Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon
26 sonuçtan 11 ile 20 arası
  1. #11
    soleil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Mesajlar
    4,856
    Tecrübe Puanı
    110

    Icon4 Yanıt: Atasözleri ve Deyimlerin Hikayeleri

    Gemileri yakmak

    Gemiyle işgale gittikleri bir yerde ordusu rakibin gücü karşısında korku duymaya başlayınca Sezar askerlerini yüksek bir tepeye çıkartır ve aşağıda kalan bir kaç askere gemileri ateşe vermeleri emrini verir. Geldikleri gemiler gözlerinin ününde çatır çatır yanan ordu şok geçirmiştir. sezar 'gördüğünüz gibi gemileri yaktık artık dönüş yok ya bu savaşı kazanırsınız ya da hepimiz burada ölürüz' şeklinde bir konuşma yapar. savaş sezarın ordularının ezici zaferiyle sonuçlanır
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/58603-atasozleri-ve-deyimlerin-hikayeleri-2.html#post119691


    ATEŞ PAHASI

    Kanuni Sultan Süleyman, adamlarıyla birlikte avlanmaya çıkmıştı. Bir ceylanın peşinden koşarlarken zamanın nasıl geçtiğinin ayırdına varamadılar. “Biz nerelere geldik böyle?” diyerek çevrelerine bakındıklarında hava kararmaya yüz tutmuştu. Gök kararmakla kalmamış, şiddetli bir rüzgar ve ardından da savruntulu bir yağmur bastırmıştı. Hünkar ve adamları, bu dağ başında bulabildikleri bir kulübeye kendilerini zor attılar. Sığındıkları kulübede, geçimini odunculuk yaparak sağlayan yoksul bir köylü yaşıyordu. Adamcağız bu Tanrı konuklarını içeri aldı, onlara elinden geldiğince yardımcı olmaya başladı. Padişah kendini özellikle tanıtmak istememişti; ama yoksul oduncu onun kim olduğunu anlamakta gecikmedi. O nedenle ocağa büyük büyük odunlar atıp kulübeyi iyice ısıttı.Bir de sıcacık çorba ikram etti. Dışarıda hem ıslanıp hem üşüyen padişah ve adamları bu durumdan pek memnun kalmışlardı. Geceyi orada rahatça geçirdiler. Hatta padişah bir ara çevresindekilere, “Doğrusu şu ateş bin altın eder” diye de söylendi. Ertesi gün yola çıkmadan önce padişah oduncuya önce memnuniyetini bildirdi: “Efendi! Bizi ihya ettin. Harlı ateşin sayesinde geceyi pek rahat geçirdik” dedi ve sordu: “Söyle bakalım borcumuz ne kadar?” Oduncu, kırk yılda bir eline geçen bu olanağı değerlendi ve parayı biraz yüksek söyledi: “Bin bir altın yeter, beyzadem” dedi. "Çok fazla istemedin mi?"diye soran padişaha. "Yemek ve yatak bedeli bir altın,ateşin bin altın ettiğini de zaten siz söylediniz."dedi. Padişah adamın kıvrak zekası karşısında gülümsedi ve bin altını ödedi. ATEŞ PAHASI sözü buradan gelir.

  2. #12
    soleil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Mesajlar
    4,856
    Tecrübe Puanı
    110

    Icon4 Yanıt: Atasözleri ve Deyimlerin Hikayeleri

    Saman Altından Su Yürütmek

    Vaktiyle köyün birinde ahalinin tarlaları ve meyve sebze bahçelerini suladığı bir su kaynağı varmış. Bu kaynak köyün ortak malıymış. Civarda başkaca su kaynağı olmadığından bütün köylü arazisini bu kaynaktan nöbetleşe sıra ile sularmış.

    Kimin ne vakit, ne kadar su kullanacağı belliymiş ve herkes kendi sırasını takip eder, komşularının hakkına da saygı gösterirmiş.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/58603-atasozleri-ve-deyimlerin-hikayeleri-2.html#post119692

    Ancak her köyde olduğu gibi bu köyde de açıkgöz bir adam varmış. Sebze bahçesi su kaynağının hemen yakınında bulunan bu adam,herkes gibi sırası geldiğinde gider, kaynaktan suyunu alırmış ama bununla yetinmeyip kaynak ile bahçesi arasına gizli bir su yolu kazmış.Kimseler farketmesin diye de su yolunun üzerini taşla tahtayla kapatıp üstüne de saman balyaları yığmış. Su , diğer vakitlerde bu saman altından aka aka açıkgözün tarlasına kadar gidermiş.

    Yaz ortasında herkesin tarlası susuzluktan yanıp kavrulurken, onun ki fidanların boy üstüne boy attıkları, yemyeşil bir halde olurmuş.Üstelik bostanın ortasındaki sulama havuzu da, her zaman silme doluymuş.

    Köylüler "Bu işin içinde bir iş var" diyerek araştırmışlar ve kısa bir süre sonra da bu uyanığın saman altından su yürüttüğünü farketmişler.

    Bu deyim "gizlice iş görmek,kimselere farkettirmeden işler çevirmek"anlamında kullanılır....


    Mürekkep yalamak
    Eskiden mürekkeplerin içinde bezir isi denilen bir madde bulunur.Yazarken yapılan yanlışlıklar ancak yalamak yoluyla giderilirmiş.
    Okuma-yazma bilen kişiler az olduğundan ,bir,iki satır yazacak kişiler el üstünde tutulur.Mürekkep yalayanlar üstün sayılırmış.

  3. #13
    soleil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Mesajlar
    4,856
    Tecrübe Puanı
    110

    Icon4 Yanıt: Atasözleri ve Deyimlerin Hikayeleri

    Foyası meydana çıktı.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/58603-atasozleri-ve-deyimlerin-hikayeleri-2.html#post119693
    Kuyumcular yaptıları yüzük,kolye,küpe gibi ziynetlerde kullandıkları elmasların arka kısmına foya adlı maddeyi sürer,bir çeşit ayna gibi ışıkların yansıtılmasını sağlarlarmış.
    Zamanla foyalar çıkar ,dökülür.Bu benzetme yapılarak sahte,yalan işlerin ortaya çıkması anlamında deyim olarak kullanılır

    Bir çuval incir berbat oldu.
    İncir işleme fabrikalarında incirler çürük,kurtlu,bozuk olanlar ayıklanır,sağlamlar boy boy ayrılırmış.
    Bir torba yada çuvaldaki gözden kaçmış bozuk incirleden sağlam incirlere hastalık sirayet edermiş.
    Küçük bir yanlışlığın güzelim işleri bozduğu bu olaydan ilham alınır olmuş.

    Şirazesinden çıktı

    Ciltli kitapların kapağa bağlanan iki uç tarafında ibrişimden örülmüş (yada başka cins bir ip) ince bir şerit vardır. Buna şiraze denir.Sayfaları cilt olarak bağlı tutar.Şiraze bozulursa kitap dağılır.

    Şapa oturduk!
    Kızıldenizin eski bir adı Şap denizi imiş.Mercana benzeyen beyaz taşlar bu denizden getirilirmiş.Bu taşlar su altında hacimlerini büyüterek yayılır ve gemiler için tehlike oluşturur.
    Seyir haritalarında normal gösterilen yerlerde bu şap kayaları büyüdükleri için tehlikelere neden olurmuş.
    Eskiden haca gemiyle giden hacı adayları için en sık başa gelen en önemli tehlike buymuş.Hacı bekleyen ahali –İnşallah bizimkiler şapa oturmaz .deyip dua ederlermiş.

  4. #14
    soleil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Mesajlar
    4,856
    Tecrübe Puanı
    110

    Icon4 Yanıt: Atasözleri ve Deyimlerin Hikayeleri

    TIKANDI BABA-vermeyince mabud neylesin sultan mahmut

    Sultan Mahmut kılık kıyafetini değiştirip dolaşmaya başlamış.Dolaşırken bir kahvehaneye girmiş oturmuş. Herkes bir şeyler istiyor.
    -Tıkandı baba, çay getir
    -Tıkandı baba, oralet getir.
    Bu durum Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş.
    -Hele baba anlat bakalım, nedir bu Tıkandı baba meselesi?
    -Uzun mesele evlat, demiş Tıkandı baba
    -Anlat baba anlat merak ettim deyip çekmiş sandalyeyi.
    Tıkandı baba da peki deyip başlamış anlatmaya;
    -Bir gece rüyamda birçok insan gördüm ve her birinin bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. "Benimki de onlarınki kadar aksın" diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım. Ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı. Bu sefer içimden "Onlarınki kadar akmasa da olur, yeter ki eskisi kadar aksın" dedim ve uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı. Ben
    yine açmak için uğraşırken Cebrail göründü ve "Tıkandı baba, tıkandı. Uğraşma artık, dedi. O gün bu gün adım "Tıkandı baba" ya çıktı ve hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdide burada çaycılık yapıp geçinmeye çalışıyoruz."
    Tıkandı baba'nın anlattıkları Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş.Çayını içtikten sonra dışarı çıkmış ve adamlarına ;
    -Hergün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz.
    Her dilimin altında bir altın koyacaksınız ve bir ay boyunca buna devam edeceksiniz.
    Sultan Mahmut'un adamları peki demişler ve ertesi akşam bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı baba'ya baklavaları vermişler. Tıkandı baba baklavayı almış, bakmış baklava nefis. "Uzun zamandır tatlı da yiyememiştik. Şöyle ağız tadıyla bir güzel yiyelim" diye içinden geçirmiş. Baklava tepsisini almış evin yolunu tutmuş. Yolda giderken "Ben en iyisi bu baklavayı satayım evin ihtiyaçlarını gidereyim" demiş ve işlek bir yol kenarına geçip
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/58603-atasozleri-ve-deyimlerin-hikayeleri-2.html#post119694
    başlamış bağırmaya
    -Taze baklava, güzel baklava !
    Bu esnada oradan geçen bir Yahudi baklavaları beğenmiş. Üç aşağı beş yukarı
    anlaşmışlar ve Tıkandı baba baklavayı satıp elde ! ettiği para ile evin ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış. Yahudi baklavayı alıp evine gitmiş. Bir dilim baklava almış yerken ağzına bir şey gelmiş. Bir bakmış ki altın. Şaşırmış, diğer dilim diğer dilim derken bir bakmış her dilimin altında altın. Ertesi akşam Yahudi acaba yine gelir mi diye aynı yere geçip başlamış beklemeye. Sultanın adamları ertesi akşam yine bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı baba yine baklavayı satıp evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak için aynı yere gitmiş. Yahudi hiçbir şey olmamış gibi
    -Baba baklavan güzeldi. Biraz indirim yaparsan her akşam senden alırım, demiş.
    Tıkandı baba da
    -Peki, demiş ve anlaşmışlar. Tıkandı babaya her akşam baklavalar gelmiş ve! Yahudi de her akşam Tıkandı baba'dan baklavaları satın almış.
    Aradan bir ay geçince Sultan Mahmut;
    -Bizim Tıkandı baba'ya bir bakalım, deyip Tıkandı baba'nın yanına gitmiş. Bu sefer padişah kıyafetleri ile içeri girmiş. Girmiş girmesine ama birde ne görsün bizim tıkandı baba eskisi gibi darmadağın.
    Sultan;
    -Tıkandı baba sana baklavalar gelmedi? mi, demiş
    -Geldi sultanım
    -Peki ne yaptın sen o kadar baklavayı?
    -Efendim satıp evin ihtiyaçlarını giderdim, sağ olasınız, duacınızım.
    -Sultan şöyle bir tebessüm etmiş.
    -Anlaşıldı Tıkandı baba anlaşıldı, hadi benle gel, deyip almış ve devletin hazine odasına götürmüş.
    -Baba şuradan küreği al ve hazinenin içine daldır küreğine ne kadar gelirse hepsi senindir, demiş. Tıkandı baba o heyecanla küreği tersten hazinenin içine bir daldırıp çıkarmış ama bir tane altın küreğin ucunda düştü düşecek.
    Sultan demiş;
    -Baba senin buradan da nasibin yok. Sen bizim şu askerlerle beraber git onlar sana ne yapacağını anlatırlar demiş ve askerlerden birini çağırmış
    -Alın bu adamı Üsküdar'ın en güzel yerine götürün ve bir tane taş beğensin. O taşı ne kadar uzağa atarsa o mesafe arasını ona verin demiş. Padişahın adamları "peki" deyip adamı alıp Üsküdar'a götürmüşler.
    -Baba hele şuradan bir taş beğen bakalım, demişler. Baba,
    -Niçin, demiş. Askerler
    -Hele sen bir beğen bakalım demişler.Baba şu yamuk, bu küçük, derken kocaman bir kayayı beğenip almış eline
    -Ne olacak şimdi, demiş
    -Baba sen bu taşı atacaksın ne kadar uzağa giderse o mesafe arasını padişahımız sana bağışladı.demiş. adam taşı kaldırmış tam atacakken taş elinden kayıp başına düşmüş. Adamcağız oracıkta ölmüş. Askerler bu durumu Padişaha haber vermişler. İşte o zaman Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş;
    "VERMEYİNCE MABUD, NEYLESİN SULTAN MAHMUT"

  5. #15
    soleil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Mesajlar
    4,856
    Tecrübe Puanı
    110

    Icon4 Yanıt: Atasözleri ve Deyimlerin Hikayeleri

    Toprağı Bol Olmak

    İlk çağ inançlarına göre, insanlar öldükleri vakit bittakım eşyaları ile birlikte gömülürlerdi. Tanrılarına sunmak ve öte dünyda kullanmak üzere mezarlara birlikte götürdükleri bu eşyalar genellikle kıymetli maden ve taşlardan mamul kap kacak ile takılardan oluşurdu. Türk Beyleri de İslamiyetten önceki zamanlarda korugan dedikleri mezarlarına altın, gümüş ve mücevherleriyle birlikte gömülürler, sonra da üzerine toprak yığdırtarak höyük yapılmasını vasiyet ederlerdi. Eski medeniyetlerin beşiği olan Ortadoğu ve Anadolu'da, pek çok ünlü hükümdarlara ait bu tür mezar ve höyükler hala bulunmaktadır.

    Altın ve hazine her zaman insanoğlunun ihtiraslarını kamçılamış, nerede ve ne kadar kutsal olursa olsun elde edilmek için insanı kanunsuz yollara sevk etmiştir. Höyüklerdeki hazineler de zamanla yağmalayanmaya başlanınca ölenin ruhununmuazzep edildiği düşüncesiyle üzerine toprak yığılır ve gittikçe daha büyük höyükler yapılır olmuş. O kadar ki ölenin yakınları ve cenaze merasimine katılanların birer küfe toprak getirip mezarın üstüne atmaları gelenek halini almış. Öyle ya, mezarın üzerinde toprak ne kadar bol olursa, düşmanlar ve art niyetliler tarafından açılması ve hazinenin yağmalanması, o kadar engellenmiş olurdu. Bu durumda toprağı bol olan kişi de öte dünyada rahat edecek, en azından kulanmaya eşyası ve tanrılara sunmaya hediyesi bulunacaktır. Bugün dilimizde yaşayan "toprağı bol olmak" deyimi, aslında ölen kişi hakkında iyi dilek ifade eder. Türklerin İslam dairesine girdikten sonra yavaş yavaş terk ettikleri höyük geleneği, "toprağı bol olmak" deyiminin de gayrimüslimler hakkında kullanılmasına yol açmıştır

    A L T I K A V A L Ü S T Ü Ş E Ş Â N E

    Parçaları birbirine benzemeyen ve uygun olmayan, dolayısıyla bir işe yaramayan aparatlar hakkında veya giyim kuşam konusunda birbirine uymayan ve yakışmayan kıyafetler İçin altı kaval üstü şeşhâne deyimini kullanırız. Buradaki şeş-hâne kelimesinin İstanbul'da bir semt adı olan Şişhane ile herhangi bir alâkası yoktur ve Şişhane söylenişi yanlıştır. Çünki şeş-hâne diye namlusunda altı adet yiv bulunan tüfek ve toplara denir. Yivler mermiye bir ivme kazandırdığı için ateşli silahların gelişmesinde önemli bir yere sahiptir. Evvelce kaval gibi içi düz bir boru biçiminde imal edilen namlular, yiv ve set tertibatının icadıyla birlikte fazla kullanılmaz olmuş ve gerek topçuluk gerekse tüfek, tabanca vs. ateşli silahlarda yivli namlular tercih edilmiştir. Merminin kendi ekseni etrafında dönmesini ve dolayısıyla daha uzağa gitmesini sağlayan yivler bir namluda genellikle altı adet olup münhani (spiral) şeklinde namlu içini dolanırlar. Altı adet yiv demek, namlunun da altı bölüme (şeş hâne = altı dilim) ayrılması demektir ki halk dilinde şeşâne (şişane değil) şeklinde kullanılır.

    Bu izahtan sonra üstü kaval, altı şeşhâne biçiminde bir silah olmayacağını söylemeyi zaid addediyoruz. Çünki kaval topların attığı gülle ile şeşhânelerden atılan mermi farklıdır. Keza kaval tüfekler ile fişek atılırken şişhane namlulu tabancalardan kurşun atılır. Bu durumda bîr silah namlusunun yarısına kadar kaval, sonra şişhane olması da mümkün değildir. Ancak yine de vaktiyle bir avcının, yivlerin icadından sonra çifte (çift namlulu) tüfeğinin kaval tipi namlularının üst kısımlarını teknolojiye uydurmak için şeşhâne yivli namlu ile takviye ettiğine dair bir hikâye anlatılır. Hattâ bu uydurma tüfek öyle acayip ve gülünç bir görünüm almış ki diğer avcılar uzunca müddet kendisiyle alay etmişler ve "Altı kaval üstü şeşhâne / Bu ne biçim tüfek böyle" diyerek kafiyelendirmişler. O günden sonra halk arasında bu hadiseye telmihen birbirine zıt durumlar için altı kaval üstü şeşhâne demek yaygınlaşmış ve giderek deyimleşerek dilimize yerleşmiştir.

  6. #16
    soleil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Mesajlar
    4,856
    Tecrübe Puanı
    110

    Icon4 Yanıt: Atasözleri ve Deyimlerin Hikayeleri

    Asayiş berkemal

    Sultan Abdülazizin son yıllarında Musul ve Bağdat gibi illerde toplum içi anarşik olaylar artar.Irak ve çevresinde yabancı devletlerinde etkisi ile iyice asayiş bozulur.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/58603-atasozleri-ve-deyimlerin-hikayeleri-2.html#post119696

    Durumları İstanbuldan gizlemeye çalışan devrin yetkilileri ,
    Vilayet gazetesine her baskısında şu şekil manşet atarlardı:

    ‘’Saye-i asayiş –vaye-i padişahide ,vilayetin her bir tarafında emn-ü asayiş berkemaldir..’’

    <Padişahın şahane idaresi altında,vilayetimizin her tarafında asayiş ve huzur hakimdir.>

    Yine büyük olaylardan sonra ertesi gün aynı manşet verilince ,
    Bölgenin ünlü şairlerinden Kerküklü Şeyh Rıza Efendi dayanamayıp
    Aşapıdaki beyti yazıp gazeteye gönderir.

    ‘’Katl ü nehb-i eşkiyadan millet oldu payimal,
    Emn-ü asayiş yine,elhamdülillah berkemal!!’’

    <Eşkıyanın cinayet ve yağması yüzünden millet ayaklar altında kaldı ama,
    Allaha şükür asayiş yinede sağlanmış durumda.>

    Aklım kesiyor.
    Ünlü bir hekim olan İbni Sina aynı zamanda matematik konusunda deha seviyesindeymiş.
    Babası onu çocukken matematik konusunda hassas eğitim veren bir okula gönderir.Ancak İbni Sina cebir,geometri bir türlü beceremez,okuldan kaçar.Babasından korktuğundan ,eve dönmez bir kervana katılır.
    Kervanbaşı en küçük yaştaki İbni Sinayı su alması için bir kuyuya gönderir.
    Sapına ip bağlı kovayı kuyudan çekerken,ipin sürtündüğü taşı kestiğini görür.
    Ve kendine sorar:bu ip taşı nasıl keser?
    Biraz daha düşünür:ip çok uzun zamandır,bu taşa sürtünüyor.ve aynı yere sürekli sürtüne sürtüne demekki taşı kesebiliyor.
    Madem ip bile taş kesiyor,benim aklım niye cebiri kesmesin? der.
    Okuluna döner ve bildiğimiz tıp dehası İbni Sina olur.

  7. #17
    soleil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Mesajlar
    4,856
    Tecrübe Puanı
    110

    Icon4 Yanıt: Atasözleri ve Deyimlerin Hikayeleri

    Adam ol baban gibi, eşek olma.

    Vaktiyle Eğitim Bakanlığı da yapmış olan tarihçi Abdurrahman Şeref Bey, Galatasaray Lisesi’ nde müdür iken , birgün Sultan Abdülhamid’ in hizmetkarlarından bir paşanın oğluna kızar. Öğrencilerin arasında çocuğa;

    “Adam ol” der, “baban gibi eşek olma!”

    Çocuk bunu babasına anlatır.

    Babası:

    “Vay, demek ben bugüne bugün padişahımın mahiyetinde bir paşa olayım da, bana eşek desin. Bunu ona soracağım” der.

    Ertesi gün okula gidip hocayı bularak;

    “Beyefendi, sizin bana eşek demeye ne hakkınız var? Ben, padişahın mahiyetinde paşayım” deyince, Abdurrahman Şeref bey;

    “Ne münasebet ben sizi tanımıyorum. Ne zaman eşek dedim”, diye sorar.

    Paşa;

    “Geçen gün okulda oğluma “adam ol, baban gibi eşek olma” diye bağırmışsınız” der.

    Bunun üzerine Abdurrahman Bey;

    “Doğru, çocuğunuzu payladım. Çalışmıyordu. Sizi örnek göstererek, “adam ol baban gibi! eşek olma! diye söyledim“ der.

    Bu cevap üzerine paşa, hem özür diler, hem de teşekkür eder ve oradan ayrılır.


    Kel başa şimşir tarak

    Şimşir sözcüğü, kılıç anlamına gelir. Deyimde kullanılan şimşir sözünün aslı çok sert ve dayanıklı olduğundan, tarak, cetvel v.b. yapımında kullanılan 'şimşir' ağacından gelmektedir.

    Eskiden zengin bir aile, kızlarını gelin ediyorlarmış. Oğlan evine, adet olduğu üzere, bohça bohça hediyeler gitmiş. Kayınvalide, iki görümce ve eltilere, yaş ve aile içindeki durumlarına göre; altın, gümüş kaplamalı, fil dişi ve şimşir taraklar, diğer armağanlarla birlikte verilmiş.
    Küçük elti ağır ve ateşli bir hastalık geçirdiğinden saçları dökülmüş. Aile içindekilerden başka kimsenin, kadıncağızın kelliğinden haberi yokmuş.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/58603-atasozleri-ve-deyimlerin-hikayeleri-2.html#post119697

    Kendisine verile verile şimşir tarak verilmesi, küçük eltinin çok canını sıkmış. Kelliğini unutup, armağanları getiren kadına sızlanmış:
    "Herkese altın, gümüş tarak, bana da şimşir öyle mi? Yemi gelin, daha bu eve adımını atmadan benimle uğraşmaya başladı..." Oğlan anası gelininin bu hareketinden utanmış ve üzüntü duymuş. O kızgınlıkla çıkışmış: "Senin ki gibi kel başa, şimşir tarak çok bile" deyivermiş.

    Bu atasözü, yoksul, ya da durumu kötü bir kişinin, vaziyetine uymayan, pahalı, gereksiz şeyler almaya kalkması gibi durumlarda kullanılır.

  8. #18
    soleil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Mesajlar
    4,856
    Tecrübe Puanı
    110

    Icon4 Yanıt: Atasözleri ve Deyimlerin Hikayeleri

    İlk göz ağrısı

    Eskiden savaşlar şimdikinden çok olduğu için, Anadolu' nun hemen her köyünden, hemen her hanesinden şu yada bu cephede savaşan bir asker olurmuş.

    Bu askerlerin geride kalan anaları, kardeşleri, hanımları, nişanlıları, yavukluları olurmuş elbette.
    Bu biçareler, vatanını, milletini, dinini muhafaza için cephe cephe koşan yiğitleriyle elbet gurur duyarlarmış ama ağlamadan, göz yaşı dökmeden de gün geçirmezlermiş.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/58603-atasozleri-ve-deyimlerin-hikayeleri-2.html#post119698

    Bazen aşikar, bazen gizli gizli ağlayan genç kız ve gelinlerimizin göz pınarları kuruyup gözleri çapaklanmaya ve ağrımaya başlarmış.

    Birbirleriyle konuşurken, o zamanın terbiyesi icabı:
    "Senin yavuklun, senin kocan" diyemezler, utanırlarmış.

    "Benim göz ağrımdan hiç mektup gelmiyor, seninkinden haber var mı?" diye sorarlarmış.

    Bu deyim, sevdiklerimiz içinde en birincisi anlamında kullanılır

    Zurnada peşrev olmaz

    Davul ile zurnayı musikiden saymayan ve küçük gören bir sonradan görme İstanbul' lu, Edirne' de bir düğüne davet edilmiş. Yemekten sonra açık havada yapılan oyun ve eğlenceler sırasında bu hatırlı davetliye, zurnazen başı yaklaşarak sormuş:

    -Çalmamızı arzu ettiğiniz herhangi bir parça var mı?
    Ukala adam, dudak bükmüş:

    -Ayol, kala kala zurnaya mı kaldık. Bunun peşrevi olmaz. Ne nota bilirsiniz ki siz, ne de beste. Sizin çaldıklarınızı ben dinleyemem. İyisi mi, kendiniz çalın oynayın.

    Zurnazen, bu hakaretleri pek içerlemiş. "Görürsün sen efendi" diyerek, en kabiliyetli yamaklarını etrafına toplayıp başlamış çalmaya.
    O çalar, etrafındakiler söylermiş. Ne Itri' si kalmış çalmadık, ne Dede Efendi' si. Sonradan görme bey, ağzı bir karış açık onları uzun uzun dinlemiş. Adamlar, bir besteden bir besteye, bir makamdan bir makama geçtikçe, o da renkten renge geçmiş.

    Bu deyim, hikayedeki anlamının dışında, "insanın kaderini zorlamamasını, ne çıkarsa bahtına razı olması gerektiğini anlatmak için kullanılır

  9. #19
    soleil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Mesajlar
    4,856
    Tecrübe Puanı
    110

    Icon4 Yanıt: Atasözleri ve Deyimlerin Hikayeleri

    buyrun cenaze namazına

    IV. Murad zamanında tütün,içki ,keyif verici madde yasağı koyar.ve yasağa uymayanları şiddetle cezalandırır.
    bugünkü üsküdar civarında bir kahvehanede tütün vs. içildiğini istihbarat alır.
    derviş kılığında tebdili kıyafet buraya gider.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/58603-atasozleri-ve-deyimlerin-hikayeleri-2.html#post119699
    selam verir.oturur.kahveci yanına gelip,
    -baba erenler kahve içermi? diye sorar.
    -padişah. evet.
    -kahveci:tütün içermisin.der.
    -padişah:hayır.der.

    kahveci işkillenir.tütün içimiyorda ne işi var burda.zaten padişahın tebdili kıyafet dolaştığı haberleri var.eli titreye titreye kahveyi götürür.

    -kahveci:baba erenler ismini bağışlarmı?
    -padişaha:Murad.
    -kahveci:peki isimde sultanda varmı?
    -padişah:elbette var.

    deyince kahvecinin bet beniz atar.zangır zangır titrer.ve.

    -kahveci:öyleyse buyrun cenaze namazına der.olduğu yere yığılır.
    IV. Murad bu lafa çok güler ve kahveciyi bir defalığına affeder.

    banadamı lo lo lo ?

    Adamın birisi borcunu vaktinde ödeyemediği için tefeci tarafından mahkemeye verilmiş. Tanıdığı bir avukata derdini anlatmış. Avukat:

    -"Ben seni kurtarırım, sen mahkemede hakim ne sorarsa dilsiz taklidi yaparak Lo Lo Lo dersin, sakın ağzını açıp konuşma" diye talimat vermiş.

    Mahkeme günü hakimin bütün sorduklarına Lo Lo Lo demiş ve Avukat ta "Benim müvekkilim dilsizdir, böyle bir borcu yoktur, haksız bir borç ile zavallıyı mağdur etmek istiyorlar", şeklinde müdafalarla adamı kurtarmış.

    Ertesi gün vekalet ücretini almaya gelen Avukata, adam yine dilsiz taklidi yaparak "Lo Lo Lo" deyince, avukat kızmış:

    -"Yahu, bize de mi Lo Lo Lo, benim verdiğim silahla beni de mi öldüreceksin?" demiş.

  10. #20
    soleil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Mesajlar
    4,856
    Tecrübe Puanı
    110

    Icon4 Yanıt: Atasözleri ve Deyimlerin Hikayeleri

    Hoşafın yağı kesildi

    Yeniçeri ocaklarında efrada yemek dağıtılırken mutfak meydancısı elinde tuttuğu üzeri ayet ve dualar yazılı kallavi koca kepçe ile evvela yağlı yemekleri ve pilavı dağıtır, sonra da hoşaflara daldırırmış.

    Hal böyle olunca, sofralara gelen hoşaf bakracının üstünde, bir parmak kalınlığında yağ tabakası yüzermiş. Bu durumu gören Yeniçeri ağalarından akıllı birisi meydancıya emir vererek "Kepçeyi yağlı yemeklere batırmadan evvel temiz iken hoşafları dağıt, sonra yemek tevziatına geç..." demiş.

    Demiş amma, bu sefer sofralara giden hoşaf bakraçlarının üzerinde yağ tabakasını göremeyen Yeniçeriler isyan bayrağını çekmişler:

    - "Hakkımızı yiyorlar, istihkakımızdan çalıyorlar, zira hoşafın yağını bile kestiler, yağlı hoşaf isterük..." diye bağırmışlar

    Atma recep hepimiz din kardeşiyiz.
    Balkan devletlerinin mühim bir kısmı ve bu meyanda Arnavutluk, Osmanlı İmparatorluğu haritasına dahil iken, bu ülkeleri idare etmek çok zordu. Bu devirlerde sık sık dağa çıkan Arnavut eşkıyalarını takip eden hükümet kuvvetleri Recep isminde bir sergerdenin avanesini kuşatıp sıkıştırıyorlar. Çıkar yol kalmadığını gören Arnavutlar ve başlarındaki Recep, saklandıkları yerden bağırıyorlar:

    - "More atmayın, biz de din kardeşiyiz, teslim olacağız."

    Teslim oluyorlar, az bir ceza ile kurtuluyorlar. Fakat palavracı Arnavut bu olayı şurada burada anlatırken:

    - "More vallahi geberttirecektim zaptiyeleri, çolukumuz çocukumuz var deyip ağladılar, acıdım da bıraktım" şeklinde palavra atınca etrafında toplanıp dinleyenler arasında olayın iç yüzünü bilen birisi:
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/58603-atasozleri-ve-deyimlerin-hikayeleri-2.html#post119700

    - "Atma Recep biz de din kardeşiyiz..." deyince Arnavut Recep şaşırır

Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon

Benzer Konular

  1. Deyimlerin Öyküleri
    By Mustafa Uyar in forum Deyimlerimiz ve Anlamları
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 26.Nisan.2015, 23:09
  2. Atasözleri ve Deyimlerin Ortaya Çıkış Hikayeleri
    By soleil in forum Atasözleri ve Anlamları
    Cevaplar: 23
    Son Mesaj: 29.Aralık.2014, 19:45
  3. atasözleri ve deyimlerin çıkış kaynakları
    By mediha in forum Atasözleri ve Anlamları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 19.Nisan.2011, 22:57
  4. ata sözleri ve deyimlerin resimli hali
    By soleil in forum Türkçe Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01.Nisan.2008, 23:07
  5. Deyimlerin öyküsü
    By soleil in forum Lise Edebiyat Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.Nisan.2007, 21:34

Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.