda biraz takiliriz, zaman geciririz." diye.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/dini-hikayeler/7650-subhanallah-bu-cennetin-kokusu.html#post11801
Nihayet uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra yuce Allah'in evi Beytullah tum heybetiyle gorunmus. Muslumanlar ve bizim iyilik timsali saf adamimiz, heyecan ve sevincle ona kosmus ve umre vazifelerini yerine getirmisler. Yaklasik on gun burada ibadet ve taatla mesgul olan kafile artik toparlaniyormus. Simdi Resûlullah'a varma zamani gelmisti. Nur sehir Medine'ye gitmek icin yola koyulmuslardi. Mekke'den bir mil mesafe ayrilmislardi ki, iclerinden biri cantasindan birtakim kâgitlar cikarmis, acele ile arkadaslarina dagitmaya baslamis. "Bu nedir?" diyenlere:
"Susun, sessiz olun. Bizim saf adam duymasin, ona muthis bir oyun hazırladım." demis.
Kafilede olan herkese dagitmis. O kâgitlardan sadece saf adama vermemis. Arkadaslari dayanamamis, "Cabuk anlat, oyunun nedir?" demisler. Adam:


"Bakin, birazdan saf adam gelecek. Bizlere ellerimizdeki kâgitların ne oldugunu soracak."
"Eee, biz ne diyecegiz?" diye atilmis arkadaslari.
"Diyecegiz ki, bu kâgitlar bize cennetten gelmistir. Umre ziyaretimizi kabul eden Allah, bizlere beraatlarımızı gonderdi." diyecegiz.
Arkadaslarindan bazılari:
"Fakat bu cok agir bir saka." dedilerse de bu isi yapmaya karar verdiler.
Biraz sonra saf adam yanlarina gelmisti. Birde ne gorsun, herkesin elinde birtakim kagitlar, onu opup kokluyorlar. Dayanamadi:
"Ey benim arkadaslarim! Nedir o elinizdeki opup kokladiginiz kâgitlar?" diye sordu.
Hepsi birbirlerine kas goz edip gulusmuslerdi. Bu oyunu hazirlayan zat ona:
"Aaa, senin bu kâgitlardan haberin yok mu?"
"Hayir, yok."
"Ama nasil olur, bak, hepimize gonderildi bundan."
"Fakat anlamiyorum, nedir onlar? Kim gonderdi?"
"Kim olacak, umremizi ve ibadetlerimizi begenip kabul eden Allah gonderdi."
Saf adam âdeta beyninden vurulmustu. Son baharda yapraklari dokulup en ufak bir ruzgârda titreyen bir gul agaci yapragi gibiydi. Dudaklari: "Rabbim! Rabbim! diye kipirdıyordu.
Aniden yonunu Mekke'ye cevirdi. Kâbe karsisindaydı; birden olanca kuvvetiyle kosmaya basladi. Arkadaslarinin "Dur, gitme! Saka yaptik." sozlerini duymuyordu bile. Onun gonlu yanmisti, hem de nasil bir yangin? Belki Nil nehri oraya aksa, sonduremeyecekti. Dusuyor, kalkiyor, agliyordu. Sonunda kavusmustu Beytullah'a. Ona oyle bir sarildi ki, gozyaslarini, Kâbe'nin ortusu icine cekiyordu. Kalbini âlemlerin Rabbi olan Allah'a baglamis haykiriyordu:
"Ey yuceler yucesi Allah'im! Ey benim Rabbim! Niye benim beraatimi vermedin, ne kusur ettim? Allah'im! Arkadaslarim oyle mutlu ve sevincli, ben boyle boynu bukuk yetim kaldim. Rabbim! Sana yalvariyorum! Benim de beratimi ver. Ne olur Allah'im, beratimi ver!"
O, boyle yalvarirken, kafasina bir seyin degip yere dustügunu hissetti. Bir de ne gorsun, arkadaslarinin ellerindeki kâgitlardan cok daha guzel bir kâgit. Hemen aldi, sevincten ne yapacagini sairrmısti. Hemen kalkti kafilesine dogru kosmaya basladi. Bir yandan da bagiriyordu:
"Aldim! Aldim! Ben de beratimi aldim!?"
Arkadaslarinin hepsi sasirmısti. Adam yanlarina gelince, hemen elindeki kagidi aldilar. O da neydi? Bu kâğgi nasil da guzel kokuyordu! Hayatlarinda hic bu kadar guzel bir koku koklamamislardi. Ustelik cok garip harika desenli bir kâgitti. Simdi hepsi telaslanmislardi, isin icinde bir is vardi. Hic vakit kaybetmeden hemen Mekke'ye donduler ve o devrin buyuk âlimi bir buyuk zata gittiler. Kâgidi ona verdiler. O âlim zat kâgidi eline alir almaz, ayaga kalkti.
"Subhanallah! Bu cennet kokusudur." dedi. Kâgidi acinca hayret ve dehseti artti:
"Bu," dedi, "bu bir berattir. Falan adama yazilmistir. Hem de nur murekkeple yazilmistir."
Hepsi donmuslardi. Kimileri hungur hungur agliyordu. Âlim o saf adami kucaklamis sakallarından, yuzunden, ellerinden opuyordu.
"Ne olur bana dua et!" diye rica ediyordu.
Allah, bu saf kuluna rahmet etmis, ona nazar edip mukâfatlandirmis ve arkadaslarina da bir ders vermisti