İnsan hayatı, nefis ve şeytanla devamlı bir mücadeleden ibarettir. Bu düşmanlarımıza karşı, istikameti bulup, muhafaza etmeye çalışmakla mükellefiz. En büyük düşman olarak nefsin gösterilmesi bunun içindir.
İnsanın maddî hayatı da bir bakıma, istikametin neticesidir. Meselâ, kan basıncının, kandaki şeker miktarının, vücut sıcaklığının hep belirli seviyede tutulması gerekir. Bu istikamet bozulursa insanın sağlığı tehlikeye girer, hayatı da bozulur. İşte manevî hayatımızın devamlı olarak dengede ve istikamette tutulması gerekir ki, manevî inkişafımız mümkün olabilsin.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/dini-hikayeler/6469-emrolundugumuz-istikamet.html#post9621

İstikameti muhafaza etmenin kolay bir iş olmadığını, Efendimiz, “Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol” mealindeki ayeti kastederek (Hud Suresi, 112.) bu ayetin bulunduğu sure için “Bu sure beni ihtiyarlattı” buyurmuştur. (Tirmizi, 56.)
Allah’ın en faziletli kulunu “ihtiyarlatan” bir mânâ, bizi herhalde çok daha fazla düşündürmelidir.

Din hizmetinde bulunanlar, istikamet ile ilgili ikazlara herkesten fazla dikkat etmek mecburiyetindedirler. Çünkü bu kimselerin hareketleri, halk tarafından örnek alınır. Şeytan, din hizmetinde bulunan kimselerle çok uğraşır. Çünkü onları şaşırtmakla, pek çok kimseyi de şaşırtması muhtemeldir.

İstikamet üzere bulunup, hakka taraftar olan, sonunda kazanır. Günün fırtınaları ne yönden eserse essin, onlar yüzlerini hak yönden çevirmezler, hadiselerin şiddeti yüzünden şüpheye düşüp de hakka, doğruya taraftarlıkta tereddüt göstermezler.
İstikameti kaybetme tehlikesine karşı en mühim siper, Peygamberimizin sünnetine sımsıkı sarılmak, iman ve Kur’an hakikatleriyle devamlı meşgul olmak, onları ruhumuza, aklımıza sindirmek, bu hakikatleri anlayıp, yaşamaya çalışmaktır.
“Ey Rabbimiz! Bize hakkı hak olarak gösterip ona uymayı, batılı batıl olarak gösterip ondan kaçmayı nasip eyle!” diyerek Allah’ın yardımını istemeliyiz. Cenab-ı Hakkın istikamet üzere olan kullarına vaadi büyüktür.