Gözyaşı ve merhametin saadet ikliminde hayat; cennet nimetlerine nailiyetin adıdır. Orda insanlar adeta cennetle yaşarlar. Biz bu fasılda, Efendimizle başlayan gözyaşı ve hüzün koridorunda ilk durakta, nefes alacak ve o deryadan birkaç damla takdim edeceğiz. Cehennemin alevlerini geri püskürten; o kutsi kaynaktan taşan bir iki damla gözyaşıdır dense sezadır.

-Ancak tevbe eden, inanan ve iyi iş yapanlar, onlar cennete girecekler ve hiç haksızlığa uğratılmayacaklardır.(Meryem Suresi)

Ahmet ÖZER

ASR-I SAADET GÖZYAŞLARI

Hz. Osman ve Gözyaşı: Osman b. Affan (ra)ın azatlısı Haniden: Osman, bir kabrin başına durduğu zaman gözyaşları sakallarını ıslatıncaya kadar ağlardı. Ona: Cenneti ve cehennemi hatırlayınca kabri hatırlayınca ağlıyorsun?dendi. Osman (ra) buna Resulullâh (sav)ın kabir, ahiret geçitlerinden ilk geçittir. Bu ilk geçitten kurtulanlar için ilerisi daha kolaydır. Kurtulamayanlar için ise ilerisi daha da zordur. Dediğini duydum. Yine Resullulâh (sav) Kabirden daha korkunç bir manzara görmedim.



Ebu Hureyrenin Gözyaşları: Müslüm B. Bişrden: Ebu Hureyre hastalandığı zaman ağladı. Ya Eba Hureyre (ra) Seni ağlatan nedir? diye sorulduğunda, o: Ben sizin bu dünyanız için ağlamıyorum. Beni ağlatan, yolumun uzaklığı ve azığımın azlığıdır. Cennetle cehennem arasında bir uçurumdayım. Hangisine götürüleceğimi bilmiyorum.(1) cevabını verdi.



Habbab B. Eretin Ağlaması: Yahya B. Cade anlatıyor. Resullulâh (sav) ashabından bir grup insan gelip, Habbata: Müjde Ya Eba Abdullah, Kevser havuzu başında Resullulah (sav)la bulunacaksın dediler. Habbab içine oturduğu evi eşyayı göstererek: Durum böyleyken nasıl olur? diye sordu. Çünkü Resullullah (sav): Size bir yolcunun erzağı kadar yiyecek yeter buyurmuştu.

Harise B. Müdarıp anlatıyor: Habbabı ziyarete gittik. Karnı yedi yerden dağlanmıştı. Bize: Resullulah (sav) Hiç biriniz ölümü temenni etmesin. Buyurmasaydı, şüphesiz ölümü temenni ederdim.” Dedi. İçimizden biri: peygamber (sav)le arkadaşlık edeceğini ve O’nun yanına gideceğini düşün dedi. O zaman Habbab: “Sahip olduğum bu servetin -ki evinde kırkbin dirhem vardı- Resullulah (sav)’ın yanına gitmeme mani olmasından korkarım.” diye cevap verdi.



BEDİÜZAMAN VE GÖZYAŞI

Müteharrik cenazelerin hazin akıbetlerine nazar edebilseniz, dünyevi haz ve eğlence içindeki gülmelerine bedel, siz onların akıbetleri için ağlardınız.

Zira, güzel simaların, neşeli gülmelerin zıdlarına inkılab etmesi sizin akıl ve kalbinizi incitip vicdanınızı sızlatmayacak mıdır?

Bayramlarda, gaflete dalmadan, sevinç ve sürur nimetlerinin ziyadeleştirmenin eğer çaresi sizce malum ise, avazınız çıktığı kadar haykırarak bütün bir aleme gerçeği duyurmak istemez misiniz?

İşte insanların bu garip haline Üstadın feryadı:

Nevi beşerin ağlanacak gülmelerine, endişe-i istikbal ve akıbet-binlik adesesiyle gayet şaşaalı bir gece bayramında, hapishane penceresinden bakarken, nazar-ı hayalime inkişaf eden bir vaziyeti beyan ediyorum. Sinemada, eski zamanda mezaristanda yatanların vaziyet-i hayatiyeleri göründüğü gibi, yakın bir istikbalde mezaristan ehli olanların, müteharrik cenazelerini görmüş gibi oldum. O gülenlere ağladım. Birden bir tevaahhuş, bir acımak hissi geldi. Aklıma döndüm, hakikatten sordum: Bu hayal nedir? Hakikat dedi ki: Elli sene sonra, bu kemal-i neş-e ile gülen ve eğlenen zavallılardan, elliden beşi, beli bükülmüş yetmiş yaşlı ihtiyarlar gibi; kırk beşi, mezaristanda çürümüş bulunacaklar.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/dini-hikayeler/27857-gozyaslari-dunyasi.html#post53575

Külli atin garib kaidesiyle, madem yakıda gelecek şeylerin gelmiş gibi görülmesi bir derece hakikattır; elbette gördüğün hayal değildir. Madem dünyanın gafletkârâne gülmeleri, böyle ağlanacak acı hallerin perdesidir ve muvakkat ve zevale maruzdur; elbette biçare insanların ebedperest kalbini ve aşk-ı bekaya olan meftun ruhunu güldürecek, sevindirecek, meşru dairesinde ve müteşekkirane, huzurkarane, gafletsiz masumane eğlenecektir. ve sevap cihetiyle baki kalan sevinçlerdir. Bunun içindir ki; bayramlarda gaflet istila edip, gayri meşhur daireye sapmamak için riayetlerde riklullaha ve şükre çok azim tergibat vardır. Ta ki, bayramlarda o sevinç ve sürur nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idame ve ziyadeleştirsin. Çünkü; şükür, nimeti ziyadeleştirir, gafleti kaçırır...16

Rahmet ve Gözyaşı

Senin Bahtına Düştüm: Bir tek ağaç, binler ağaçların meyvelerini vermez. Sonra niyaza başladı. Ta, tılsımın anahtarı ona ilham oldu. Bağırdı ki: Ey bu yerleri hakimi! Senin bahtına düştüm. Sana dehalet ediyorum ve sana hizmetkarım ve senin rızanı istiyorum ve seni arıyorum ve bu niyazdan sonra birden kuyunu duvarı yarılıp, şahane, nezih ve güzel bir bahçeye bir kapı açıldı. Belki ejderha ağzı o kapıya inkilab etti ve arslan ve ejderha iki hizmetkar suretini giydiler ve onu içeriye davet ediyorlar. Hatta o arslan kendisine musahhar bir at şekline girdi.



Alem-i İslam ağlıyor

Eyvahlar, yazıklar olsun!...: duygulara kezzap tesiri veren bu hazin manzara sizin tahammülünüzü zorlayan bir elem olmayacak mıdır? Aziz, muhterem kardeşim binüçyüz seneden beri Alem-i İslamı ağlatan bütün Ehl-i haikata Eyvahlar1 Yazıklar olsun! dedirten Alem-i İslam’ın en dehşetli büyük yarasını deşmek düşünmek benim hususi meşrebimde tahammülüm fevkinde elem veriyor.

-Tevekkül ve Gözyaşı: Kalbinize gelen teellümün tevekküle inkılabıyla kaç kez sürur ve huzur bulduğunuz. Dinmez sandığınız feryadınızı ilahi fermana ram kıldığınız anlar neler hissettiğinizi ifade edebilir misiniz? Gözyaşı ikliminde içinizin yıkandığını inkar etmeniz mümkün müdür? Teslimiyetin dayanılmaz sabrına azmı rıza gösterdiniz? Emrine amade olduğunuz gözyaşların hasrete dilbeste kılındığı kutsi mekanların hatıraları sizi yürekten yaralamadı mı? Tevekkülün kanadına sığınmaktan başka ne çareniz vardı söyler misiniz? Tevekkül ve gözyaşların ruhumuza sundukları o teselli mevsiminde dirilir ve kendimizi buluruz.



Gençlik ve gözyaşı

Şimdiki güldüklerine bedel: Nefret ve elemle pişmanlık gözyaşları dökme gayri meşru eğlencelerin bir mahsulüdür. Çünkü ihtiyarlığın ağır mevsimi, günahlarda daha da ağırlaşmakta ve çekilmez bir hal almaktadır. Kabrin ve berzahın kışına tutulmak büyük bir nasipsizliktir. Üstad diyor ki: Evet gördüğüm hakikattır; hayal değil. Nasıl ki bu yaz ve güzün ahiri kıştır. Öyle de; gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır. Geçmiş zamanı elli sene evvelki hadisatı sinema ile hali hazırda gösterildiği gibi gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hadisatını gösteren bir sinema bulunsa, ehli delalet ve sefahatin elli altmış sene sonrası vaziyetleri onlara gösterilseydi, şimdiki güldüklerine ve gayri meşru keyiflerine nefretler ve teellümlerle ağlayacaklardı.



Üstad İçin Akan Gözyaşları

Gözyaşlarım bulunacaktır: Mücrim talebeniz senelerden beri halikından bir hami istiyordu. Baştan aşağıya kadar siyahlarla dolu olan defteri amalim tetkik edilse, bu hususta ne kadar tazarru ve niyazın vardır ve ne kadar gözyaşların bulunacaktır. Kuran-u Hizmet uğrunda arzın sekenesi kadar hayatım olsa, herbirisini feda etmeyi, ne büyük saadet ve şeref kabul etmiştim. (Hüsrev)

Kalbim ağlıyor: İşte sevgili üstadım, bu kadar ikramı ilahi karşısında bir taraftan kulluk edemediğimi için gözlerim yaşarıyor. Kalbim ağlıyor. Diğer taraftanda berzahı samadiyete af olunmaklığım için yalvarırken, bihal ve bihesab minnet ve teşekkürlerimi takdim ediyorum.

SÜLEYMANİYE’DE HÜZÜN KORİDORU

Süleymaniyenin nisan ikliminde: Şair Süleymaniye’de bayram sabahında “Ey ulu mabet seni ancak bu sabah anlıyorum. Bende bir varisin olmakla mağrurum.” Diyordu. Şairi gurura sevkeden sebepler elbette çoktu. Ne zaman Süleymaniye adını duysam gayri ihtiyari yukarıdaki mısraları mırıldanırım. Mekanlar, içlerinde taşıdıkları değerler kadar kıymetlidirler. Süleymaniye bütün ihtişamıyla bu kıymet ufkunu her zaman temsil etmiştir. 21. Yüzyılın eşiğinde kutlu bir başlanıcın sinyalleri oradan verilir. Süleymaniye kürsüsü kutsi bir makamdır. İnkisar ve kisran dönemlerinde yeniden dirilişin rüyaları o muhteşem kubbelerle süslüdür. Bize göre Süleymaniye vaazları, bugünden çok yarının kucaklar. Orda nefesler, temiz nasiyelere tercüman olur. Lahuti iklimin sırı bize of mabette açılır. O dinleyenler, ilahi ummana doğru akan çağlayanlar olur. Gözyaşı küçümsenir bir hediyemidir? Kaldı ki o kubbe ve gözyaşı döken ulu mabette şahittir ki, o hıçkırık ve gözyaşları sadece günahlara akan damlalar değildir. Onlar; İslam aleminin hüsran koridorunda mazlum durumda bekleşen milyarları aşmış ahir zaman müslümanları içindir. Aksa seza değil midir? Zalim kin ve öfkelerin mağdur mazlum ve mazlum müslümanlar için akan gözyaşlarına kıymet vermemek ve kale almamanın sizin yanınızdaki adı nedir? Söyler misiniz? Şimdi Süleymaniye’nin nisan iklimindeyiz. Rahmet damarlar8ı bir kalbe bir kubbeye düşer. Bakalım hangisi önce yeşerecek kubbe mi kalb mi?

Neticede hep ağladık: Ağlamak kaderimiz oldu. Yılar yılı ağlamadan başka bir şey bilmedik. Ölen insanımıza, yıkılan ummanımıza, tarumar olan harmanımıza ve kaidesiz kalan ümidimize ve cesaretimize.... Nihayet binbir girdapla pençeleşe pençeleşe neslimize gülen şafaklar ülkesine geldik. Ama yine ağlıyoruz; dün bir harabe-zade, bugünde lale-zare. Ağlıyoruz, kasvetli bulutların çözülüşüne, gözü kurumuş semamızdan sağnak sağnak yağmur dökülüşüne, zamanın burcu burcu bahar kokusuna ve herşeyin yeniden dirilişine. Şurada emekleşen civcivleri beride formasına takmış tomurcuklara öte bin sancağa elimizde baharda bir demet gül, gözümüz güle şebnem yetiştirmekte. Asrın garipleri olarak kışta gelmişin kapısında büyük beşareti mırıldanıyoruz: Sümbüllerin kemer kuşandığın tohumların başak saldığı gülün gamze yaktığını, bülbülün nağme attığın ve bir nevbahar olduğunu. Attığın diri tohumların elimizle solduğumuz çiçekleriyle huzuruna geldik ise bizi kınama, Sultana sultanlık nitekim Gedaya gedalık yaraşır. Biz kötü devrin rüzgar vurmuş garipleri ruh ve gönül hayatına eremedik ve durulamadık. Nazardan duru kılma bendeganu gözde sultanım.”