İnsanı en çok mes’ud eden hadiselerden biri ve en mühimi de iyilik etmek duygusundaki güzelliği tatmaktır. Bir çocuk bile, bu duygu ile, hayatının en güzel mutluluğunu tadabiliyor ve hiç unutmuyor.
Küçük oğlum, memuriyet sebebiyle Manisa’da ikamet ederken akşam karanlığında oyundan geç dönünce çok merak ettim. Geç dönüşünün sebebini sorunca “Anneciğim, asker lojmanlarının orada nöbet tutmakta olan bir asker, benden çok acele yapılması gereken bir şey rica etti. Yarım saat içinde getirirsem çok hora geçer, yoksa beni bulamazsın, dedi. Çok canı çekmiş, asker olalı böyle bir şey yeme imkanı olmamış. Çırpılarak pişirilmiş bir yumurtayı ekmeğin arasına koyup getirebilirsen çok sevaba girersin, dedi bana. Orada karanlıkta kimse görmeden yiyecekmiş. Hemen, ne olur anneciğim, hiç gecikmeden hemen yap, götüreyim. Ne olur!”
O bir yandan ağlayıp, bir yandan “Çabuk, çabuk” diye sıçrayıp duruyorken, yumurtayı hazırlayıp ekmeğin içine koyduk. Kuş gibi uçup gitti çocuk. Hemen vermiş, Askercik onu gizlice ve acele ile yerken, bir kenara durup, halini seyretmiş ve çok mutlu olmuş.
Eve geldiğinde gözleri mücevher gibi parlıyordu. Kalbinin sevinci, gözlerinde ışıldıyordu. Sanırım, hayatında hiç bu kadar mutlu olmamıştı. Kabına sığmıyor, yerinde duramıyordu. İyilik üzerine epey konuştuk. Mutluluğu daha da çok artarak uyudu kaldı. Uykusunda bile öyle mutluydu ki, gelip gidip onu seyrettim.
Aslında insanın yaptığı iyilikler, yapılandan çok kendisini tatmin eden bir mutluluk kaynağıdır. İyilik ya da kötülük adına ne yapıyorsa kendi amel defterinde en muhtaç olduğu zamanda bulacağı ahiret azıklarıdır bunlar. İnsanın amel defterini, başkaları değil, yine kendi yapacakları hazırlar. İyi ya da kötü şeyler yazmak yine kendi elindedir.
Bir de şu hadise var anlatacağım, bir ahbabımdan dinlemiştim:
“Bir gün şehrimizin içinde akan nehir kenarında yürüyordum. Sıkıca kapatılmış bir mukavva kutusunun nehirde yüzmekte olduğunu gördüm. Önce ehemmiyet vermedim. Sonra içinde ne olduğunu merak ettim elimde olmayarak. Kutuyu tuttum ve açtım ki, içinde bir güvercin kanadı kırık, uçamıyor. Acaba çocuklar mı yaptı bu işi, diye düşünürken, güvercinin güzel gözlerindeki acıyı görünce onun acil yardıma ihtiyacı olduğunu düşünerek onu alıp eve getirdim. Evdeki merhemleri yarasına sürüp, kanadını sardım. Bir hafta onu besledim. Uçabilecek duruma gelince de saldım. Onun büyük bir mutluluk içinde karşı evin damına konuşunu izledim. Onu bana buldurup, tedavi ettiren Rabbime şükrederken, ben de mutluluğun en güzelini yaşadım.”
Evet enteresan bir hadise. Belki de sulara karışıp gidecek bir kuşcağızı bile, Rabbim isteyince böylece kurtarabiliyor. Aciz, dili söylemeyen kimseden medet isteme imkânı olmayan kuşcağız, bir kalbe doğan ilhamla, Rabbinin ihsanı olarak kurtulmuş oluyor. O kuşcağızın sahibi olan Allah, bizim de Rabbimiz değil mi? Çeşitli hadiselerle yaralanıp, günlük hadisât dalgaları içinde yuvarlanmakta olan bizler, rabbimize güvenir, ondan yardım istemekte devam edersek, her bir üzüntü ve elemlerden kurtuluşumuz, mucizevî bir şekilde gerçekleşebilir. O’na dayanırsak meçhul bir şekilde sürüklenmekten, umulur ki, kurtuluruz. O’na dayanmazsak, sürüklenişimiz ömür boyu devam edebilir.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/dini-hikayeler/6453-mutluluk.html#post9605
İnsanın kalbindeki iman, Rabbi ile en kuvvetli bağıdır. Bu bağ ne kadar kavî ise, insan o derece güvendedir. Namaz da kuvvetli bir bağdır ki, günde beş vakit, insan Rabbi ile naz, niyaz, sohbet ve teselli ipleri ile bağlanır. Onunla beraber olmanın hazzını tadar. Yalnızlığına en şifalı bir merhemi sürmüş olur. Dertlerine deva bulur. Bütün fanilere bedel, bir bakî sevilenin kapısını çalmakla yalnızlıktan, elem ve kederlerinden kurtulmuş olur.
Evet, insan için mutluluk çok, o yanaşmak isterse… Mutluluk Rabbini bilmekte, O’na yanaşmaktadır. O’ndan kaçmakla mutlu olabilmiş hiç kimse yoktur. Bu böyle biline…