Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


Sayfa 1/3 123 SonSon
24 sonuçtan 1 ile 10 arası
  1. #1
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Atasözleri sözlüğü

    A
    Aba zamanı yaba , yaba zamanı aba alınır.
    Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.
    Abdestsiz sofuya namaz dayanmaz.
    Acele giden ecele gider.
    Acele yürüyen yolda kalır.
    Acı acıyı bastırır,su sancıyı.
    Acıkan doymam,susayan kanmam sanır.
    Aç ayı oynamaz.
    Aç koynunda azık durmaz.
    Aç kurt insana saldırır.
    Aç tokun halinden bilmez.
    Açın imanı olmaz.
    Açlık ile tokluğun arası bir dilim ekmek.
    Adamak kolay,ödemek güçtür.
    Adamın iyisi iş başında belli olur.
    Abanın kadri, yağmurda bilinir.
    Abdalın arkadaşlığı yol görününcüye kadardır.
    Aca dokuz yorgan örtmüşler,yine uyuyamamış.
    Acele ise, şeytan karışır.
    Acemi katır kapı önünde yük indirir.
    Acı patlıcanı kırağı çalmaz.
    Acındırırsan arsız, acıktırırsan hırsız olur.
    Aç bırakma hırsız edersin, çok söyleme arsız edersin.
    Aç köpek fırın yıkar.
    Aç tavuk rüyasında kendini darı ambarında görür.
    Açık yaraya kurt düşmez.
    Açın karnı doyar gözü doymaz.
    Adam eşeğinden, kadın döşeğinden belli olur.
    Adamakla mal tükenmez.
    Adı çıkmış doksana, hiç inmez seksene.
    Ağaca balta vurmuşlar “sapı bedenimde”demiş.
    Ağaca çıkan keçinin doğurduğu oğlak dala bakarmış.
    Ağaca dayanma çürür,insana dayanma ölür.
    Ağacı kurt, insanı dert bitirir.
    Ağaç ne kadar meyve verirse ,dalı o kadar yere eğilir.
    Ağaç ne kadar uzarsa uzasın göğe değmez.
    Ağaç ne kadar yüksek olsa da yaprakları yere düşer.
    Ağaç yaş iken eğilir.
    Ağaçlı köyü su basmaz.
    Ağaçtan maşa, aptaldan (çingenden) paşa olmaz.
    Ağır kazan geç kaynar.
    Ağır otur, batman götür.
    Ağır taş batman döver.
    Ağız yemeyince yüz utanmaz.
    Ağlama ölü için, ağla deli için.
    Ağlamayan çocuğa meme vermezler.
    Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.
    Ağlayak da gözden mi olak?
    Ağlayanın malı, gülene hayır etmez.
    Ağrısız baş mezarda gerek.
    Ağustos ayında beyni kaynayanın, zemheride (Zahmarıda) kazanı kaynar.
    Ağzı açık ayran delisi.
    Ahmak misafir, ev sahibini ağırlar.
    Ak akçe kara gün içindir.
    Ak koyunun kara kuzusu da olur.
    Akan su yosun tutmaz.
    Akan su, pis tutmaz.
    Akçe bulsam, çıkı yok.
    Akıl akıldan üstündür.
    Akıl yaşta değil baştadır.
    Akılı olmayana neylesin sakal, kayışı tarladan götürür çakal.
    Akıllı düşünene kadar, deli oğlunu evermiş, torunu olmuş.
    Akıllı evladın var, neylersin mali, akılsız evladın var neylersin mali?
    Akılsız basın cezasını ayaklar çeker.
    Akılsız baştan sefil taban ne çeker.
    Akılsız köpeği yol kocatır.
    Akılsızın şaşkını beyaz giyer kış günü.
    Akrabanın akrabaya ettiğini akrep etmez.
    Akranıyla konuşmayanın sesi, semadan gelir.
    Akşam gelen misafirin, yiyeceği bulgur sıkısı, yatacağı ahır sekisi.
    Akşamın hayırından sabahın şeri iyidir.
    Al elmaya taş atan çok olur.
    Al yakışırken, el bakışırken.
    Alacağın bir iğne, çeliğin okkasını orantıya vurursun.
    Alışmış kudurmuştan beterdir.
    Alim unutmuş, kalem unutmamış.
    Allah aptala eşeğini kaybettirir, sonra buldurup sevindirir.
    Allah şaşırttı mı, dayıya hala dedirtirmiş.
    Allı yelek, pullu yelek, canfes neye gerek?
    Alma el kızının ahını, gökten indirir şahini
    Alma mazlumun ahini çıkar aheste aheste.
    Altın anahtar, her kapıyı açar.
    Altın eşik, ağaç eşiğe muhtaçtır.
    Altın yere düşmeyle değer kaybetmez.
    Altının kıymetini sarraf bilir.
    Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz.
    Anan gibi saç büyütecegine, baban gibi bıyık büyüt.
    Anan turp, baban şalgam, sen içinde gülbe şeker.
    Ananın bastığı yavru incimez.
    Ananın bastığı yerde yavru ölmez.
    Anasına bak kızını al, astarına bak bezini al.
    Anlayana Sivri sinek saz anlamayana davul zurna az.
    Aptal düğünden çocuk oyundan usanmaz.
    Aptalın karnı doyunca gözü yolda olur.
    Ar gözden, kar yüzden anlaşılır.
    Ar namus tertemiz.
    Arap eli öpmek, dudak karartmaz.
    Arayan belasını da devasını da bulur.
    Arayan bulur, iniliyen ölür.
    Arefe günü yalan söyleyenin, bayram günü yüzü kara çıkar.
    Arı bal yapacak çiçeği bilir.
    Arı satmış namusu tellala vermiş.
    Arkadaş dediğinin gölgesinde suç islenir.
    Arkadaşını söyleki, sana kim olduğunu söyleyim.
    Arkadaşlık pazara kadar değil mezara kadardır.
    Arkalı it kurdu boğar.
    Armudu sapıyla, üzümü çöpüyle, pekmezi küpüyle.
    Arpa ekinde buğday bekleme.
    Asıl azmaz, bal kokmaz, kokarsa yağ kokar, onunda aslı ayrandır.
    Asil azmaz, bal kokmaz, kokarsa yağ kokar, aslı ayrandır.
    Aslan yattığı yerden belli olur.
    Aslında olan tırnağına getirir.
    Aş kaşık ile, iş keşik ile.
    Aş sabahın iş sabahın.
    Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.
    Aşk olmayınca meşk olmaz.
    At alırsan yazın, deve alırsan güzün, avrat alırsan gezin ha gezin.
    At binenin kılıç kuşananındır.
    At ile avrat yiğidin ikbalindendir.
    At karnından yiğit burnundan bellidir.
    At olacak tay yürüyüşünden belli olur.
    At ölür de, itler bayram eder.
    At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.
    At sahibinin altında kişner.
    At ver hısım ol, kız ver hasım ol.
    At yedi günde, it yediği günde belli olur.
    At, sahibine göre kişner.
    Ata binmek bir ayıp, inmek iki ayıp.
    Ata et, ite ot verilmez.
    Atasözü tutmayan, uluya uluya kalır.
    Ateş düştüğü yeri yakar.
    Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
    Atı alan Üsküdar’ı geçer.
    Atılan ok geri dönmez.
    Atımın anlı sakar, lakabını ele takar.
    Atın iyisi arkadan gelmez.
    Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.
    Atın ölümü arpadan olsun.
    Atlar tepişirken arada eşekler ezilir.
    Atlı, itli sığmış, bir çocuk sığmamış.
    Avradı er zapdetmez, ar zapt eder.
    Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.
    Ay bozmaz, süt kokmaz. Kokarsa ayran kokar, çünkü aslı süttür.
    Ay var yılı besler; yıl var günü besler.
    Ayağa değmedik taş, başa gelmedik iş olmaz.
    Ayağın sığmayacağı yere baş sokulmaz.
    Ayağını yorganına göre uzat.
    Aydan gelen halı üstüne, günde gelen kül üstüne.
    Az menfaat çok zarara mal olur.
    Az sabırda, çok keramet vardır.
    Az tamah, çok ziyan getirir.
    Az veren candan çok veren maldan verir.
    Az yaşa, uz yaşa, akıbet gelecek başa.
    Azan mevlasınıda bulur, belasınıda.
    Azı bilmeyen çogu hiç bilmez.
    Azıcık aşım, kaygısız başım.
    Azıksız yola çıkanın, iki gözü el torbasında olur.
    Azıtmış, kudurmuştan beterdir.
    Azman olma, uzman ol.
    Abanın kadri yağmurda bilinir.
    Her şeyin bir değeri vardır. Bir şeyin gerçek değeri (kadri) ise, ona gerçekten ihtiyaç duyulduğu zaman ortaya çıkar.
    Abdala “kar yağıyor” demişler, “titremeye hazırım” demiş.
    Yoksulluk ve sıkıntı içinde yaşayıp eziyet çekmekte olan kimseler, karşılaşacakları zor şartlardan endişe duymazlar. Çünkü onlar bu şekilde yaşamaya alışıktırlar.
    Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır.
    Kimi görgüsüz ve eğitimsiz kimseler bir rastlantı sonucu lâyık olmadıkları önemli bir işin başına geçseler ya da bir mevki elde etseler, aptalca davranmaya, o yerin adamı gibi görünmeye ve böbürlenmeye başlarlar. Dahası, bunun kendi hakları olduğunu da ileri sürerler.
    Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.
    Kimi insanlar yaptıkları işten zevk duyarlar ve onu bırakmak istemezler; bu işi sürekli olarak, tekrar tekrar yapmaktan da hiç bıkkınlık duymazlar.
    Abdalın dostluğu köy görünceye kadar.
    Çıkarı için yakınlık gösterip dostluk kuran kimse, beklediği yararı elde ettikten, işini yürütecek başka yollar bulduktan sonra sizinle olan ilişkisini keser.
    Abdal (derviş) tekkede, hacı Mekke`de bulunur.
    Hemen herkesin ilgi duyduğu bir alanı, kendine özgü bir işi vardır. İlgi duyduğu alan ya da iş neredeyse kişi de orada bulunur.
    Acele bir ağaçtır, meyvesi pişmanlık.
    Telâşla, sabırsızca ve ivedilikle yapılan işler genellikle kötü sonuçlar doğurur; kişiyi pişmanlığın içine iter.
    Acele ile menzil alınmaz.
    Telâşlanıp ivmekle, sabırsız davranmakla daha çabuk sonuç alacağımız, başarı kazanacağımız sanılmamalıdır. Bilinmelidir ki her işin bir süresi vardır.
    Acele işe şeytan karışır.
    Düşünüp taşınmadan, çabuk davranılarak yapılan işten iyi sonuç beklenmemelidir; o iş ya yanlış ya da bozuk olur.
    Acemi katır kapı önünde yük indirir.
    Bir işin yabancısı olan, bir işe alışmamış, beceriksiz ya da anlayışsız kişi, kendisinden beklenen işi eksik yapar ve istenildiği gibi yerine getiremez; daha başlangıç anında veya en önemli yerinde işi bırakıverir.
    Acıkan doymam (sanır), susayan kanmam sanır.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/50434-atasozleri-sozlugu.html#post102747
    Uzun süre bir şeyin yokluğunu çekip ona ihtiyaç duyan kimse, o şeyden ne kadar çok elde ederse etsin tatmin olmaz; kendisine yetmeyeceği duygusu içinde bulunur.
    Acıkmış kudurmuştan beterdir.
    Bir şeyden uzun süre yoksun kalan kimse, onu gördüğü anda ele geçirmek ister; kendinden geçercesine ona saldırır, sanki kudurmuş gibidir, gözü hiçbir şeyi görmez, tek düşündüğü uzun süre yokluğunu çektiği o nesnedir.
    Acındırırsan arsız olur, acıktırırsan hırsız olur.
    Bir kimsenin acınmasına yol açar, başkalarını ona merhamete getirirseniz, o kimse yerli yersiz yardım dilemeye başlar ve gittikçe arsızlaşır; bunun yanında kimilerinin hakkını kısar, emeklerinin karşılığını vermez ve onları aç-yoksul bırakırsanız, onlar da hırsızlık yapmaya başlarlar.
    Acı patlıcanı kırağı çalmaz.
    Kötü durumda olan bir kimseyi, ortaya çıkacak yeni kötü durumlar etkilemez; pek çok zorluğa katlanabilir; çünkü o, böylesi kötü durumlara alışmıştır. Ayrıca, işe yaramayacak hâle gelmiş kimseler de, tutar bir yanları olmadığı için felâketlerden çekinmezler.
    Acı (kötü) söz insanı (adamı) dininden (çıkarır), tatlı söz (dil) yılanı deliğinden (ininden) çıkarır.
    Onur kırıcı, sert, kötü sözler insanı öfkelendirir; sabrını taşırır, çileden çıkarır, hoş olmayan davranışlara sürükler. Bunun aksine yumuşak, tatlı, hoş sözler de öfkeli, geçimsiz, saldırgan insanları yatıştırabilir; zarar vermelerinin önüne geçip onları doğru yola sokabilir.
    Aç aman bilmez, çocuk zaman bilmez.
    Aç, yemek yeme ihtiyacı olan, yemesi gereken kimsedir. Bu insanın düşüncesi de karnını doyurmaktır. Onun bu isteği kimi özürlerle giderilip geçiştirilemez, böyle yapılmak istenirse kimi anlamsız ve aşırı davranışlara kaymasına neden olunur. Çocuklar da bir şey istediler mi hemen onun yerine getirilmesini isterler, beklemek nedir bilmezler.
    Aç (arık) at yol almaz, aç (arık) it av almaz.
    İş gördürülen kimselerden verim umuluyorsa onlar aç, yoksul ve zaruret içinde bırakılmamalı, her yönden tatmin edilmelidirler.
    Aç ayı oynamaz.
    Kendisinden iş beklenilen kimseden emeğinin karşılığı esirgenmemelidir; insan ya da hayvan olsun, çalışan mutlaka doyurulmalıdır.
    Aç bırakma hırsız edersin, çok söyleme arsız (yüzsüz) edersin.
    Yönetiminde bulunan, gözetiminde olan kimseleri maddî ve manevî yönden tatmin etmelisin. İnsanları bu yönlerden sıkıntıya düşürür, emeklerinin karşılığını vermez, kötü muameleye maruz bırakırsan yanlış yola saparlar; söz dinlemez olurlar, arsızlaşırlar.
    Aç doymam, tok acıkmam sanır.
    Uzun süre yokluk içinde olan aç insan elde ettiğinden çoğunu ister, tatmin olmaz, yetmeyeceği duygusunu taşır. Tok, yani varlıklı insan ise var olanla yetinir gibidir, elindekilerin bir gün gelip tükeneceğini düşünmez, yeni kazanç yollarına başvurmaz, dahası elindekileri bilinçsizce harcamaya devam eder.
    Aç elini kora sokar.
    Aç ve yoksul insan, zorunlu ihtiyaçlarını gidermek için canı pahasına bile olsa her türlü tehlikeye atılmaktan çekinmez.
    Aç gözünü, açarlar gözünü.
    Uğraşılarında, giriştiğin işlerinde uyanık bulunup dikkatli olman gerekir; yoksa umulmadık, beklenmedik bir anda büyük zararlarla karşı karşıya kalabilirsin. Bu belâdan sonra aklın başına gelir ama iş işten geçmiş olur.
    Açık ağız aç kalmaz.
    Çalışan, didinen, ne istediğini bilen, bıkmadan usanmadan bunu dile getiren kişi geçim yolunu bulur; muhtaç duruma düşmez, aç kalmaz.
    Açık yaraya tuz ekilmez.
    Acısı ve derdi taze olan bir kimsenin üzüntüsünü artıracak söz ve davranışlardan kaçınmak gereklidir.
    Açık yerde tepecik kendini dağ sanır.
    Kıymetli, yetenekli kimselerin bulunmadığı veya az bulunduğu bir yerde, kendinde az da olsa bir şey bulunan kimse böbürlenmeye, büyüklük taslamaya başlar.
    Açılan solar, ağlayan güler.
    Hayatta hemen her şey bir değişimin içindedir, olduğu gibi kalmayıp tersine dönebilir, güzel çirkinleşebilir; mutsuz mutlu, yoksul da zengin olabilir.
    Açın gözü ekmek teknesindedir (olur).
    İnsanın tek amacı, öncelikle kendisi için gerekli, yaşaması için zorunlu olan, yokluğunu çektiği şeyi elde etmektir.

  2. #2
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Atasözleri sözlüğü

    Açın karnı doyar, gözü doymaz.
    1. Bir şeyin uzun süren yokluğu açlık ve doyumsuzluk duygusuna iter insanı; bu insan hiç doymamış, aç kalacakmış gibi davranır; gözü nesnelerde kalır, o nesneleri kaybedecek sanısına kapılır. 2. İhtiraslı kişi elindekiyle yetinmez, daha fazlasını ister.
    Aç kurt bile komşusunu dalamaz.
    Komşu hakkı çok yücedir. Komşuya hangi şartlarda olursa olsun, aç ya da zengin iyi davranılmalıdır. Çünkü toplumun dirlik ve düzenliği bir yönüyle buna bağlıdır.
    Açma sırrını dostuna, o da söyler dostuna.
    Sır özeldir ve gizli tutulmalıdır. Onun gerçekten duyulup yayılması istenmiyorsa, dosta bile açılmamalıdır. Açılırsa o da ağzından kaçırabilir ya da yakınına anlatabilir, bunu başkaları duyabilir, saklamaya çalıştığın şey sır olmaktan çıkar, yayılır.
    Aç ne yemez, tok ne demez.
    Yoksul kişi ihtiyaç duyduğu şeyin en kötüsüne bile razı olur; iyisini, kötüsünü arayacak durumda değildir. Oysa varlıklı kişi için durum farklıdır, o her zaman daha iyisini ister, en güzel şeylerde bile bir kusur bulur, mırın kırın eder.
    Aç tavuk (düşünde) kendini buğday (arpa, darı) ambarında sanır (görür).
    Yoksulluk çeken, varlık yüzü görmeyen kişi sürekli ihtiyaç duyduğu şeylerin hasretini çeker; kendisini onları elde etme hayaline kaptırır, olmayacak düşler kurar.
    Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü.
    Hoşuna gitmeyecek sözler söylenmesine, hakkında kötü şeylerin ortaya çıkmasına yol açmak istemiyorsan karşındakini kızdırma.
    Aç tokun yüzüne bakmakla doymaz.
    İnsan ihtiyaç duyduğu, sürekli yokluğunu çektiği şeyleri varlıklı kimselerde görmekle onlara sahip olmuş sayılmaz. Tatmin olabilmek için onları gerçekten elde etmelidir.
    Adalet ile zulüm bir yerde barınmaz.
    Bu iki şey tamamen bir birinin karşıtıdır. Hak, hukuk ve doğruluğun bulunduğu yerde zulüm olamaz, zalimler bulunamaz. Zulmün bulunduğu yerde ise hak yeme, sömürü, eğrilik, azgınlık vardır ve orada da ne adalet ne de âdil vardır.
    Adam adama her daim muhtaç (gerek olur).
    Tek başına yaşamak oldukça zor olduğundan insanlar bir arada yaşarlar, dayanışmaya gerek duyarlar. İhtiyaçlar bu sayede karşılıklı olarak giderilir. Bu bakımdan hiçbir insanı küçümseyip yararsız saymamalı; olur ki bir gün, hiçlenen o insanın yardımına gerek duyulabilir.
    Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil (Adam adama yük olmaz).
    Birileri gelip konuğumuz olabilir, evimizde kalabilir. Bu konuk tıpkı can gibidir; can nasıl gövdeye geldiği gibi gidiyorsa, konuk da günün birinde geldiği gibi gidecektir. Bu sebeple yanımıza gelen arkadaş, dost, yakın ve konuklarımızdan yaka silkmemeliyiz.
    Adam adamdan korkmaz, utanır (hatır sayar).
    Bir kimse kendisine yapılan kabalık, kötülük karşısında sert tepki göstermiyor, benzer bir şekilde karşılık vermiyorsa, bu korktuğundan değildir; hatır saydığındandır, utandığındandır, duygularına egemen olduğundandır.
    Adam adam denmekle adam olmaz.
    Değerleri olmadığı hâlde değer verip saygı duyarak, bazı unvanlar vererek, överek, pohpohlayarak bir kimseyi iyi yetişmiş, değerli bir kimse yapamayız. Gerçek şahsiyet, olgunluk, insana yakışacak durum, tutum ve davranış insanın kendinde bulunmalıdır.
    Adam adamdır, olmasa da pulu; eşek eşektir, olmasa da çulu.
    Bir kimsenin toplumdaki seçkin yeri ve önemi zengin ya da yoksul hâliyle ölçülemez. Kimi insanlar son derece yoksuldurlar ama kendilerinde bir adamlık vardır. Kimileri de zengindir ama insanlıktan nasiplerini almamışlardır. Dolayısıyla yoksul olmak insanın değerini düşürmez, zengin olmak da değerini artırmaz.
    Adam adamı bir kere (defa) aldatır.
    Bir kimse, huyunu suyunu bilmediği bir kişiye bir kez aldanır; bir daha aldanmaz. Çünkü bir kez aldanmış ve ders almıştır. Artık kendini ona göre ayarlar, karşı tarafın düzenbaz olduğunu bildiği için tedbir alır, düzenbaz ne derse desin inanmaz ve tuzağına düşmez.
    Adama dayanma ölür, duvara (ağaca) dayanma yıkılır (kurur).
    İnsanlar hayatları boyunca birbirlerine destek verirler, yardımcı olurlar. Ne ki her destek ve yardım sürekli olmaz. O hâlde insan, yapacağı işlerde başkalarının yardımına ve desteğine değil, öncelikle kendi gücüne, bilgi ve becerisine dayanmalı ve güvenmelidir.
    Adam ahbabından bellidir (Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu diyeyim).
    İnsan daha çok anlaştığı, huyunu suyunu bildiği, sevdiği, yanında bulunmaktan hoşlandığı kimselerle arkadaşlık kurar; dostluk eder. Dolayısıyla bir kimsenin iyi ya da kötü olduğu, arkadaşlık kurduğu kimsenin kişiliğine bakılarak anlaşılabilir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/50434-atasozleri-sozlugu.html#post102748
    Adamak kolay, ödemek güçtür.
    Bir işi yerine getireceğim demek, davranışıyla ya da tutumuyla o işi yapacağım duygusu uyandırmak, umut vermek kolaydır. Ne var ki yerine getirmek ve yapmak güçtür. Çünkü bu, bir çabaya, bir maddeye ya da bir paraya dayanır; bunlar da zor sarf edilir şeylerdir.
    Adamın (insanın) adı çıkacağına (çıkmaktansa) canı çıksın (çıkması yeğdir).
    Toplumun bir insan hakkında verdiği yargı kolay kolay değişmez. Eğer bir adamın adı kötüye çıkmış, bu yanıyla şöhret bulup tanınmışsa, bu durum onun için katlanılmazdır. Nereye gitse kötü yanı yüzüne vurulacak, itilip kakılacak, aşağılanıp toplum dışına itilecektir. Böyle bir hayatı yaşamak, o insan için yaşarken ölmek demektir.
    Adamın iyisi alış verişte belli olur.
    Alışveriş bir insanın karakterini, iyi ya da kötü oluşunu belirleyen en önemli ölçütlerden biridir. Alışveriş her şeyden önce çıkara dayanır. Birçok insan da çıkarı için ahlâk kurallarını çiğnemekten kaçınmaz. Bunu anlamanın en iyi yolu da kişiyi alışverişte denemektir. Alışveriş sırasında hileye başvurmayan, hakkı gözeten, yalan söylemeyen, ahlâksız yollara sapmayan kimse iyi insandır.
    Adamın iyisi iş başında belli olur.
    İnsanı gösteren sözü değil, işidir. Bir insanın gerçek değeri; becerikli mi beceriksiz mi, çalışkan mı tembel mi, başarılı mı başarısız mı, iyi mi kötü mü olduğu yaptığı işlerle, çevresindekilere karşı takındığı tutumla ölçülür.
    Adamını yere bakanından, suyun ağır (sessiz) akanından kork (sakın).
    Genellikle sessiz akan sular derin ve tehlikeli olurlar. Bir olay karşısında duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan, niyetini belli etmeyen, sessiz kalan kimseler de ağır akan suya benzerler. Sinsidirler, içlerinde besledikleri kötülükleri hissettirmezler, bu bakımından sakıncalıdırlar.
    Adam olana bir söz yeter.
    İyi yetişmiş, kişilikli, anlayışlı, duyarlı kişiler kendilerine söylenen sözü, ilk söylenişinde anlarlar ve sözün gereğini yerine getirirler. Bir sözü defalarca söyleten, söyleyeni zorlayan, çıkmaza sokan kimselerde ise, bir kavrayış noksanlığı, bir ahlâk eksikliği var sayılabilir.
    Âdemoğlu (insanoğlu) çiğ süt emmiştir.
    Başlangıcından bu yana nankörlük insanoğlunun değişmez bir sıfatı olagelmiştir. Yapılan bir iyiliğe karşı, çokluk kötülükle cevap vermek, insanın atamadığı huylarındandır. Sanki bu, insanda değişmez bir hâldir. Bu bakımdan insanoğlu güvensizdir, ona karşı daima dikkatli olunmalıdır.
    Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur.
    Büyüklerin küçükler üzerinde büyük bir etkisi vardır. Çocuklar, çokluk büyüklerini örnek alırlar. Onlardan ne görürlerse onu yapmaya çalışırlar. Bu sebeple, anne-babanın çocuklar, büyüklerin de küçükler üzerindeki etkisi, eğitim açısından oldukça önemlidir.
    Ağacı kurt, insanı dert yer.
    Ağaç kurdu, içine yerleştiği bir ağacı veya tahtayı özünden, içten içe yiyerek çürütür ya da kurutur. Dert ve üzüntü de tıpkı ağaç kurdu gibidir. İnsanı içten içe yıpratır, perişan eder, dayanıksız kılar, yiyip bitirir.
    Ağaç kökünden yıkılır.
    Ağacı ayakta tutan, onu toprağa bağlayan kökleridir. Onun bütün dallarını kesebilirsiniz, ancak yıkamazsınız. Yıkmak için köklerini topraktan çıkarmak zorundasınız. Bir aile, toplum ya da düzen de tıpkı ağaç gibidir. Onu da ayakta tutan bir temel (kök) vardır. Kimi ayrıntılarını (dallarını) yok edebilirsiniz, ancak yıkıp bozamazsınız; yıkmak için temelini sarsmak, ana noktalarını bozmak zorundasınız.
    Ağaç yaprağı ile güzeldir (gürler).
    Bir ağacı güzel gösteren, verimli kılan, canlı tutan yaprakları, çiçekleri ve meyveleridir. Varlığını ancak bunlarla kanıtlar. İnsanlar da böyledir. İnsan ailesi, çocukları, yakınları ve dostları ile bir bütün oluşturup varlık gösterebilir. Eğer bunlardan mahrum olursa yapraksız, çiçeksiz ve meyvesiz bir ağaç gibi kalır ortada; cansız, kurumuş gibi, güçsüz ve verimsizdir.
    Ağaç yaş iken eğilir.
    Çocuklar mutlaka küçük yaşta eğitilmelidirler. Bu yaşlarda işlenmeye, her türlü bilgiyle donatılmaya elverişlidirler. Zaman geçip de büyüdükçe eğitilmeleri zorlaşır. Yaşlı insan kolay kolay eğitilmez. Onlar tıpkı kuru bir ağaç gibidirler. Eğilmezler, buna zorlanırlarsa kırılırlar. Bu sebeple onlara yeni bir davranış kazandırmak imkânsız gibidir.
    Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter.
    Yüce Allah, her canlıyı yaratırken onunla birlikte rızkını da yaratır. Ancak insanlar aç gözlülük edip kimilerinin hakkını gasbederler, rızklarına el koymaya çalışırlar. Dolayısıyla kimileri aç ve yoksul kalır. İnsanlar bu tavırlarından vazgeçmiş olsalar, herkesin rızkının kendisine yeter olduğu apaçık ortaya çıkacaktır.
    Ağır giden yol alır, hızlı giden yolda kalır.
    Gittiğimiz yolda, tuttuğumuz işte ilerlemek istiyorsak acele edip telâşa düşmemeliyiz. Yavaş yavaş ama güvenli, gerekli bir tempoda, emin adımlarla yürümeliyiz. Böyle hareket etmezsek, aceleciliğimiz yüzünden sürçebilir, yolumuzu şaşırabilir, sonuca da ulaşamayız.
    Ağır kazan geç kaynar.
    1. Herkesin anlayış yeteneği bir değildir, öğrenme kabiliyetleri de farklıdır. Kimi kalın kafalı kimseler bir meseleyi oldukça geç ve zor kavrarlar. 2. Bazı beceriksiz, tembel kişiler işlerini geç yaparlar ve zamanında yetiştiremezler. 3. Ağırbaşlı, olgun kimseler bir olay karşısında hemen öfkelenip telâşlanmazlar.
    Ağır ol, batman gelesin.
    Temkinli, ağırbaşlı, ölçülü ol ve dengeli hareket et ki, itibar göresin; sevilip sayılasın. Çünkü hafif meşrep, sulu, çabuk kızıp taşkınlık gösteren, aceleci kimseler toplumda pek sevilip yer edinemezler.
    Ağır taş batman döver (yerinden oynamaz).
    Tutarlı, ölçülü, ağırbaşlı, temkinli kimselerin toplumda etkin bir yerleri, ayrıcalıklı bir kişilikleri vardır. Bu ayrıcalıkları sebebiyle onlara kolay kolay kimse ilişmeye cesaret edemez, onları hırpalamaya öyle herkesin gücü yetmez, dolayısıyla ister istemez saygı görür ve yerlerini korurlar.
    Ağır yongayı yel kaldırmaz.
    Davranışları ölçülü, sözleri yerinde, temkinli ve ağırbaşlı olan insanlara dış etkenler, niyeti bozuk kimseler kolay kolay zarar veremezler.
    Ağız yer, yüz utanır.
    İkram kabul eden, armağan alan kişi, bunları kendisine sunan kimsenin istediğini yerine getirme zorunluluğunu duyar; bir borçluluk duygusuyla bu isteği reddetmeye utanır, istemese de işi yapar.
    Ağlamayan çocuğa meme vermezler.
    Hakkımızın yendiği yerde susup sonuca katlanmak doğru değildir. Susar, sesimizi çıkarmaz, hakkımızı aramazsak kimse bize yardım elini uzatmaz; hakkımızı vermez. Onun için hakkımızı arama yoluna gitmeli ve bu yolda sesimizi duyurmalıyız.
    Ağlatan gülmez.
    Başkalarına zulmeden, sıkıntı veren, çile çektiren kimselerin kötülükleri karşılıksız kalmaz; günün birinde bu dünyada ya da öteki dünyada kendisine döner, yaptıklarının cezasını mutlaka çeker, o da ağlar.
    Ağrısız baş mezarda gerek (olur).
    Yaşayan her insan dertten, çileden yakasını kurtarabilmiş değildir. Yaşadıkça da kurtaramayacaktır. Dolayısıyla dertsiz insan ancak mezarda bulunur. Bu demektir ki, insan dertten ancak ölünce kurtulacaktır.
    Ağustosta gölge kovan, zemheride karnın ovar.
    Vakit ve fırsat varken (yazın) çalışmayan, tembel tembel oturan, keyfini düşünen kimse, fırsat kaçtıktan sonra, çalışmanın zor olduğu günlerde (kışın) geçim sıkıntısı çeker; perişan olur, aç kalıp yoksul düşer.
    Ah alan onmaz.
    Zulmeden, hak yiyen, kötülük yapan ve bu sebeple birilerinin bedduasını alan kimse iflâh olmaz; onun sonu iyi değildir, yaptıklarının cezasını mutlaka görür.
    Ahlatın (armudun) iyisini ayılar yer.
    Değerli, güzel ve iyi şeyler çoklukla onlara lâyık olmayan kimselerin eline geçer ve onlarca kullanılırlar. Bu da gösteriyor ki, insanlar gelişen olaylara çok kez engel olamazlar.
    Ahmağa yüz, abdala söz vermeye gelmez.
    Anlayışı kıt, beceriksiz, yüzsüz ve yılışık, çıkarcı kimselere gereksiz yere yakınlık gösterilmemelidir. Yoksa bu yakınlığı kötüye kullanabilir. Yerli yersiz karşınıza çıkıp sizi rahatsız ve huzursuz edebilir. Bu gibi kimselerle kurulacak ilişkilerde dikkatli olunmalıdır.
    Ahmak iti yol kocatır.
    Bazı insanların girişimleri, uğraşıları, didinmeleri, yaptıkları işleri ahmaklıkları yüzünden sonuçsuz kalır; yıpranmalarına yol açar. Bunun böyle olmasının sebebi, işe iyi düşünmeden, plân yapmadan girmiş bulunmaları, karşılarına çıkacak aksilikleri hesaplamamış olmalarıdır. İşte böylesi bir giriş, onları tekrar tekrar yapmak zorunda bırakmış, zaman kaybettirmiş, yormuş ve yıpratmıştır.
    Akacak kan damarda durmaz.
    “Takdir, tedbiri bozar” derler. Bir zarara uğramak, önemli bir şeyimizi kaybetmek kaderimizde varsa, ne yaparsak yapalım, ne önlem alırsak alalım bunun önüne geçemeyiz. Bugün ya da yarın, er veya geç olan olacaktır.
    Ak akçe kara gün içindir.
    Emek vererek, alın teri dökerek kazandığımız para, sıkıntılı anlarımız ve zor günlerimiz içindir; bizi darlıktan bu para çekip kurtarır, rahata erdirir. Dara düşülen günlerimizde bu parayı harcamaktan da geri durmamalı, çekinmemeliyiz.
    Akan su yosun (pislik) tutmaz.
    Bilinen bir şey ki, devamlı akan su kendini ve yatağını temiz tutar; hareketsiz ve birikinti hâlinde olan su da aksine mikrop ve pisliği bünyesinde taşır. Denebilir ki hareketlilik, canlılık ve çalışkanlık insanı canlı ve üretken yapar; iyimser kılar, kötülükten uzak tutar, düşkünlüğünü önler; böylece de o insan hem kendine, hem de başkalarına yararlı olur.
    Akar su çukurunu kendi kazar.
    Azimli olan, bir şey yapma isteği ve gücünü taşıyan, gayretli ve atak kimseler zorluklara boyun eğmezler; amaçlarını gerçekleştirmek için imkân ararlar, yollarını ne yapıp edip bulurlar.
    Akan suya inanma, el oğluna güvenme.
    Kimi akar sular yavaş aktığı için tehlikesiz görünebilir, ancak yine de güvenmemelidir. Bir an o suya kapılıp sürüklenebilir, derinlere ve burgaçlara çekilip boğulabiliriz. El oğlu da tıpkı bu akar sular gibidir, kimi yanlarına bakarak onlara güven duyamayız. Çıkarı için bizi tuzağa düşürebilir, başımıza olmadık işler açabilir, zor durumda bırakıp zarara uğratabilir. Bunun için temkinli olmalıyız.
    Akıl akıldan üstündür.
    Her insan aynı anlayış, bilgi ve düşünme gücüne sahip değildir. Bizim akletmediğimizi, bir başkası akledebilir. Biri bizden daha iyi düşünüp karanlık bir noktada bize ışık tutabilir. Bu bakımdan önemli işlerimizde güvenli, geniş düşünce sahibi kimselere danışmaktan, onların bilgi ve tecrübesine başvurmaktan kaçınmamalıyız.
    Akıl için tarik (yol) birdir.
    Bir mesele ancak akıl yoluyla çözülebilir. Bu yol ise tektir. Doğru düşünenlerin, mantıklı olanların bu yolu izlediklerinde vardıkları sonuç hep aynı olacaktır.
    Akıl kişiye (adama) sermayedir.
    Giriştiğimiz hemen bütün işlerde başarılı ya da başarısız olmamızdaki en büyük etken akıldır. O, yapmaya çalıştığımız işte baş aracımızdır. Onu gerektiği gibi, yerinde kullanırsak iyi sonuç almamız kolaylaşır. Hemen her işte bir sermayeye gerek duyulduğu açıktır. Bu sermaye de paradır. Ama unutmayalım ki, paranın da işe yarar şekilde kullanılması akılla olur.

  3. #3
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Atasözleri sözlüğü

    Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır (Deli dostun olacağına akıllı düşmanın olsun).
    Düşüncesiz ve yersiz davranan, gerçeği görmeyen, anlayışı kıt kimseler yaptıkları işlerin, söyledikleri sözlerin ne gibi sonuçlar doğuracağını hesap edemezler. Bu yanlarıyla, iyi niyetli de olsalar dostlarına bilmeyerek zarar verebilirler. Bunun aksine, akıllı düşmanın neler yapabileceği, hangi yollara başvuracağı önceden tahmin edilip sezilebilir; dolayısıyla kişi tedbirini alır, kendisine gelebilecek zararları önlemeye çalışır.
    Akıllı hırsız, şaşkın ev sahibini bastırır.
    Aklını kullanmasını bilen, açık göz, uyanık ve düzenbaz kimseler düşüncesiz, kavrayışı kıt, ahmak ve şaşkın kimseleri aldatmakta bir zorlukla karşılaşmazlar. Hatta bu kimseler, karşılarındaki bu aptal insanları, haklı da olsalar haksız çıkarabilirler; kendilerini suç işlememiş gibi gösterebilirler.
    Akıllı köprü arayıncaya dek deli suyu geçer.
    Önlem almaya, hazırlıklı olmaya alışmış kimi tedbirli kimse, hemen her şeyde bir sonuca ulaşmak için sağlam bir yol arar. Bunun için de düşünüp taşınır, kolay kolay karar veremez. Dolayısıyla da epey zaman harcamış ve sonuca ulaşmakta gecikmiş olur. Oysa gözü pek atak ve yeterince düşünmeden karar veren kimse, tehlikeyi göze alıp işe girişir ve sonuca daha çabuk ulaşır.
    Akıllıyı arkada tutma, akılsızı kılavuz etme.
    Hangi işte, hangi yönetimde olursa olsun sağlıklı bir sonuca gidilmek isteniyorsa, mutlaka iyi ve doğru düşünenlere, işinin ehli ve akıllı kimselere öncelik verilmelidir; onlar takipçi değil, takip edilenler olmalıdır. Eğer bunun tersi yapılıp akılsız, ahmak, beceriksiz, anlayışı kıt kimselere öncelik verilir, onlar iş başına getirilirse yapılan işten olumlu bir sonuç elde edilemez; elde kalan yalnızca zarar olur.
    Akıl para ile satılmaz.
    İnsanlar akılca eşit değillerdir. Kimileri akıllı, kimileri aptaldır. Bunu değiştirmek mümkün değildir, böyle de sürüp gidecektir. Üstelik akıl, somut bir şey de değildir. Sonradan da elde edilemez, parayla da alınıp satılamaz. Etrafımıza şöyle bir baktığımızda delice işler yapan varlıklı insanlar, akıllıca işler yapan yoksul insanlar görürüz. Eğer akıl parayla satın alınmış olsaydı zenginlerin dilece işler yapmadıklarına tanık olabilirdik.
    Akılsız başın zahmetini (cezasını) ayaklar çeker.
    1. İyi düşünüp taşınmadan, eni konu hesaplamadan verdiğimiz kararlar, yaptığımız girişimler bizi kötü sonuçlarla karşı karşıya bırakır, çıkmaza sokup oraya buraya koşturur, yorgun düşürür. Hemen her şeyi yeni baştan yapmak durumuyla yüz yüze getirir. 2. İşin başında olanların akletmeden verdikleri yanlış karar ve ortaya koydukları tutumların doğurduğu kötü sonuçların sıkıntılarını, zahmetini buyruk altında çalışanlar çeker.
    Akıl yaşta değil baştadır.
    İnsanın yaşlanması, aklının artması anlamına gelmez. İnsan büyüyebilir fakat aklı (kıt) kalabilir. Biliriz ki, pek çok genç yaşça büyük olanlardan daha akıllıdırlar. İnsanlar yaşlandıkça tecrübe sahibi olabilirler ama tecrübe akıllı olanların işine yarar, akılsızların değil.
    Ak koyunun kara kuzusu da olur.
    1. İyi ana-babadan kimi zaman kötü huylu çocuklar da olabilir. 2. Çok iyi sandığımız bir işin, girişimin veya tavrın kötü yanları da bulunabilir. 3. Arkadaş, dost ve yakınlarımızın kimi kusurlu yanları da bulunabilir.
    Akla gelmeyen başa gelir.
    İnsan her şeyi eksiksiz düşünüp, başına gelebilecekleri önceden kestirip tedbir alacak güçte değildir. Hiç ummadığı, beklemediği bir anda başına öyle şey gelir ki, bu şeyi daha önce hiç düşünmemiştir bile. Bu durumda yapılacak şey endişe ve korkuya kapılmamak, sakin olmaya çalışmaktır.
    Aklına geleni işleme, her ağacı taşlama.
    Aklına geleni hemen gerçekleştirmeye çalışma; önce iyi düşün, taşın, doğabilecek sonuçları hesapla. Bunun aksine hareket edip iş yapmaya kalkar, her önüne gelene çatarsan büyük sıkıntılarla karşılaşır, zarar görürsün.
    Akraba (dost) ile ye, iç, alışveriş etme.
    Hemen her alışverişin temelinde çıkar yatar. Bu çıkarlar insanları çatışmaya sürükleyip tatsızlıklara yol açabilir; sonuçta ortaya kırıcı, incitici davranışlar çıkar. Dolayısıyla alışveriş dostluğu bozucu bir işlev yüklenmiş olur. Bu ise devamlı görüşen insanlar için hoş bir durum değildir. Bu bakımdan özellikle kendine güvenemeyenler, dostluklarının devamını dileyenler alışveriş konusunda dikkatli olmalı, gerekirse birbirleriyle alışverişten kaçınmalıdırlar.
    Akşama karşı gitme, tana karşı yatma.
    Yüce Allah, gündüzü çalışıp rızk kazanma, geceyi de uyku ve dinlenme zamanı olarak yaratmıştır. Bu sebeple erken kalkıp çalışmalı ve erken yatmalıdır. Yola çıkmak için de en uygun zaman seher vaktidir, her şey görünür olduğundan daha güvenlidir. Gece yolculuk yapmaktan mümkünse kaçınmalıdır; gece yolculuğu hem zor, hem de tehlikelidir.
    Akşamın hayrından sabahın şerri yeğdir (iyidir).
    Elden geldiğince işler akşam ya da gece yapılmamalıdır. Sabah görülmesi daha uygundur. Çünkü gece iş yapmak tehlikelidir. İnsanların en yoğun, yorgun ve dalgın oldukları zaman bu zamandır. Çalışanların hata yapmaları, işi eksik görmeleri, verimsiz olmaları gündüze oranla daha fazla olur. Ayrıca gündüz elde edilebilen imkânlar gece elde edilemez. Bu bakımdan sabahleyin yapılacak iş kusurlu da olsa, akşam yapılacak işten daha iyidir.
    Alacağın olsunda da alakargada olsun.
    İnsanlar kolay kolay borçlu olmak istemezler. Çünkü borç ödemek, özellikle sıkıntıda olanlar için hayli zordur. Bu bakımdan borçlu olmaktansa alacaklı olmak daima iyi görülür. Alınması zor da olsa, borçlu olan ödememek için karşı da koysa, insanın alacaklı olması yine de iyi bir şeydir.
    Alacakla verecek (borç) ödenmez.
    Kimilerine borçlu, kimilerinden de alacaklı olabiliriz. Ne var ki, borcumuza karşılık, alacağımıza güvenip onunla borcumuzu ödeyebileceğimizi düşünmemeliyiz. Böyle yaparsak tedbirsiz hareket etmiş oluruz. Borcumuzun ödenme günü geldiğinde, eğer alacağımız bize ödenmemişse zor durumda kalabiliriz. Bu yüzden borcumuzu, alacağımızla öderiz hesabına gitmek doğru değildir; bu bir tedbirsizliktir.
    Alçak uçan yüce konar, yüce uçan alçak konar.
    İnsanların toplum içindeki yerlerini tutum ve davranışları belli eder. Kimi insan vardır ki alçak gönüllüdür, büyüklük taslamaz, insanların mevkilerine göre tavır takınmaz; işte bu kimseler saygı ve sevgi görür, toplum içinde yükselir. Kimi insan da vardır ki kibirlidir, herkesi küçük görür, üstünlük taslar; bu insan da hiç sevilip sayılmaz, toplum içinde de iyi bir yer edinemez.
    Alçak yerde yatma sel alır, yüksek yerde yatma yel alır.
    İnsan hiçbir işinde aşırılığa kaçmamalı, orta bir yol izlemelidir. Gerek maddî, gerekse manevî yönden kendisine en uygun olanı seçmelidir. Orta bir yol izlemeye yanaşmayan insana hem çok düşük, hem de çok yüksek hayat biçimi zarar verir.
    Alçak yer yiğidi hor gösterir.
    Elindeki imkânları sınırlı olan, basit bir görevde bulunan kimse ne kadar değerli olursa olsun kendini gösteremez; kişiliğini, yeteneğini kanıtlayıp lâyık olduğu yere gelemez. Bu durumda onun önemsiz görülmesine, etkisiz kalmasına, yitip gitmesine sebep olur.
    Al elmaya taş atan çok olur.
    1. Önemli, parlak mevkileri elde etmeye çalışan çok olur. 2. Değerli, güzel ve çekici olan şey herkesin dikkatini çeker. Kimileri onu elde etmeye çalışırken, kimileri de kıskançlığa düşüp onun aleyhinde çalışırlar.
    Alet işler, el övünür.
    İnsan ne iş yaparsa yapsın, ne kadar usta olursa olsun, o iş için gerekli araç-gereç olmadan başarı elde edemez. Durum bu kadar açık olduğu hâlde, araç-gereci bir tarafa atıp kendi ustalığı ile övünmekten geri durmaz insanoğlu.
    Alışmış kudurmuştan beterdir.
    Bir şeye alışkanlık tutkuyu, tutku da tutsaklığı peşinden sürükler. Bir şeye alışkın olan, bir anlamda onun tutsağı olmuştur. Artık onu yöneten alışkanlıklarıdır, kolay kolay bu alışkanlıklardan vazgeçmez. Alışkın olduğu şeyden kopmamak için her yola başvurur, delice davranışlar gösterir.
    Al kaşağıyı gir ahıra, yarası (yağırı) olan gocunsun (gocunur).
    Bir meseleyi halletmek, bir yolsuzluğu soruşturmak, bir haksızlığın önüne geçmek için ne gerekirse yapılıp söylenmelidir. Bu sırada kabahati olan varsın tedirgin olsun, alınıp telâşa kapılsın.
    Allah bir kapıyı kapatırsa ötekini açar.
    İşi büsbütün bozulan, bir çıkmaza düşen insan karamsarlığa kapılıp Yüce Allah`tan umut kesmemelidir. Çünkü Allah rahmetini esirgemez, O`nun rahmeti boldur. Allah hiç umulmadık bir anda bir sebep yaratır ve çare gösterir, bize iyi imkânlar sunar. Yeter ki O`na inanıp güvenelim, O`ndan umut kesmeyelim.
    Allah dağına göre kar verir (verir kışı).
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/50434-atasozleri-sozlugu.html#post102749
    Yüce Allah, her kuluna kaldırabileceği ölçüde yük, sıkıntı verir. Bu kimine az, kimine çoktur. Herkesin dayanabileceği kadardır.
    Allah doğrunun yardımcısıdır.
    Yüce Allah, insanlara neyin eğri, neyin doğru olduğunu kitapları ve peygamberleri vasıtasıyla göstermiştir. Onun yap dediğini yapan, yapma dediğini yapmayan doğru yoldadır. Onun istediklerini yerine getiren, haram kıldığı şeylerden kaçınan, onu bunu aldatmayan, yalan söylemeyen, doğruluktan sapmayan kişiye Allah yardım eder; o kişi her işte başarı sağlar, kötülük görmez, zarara da uğramaz. O hâlde doğruluktan şaşmamalıdır.
    Allah gümüş kapıyı kaparsa altın kapıyı açar.
    İşleri kötü giden kişi Allah`tan umut kesmemelidir. Rahmeti bol olan Yüce Allah, kimseyi rızksız koymaz. Allah`ın bir sebeple bizi içine düştüğümüz kötü durumdan çıkarıp, daha iyi ve güzel bir duruma kavuşturacağına inancımız tam olmalıdır.
    Allah`ın bildiği kuldan saklanmaz.
    Bütün insanlar, yaptıkları her şeyden yaratıcıları olan Allah`a karşı sorumludurlar. Allah, kullarının ne yaptıklarını, ne düşündüklerini ve kalplerinden geçenleri bilir. İnsan, eğer bir suç işlemişse, bu suçundan dolayı önce Allah`tan korkmalı ve utanmalıdır. Çünkü, hiçbir şeyin kendisine gizli olmadığı Allah, onun suç işlediğini biliyordur. Bunu gizlemek, o suçu ortadan kaldırmaz. Öyle ise onu kuldan niçin saklamalıdır?
    Allah kulunu kısmeti ile yaratır.
    Her insan dünyaya rızkı ile gelir. Allah, onu mutlaka bir geçim yoluna ulaştırır; bu yol zor ya da kolay olabilir. Yeter ki insanlar birbirinin rızkına el uzatmasınlar.
    Allah sabırlı kulunu sever.
    Acı, yoksulluk, haksızlık ve hastalık gibi üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan, olacak veya gelecek bir şeyi telâşa kapılmadan bekleme erdemidir sabır. Bu, insanın sahip olabileceği en değerli huylardandır. Böyle kimseler dayanıklı olur, güçlüklere göğüs gerer, kötülükleri kolay savar, sıkıntıları çabuk atlatır. Cenab-ı Hak da böyle kullarını sever. Öyleyse bu sevgiye lâyık olmak için sabırlı olmaya gayret etmeli insan.
    Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin.
    Birine muhtaç olup ondan bir şey istemek, istediğinin yerine gelmediğini görmek insana çok ağır gelir. Bu yüzden bir de hakarete uğramak, hele en yakınından böyle bir tavır görmek insanı kahreder. Bu sebeple “Allah`a, bizi en yakınımıza dahi muhtaç etmesin” diye dua etmeyi bir görev bilir insan.
    Allah`tan umut kesilmez.
    Allah, kendisine inananları güç durumda bırakmaz. En umutsuz anlarında bile bir sebep yaratıp onları sevindirir, işlerini yoluna kor, durumlarını düzeltir. Bu bakımdan Müslümanlar en kötü ve umutsuz durumlarında bile karamsarlığa düşüp yalnızlık korkusuna kapılmazlar. Yüce Allah`ın onlara lütufta bulunacağına, onları koruyacağına gönülden inanırlar.
    Allah uçamayan kuşa alçacık dal verir.
    Kiminin gücü az, kiminin yeteneği sınırlıdır. Allah, bu insanlara da durumlarına göre imkânlar verir; kolaylıklar gösterir; onların da bir hayat düzeni kurmalarına, geçim yolu bulup barınmalarına yardım eder.
    Almadan vermek, Allah`a mahsus (yaraşır).
    Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, ama ihtiyaç sahiplerinin muhtaç olduğu tek varlık, şanı yüce olan Allah`tır. Karşılık beklemeden yardım yapmak sadece ve sadece Allah`a mahsustur. Bu sebeple insanlar yardımlaşırken bir karşılığı gözetirler. Bir şey verirken almaya gereklilik duyarlar. Öyleyse siz başkasına yardımcı olunuz ki, başkası da size yardımcı olsun.
    Almadığın hayvanı kuyruğundan tutma.
    Hiçbir zaman alamayacağın bir mala alacakmış gibi, yapamayacağın bir işe yapacakmış gibi, yanında çalıştıramayacağın bir kişiye çalıştıracakmış gibi yakın ilgi gösterme. Bu, karşı tarafa boş yere umut vermek olur ki, doğru bir hareket değildir.
    Alma mazlumun âhını, çıkar âheste âheste.
    Zalim olma, kötülük yapıp da can yakma. Yoksa mazlumların bedduasını alır, yaptığın kötülüklerin cezasını feci şekilde çekersin.

  4. #4
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Atasözleri sözlüğü

    Altın anahtar her kapıyı açar.
    Para güçlü bir araçtır. Paranın halledemeyeceği, ortadan kaldıramayacağı engel ya da mesele yok gibidir. Çünkü insanlar çıkarlarına, nefislerine düşkündürler. Bu düşkünlük onları zayıf bırakır. Para da bu zayıf insanları kolayca elde eder. Dolayısıyla karşılığını para ile ödediğinizde, insanlar pek çok engeli önünüzden kaldırır; istediğiniz şeyi kolayca elde edersiniz.
    Altın eli bıçak kesmez.
    1. Zengin kişi para ile pek çok meselesini halleder, paranın gücü sebebiyle ona zarar vermek zorlaşır. 2. Hünerli, işinin ehli kimseyi hayat zorlukları kolay kolay etkileyemez. Bir an zorluklar onu sarssa bile, o yılmadan çalışır; işlerini yoluna kor ve hayatını sürdürür.
    Altın eşik, gümüş eşiğe muhtaç olur.
    Ne varlığa, ne makama güvenmemeli; hiç kimseye yukarıdan bakılmamalıdır. Gün gelir insan elindeki varlığı yitirip yoksullaşabilir, bir zamanlar kendisinden daha yoksul olan bir kişiye muhtaç olabilir. Mevkisini de kaybedebilir ve kendisinden daha önce altta olan insanların emrinde çalışmaya mecbur kalabilir.
    Altın yere düşmekle pul olmaz.
    Yetenekli, dürüst ve değerli bir kişi bulunduğu yüksek yeri (makam-mevki) yitirip önemsiz bir yerde bulunmak zorunda kalsa bile değerinden bir şey kaybetmez.
    Altı olur, yedi olur, hep Allah`ın dediği olur.
    İnsanoğlu ne tür hesaplar ve plânlar yaparsa yapsın, ne tür ihtimalleri göz önüne alırsa alsın, sonuçta Allah ne dilemişse o olur. Bunun için “takdir, tedbiri bozar” demişlerdir.
    Aman diyene kılıç kalkmaz (Eğilen baş kesilmez).
    Yiğitliğinize, mertliğinize güvenerek teslim olan kişi size sığınıyor; canının da sizin tarafınızdan korunmasını istiyor demektir. Böyle bir durumda ona kötülük yapmak ya da onu öldürmek doğru değildir. Aksi bir tavır insanlık dışı bir hareket olur, meğer ki sığınan kişi düşman bile olsa.
    Ana evlâdını atmış, yar başında tutmuş.
    Biliriz ki, çocuğu en fazla seven, ona en fazla emeği geçen, onu en fazla koruyan, onunla en fazla bütünleşen genellikle annedir. Bu sebeple ona ne kadar kızarsa kızsın, ondan ne kadar nefret ederse etsin, bu durumunu devamlı sürdürmesi düşünülemez. Çocuğun tehlikeye düştüğü bir anda, annelik içgüdüleri harekete geçer ve onu korumaya çalışır.
    Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz.
    Şehirler içinde Bağdat öteden beri güzel, önemli ve gözde şehirlerden biridir. İnsanı kendine çeken, pek çok şehirde bulunmayan özelliklere sahiptir. Annenin de diğer insanlar içinde ayrıcalıklı bir yeri vardır. Onun kadar çocuğunu seven, çocuğuna gönülden bağlı bir yakın, bir dost yoktur insanlar içinde. Ne zaman başımız dara düşse hemen o koşar, elimizden tutmaya o çalışır.
    Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
    Kimi meseleleri üstü kapalı, bazı ipuçları vererek şöyle bir anlatmak zorunluluğu hasıl olur. Anlayışlı kimseler bu tür konuşmadan ne denmek istendiğini kolayca anlarlar. Ama kavrayışı kıt kimseler ne kadar açık anlatılırsa anlatılsın, ne kadar tekrar edilirse edilsin ne denmek istendiğini bir türlü anlayamazlar.
    Araba devrilince (teker kırılınca) yol gösteren çok olur.
    İnsanlar her nedense her şey olup bittikten, işler bozulduktan, ortaya kötü bir sonuç çıktıktan sonra “niçin böyle yaptın, şöyle yapsaydın, bu yolu tutmalıydın” gibi sözler söylemeyi alışkanlık edinmişlerdir. Önemli olan yapma biçimindeki yanlışlığı, tutulan yoldaki tehlikeyi önceden görmek ve uyarıda bulunmaktır.
    Araba ile tavşan avlanmaz.
    Hemen her iş ayrı bir araç, yol ve yöntemi gerekli kılar. Başarıya ulaşılmak isteniyorsa o iş için uygun olanlar seçilmelidir. Eğer bunun dışına çıkılırsa başarıdan söz edilemez.
    Arabanın ön tekeri nereden geçerse arka tekeri de oradan geçer.
    1. Büyükler nasıl bir davranış veya yaşayış yolu tutmuşlarsa çocuklar da onları taklit eder, onların izinden gider. 2. Yönetenlerin tavır biçimi, zamanla yönetilenlere geçer.
    Ar dünyası değil kâr dünyası.
    1. Yaptığı iş eğer namusuna dokunmuyor, onurunu zedelemiyorsa geçim için şu ya da bu işi yapmalı insan; utanıp sıkılmadan para kazanmalıdır. 2. Kimi insanlar vardır ki, namus ve onur denen değerleri bir tarafa fırlatmış, çıkar için her türlü işi yapmaktadırlar.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/50434-atasozleri-sozlugu.html#post102750
    Arı bal alacak çiçeği bilir.
    Bazı kimseler, açıkgöz insanlar ve işinin uzmanı olanlar, çıkar sağlayabilecekleri, kazanç elde edecekleri yerleri gayet iyi bilirler.
    Arı, kızdıranı sokar.
    Hiçbir insan durup dururken çoklukla birinin canını yakmaz. Kişi ancak kendisini kızdırıp bunaltana, sataşıp ilişene, kötülük yapana karşı ister istemez eyleme geçer; saldırır ve zarar verir.
    Arık öküze bıçak çalınmaz.
    Güçsüz, zayıf, kendisini zor ayakta tutan kimselerden yararlanmaya çalışmak, onlara eziyet edip çile çektirmek doğru değildir; bu yiğitliğin ve insanlığın şaşına yakışmaz.
    Arpa eken buğday biçmez.
    1. Kötü bir davranışta bulunan insan iyilik göremez. 2. Yapmaya çalıştığı işin üzerinde lâyıkıyla durmayan ondan iyi sonuç alamaz.
    Arsızın yüzüne tükürmüşler, “yağmur yağıyor” demiş.
    Arsız insan kişiliğini, saygınlığını, utanma duygusunu yitirmiş insandır. Dolayısıyla o ne kadar ağır hareket görse, söz işitse yine de aldırış etmez; pişkinliğe vurup iyi bile karşılar.
    Arslan yatağından (yattığı yerden) bellidir (belli olur).
    İnsanların kişilikleri ile sürekli bulundukları yerler arasında bir özdeşlik kurmak mümkündür. Bir kimsenin kişiliği çalıştığı iş yerinin niteliğinden; yatıp kalktığı evin temizliğinden, düzeninden anlaşılır.
    Asil azmaz, bal kokmaz (kokarsa yağ kokar, çünkü aslı ayrandır).
    Kendine has özellikleri bulunan bir nesne ne denli biçim değiştirirse değiştirsin, aslî özelliğini yitirmez. Bu durum insan için de söz konusudur. Soylu bir aileden gelen insanlar ne denli büyük bir sarsıntı geçirirlerse geçirsinler, bayağı bir duruma düşüp yozlaşmazlar; soyluluklarını yitirmezler. Ama mayalarında kötülük, noksanlık bulunan kimseler için böyle bir şeyden söz edilemez; onlar eninde sonunda bir açık verirler, olumsuz yanlarını dışa vururlar.
    Aslını inkâr eden (saklayan) haramzadedir.
    Bir insan çarpık bir ailenin üyesi olabilir; yoksul, eğitim görmemiş kaba bir aileden gelebilir. Bu durumunu birilerinden saklamak ve onlara karşı bir utanç kaynağı olarak görmek son derece yanlıştır. Çünkü insan, böyle bir aileden gelmekle değersiz olamaz. Kendisini değerli ya da değersiz kılmak kendi elindedir. Böyle bir tavrı da ancak zayıf karakterli insanlar gösterebilir ya da bu tavır ancak piçlere yaraşır.
    Âşığa Bağdat sorulmaz (ırak değildir).
    Kim ki bir şeyi elde etmek ister, ona taşkın bir kavuşma isteğiyle yanıp tutuşur, o kimseye zor şartlar ağır gelmez; o, her türlü çabayı gösterir; her türlü fedakârlığa katlanır.
    Âşık âlemi kör, dört yanını duvar sanır.
    Aşk duygusuyla dolup taşan kişi, bu derin sevginin etkisiyle ne yaptığını bilemez; hoşa gitmeyecek davranışlarda bulunur, sanki bilincini kaybetmiş gibidir; yapıp ettiklerini kimse bilmez, görmez ve söylediklerini kimse işitmez sanır.
    Aşını, eşini, işini bil.
    Doğru, düzgün, sağlıklı, mutlu ve verimli bir hayat mı yaşamak istiyorsun? O hâlde yiyeceğine dikkat et, temiz ve helâl ye. Eşini ve arkadaşını iyi seç, kötülerden uzak dur. Bir iş edin, edindiğin işe sahip çık, onu lâyıkıyla yap.
    Aş taşınca kepçeye paha olmaz.
    Kimi değersiz görülen, bir kenara atılmış bulunan araçlar bir zaman gelir gerekli olurlar; bir zararı önlemeye yararlar. İşte o zaman değerleri birden bire artar, kıymet biçilemez olurlar.
    At, adımına göre değil, adamına göre yürür.
    Bir atın yürümesi ya da koşması, doğrudan sırtındaki binicisinin yönetimine bağlıdır; binici ne isterse onu yapar; koşar, durur ya da yavaş gider. Bir işin akışı da böyledir. İşin sonucu, verimli yahut verimsiz oluşu, o işi yapanın bilgi, beceri çaba ve tutumuna bağlıdır.
    Ata eyer gerek, eyere er gerek.
    Çıplak ata binmek oldukça zordur. Ata binmeyi kolaylaştıran eyerdir. Ancak bu yeterli değildir. Atın üzerinde oturacak kimse eyerin hakkını vermeli ve başarılı olmalıdır. Bunu da ancak yiğit olan yapar. Bir iş için de durum bundan farklı değildir. Yapılan işten verim alınmak isteniyorsa, önce işte kullanılacak araçlar sağlanmalı; sonra da iş ve araçlar işini iyi bilen, bunları kullanabilecek birine teslim edilmelidir.
    Atanın (babanın) sanatı oğula mirastır.
    Çocuklar küçük yaşlarda öncelikle babalarının yaptıkları işlerle ilgilenirler. Babanın oğulla yakın ilişkisi, çocuğun giderek babasının yaptığı işi öğrenmesine yol açar. Baba da bunun için özel bir çaba sarf etmişse, çocukta, bu işi öğrenme yolu kalıcı olur. Büyüyünce kendisi de bu sanatla uğraşır, geçimini bu yolla sağlamaya çalışır.
    Atasını tanımayan Allah`ını tanımaz.
    Ana-babaya değer vermek, onlara saygı-sevgi göstermek, onlara dar günlerinde yardımcı olmak, onlara “öf” bile dememek Yüce Allah`ın buyruklarındandır. Bu buyruklara itaat etmeyen, ana-babaya gerekli ilgiyi göstermeyen, onlara karşı gelen bir kimse Allah`a da karşı geliyor demektir.
    At binenin (iş bilenin), kılıç kuşananın.
    1. Kim ki bir işi beceriyor, bir şeyi kullanıyor, bir şeyden gerektiği gibi faydalanıyor, o şeye sahip olmalıdır; en uygunu, yakışanı da budur. 2. Kim ki başkasının yararlanmadığı, yararlanmasını bilmediği bir şeyi elinde tutuyor ve ondan yararlanıyorsa, o şey, mal sahibinden çok onun sayılır.
    At binicisini tanır (bilir).
    Emir altında çalışan kişi, kendisini yönetenin işten anlayıp anlamadığını, ne isteyip istemediğini, hangi olay karşısında nasıl tavır takındığını bilir; işini de ona göre yapar ve yürütür.
    Ateş düştüğü yeri yakar.
    Bir felâket ya da üzücü olay gerçek anlamda ona uğrayana, yalnızca ilgili kimselere acı verir; onların yüreklerini yakar. Başkalarının, uzak kimselerin duydukları acı, gösterdikleri üzüntü ise yüzeyseldir; kalıcı değil, gelip geçicidir.
    Ateşle barut bir yerde durmaz.
    Bir arada bulunmaları çok tehlikeli görülen şeyler birbirinden uzak bir yerde tutulmalıdırlar.
    Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
    Bir olay ya da durumun varlığı, gerçekten ortada olup olmadığı, belirtisinin görülmesiyle anlaşılacak bir şeydir. Eğer meydanda bir belirti varsa, olay veya durum da var demektir.
    Atılan ok geri dönmez.
    Kimi zaman iyi düşünüp taşınmadan, olacakları hesaplamadan bazı eylemlere girişir ve sonuçta pişman olur insan. O anda ilk durumuna dönmek ister ama bu mümkün değildir. Çünkü olan olmuş, iş işten geçmiştir çoktan.
    Atın bahtsızı arabaya düşer.
    Kimi değerli, yetenekli ama talihsiz kimseler, kişiliklerine uymayan kötü ve bayağı işlerde çalıştırılır; görevlere itilir.
    Atın ölümü arpadan olsun.
    Bir şeye tutkun olan, bir şeyin uzun süre yokluğunu çeken kimi kişiler, kendilerine zarar vereceğini bile bile o şeyi kullanmaktan çekinmezler ve şöyle düşünürler: “Sevdiğim şeye özlem duyarak yaşamaktansa, onu çokça (aşırı ölçüde) kullanıp (yiyip) hasta olayım; hatta öleyim.”
    Atın ürkeği, yiğidin korkağı.
    1. Yiğit de, at da doğacak bir tehlikeye karşı hep tetikte bulunmalı; uyanık davranıp duyarlı olmalıdır. 2. Atın da, yiğidin de korkağından kaçınmalı; onlardan hayır gelmez.
    Atlar nallanırken kurbağa ayağını uzatmaz.
    Meydanda olan şu ki, insana değer, nitelik ve kişiliğine göre davranılır; iş verilir. Bu bakımdan kişi başkalarını ilgilendiren konularda ortaya atılmamalıdır. Ayrıca, değersiz bir kimse de kıymetli ve nitelikli kişilere gösterilen ilgiyi ne beklemeli, ne de ummalıdır.
    Atlasa kıl yapışmaz.
    Dürüst, temiz, kötülükten uzak, işinde başarılı kimseler hakkında söylenen karalayıcı sözler, yapılan iftiralar havada kalır; boşuna söylenmiş olur, onlara bu sözlerin mazarratı bulaşmaz.
    At ölür, itlere bayram olur.
    Kimi yararlı, kıymetli, şahsiyet sahibi kimselerin ölmesi; bulunduğu görevden ayrılması ya da alınması kimi çıkarcı, kıskanç ve aşağılık kimselerin işine gelir; onların sevinmesine yol açar.
    At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.
    Dünyadaki her canlı gibi at da ölümlüdür. Günü gelince o da bu dünyadan ayrılır. Ama onun koştuğu, gezdiği meydan onunla gitmez; kendisinden sonrakilere kalır ve onu hatırlatır. İnsan için de durum atınkinden farklı değildir. O da ölümlüdür. Doğacak, yaşayacak ve ölecektir. Ne var ki, bu dünyadan ayrılırken bıraktığı izler sürüp gidecektir. İnsanlar bu dünyada bu izleriyle anılacaklardır. Önemli olan dünya hayatında iyi bir iz (nam) bırakmak ve rahmetle anılmaktır. Bu bakımdan kişi daha yaşarken adını yaşatacak iyi işler yapmalıdır. Unutulmamalıdır ki, yaşarken iyi işler yapan, iyi eserler bırakan kişiler öldükten sonra da unutulmazlar; onları tanıtan eserleriyle de gelecek kuşaklara taşınırlar.
    At sahibine (biniciye) göre eşer (kişner).
    Yönetilen veya buyruk altında çalışan kişi, tutumunu ya da çalışmasını yöneticisinin tavrına göre ayarlar. Bu sebeple yönetilen değil yöneten, çalışan değil çalıştırıcı daha önemlidir.
    At yiğidin yoldaşıdır.
    Çok açık olarak bilinen bir şey ki, göçebe bir millet olan Türkler için at, savaşta ya da barışta candan bir dosttur. Hemen her saati onunla geçer. At, Türkler için soyluluğun, yiğitliğin, vefakârlığın, yararlılığın ve inceliğin bir sembolüdür. Silâhsız er düşünülemediği gibi, atsız er de düşünülmemiştir. Dolayısıyla at, Türk`ün edebiyatına girmiş ve önemli bir motif oluşturmuştur. At hakkında şiir, menkıbe, masal, atasözü söylenmiş; risaleler kaleme alınmış, âdeta ona insan gibi muamele edilmiştir.
    Ava gelmez kuş olmaz, başa gelmez iş olmaz.
    Uçsuz bucaksız gökyüzünde uçan, istediği yere ulaşabilen kuşlar bile avlanmak tehlikesinden kurtulamazlar. Hele usta avcılar da varsa tehlike daha da artar. İnsanlar da benzer biçimde tehlikelerden uzak değillerdir. Hiç ummadıkları çeşitli felâketlerle karşılaşabilir, dert ve sıkıntılara düşebilirler. İnsan kendini ne kadar güvenlik alanına çekmeye çalışırsa çalışsın dert, sıkıntı, tehlike, kaza ve türlü işlerden yakasını kurtaramaz.
    Ava giden avlanır.
    Bir çıkar sağlamak için birilerine tuzak kuran, onları aldatan, onlara zarar vermeye çalışan kimse, yapmaya çalıştığı kötülüğe kendisi düşer; zarara uğrar.
    Av avlayanın, kemer bağlayanın.
    Bir uğraş vererek bir şeyi ele geçiren kimse, onu hak eder; o, onundur. Doğrusu ve yakışık alanı da budur. Aksini düşünmek yanlıştır. Bunun yanında, bir şey, onu kullanmasını becerip faydalanmasını bilenindir.
    Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.
    Kimi becerikli, iyi huylu kadınlar vardır ki, yoksulluk içinde bile olsa onlar eve bir çeki düzen verir; temiz tutar, evi yaşanacak hâle getirirler; içten, samimî davranışlarıyla yuvalarını mutlulukla doldururlar. Kimi kadınlar da vardır ki, huysuzlukları, beceriksizlikleri, kötü davranışlarıyla ailenin düzenini ve mutluluğunu bozarlar. Bolluk içinde bile olsalar, onların tertipsizlikleri, düzensizlikleri, beceriksizlikleri yüzünden ailede huzur kalmaz; onların bu tabiatları yüzünden aile kötüye gider, perişan olur ve sonunda yıkılır.
    Ayağa değmedik taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz.
    Hayat öyle pürüzsüz, gailesiz değildir. İnsanoğlu yaşadığı hayat süresince çeşitli engeller, güçlükler ve olaylarla karşılaşır. Sıkıntılara, çeşitli felâketlere uğrar. Kimi zaman tersi de olmaz değildir, rahata ve mutluluğa da kavuşur.
    Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin.
    Sağlıklı olmak, türlü hastalıklardan korunmak için ayağı sıcak, başı da serin tutmak oldukça faydalıdır. Beden sağlığımızı düşündüğümüz gibi ruh sağlığımızı da düşünmek zorundayız. Bunun için de her sorunu dert etmemeli, olur olmaz şeylere üzülmemeliyiz; sabırlı ve geniş gönüllü olmalı, rahat hareket etmeliyiz.
    Ayağını yorganına göre uzat.
    Dengeli yaşamak isteyen insan mutlaka gelirini, giderine göre ayarlamalıdır. Harcamalar geliri aşmamalı, imkânlar zorlanmamalıdır. Aksine bir hareket bütçeyi sarsar, dengeyi bozar, insanı sıkıntıya sokup rahatsız eder.
    Ayağı yürüten baştır.
    Bedensel hareketlerimizin tümü beynin bulunduğu kafaya bağlıdır, kafaya göre bir yön tutar ve gelişir. Bunun gibi bir işçinin verimli iş yapmasını, bir toplumun dirlik düzenlik içinde yol tutmasını da başta bulunan yöneticiler sağlar.
    Ayı görmeden bayram etme.
    Müslümanlar Ramazan orucuna gökte hilâli (ay`ı) görünce başlarlar; oruç bitince, yani bir ay sonra yine gökte hilâli görünce bayram ederler. Ayı görme işi de son derece dikkat isteyen bir iştir. İnsanlar ayı görmeden nasıl bayram yapamıyorlarsa, sen de bir iş gerçekleşmeden ona oldu gözü ile bakıp de sevinme; dikkatli ol, ola ki bir sebep yüzünden iş gerçekleşmeyebilir, üzülebilirsin.
    Ayıpsız yâr (dost) arayan, yârsız (dostsuz) kalır.
    Hemen her şeyin, her insanın bir kusuru, bir eksiği vardır. Hatasız kul olmaz. Dolayısıyla insanın mükemmel bir dost, arkadaş ve sevgili aramaya çalışması boşunadır. Böyle bir dost bulamayacağı gibi, dostsuz kalması da mümkündür. Bu bakımdan insan bir şey elde etmek, bir dost bulmak istiyorsa onları kusurları ile kabul etmeye hazır olmalıdır.
    Ay ışığında ceviz silkilmez.
    Bir işten iyi, verimli bir sonuç alınmak isteniyorsa, o işin şartları da, araçları da yeterli ve uygun olmalıdır. Aksi takdirde kötü bir sonuçla karşı karşıya kalması mukadder olur.
    Aza demişler: “Nereye?”, “Çoğun yanına” demiş.
    Çok, her zaman azdan daha baskın çıkar. Bu bakımdan genellikle her şeyin azı, çoğa boyun eğer; yahut az, çoğa uyar. Büyük sermaye, küçük sermayeye fırsat vermez; onu idare eder. Bir toplumda çoğun oyu, azın oyunu geçersiz kılar; dolayısıyla az oy sahipleri, çok oy sahiplerine uymak zorunda kalırlar.
    Aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz.
    Kim ki elindekinden hoşnut olmuyor, onu yeter bulmuyor, onunla yetinmiyor, daha fazlasını istiyor ve onu hor görüp geri çeviriyorsa büyük bir hata işliyor demektir. Çünkü çoklar, azların (küçük şeylerin) birikmesiyle meydana gelir. Küçük şeylere sahip çıkmayan, onların birikmesiyle olmuş olan çoğu da kaybetmiş sayılır.
    Azıcık aşım, kaygısız (ağrısız) başım.
    Aralıksız çalışarak, çeşitli sıkıntılara katlanarak, amansız zorluklara göğüs gererek zenginlere özgü bir hayat yaşamaktansa, didişmelerden ve çekişmelerden uzak, gösterişsiz ve sakin bir hayat sürmek daha yeğdir.
    Az söyle, çok dinle.
    Dinlemek, öğrenmenin güzel bir yoludur. Kulak vererek dinleyen insan pek çok şey öğrenebilir. Oysa çok konuşan insanda yanılma payı (özellikle bilmediği konularda) çok olur, hata yapma ihtimalî de artar. Ayrıca kişi yanlış ve çok konuşmalarıyla çevresindekileri rahatsız da edebilir.
    Az tamah çok ziyan getirir.
    Elindekiyle yetinmeyen, daha fazlasını isteyen, isteklerine kavuşmak için çeşitli yollara başvuran insan, bu tutumundan ötürü zarara uğrar. Çünkü aç gözlülüğün sebebiyle ihtiyatsız davranmış ve tehlikenin içine düşmüştür. Bu gibi kişiler kimi zaman ellerindekileri de kaybederler.
    Az veren candan, çok veren maldan.
    Varolalı beri insan, insanın yardımına ihtiyaç duymuştur. Bu bakımdan ihtiyaç sahibine yardımda bulunmak bir insanlık görevi hâline gelmiştir. Kimi yoksul kimseler birilerine yardım ya da armağan olarak bir şey verirlerse (küçük de olsa) bu onlar için bir fedakârlıktır. Çünkü verdikleri şeyden kendilerinde de yok denecek kadar az bulunmaktadır. Dolayısıyla yardımları ya da armağanları yürekten, içten ve candandır. Bunun yanında zengin olanın yapacağı yardım, fakirin yaptığı yardımdan daha fazla olabilir. Ancak bu onun için fedakârlık sayılmaz. Çünkü ihtiyacından fazla olan malından vermiştir. Dolayısıyla verdiği malın yoksulluğunu çekmiyordur o.

  5. #5
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Atasözleri sözlüğü

    B

    Baba koruk yer, oğlunun dişi kamaşır.
    Baba mirası yanan mum gibidir.
    Baba oğula bir bağ bağışlamış, oğul babaya bir cıngıl üzüm vermemiş.
    Baban bana öğüt verirken, ben inek gözünde kırk sinek saydım.
    Babası ölen bey, anası ölen kadın olur.
    Bağ dua değil, çapa dua ister.
    Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun.
    Bağa gir izin olsunki, yemeye yüzün ola.
    Bağlı aslana tavşan bile hücum eder.
    Baht olmayınca başa, ne kuruda biter, nede yaşta.
    Bakacağın yüze sıçma, sıçacağın yüze bakma.
    Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur.
    Bakkal ölenin borcunu, diriye ödettirir.,
    Bakmadan usta olunsaydı, kediler kasap olurdu.
    Bal döksen yalanır.
    Bal olan yerde sinek de bulunur.
    Bal tutan parmağını yalar.
    Bal, bal demekle ağız tatlanmaz
    Balı parmağı uzun olan değil, kısmeti olan yer.
    Bana benden olur, her ne olursa, başım rahat bulur, dilim durursa.
    Barışta ter dökmeyen savaşta kan döker.
    Baskın basanındır.
    Baskısız yongayı yel alır.
    Bastığın yer bayram olsun.
    Baş başa, baş da padişaha bağlıdır.
    Baş nereye giderse, oyak oradadır.
    Başıma uymayan takke elin olsun.
    Başındaki fese bak, girdiği kümese bak.
    Başını ecemi berbere teslim eden, cebinde pamuk eksik etmesin.
    Başsız evin köpeği çok havlar.
    Bazen inek, erkek; bazen de dişi doğurur
    Bedava sirke baldan tatlıdır.
    Bekâr gözü ile kız alınmaz.
    Bekâra karı boşamak kolay gelir.
    Beleş peynir fare kapanında bulunur.
    Belli düşman, gizli dosttan yeğdir.
    Benden sana öğüt, ununu elinle öğüt.
    Benim adım Hıdır, elimden gelen budur.
    Benim sakalım tutuştu, sen sigara yakmak istersin.
    Besle kargayı oysun gözünü.
    Besledik büyüttük danayı, şimdi tanımaz oldu anayı, babayı.
    Beş kuruşluk fener o kadar yanar.
    Beş parmağın beşi bir değildir.
    Beyaz saç, aklın değil yaşın işaretidir.
    Bıçak sapını kesmez.
    Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez.
    Bilğisiz insan meyvesiz ağaca benzer.
    Bilinmedik iş ya karın ağrıtır ya baş.
    Bilmediği beş vakit namaz, bilirde yanına varmaz.
    Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıptır.
    Bin bilsen de bir bilene danış.
    Bin ölçüp bir biçmeli.
    Binde bir gelinen yere gül döşerler, her gün gelinen yere kül döşerler.
    Bir adamın adı çıkacağına, canı çıksın.
    Bir ağaçta gül de biter, diken de.
    Bir ağaçtan, oklukta çıkar boklukta.
    Bir ağızdan çıkan, bin ağza yayılır.
    Bir bulutla kış gelmez.
    Bir dalın gölgesinde bin koyun eğlenir
    Bir dirhem et, bin ayıp örter.
    Bir elin nesi var, iki elin sesi var.
    Bir elin verdiğini, öbür elin duymasın.
    Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.
    Bir işe başlamak, bitirmenin yarısıdır.
    Bir koyun başı pişinceye kadar, kırk kuzu başı pişer.
    Bir koyundan iki post olmaz.
    Bir musibet bin nasihatten iyidir.
    Bir nalına vurur, bir mıhına.
    Bir yerim diyenden birde yemem diyenden kork.
    Bir yiğit kırk yılda meydana gelir.
    Biri eşikte, biri beşikte.
    Birlikten kuvet doğar.
    Bitli baklanın kör alıcısı olur.
    Bize gelince yiyip içelim, size gelince gülüp gecelim.
    Boğulursan büyük suda (denizde) boğul.
    Borcun iyisi vermek, derdin iyisi ölmektir.
    Borç yiğidin kamçısıdır.
    Boş duranı Allah’da sevmez kuluda.
    Boşboğazı cehenneme atmışlar, ‘odun yaş’ diye bağırmış.
    Boşboğazın sigarası yanmaz.
    Bugün bana ise yarın sana.
    Bugünkü işini yarına bırakma.
    Bugünkü tavuk, yârinki kazdan iyidir.
    Bülbülü altın kafese koymuşlar “vatanım” demiş.
    Bülbülün çektiği; dili belasıdır.
    Büyük ekmek, büyük bezeden olur.
    Büyük lokma ye, büyük söz söyleme.
    Büyük zekalar birlikte düşünürler.

    Baba koruk (ekşi elma, erik) yer, oğlunun dişi kamaşır.
    Bir babanın yaptığı kötü iş, sürekli tekrarladığı uygunsuz hareketler her nedense aileye yüklenmeye çalışılır. Toplum içinde de bunun sıkıntısını en çok, çocuk çeker; en çok o, güç duruma düşer.

  6. #6
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Atasözleri sözlüğü

    Baba malı tez tükenir, evlât gerek kazana.
    Çoklukla insanlar bir emek vererek kazanmadıkları malın değerini pek bilmezler, meğer ki bu baba malı ola. Babadan kalan mal, mülk ya da para hazır olduğu, değeri de pek bilinmediği için kolay ve çabuk harcanır; tez biter. Bu bakımdan babadan kalan mirasa güvenip çalışmamak, bir kazanç yolu tutmamak son derece sakıncalıdır. Kişilik sahibi olan kimse ise baba malına güvenmez, alın teri dökerek kazanmaya çalışır, kazandığının değerini de bilir, ona sahip çıkar, dolayısıyla onu dikkatle harcar.

    Baca eğri de olsa duman doğru çıkar.
    Dürüst, doğru, iyi ve güzel vasıflarını doğuştan getiren insan, ne denli bozuk, elverişsiz ortamlarda bulunursa bulunsun niteliklerini kaybetmeyip korur. Bu durum nesneler için de geçerlidir.

    Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun (Bağda izin olsun, üzüm yemeye yüzün olsun).
    Bir bağın bağ olması için gereken bakım gösterilmelidir. Üzümler zamanında budanmalı, gübrelenmeli, çapalanmalı ve sulanmalıdır. Bu yapılmazsa o bağdan istenilen üzüm alınamaz. Bu da bize gösteriyor ki emekle üzüm arasında sıkı bir ilişki var. Bir kişi bir şeyden verim bekliyor, fayda temin etmek istiyorsa gereken çabayı göstermeli; gerekli harcamalardan kaçmamalı, o şeye iyi bakmalıdır. Aksi takdirde o şeyden yararlanmaya yüzü olmaz.

    Bağla atını, ısmarla Hakk`a.
    Hayvanların bir yerde durmaları isteniyorsa onları mutlaka bağlamak gerekir. Bu durum at için de geçerlidir. Eğer onu başı boş bırakırsak oradan uzaklaşıp kaybolabilir, başına türlü hâl gelebilir. Bunun gibi pek çok şeyde önce tedbir alınmalı, sonra da Allah`a havale etmeliyiz. Kısacası önce tedbir, sonra tevekkül her işte kural olmalıdır.

    Bağlı koyun yerinde otlar.
    Nasıl ki bağlı koyun, bağlı olduğu ipin izin verdiği sınırların dışına çıkıp otlayamıyorsa, kimi insanlar da ellerinde olan imkânın dışına çıkıp iş göremezler; ellerindeki imkân ne kadarsa o kadar başarılı olurlar. Fazla imkânlara kavuşmak, becerikli insanların daha verimli ve başarılı olmalarına kapı aralar. Bu sebeple onlara gerekli olan imkân ve fırsat verilmelidir.

    Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur.
    İster bağ, ister iş yeri, isterse bir eşya olsun, ona gerekli bakımı gösterirsek beklediğimiz faydaya kavuşuruz. Bir bağa bakmaz, onu çapalamaz, budamasını yapmaz, yabancı otlardan temizlemez ve gübrelemezsek bir zaman sonra onu dağa, verimsiz bir yere dönmüş görebiliriz. Bakımı olmayan bir iş yeri, bir eşya için de durum bundan farklı değildir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/50434-atasozleri-sozlugu.html#post102752
    Bakımdan uzak tutulmuş bir iş yerinde düzen gözetilmezse aksaklıklar giderek büyür, önü alınamaz olur, sonunda iş yeri iflasın eşiğine gelebilir. Bir eşyanın bozuk, kırık, eksik bir yanı yerinde ve zamanında giderilmezse, o eşya bir süre sonra kullanılamayacak hâle gelir. Unutulmamalıdır ki, bakılan ve onarılan şeyler ancak yararlanılacak şeyler olarak ortada kalır.

    Bakmakla usta olunsa, köpekler (kediler) kasap olurdu.
    Öğrenmenin esası denemeye ve yapmaya dayanır. Bir şey, başkasının yaptığı işe bakılarak öğrenilemez. Eğer bilgi ve becerinin de kazanılmasının yapmaya dayandığı düşünülürse, bir işin öğrenilmesinin seyretmeye değil, bizzat denemeye ve o iş üzerinde çalışmaya bağlı olduğu daha açıkça görülür. Ustalık da ancak böyle elde edilir.

    Bal bal demekle ağız tatlanmaz.
    Bir şeyin yalnızca adını etmekle, onun hakkında tatlı sözler söylemekle o şeye kavuşulmaz. Önemli olan gerekli girişimlerde bulunup onu ele geçirmek için uğraş vermektir.
    Balık ağa girdikten sonra aklı başına gelir.
    Çoklukla düşünüp taşınmadan, olacakları hesaplamadan işe kalkışan insan, bu ihtiyatsızlığı sebebiyle bir felâkete düştükten sonra aklını başına toplar; kendine gelip uyanır. Ama dövünmesi, çırpınması bir fayda vermez; çünkü iş işten geçmiş olur.

    Balık baştan avlanır.
    Bir yeri yöneten oraya hâkim demektir. Eğer bir yeri ele geçirmek istiyorsan, oranın hâkimi olan yöneticileri ele geçirmen yeter.

    Balık baştan kokar.
    Gerek bir aile, gerek bir topluluk ve gerekse bir ülkede baştaki yöneticilerin niyetleri ve tutumları bozuksa o yerdeki her şey de bozuk ve düzensiz olur. Ortada değerini koruyan bir şey kalmaz.
    Balın olsun tek, sinek Bağdat`tan gelir.
    1. Yeter ki malın, mülkün ve paran olsun; ondan faydalanmak isteyen pek çok kimse olduğuna, hatta bunlardan kimilerinin çok uzaklardan geldiğine bile şahit olacaksın. 2. Kıymetli bir malın mı var? Kaygılanma, onun müşterisi eninde sonunda mutlaka çıkıp gelir.

    Balta değmedik (girmedik) ağaç (orman) olmaz.
    Hayat öyle çetrefilli bir yoldur ki, zorluk, felâket ve acılarla karşılaşmayan, bir zarar görmeyen kimse yoktur.

    Bal tutan parmağını yalar.
    Başkalarına yararı dokunan yerlerde çalışan, onlara iyi ve güzel şeyleri sunmakla görevli bulunan kimse, ürettiğinden ya da dağıttığından kendisi de faydalanır. Genellikle bu tutum da hoş görülmeye çalışılır. Çünkü o görevi yapan bunu hak ediyor kanaati yaygın hâle gelmiştir.

    Bana benden her ne olursa, başım rahat bulur dilim susarsa.
    1. Hemen her kişi kendi geleceğini kendisi hazırlar. Kendisine gelecek zararların ya da faydaların tümü onun tutumuna bağlıdır, her şeyin sorumlusu o olur. 2. Ne söylediğini bilmeyen, sözlerinin onu nereye ulaştıracağını hesap etmeyen, lüzumsuz ve çok konuşan kimse, dili yüzünden çeşitli zararlara uğrar. Aksine diline bir çeki düzen veren, susmasını bilen ve ancak gerektiği yerde konuşan kimseler bu belâlardan uzak olur.

    Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.
    Bazı bencil, çıkarcı kimseler vardır ki, onlar, sırf kendilerine zarar vermiyor diye kötülük yapan kimselere engel olmazlar. Onların başkalarına kötülük yapmalarına, bu kötülüklerinin bütün bir toplumu zarara uğratmalarına ses dahi çıkarmazlar; onlara dokunmamaya çalışırlar. Oysa bu tavır son derece yanlıştır. Yalnız kendimizi değil, toplumun diğer bireylerini de düşünmek zorundayız. Bana ne demek, nemelâzımcı olmak toplumun dirlik ve düzenliğini temelden bozacak bir harekete yol açar.

    Baskın basanındır.
    Kim ki savaşta düşmanını gafil avlayıp fırsat vermeden hücum ederse, zaferi elde eder; savaşı kazanır.
    Baskısız (çivisiz) yongayı (tahtayı) yel (el) alır, sahipsiz tarlayı sel alır.
    1. İyi korunmayan araç ve gereçler çabuk yıpranır; sahiplenilmeyen mallar elden gider, onlara başkaları sahip çıkar. 2. Çocukların ya da gençlerin denetimini ve gözetimini iyi yapmalı; aksi takdirde onlar kötü yollara düşebilir, zararlı alışkanlıkların tutsağı olabilirler. Bunların yanında aile ile bağları kopup ilişkileri tamamen kesilebilir.

    Başa gelen çekilir.
    Ne kadar istersek isteyelim kimi felâketleri, kötü durumları önleyemeyiz; üstümüze çöken acılara katlanmaktan başka bir şey gelmez elimizden. Bu durumda yapılacak tek şey sabırlı olmak, sıkıntılara katlanmayı bilmektir.

    Başa gelmeyince bilinmez.
    İnsan başkalarının uğradığı felâketlerin, dertlerin ne denli acı olduğunu gerektiği gibi idrak edemez. Ne zaman ki benzer bir olayla karşılaşır ve acıyı tadar, işte o zaman anlar.

    Baş başa bağlı, baş da şeriata.
    Bulunduğumuz yerdeki yöneticiler, bir üst yöneticiye; üst yönetici ise en üst yöneticiye; o da şeriata, yani Cenab-ı Hakk`ın koymuş olduğu kanunlara bağlıdır. İnsanların başına buyruk hareket etmeleri böylelikle önlenir, bir sorumluluk zinciri oluşturulur. Alttakiler üsttekilere, üsttekiler de şeriate karşı sorumlu olurlar. Bu durum toplumların genel düzenini sağlamış olur. Ancak günümüzde bu sorumluluk bağı şeriatla değil, lâik kanunlarla sağlanmaya çalışılmaktadır.

    Baş başa vermeyince taş yerinden kalkmaz.
    Bir insanın gücü sınırlıdır, tek başına her işi yapamaz. Kimi zor işleri yapması için de başka insanların gücüne, işbirliğine ihtiyaç duyar. Güçler birleştirilince zor işlerin yapılması da kolaylaşır. Çünkü birlikten kuvvet doğar.

    Baş dille tartılır.
    Kişilerin ne kadar akıllı, ne kadar düşünceli oldukları söyledikleri sözlerle ölçülür. Çünkü konuşmaların tutarlı ve yerinde olup olmaması böyle bir ölçüm için en elverişli yolların başında gelir.

    Başını acemi berbere teslim eden, pamuğunu cebinde taşısın.
    Bir işin yapılmasını tecrübesiz, beceriksiz, ustalığı olmayan kişilere teslim eden, meydana gelebilecek zararlara katlanmaya da hazır olmalıdır.

    Baş kes, yaş kesme.
    Tabiatı zengin kılan, bir yeri yaşanılacak hâle getiren unsurların başında ağaç gelir. Hayatımız için yararları o kadar çoktur ki, yaş bir ağaç kesmek, bir insan öldürmek gibidir.

    Baş nereye giderse ayak da oraya gider.
    1. Küçükler çoklukla büyükleri taklit ederler. Onlara özenir, onların yaptıklarını yapmaya çalışırlar. 2. Bir ülkede iş başında bulunanlar, bir iş yerini yönetenler nasıl hareket edip bir yol izlerlerse, yönetilenler de onlar gibi davranıp onları takip ederler.

  7. #7
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Atasözleri sözlüğü

    Baz bazla, kaz kazla, kel tavuk topal horozla.
    Bir kimse, kendi niteliğine uyan, kendine denk olan, kendine benzeyen kimselerle beraber olur, arkadaşlık eder, düşüp kalkar.

    Bedava sirke baldan tatlıdır.
    Emek verilmeden, karşılığı ödenmeden ele geçirilen şeylerin kıymeti ne kadar düşük olursa olsun kişinin pek hoşuna gider.

    Belâ geliyorum demez.
    Hayat inişli çıkışlı bir yoldur. İnsanın karşısına neyi, ne zaman çıkaracağı hiç bilinmez. İnsan bir anda, hiç umulmadık bir zamanda kötülüklerle, felâketlerle karşı karşıya kalabilir. Bu yüzden tedbiri elden bırakmamak gerekir.

    Beleş atın dişine (yaşına, yularına, dizginine) bakılmaz.
    Bir çaba, bir emek harcanmadan, bedava elde edilen şeyler insana oldukça hoş gelir. Bu sebeple bir kusuru, bir eksiği var mı diye bakılmaz; güzel olup olmadığı aranmaz, niteliklerine pek dikkat edilmez.

    Besle, büyük danayı; tanımasın anayı.
    Anne ve babalar çocukların sağlıklı büyümeleri, iyi bir eğitim görmeleri için her türlü zorluğa katlanırlar. Ama buna karşılık çocuklarından umduklarını bulamazlar. Çocuklar kendilerine karşı gerekli saygı ve sevgiyi göstermezler, hayırsız olurlar, onların değerini bilmezler, onları tanımazlar. Dolayısıyla da anne ve babanın emeklerine karşı nankörlük etmiş olurlar.

    Besle kargayı, oysun gözünü.
    Kimi nankör, kötü niyetli, sütü bozuk kimseler vardır ki, hiç de lâyık olmadıkları hâlde sen onlara iyilik yaparsın, onlar da sana fenalıkla karşılık verirler.

    Beş parmağın beşi bir değil (olmaz).
    Bir eldeki parmakların kimisi uzun, kimisi de kısadır. Bunun gibi bir anne-babadan olmuş, aynı çatı altında yetişmiş kardeşlerin de fiziksel ve ruhsal yapıları birbirinden farklıdır. Huyları, becerileri, karakterleri birbirine benzemez. Bu durum toplumdaki diğer insanlar için de söz konusudur, onlar da birbirlerinden çeşitli nitelikleriyle ayrılırlar.

    Beterin beteri vardır.
    Kötü bir duruma düştüğümüzde, bir belâ ile karşılaştığımızda bundan kötüsü de olamaz diye düşünmemeli; daha da kötüsünün olabileceğini aklımızdan çıkarmadan gereken sabrı göstermeli, Allah`a sığınmalıyız.

    Bıçağı kestiren kendi yüzü suyu, insanı sevdiren kendi huyu.
    İyi su verilmiş çelikten yapılan, ustalıkla bilenen bıçak dayanıklı ve keskin olur; bu da onun değerini artırır. Kişileri değerli, sevimli kılan da huy güzelliğidir. Geçimsiz, huysuz kimseler toplumca sevilmezler.

    Bıçak sapını kesmez.
    Bıçağı bıçak yapan demir kısmı ile sap kısmıdır. Demir kısmı, saplı kısmına ilişemez. Ama başka bıçakların saplarına ilişip zarar verebilir. Bunun gibi insanlar da çok yakınlarına, anne-baba-evlâtlarına ve diğer akrabalarına kolay kolay zarar veremez. Aralarında onları bütünleyen, birbirlerine bağlayan bir kan, bir sevgi bağı vardır.

    Bıçak yarası geçer (onulur), dil yarası geçmez (onulmaz).
    Bıçak ya da herhangi bir silâhın açtığı yara bir süre sonra iyileşir, vücutça onulur. Ama dilden çıkan kötü ve acı sözlerin gönülde açtığı yara, bıraktığı izi kolay kolay kapanmaz; her hatırlamada yeniden açılır, insana üzüntü verir.

    Bilen bilir, bilmeyen aslı var sanır.
    İnsan bir şeyi duymuşsa, o ancak bir söylentidir; doğruluğu belirsiz, gerçekliği de şüphe götürür. Ancak insanlar söylentilerin bu yanına bakmazlar, duyduklarını başkalarına aktarıp dedikodu yaparlar. Konuşulan bir olayın aslının olup olmadığını ancak gören bilir, görmeyen ama söylenenleri duyanlar ise dedikoduları gerçekmiş gibi kabul ederler.

    Bilinmedik aş ya karın ağrıtır, ya baş.
    Anlamadığımız, daha önce denemediğimiz, iç yüzünü bilmediğimiz bir iş yapmaya kalkışmak akıl kârı değildir. Çünkü tanışık olmadığımız bu işin başımıza iş açması, bize zarar vermesi kuvvetle muhtemeldir. Bunun için bir işe girişirken dikkatli olmak zorundayız.

    Bilmemek ayıp değil, sormamak (öğrenmemek) ayıp.
    İnsan hayatı için bilgi oldukça önemlidir. Ne ki insan her şeyi bilmez. Bilmesine de imkân yoktur. İnsanın her şeyi bilmemesi doğaldır. Bunun utanılacak bir yanı da yoktur. Ancak imkân varken bilmediklerini sorup öğrenmemesi, biliyorum tavrıyla bir işe girişmesi son derece sakıncalıdır ve kusurludur. Çünkü yanlış bir yola saparak hem kendine, hem de başkalarına zarar verebilir.

    Bin bilsen de bir bilene danış.
    Herkes eşit bilgiye sahip değildir. Çok iyi bildiğimizi sandığımız konunun bilmediğimiz bir yanı olabilir, o konuyu bizden daha iyi bilenler de çıkabilir. Bu yüzden bir işe kalkışmadan önce bu gibi kimselere danışmalı, onların bilgi ve tecrübelerinden yararlanmalıyız. Eksiğimizi ancak böyle giderebilir, yanlışımızdan ancak böyle kurtulabilir, iyi bir sonuca da ancak böyle kavuşabiliriz.

    Bin dost az, bir düşman çok.
    Sıkıntılı bir anımızda, kötü bir günümüzde hemen yardımımıza koşan, daima iyiliğimizi isteyen dostlarımızdır. Derdimizi onlarla unutur, mutluluğu onlarla tadarız. Onlardan zarar değil, yalnızca fayda görürüz. Bu sebeple ne kadar çok olurlarsa, bizim için o kadar iyidir. Ama düşmanımız olan yalnızca bizim kötülüğümüzü ister, bir tane de olsa onun varlığı bizi rahatsız eder.

    Bin merak bir borç ödemez.
    Ne denli kaygı içinde olursan ol, bunun borcunun ödenmesinde hiçbir yararı yoktur. Tasalanmayı bırakıp borcunu ödemek için çaba harcamalı, yollar aramalısın.

    Bin nasihatten bir musibet yeğdir.
    Yanlış bir yol tutmuş kimi insanlar vardır ki, onlara ne kadar çok öğüt verirsen ver, tuttukları yanlış yoldan onları çevirmekte bu öğütler bir fayda temin etmez. Ama takip ettiği yanlış yolda başına gelen bir felâket, onu doğru yola getirmekte daha etkili olur. Çünkü kötü tecrübelerin öğretme gücü oldukça büyüktür.

    Bin ölçüp bir biçmeli.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/50434-atasozleri-sozlugu.html#post102753
    En basitinden en zoruna, yapmaya çalıştığımız işin bütün ayrıntılarını önceden düşünmeli; gerekli ölçümleri yapmalı, sonucu iyi hesaplamalı, sonra işe girişmeliyiz. Yoksa istemediğimiz bir zararın ortaya çıkmasından duyacağımız pişmanlık fayda etmez.

    Bin tasa (kaygı) bir borç ödemez.
    Çok tasalanmak ve üzülmekle borçtan kurtulunamaz. Çünkü borç durduğu yerde ödenmez. Borcu ödemek için bir şeyler yapmalı, harekete geçip çalışmalı, kimi çıkış yolları aranmalıdır.

    Bir adama kırk gün deli desen deli olur.
    İnsana yapılan sürekli telkinler sonunda bir neticeye ulaşmak mümkündür. Çünkü insan etkilenen bir varlıktır. Birtakım iyi ya da kötü duygular, düşünceler ve inançların sürekli telkin edilmesiyle insanlar biçimlendirilip yönlendirilebilirler.

    Bir adamın adı çıkacağına canı çıksın.
    Toplumun bir kişi hakkında verdiği yargı öyle kolay kolay değişmez. Toplum kişiyi nasıl nitelemişse, kişi o niteliğiyle tanınır. Adı bir kere kötüye çıkan kişi, iyi de olsa toplumun bu yargısının önüne geçemez. Adına sürülen bu leke onun yakasını bırakmaz. Nereye gitse bu leke yüzüne vurulur, itilip kakılır, sıkıntılar içinde kalır. Böyle yaşamak kişi için
    ölmekten daha iyidir.

    Bir ağızdan çıkar bin ağıza yayılır.
    Bir sırrın yayılması istenmiyorsa, kimseye söylenmemelidir. Sır ağızdan çıktı mı hemen yayılır, gizli kalmasını önlemek çok zordur. Çünkü insanın merak ve dedikoduya eğilimi vardır. Bu eğilim sır olan şeyin dilden dile dolaşmasına, toplum içinde yayılmasına yol açar.

    Bir ahırda at da bulunur, eşek de.
    Bir toplumda iyi, yararlı ve güzel işler yapanlar bulunduğu gibi kötü, yararsız ve çirkin işler yapan insanlar da bulunabilir.

    Bir başa bir göz yeter.
    Ne kadar çok malı olsa da insan yine de elde etmek ister, geleni geri çevirmek istemez. Oysa insan hayatta ihtiraslı olmamalı, ihtiyacından fazlasını düşünmemelidir. Kanaatkâr olan kimseler ihtiyaçları kadar olanı yeter görürler.

    Bir bulutla kış olmaz (Bir çiçekle yaz gelmez).
    1. Önemli bir durumun netlik kazanması için küçük, önemsiz belirtilerin varlığı yeterli değildir. 2. Güzel ve hoş da olsa, küçük bir değeri elde etmekle mutluluk tam anlamıyla yakalanmış sayılmaz.

    Bir çöplükte iki horoz ötmez.
    Bir toplumda iki baş, bir iş yerinde iki yönetici olmaz. Olursa aralarında kıskançlık, çekememezlik yüzünden anlaşmazlık çıkar; fikir ayrılığına düşerler; biri diğerini yok etmeye, bulunduğu yere tek baş olmaya çalışır. Bu çatışma sonunda güçlü kalır, güçsüz gider. Bu da az şeye mal olmaz.

    Bir deli kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.
    1. Aklî dengesini yitirmiş kimi insanların yaptıkları öyle işler vardır ki, bunu akıllı insanlar bir araya gelse ne yorumlayabilir, ne de çözebilirler. 2. Kimi zaman bir insan öyle delice bir iş yapar ve zarara yol açar ki, pek çok akıllı kimse bir araya gelir ama bu zararı gideremez; işi de düzeltemez.

    Bir (sağ) elinin verdiğini öbür (sol) elin görmesin.
    Yardım yapmak bir insanlık görevi, dinî bir emirdir. Ancak bunu yapmanın da bir yolu yordamı vardır. Yoksula yardım ederken insanın amacı kendini gösterip övünmek değil, görevini ve sorumluluğunu yerine getirmektir. Bu bakımdan yoksulları inciten gösterişlerden kaçınmak; kimsenin haberi, hatta en yakınların bile haberi olmadan yardım yapmak gereklidir. Yoksa tersine bir hareket yardım edilen kimseyi mahcup duruma düşürür, yapılan iyilik de iyilik olmaktan
    çıkar.

    Bir elin nesi var iki elin sesi var.
    İnsanın gücü sınırlıdır. Bunun için büyük işlerin üstesinden tek başına gelemez. Bu tür işleri başarabilmek için başkalarıyla işbirliğine, dayanışmaya girer. Güçleri birleştirerek zor işlerin altından böylelikle kalkar.
    Bir evde düzen olunca düzenbaz olmaz.
    Eğer bir ailenin hemen bütün fertleri arasında bir uyum, bir anlaşma, karşılıklı sevgi ve hoşgörü varsa, o ailede düzen de var demektir. Dolayısıyla ailenin huzurunu kaçıracak bir kimsenin bu ailede barınması da mümkün değildir.

    Bir göz ağlarken öbür göz gülmez.
    Aile fertleri birbirine kan ve akrabalık bağlarıyla bağlıdırlar. Onlar bir vücudun azaları gibidirler. Dolayısıyla ailenin bir ferdine gelen zarar, bütün aile fertlerine gelmiş gibidir. Hemen hepsi de aynı ölçüde üzüntü çekerler.

    Bir günlük beylik, beyliktir.
    İnsanlar her zaman arzu ettikleri nimetlere kavuşup bunun sefasını süremezler. Bu sebeple çok kısa bir süre içinde de olsa, çevresindekilerden daha üstün, dertlerden uzak ve arzu ettiği biçimde bir an yaşamak o kişi için güzel bir şeydir.

    Bir insanı tanımak için ya alış veriş etmeli, ya yola gitmeli.
    Ortak bir işe girmeden insanların gerçek yüzünü anlamak oldukça zordur. Alış veriş etmek, onları tanımak bakımından önemli ölçüttür. Çünkü alış veriş bir şeye sahiplenmeyi gerekli kıldığı için kişinin çıkarcı yönünü bütün çıplaklığıyla ortaya koyar. Yolculuk ise fedakârlığı, cesareti, mertliği gerektirir; dolayısıyla yolculukta karşılaşılan zorluklar sebebiyle ortaya konan davranışlar kişilerin niteliklerini belirgin kılar

  8. #8
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Atasözleri sözlüğü

    Biri yer, biri bakar; kıyamet ondan kopar.
    Bir toplumun sahip olduğu varlıklardan her fert bir adalet çerçevesi içinde yararlanmalıdır. Eğer böyle olmaz, adaletli davranılıp hak gözetilmez, sadece bir kısım insanların yararlanmasına göz yumulup diğer insanların yararlanmasına fırsat verilmezse kargaşa çıkar; kavga baş gösterir, toplumdaki sosyal barış zedelenir, düzen bozulur, insanlar birbirlerine düşer.

    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/50434-atasozleri-sozlugu.html#post102754
    Bir koyundan iki post çıkmaz.
    Bir iş, nesne ya da insandan temin edilecek faydanın bir ölçüsü, bir sınır vardır. Alınabilecek alındıktan sonra, onlardan bir kez daha verim istemek, onları bu konuda zorlamak doğru değildir. Bu davranışın devamı insanı yanlış bir yola götürüp zarara sokabilir.

    Bir kötünün yedi mahalleye zararı dokunur (vardır).
    Yalancı, düzenbaz, iffetsiz bir kimse sadece kendi çevresine zarar vermekle kalmaz; kötülüklerini daha geniş çevrelere de taşır. Kendinin, yakınlarının, çevresinin ve daha geniş muhitlerin adını lekeler; bu leke gittikçe yayılır.

    Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır.
    Küçük ve kıymetsiz gördüğümüz şeyler zaman gelir çok önem kazanır ve büyük iş görebilir. Küçük bir somun parçası yüzünden bir dikiş makinesinin çalışmaması, işlerin yatması mümkündür. Bu sebeple herhangi bir nesne, iş ya da olayı küçük görmeyip önemle ele almak gereklidir.

    Bir selâm bin hatır yapar.
    Dinimizin bir emri olan selâm, bir bilgi ve sevgi belirtisidir. Dolayısıyla gönül kazanmanın önemli bir anahtarıdır. Yakınlarımıza, arkadaşlarımıza, hatta yabancılara bile vereceğimiz selâm onlarla aramızda bir yakınlığın doğmasına yol açar; gönülleri birbirine yaklaştırır. Bu sebeple selâmlaşmayı ihmal etmemek gereklidir.

    Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, üçüncüde ele geçersin çekirge.
    Bir suçu işleyebilir, kanunsuz bir işi yapabilir ve yakalanmayabilirsin. Hatta bunu birkaç kez de başarabilirsin. Ama bu böyle devam etmez, eninde sonunda yakayı ele verirsin.

    Bir sürçen atın başı kesilmez.
    Kusursuz insan olmaz. Hemen her insan bir yanlışlık yapabilir. Bu bakımdan sürekli iyi iş yapan, doğru yoldan çıkmayan, kişiliğini her yönüyle kanıtlamış olan bir kimseyi, bir kez hata yaptı diye gözden çıkarmak, olumsuzlamak ve cezalandırmak doğru değildir. Yapılacak şey, yalnızca uyarıda bulunmak olmalıdır.

    Bir şeyin önüne bakma, sonuna bak.
    Kimi işler vardır ki iyi başlamamış ama iyi sonuç vermiştir. Üstelik başlamış bir işte geri dönmek de zordur. Bu sebeple bize düşen yolumuza azimle devam etmek, gereken çabayı göstermek, işi lâyıkıyla yapmaya çalışmaktır.

    Bir yemem diyenden kork, bir oturmam diyenden.
    Kimi insanlar vardır ki dedikleriyle yaptıkları birbirine uymaz. Kimi isteksiz görünüp “yemem” diyen insanların isteklilerden daha çok yedikleri, kimi hevessiz görünüp “kalamam” diyen insanların da diğerlerinden daha çok oturdukları, hatta yatıya kaldıkları bile görülmüştür.

    Bitli (kurtlu, çürük) baklanın kör alıcısı olur.
    Değersiz, işe yaramaz, kötü şeylerin de müşterisi olur. Onları kimileri anlamadığı, kalitesini bilmediği için alır; kimileri de kendileri bakımından bizim kavrayamadığımız bir değer ifade ettiği için alır.

    Boğaz dokuz (kırk) boğumdur (boğa boğa söyler).
    Bir sözü düşünüp taşınmadan, içimizden geçirmeden, kendi kendimize ölçüp tartmadan, doğuracağı sonuçları hesaplamadan, düzeltmeden söylememeliyiz. Ola ki istemediğimiz bir sözü ağzımızdan çıkarmış olabiliriz. En doğrusu, uygun biçimi bulduktan sonra söylemektir.

    Bol bol yiyen, bel bel bakar.
    Bugünün yarını da vardır. Savurganlık yapıp elindekini bol bol harcayan, düşünceli davranıp ilerisi için bir şey bırakmayan kimse, yarın geçimini temin edecek bir şey bulamaz. Başkalarına muhtaç olur, onun bunun eline bakar.

    Borç iyi güne kalmaz.
    Borçlu olan, borcunu hemen ödemenin yollarını aramalıdır. “Elim genişleyince, ileride öderim” diye düşünmesi son derece sakıncalıdır. Çünkü gelecek günlerin ne göstereceği belli olmaz. Eli daha da darlaşabilir. Dolayısıyla borcunu ödemesi güçleşir, gün geçtikçe de borcu artar.

    Borçlunun yalımı alçak olur.
    Borçlu kimseler, borçlarını ödeyemedikleri için alacaklıları yanında rahat olamazlar; başları yukarıda yürüyemezler, üzülüp incinirler, sanki suçlu gibi dururlar, kendilerini ezik hissederler.

    Borçsuz çoban yoksul beyden yeğdir.
    Beyleri bey yapan cömertlikleri, ellerindeki varlıkları yoksullara dağıtmalarıdır. Varlıksız, sıkıntı içinde yüzen bir beyin sadece adı kalmıştır. Varlığı olmayan, yoksulları gözetme ve doyurma görevini yapamayan bir bey için bu durum acı vericidir. Böyle bir konumda bey olmaktansa borçsuz, tasasız, kıt kanaat geçinen bir çoban olmak daha iyidir. Çünkü, o yoksulluğa alışkındır.

    Borçtan korkan kapısını geniş (büyük) açmaz.
    Alacaklının yanında yüzü yerde olmak istemeyen, borç etmekten korkan kimse tedbirli olur; masraflarını kısar, gelişigüzel harcamalar yapmaktan kaçınır, kendine uygun bir yol seçip ona buna ziyafet vermekten uzak durur.

    Borç uzayınca kalır, dert uzayınca alır.
    Hemen her şeyin bir yapılma zamanı vardır. Borç da zamanında ödenmezse kişilerde bir gevşeklik görülür, borçluluk duygusu zamanla azalır. Borç uzun süre ödenmez olur, hatta hiç ödenmez bile. Dert de böyledir; zamanında önlem alınmaz ve hastalık uzarsa, kişi sonunda güçsüz kalır; dayanma gücü kalmaz ve ölür.

    Borç yiğidin kamçısıdır.
    Birisine borçlanan, borcunu da ödemek isteyen kimse kendini daha çok çalışmak ve kazanmak zorunda hisseder; bu yönde girişimde bulunur.

    Bostan yeşil (gök) iken pazarlığa oturulmaz.
    Ne olacağı, nasıl gelişeceği, nasıl sonuçlanacağı bilinmeyen bir konu, iş ya da durum üzerinde anlaşmaya varılıp söz verilemez.

    Boş çuval ayakta (dik) durmaz.
    1. Karnı aç olan kimse, iş yapamaz. 2. Beceriksiz, deneyimsiz, bilgisiz kimse bir iş tutunamaz. 3. Hiçbir tutamağı bulunmayan, gerçeklerden uzak, temelsiz düşünce ya da plânlarla sonuca ulaşılamaz.

    Boş fıçı çok (fazla) langırdar.
    Gösterişe düşkün, bilgisiz, deneyimsiz kimse kendini ön plâna çıkarmak ve bilgiçlik taslamak amacıyla çok konuşur; her sözün arasına girer, etrafındakileri rahatsız eder.

    Boş gezmekten bedava çalışmak yeğdir.
    Boş olmak, hiçbir uğraşa girmeden gezmek insanı tembelliğe, miskinliğe alıştırır. Öyle ki bu insanların kimisi can sıkıntısından ne yapacağını bilemez olur, yanlış yola sapar, kötülüklere bile bulaşır. Parasız da olsa çalışmak, boş oturmamak insanı hareketli ve canlı yapar; girişimcilik yeteneğini artırır, onu geliştirir, zararlı alışkanlıklardan kurtarır. İleri de para kazanacağı bir iş bulmasına da kapı aralar.

    Boş torba ile at tutulmaz (Boş torbaya eşek gelmez).
    1. Hiç kimse emeğinin boşa çıkmasını istemez, karşılığını mutlaka bekler. Bir kimseye iş yaptırmak, onu bir yere bağlamak istiyorsanız, ona emeğinin karşılığını da ödemek zorundasınız. 2. Hemen her iş çoklukla bir emek, masraf ve fedakârlık ister. Bunları gösteriniz ki elde etmek istediğinize kavuşmanız mümkün olsun.

    Boynuz kulağı geçer (Boynuz kulaktan sonra çıkar ama kulağı geçer).
    Eğitime sonradan da başlasa kimi yetenekli, becerikli, öğrenme ve kavrama gücü gelişkin olan çırak veya öğrenci, ustasından ya da öğreticisinden daha ileri gidebilir; onlardan daha başarılı olabilir.

    Böyle gelmiş böyle gider.
    Öteden beri süre gelen durum, kurulu düzen, halk arasında yaşayan gelenek ve görenekler kolay kolay değişmez.

    Bugün bana ise yarın sana.
    Neyin ne zaman olacağı bilinmez; bu ister felâket, ister nimet olsun. Bugün ben bir felâket ve haksızlıkla karşılaşmışsam, yarın da sen aynı durumla karşılaşabilirsin. Bugün sen nimetler içinde bulunup mutluysan, yarın da ben kavuşup mutlu olabilirim. Bunu aklından çıkarma.

    Bugünün işini yarına bırakma.
    Bir iş günü gününe yapılmalıdır. İşi yarına bırakmak kimi olumsuzlukları da beraberinde getirir. Yarın daha önemli bir işin çıkmayacağını nereden bilebiliriz? Diyelim ki çıktı, o zaman ne yapacağız? Kuşkusuz bugünkü işten önce onu yapacağız, bugünkü iş de kalacak. Dolayısıyla işler birikmeye başlayacak, çıkmaza girecek. Ayrıca bugün yapılması gereken işin sonraki güne bırakılmasıyla önemini yitirmesi, istenen sonucu vermemesi de söz konusu olabilir.

    Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir.
    Az da olsa bugün elimizde bulunan bir nimet, imkân ya da nesne, büyük de olsa henüz elimize geçmemiş olandan daha daha iyidir. Çünkü henüz elimize geçmemiş olan, ihtimal dahilindedir. Bir engel çıkıp onun elimize geçmesi gerçekleşmeyebilir. Oysa ötekinin elimizde olması gerçekleşmiştir.

    Buğday başak verince orak pahaya çıkar (kıymete biner).
    Kimi zaman ortada duran, pek önemli görünmeyen şeyler kendilerine ihtiyaç duyulunca çok değer kazanırlar. İsteklisi çok olan nesnenin fiyatı artar. Sözgelimi yazın ortasında el sürülmek istenmeyen odun ya da kömür, kışa doğru birden kıymet kazanır; ucuzken pahalı olur.

    Buğdayım var deme ambara girmeyince, oğlum var deme yoksulluğa düşmeyince.
    Tarlada ya da harmanda duran, henüz hasadı yapılıp ambara girmemiş ürün bizim sayılmaz. Çünkü bir yangın, bir sel, yağmur ya da başka bir felâket onun harap olup yok olmasına yol açabilir. Anne ve babanın varlıklı olduğu günlerde oğulun gerçek kişiliği ortaya çıkmaz. Ne zaman anne-baba yoksullaşır, işte o zaman gerçek yüzü ortaya çıkar. Eğer oğul, anne-babasına karşı olan görevlerini yerine getirmiyor, onlardan yardımını esirgiyorsa, ona iyi bir oğul denemez.

    Buğdayın yanında acı ot da sulanır.
    Mümkün olduğunca dikkatli olunup iyi ve yararlının yanında, kötü ve yararsızın gelişip büyümesine fırsat verilmemelidir.

    Bükemediğin eli öp.
    Kendisiyle mücadele ettiğin rakibinin kuvveti, bilgisi ve becerisi karşısında başarı gösteremeyip mağlûp olduysan rakibinin üstünlüğünü kabul et; bu onurlu bir davranış olacaktır.

    Bülbülü altın kafese koymuşlar, “ah vatanım” demiş.
    İnsan, özgürlüğünü ancak vatanında bulur. Bu bakımdan vatan en değerli varlığıdır insanın. Orda doğmuş, orda büyümüş, orda doymuş, orda tatmıştır mutluluğu. Bu sebeple yurdundan uzakta yaşamak, ne denli bolluk içinde olursa olsun insana zor gelir. Nasıl ki bülbül asıl vatanı olan yeşil tabiatı, kanat çırpacağı mavi gökleri özleyip ister ve altın kafesten kurtulmaya çalışırsa, insan da (hele bir de tutsaksa) özgür yaşayacağı vatanını ister ve hasretini çeker.

    Bülbülün çektiği dil (i) belâsıdır.
    Bir karganın kafese konup beslendiği pek görülmemiştir. Ama bülbül için kafesler sürekli yapılır durur. Bunun tek sebebi, sesinin güzelliğidir. O oldukça güzel öter ve bunun için yakalanıp kafese konur. İnsanlar bundan ders almalıdır. Çünkü düşünüp taşınmadan, sonunun nereye varacağını hesaplamadan sarf edilen sözler, insanın başına dert açabilir. Dili yüzünden belâya saplanıp zarar görebilir.

    Büyük balık, küçük balığı yutar.
    Güçlü olan kendinden güçsüzü ya ezer, ya yok eder, ya da kendisine bağlı kılar. Bu durum insan için olduğu kadar, ticarî işletmeler ve devletler arasında da çoklukla söz konusudur. Kişiye düşen, yok olmamak için var gücüyle mücadele etmektir.

    Büyük başın derdi büyük olur.
    Bir iş ne kadar büyükse çözüm bekleyen sorunları da o kadar büyük olur. Dolayısıyla bir işletmeyi idare eden, bir toplumu yöneten, kısacası büyük işlerin başında bulunan kimselerin de hem sorumlulukları, hem de dertleri büyük olur.

    Büyük lokma ye (de), büyük söz söyleme.
    İnsan çoklukla nefsine yenik düşer. Kendini pek çok konuda ön plâna çıkarmak, ne kadar becerikli ve akıllı olduğunu belirtmek ister. Bu durum onun böbürlenmesine, “ben olsaydım öyle değil, böyle yapardım; şunu yapsaydı kötü duruma düşmezdi; ben asla onun yaptığı gibi kötü bir şey yapmam; o sözler de söylenir miydi?” gibi sözler sarf etmesine sebep olur ki, böyle bir tavır sergilemek son derece zararlıdır. Dünya ve insanlık hâli bu, öyle bir gün gelir ki, yerip kınadığımız kişinin başına gelenler bizim de başımıza gelebilir ve gülünç duruma düşebiliriz. Bu sebeple ağzımızdan çıkacak söze dikkat etmeli, büyük söz söylemekten kaçınmalıyız.

  9. #9
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Atasözleri sözlüğü

    C

    Cahille arkadaş olma küstürün, cam kırığıyla kıçını silme kestirirsin.
    Cami ne kadar büyük olursa, imam yine bildiğini okur.
    Can boğazdan gelir.
    Can çıkar huy çıkmaz.
    Canı kaymak, isteyen mandayı yanında taşır.
    Cani yanan eşek atı geçer.
    Cinsinde olan tırnağında getirir.
    Cahile söz anlatmaktansa, deveye hendek atlatmak iyidir.
    Cahilin dostluğundan, alimin düşmanlığı iyidir.
    Cahille arkadaş olma küstürün, cam kırığıyla kıçını silme kestirirsin.
    Cami ne kadar büyük olsa da imam bildiğini okur.
    Can boğazdan gelir.
    Can çıkar huy çıkmaz.
    Can çıkmadan ümit kesilmez.
    Canı kaymak, isteyen mandayı yanında taşır.
    Canı yanan eşek atı geçer.

    Cahile söz anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur.
    Cahil kişi, okuyup öğrenim görmemiş, bilgisiz ve deneyimsiz kimsedir. Bu bakımdan söylenen bir sözün ne maksatla söylendiğini, hangi anlama geldiğini kavramakta zorluk çeker. O ne biliyorsa, doğru onlardır. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın kendi doğrularından başka bir doğru kabul etmez. Öyle de inatçıdır ki deve nasıl hendek atlamamak için direniyorsa, o da görüşünden vazgeçmemek için direnip durur.

    Cambaz ipte, balık dipte gerek.
    Niteliği gereği hemen her varlık farklı bir yerde bulunur, barınır ve iş yapar. Niteliğine uygun olmayan yerin şartları onu zor durumda bırakabilir. Dolayısıyla her kişi elde ettiği niteliklerin gerektirdiği bilgi, beceri ve uzmanlık sahası içinde çalışmalı; o alanın dışındaki işlerden uzak durmalıdır.

    Cana gelecek (kaza-zarar) mala gelsin.
    Eğer bir kaza gelecek ve zarar görecekse insan, canına değil malına gelsin. Çünkü kazaya uğrayan, zarar gören malın tekrar kazanılması veya elde edilmesi mümkündür. Ama can için durum böyle değildir. Cana gelen felâketler silinmeyecek izler bırakır. Bir kazadan ötürü insan ölebilir, sakat kalabilir, dolayısıyla böylesi zararları gidermek mümkün değildir.

    Can boğazdan gelir.
    Her canlı gibi insan da beslenmek zorundadır. Bedeni için gerekli olan gıdaları ancak bu şekilde alır. İyi beslenmeyen, yeterli gıdaları almayan bir vücut sağlıklı, dinç ve dayanıklı olamaz; bu kimselerin güçsüz kalıp hasta olmaları da kaçınılmazdır. O hâlde insan sağlığını korumak istiyorsa, iyi beslenmeye önem vermelidir.

    Can canın yoldaşıdır.
    İnsan yaratılışı gereği tek başına yaşayamaz. Bir arkadaşa, bir dosta mutlaka ihtiyaç duyar. Bu, gerek iş yapması, gerek sorunlarını çözmesi, gerekse konuşup dertleşmesi için zorunludur.

    Can cümleden aziz (dir).
    1. Bir tehlike anında insan önce kendi canını kurtarmaya başlar. O anda kendi canı, diğer canlardan daha önemli olur. Kimi istisnalar hariç, bu durum hemen her insanda göze çarpar. Bu da tabiî bir vak`a olarak görülür. 2. İnsanın kendisi hemen herkesten önce gelir. Her ne kadar kimi zaman özveride bulunur, fedakârlıklar gösterirse de (bunun da bir yeri ve sınırı vardır), vahim konularda çıkarlar çatışmaya başlayınca, kendi çıkarından asla taviz vermez.

    Can çıkmayınca huy çıkmaz.
    Huy, insanın yaratılış ve ruh özelliklerinin bütünüdür. İnsanla birlikte var olmaya başlar; insan büyüdükçe, huy da onun benliğine iyice yerleşir; kişiliğinin bir parçası hâline gelir. İster eğitim, ister başka bir yolla olsun, kişinin huyunu değiştirmek mümkün değildir; kişinin ölümüne kadar öylece devam eder.

    Canı yanan eşek attan yürük olur.
    Herhangi bir durumdan ötürü canı yanıp acı çekmiş olan kimse, aynı durumla bir daha karşılaşmamak için kendisinden beklenilenin üstünde bir çaba gösterir. Öyle ki altından kalkamaz sanılan işleri bile başarır, çok iyi sonuçlara ulaşır.

    Cefa çekmeyen sefanın kadrini bilmez.
    Sürekli bolluk, rahatlık içinde yaşayan insanlar içinde bulundukları vefa ve mutluluğun kıymetini bilmezler. Bunu doğal bir şeymiş gibi görürler. Nasıl sağlıklı bir insan, hasta olmadan sağlığın kıymetini bilmezse, sefa içinde olan da darlığa ve sıkıntıya düşmeden rahatlık, huzur ve mutluluğun kıymetini bilemez.

    Cennetin kapısını cömertler açar.
    Cömert kimse, para ve malını esirgemeden veren, eli açık olan, yardım seven, muhtaç kimseleri gözeten kimsedir. İslâm dini böyle kimseleri över ve onları cömert olmaya davet eder. Eğer böyle davranırlarsa; yetime, kimsesize, yolda kalmışa, düşküne yardım ederlerse sevap işleyecekler ve öbür dünyada yaptıklarının karşılığını kat kat fazlasıyla göreceklerdir.

    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/50434-atasozleri-sozlugu.html#post102755
    Cesurun bakışı, korkağın kılıcından keskindir.
    Kimi cesur insanlar kararlıdır, mertlikleri ve azimleri yüzlerinden okunur. Yüz ifadeleriyle hasımlarını yıldırabilirler. Korkak insanlarda ise yürek gücü yoktur. Bu güç olmadığından ötürü kılıcı gerektiği gibi kullanamazlar, dolayısıyla kılıçları keskin de olsa bir işe yaramaz.

    Cins horoz yumurtada (iken) öter.
    Kimi soylu ve değerli kimse, daha bebekken, eğitim çağına gelmeden kendini kimi hareketleriyle belli eder; başarılı bir insan olup yararlı işler yapacağını ortaya koyar.

    Cins kedi ölüsünü göstermez.
    Şahsiyetli, soylu bir kimse, sıkıntılı ve kötü durumunu başkasına göstermez ve söylemez.
    Cömert derler maldan ederler, yiğit derler candan ederler.
    Bazı insanlar vardır ki övülmekten çok hoşlanırlar. Kimi çıkarcılar da böyle insanları iyi tanırlar. Onları “ne kadar cömertsin” diyerek pohpohlayıp överler; bu okşayıcı sözlere kanan kimse de malını, parasını bol bol harcar; ona buna yedirir, sonunda tüketir. Benzer bir şekilde, ne amaç güttüğü bilinmez kimseler de kişiyi “ne kadar güçlüsün, sana karşı gelemez” diye pohpohlayıp överler. Bu tip övgülerden hoşlanan kimse de, böyle biri olduğunu kanıtlamak için harekete geçer; olmayacak bir dövüşe atılır, bu sırada birisi çıkıp canından eder onu

  10. #10
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Atasözleri sözlüğü

    Ç

    Çağrılmadık yere, çörekçi ile börekçi gider.
    Çıkmadık candan, umut kesilmez.
    Çıngıraklı deve kaybolmaz.
    Çıngırdak bayramda satılır.
    Çiftçilik, eşeğin kuyruğuna benzer, ne uzar ne kısalır.
    Çingene ciğer pişirir, yemeden karnını şişirir.
    Çingenenin ipini, kendisine çektirirler.
    Çingeneye beylik vermişler, önce babasını asmış.
    Çok söz yalansız, çok para haramsız olmaz.
    Çubuk iken çıtlamayan, hezen iken kütlemez.
    Çürük iple kuyuya inilmez.
    Çürük tahtaya çivi çakma.

    Çabuk parlayan, çabuk söner.
    1. Bazı insanlar vardır ki bir olay karşısında çok çabuk öfkelenip kızarırlar. Ancak öfkelenip kızdıkları gibi de çabuk sakinleşirler. 2. Bazı insanlar hak etmedikleri hâlde, kimi yolları kullanarak, yasa ve kurallara uymaksızın önemli mevkilere, makamlara çok kısa zamanda gelirler; ancak o görevin ehli, o makamın adamı olmadıkları anlaşıldığında da çabucak o yerden uzaklaştırılırlar.

    Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yere görünme.
    İçinde yaşanılan toplumda sosyal ilişkiler oldukça önemlidir. Bu sebeple yapılan davetlere-çok önemli bir sebep yoksa-bir nezaket gereği olarak gitmelidir. Toplum dayanışması bakımından bu bir görevdir. Kişi, çağrılmadığı yere ise gitmemelidir. Geleneğimize göre çağrılmadığı yere gitmek terbiyesizlik ve yüzsüzlüktür. Çünkü gittiği o yerde insanların rahatını kaçırabilir.

    Çalıda gül bitmez, cahile söz yetmez.
    Her varlığın bir niteliği, bir yapısı vardır. Gülü, ancak gül ağacından alabilirsin. Bir çalının gül açması mümkün değildir. Çünkü tabiatına aykırıdır. Bunun gibi cahil kimselere de bir söz anlatmak hemen hemen mümkün değildir. Çünkü cahil kimsenin kavrayışı kıttır, ayrıca inatçıdır ve bildiğinden de şaşmaz. Dolayısıyla onu yola getirmek, ondan olumlu davranışlar beklemek son derece zordur; ona ne söylerseniz boşa gider.

    Çalma elin kapısını, çalarlar kapını.
    Kimseye kötülük yapma, kimseyi arkasından çekiştirme, bu tür hareketlerden kaçın. Yoksa günü gelir, benzer bir şeyi onlar da sana yaparlar ve zor durumda kalırsın.

    Çam sakızı, çoban armağanı.
    İnsanlar birbirlerini sevindirmek, mutlu etmek için karşılıklı hediyeleşirler. Bu hareket insanların gönüllerini okşar, onları birbirlerine yaklaştırır. İnsan ne kadar yoksul olsa da böyle bir eylemde bulunmak ister. Ne var ki o, varlıklı insanlar gibi değeri yüksek armağanlar veremez. Onun armağanı küçük bir şeydir. Ama taşıdığı değer büyüktür. Davranışı da soylucadır.

    Çanağa ne doğrarsan kaşığına o çıkar.
    İnsan harcadığı çabanın, başkalarına gösterdiği tavrın karşılığını ileride görür. Bir işte ne kadar hazırlık yapmışsa o kadar verim alır. İnsan diğer ilişkilerinde de böyledir. İyilik yapan iyilik, kötülük yapan kötülük bulur.

    Çanakta balın olsun, arı Bağdat`tan gelir.
    Elindeki malın iyi ve değerli ise müşteri bulmakta güçlük çekmezsin. Öyle ki nerede olursan ol, alıcılar çok uzakta da olsa gelip seni bulurlar.

    Çarşı iti ev beklemez.
    Boş gezen, şurada burada dolaşan, hiç ciddî bir iş yapmayan ve aylaklığı alışkanlık edinenler düzenli bir iş yapmaya gelemezler. Çalışmaktan hoşlanmadıkları gibi kolay kolay disiplin altına da girmezler.

    Çatal kazık yere çakılmaz.
    Bir işe, çok başlılık zarar verir. Çünkü her kafadan bir ses çıkar. Bir o yana, biri bu yana çeker. Dedikleri birbirini tutmadığı için iş bir türlü ortaya gelemez. Yapılmamış olarak öylece kalakalır.

    Çıkmadık candan umut kesilmez.
    1. İnsanların ölüm ve dirimi Yüce Allah`ın takdirine bağlıdır. Bu bakımdan eceli gelmeyen kimsenin, ölümcül hâlde de olsan canı çıkmadığı sürece iyileşeceğinden umut kesilmez. 2. İşlerimiz içinde durum böyledir. Kötü giden, felâkete uğrayan işlerin yok olma kertesine gelmiş de olsa düzelmeyeceğini kim söyleyebilir? Yüce Allah`tan hiçbir durumda umut kesilmez.

    Çıngıraklı deve kaybolmaz.
    Kimi kişiler vardır ki, nerede olurlarsa olsunlar onlar bazı özelliklerini koruyarak kendilerini belli ederler. Bir yol bulup toplum içinde yitip gitmelerini önlerler.

    Çiftçinin ambarı sabanın ucundadır.
    Çiftçi, geçimini toprağı ekerek sağlamaya çalışan kimsedir. Bu bakımdan toprağı zamanında ve iyi sürmeli, tohumunu zamanında ekmelidir. Eğer bu işlerini zamanında ve lâyıkıyla yapmazsa, iyi verim alıp ambarlarını dolduramaz; başkasına muhtaç olup kapı çalar hâle gelir. Hemen her işte durum aynıdır. İyi sonuç almak isteyen kişi, işini zamanında ve iyi yapmalıdır.

    Çiftçiye yağmur, yolcuya kurak; cümlenin muradını verecek Hakk.
    İnsan ne ile uğraşıyorsa, onun yararına bir sonuç vermesini ister. Çiftçinin iyi ürün alabilmesi için yağmura ihtiyacı vardır. Bir kimse de güzel ve sıkıntısız bir yolculuk yapabilmek için kurak havayı ister. Görüldüğü gibi birinin istediği şey diğerinin zararınadır. Ancak sonucu yine Yüce Yaratan belirler. O nasıl takdir etmişse öyle olur, kime neyi nasip etmek isterse o gerçekleşir.

    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/atasozleri-ve-anlamlari/50434-atasozleri-sozlugu.html#post102756
    Çingene çingeneye çatmadıkça kasnak boynuna geçmez.
    Kişilerin ne kadar cahil, görgüsüz ve bayağı oldukları ilk bakışta anlaşılmaz. Ta ki kendi ayarlarında bir kişiyle karşılaşıp kavga edene dek. O zaman gerçek kişilikleri ortaya çıkar.

    Çingeneden çoban olmaz, Yahudi`den pehlivan.
    Her kişinin ayrı bir karakteri vardır, soyu sopu farklıdır. Yetişmesi, bilgi ve becerisi doğrultusunda yapacağı işleri de birbirine uymaz. Çobanlık öyle sanıldığı gibi kolay bir iş değildir; önce sabır ve sorumluluk, sonra sözünde durma ve bir yere bağlanıp kalmak ister. Çingenede ise bu hasletler bulunmaz, bunun için de çobanlık yapamaz. Benzer şekilde, pehlivanlık da cesaret, yürek ve mertlik ister. Oysa Yahudi tam tersine korkaktır, bu yüzden pehlivanlık yapamaz.

    Çingeneye beylik vermişler, önce babasını asmış.
    Sorumsuz, bayağı ve soysuz kimse eline bir yetki ya da imkân geçince mizacının gereğini yerine getirir. Öyle ki değil yabancılara, en yakınlarına bile kötülük yapmaktan çekinmez. Ve işe başladığını böyle belli eder.

    Çirkefe taş atma üstüne sıçrar.
    Şerli, etrafa kötülük saçıp duran kimselerden uzak dur; zorunlu olmadıkça onlara çatma, söz atma. Çünkü onlar bir kötülük yapmak için fırsat kollarlar. Böyle bir fırsatı onlara verirsen onların kötülükleri sana bulaşır, kirlenir ve zararlı çıkarsın.

    Çivi çıkar ama yeri kalır.
    Birine yaptığımız kötülüğü ne denli gidermeye çalışırsak çalışalım, yeni de o kötülüğün bir izi ve hatırası kalır. Bunun için kimseyi incitmemeye, kırmamaya gayret edelim.

    Çivi çiviyi söker.
    Güçlü bir şeyin etkisine, en az kendisi kadar güçlü bir başka şeyin etkisiyle karşı konabilir.
    Çobana verme kızı, ya koyun güttürür ya kuzu.
    1. Kararını vermeden önce iyi düşün. Kızını vereceğin kimse ne işle ilgileniyorsa, kızın da o işle ilgilenmek zorunda kalacaktır. 2. İncelikli, hassasiyet gerektiren bir işi, o işten anlamayan birine teslim etme. Kabalığı, beceriksizliği, dikkatsizliği yüzünden işi berbat edebilir.

    Çobansız koyunu kurt kapar.
    1. Elindeki nesneleri kaybetmek, birine kaptırmak istemiyorsanız gereken önlemleri alıp koruyunuz. 2. Yöneticisi ve koruyucusu bulunmayan, başsız kalan toplum onun bunun saldırısına uğrar; sonunda dağılıp çözülür.

    Çocuğa iş buyuran, ardına kendi düşer (Çocuğa iş, ardına sen düş/ Çocuğu işe sal, ardınca sen var).
    Çocuk gerek yaşı, gerek bilgi ve becerisi sebebiyle kimi işlerin altından kalkamaz. Çocuğa yapamayacağı, üstesinden gelemeyeceği, belli bir sorumluluk gerektiren işi yükleyen kimse, bunun farkına vardığı anda onun arkasından gitmek ve işle ilgilenmek zorunda kalır.

    Çocuğun bulunduğu yerde dedikodu (gıybet) olmaz.
    1. Çocuk, bir sözün nereye varacağını bilmez. Onun için sözün gizlisi ya da saklısı da olmaz. Duyduğunu hiç umulmadık bir anda ve yerde lâf olsun diye söyleyip başkalarına aktarabilir. Bu korkuyla çocuğun bulunduğu yerde başkasını çekiştirme olmaz, dedikodu yapılmaz. 2. Çocuğun bulunduğu yerde dedikodu olmaz. Çünkü herkes çocukla meşgul olur, oyalanır ve dedikoduya fırsat bulamaz.

    Çocuğun yediği helâl, giydiği haram.
    Çocuğun sağlıklı, dinç ve güçlü olması için iyi beslenmeye ihtiyacı vardır. İyi beslenmeyen çocuk kimi hastalıkların pençesine kolayca düşebilir ve sağlıklı bir gelişim gösteremez. Bu bakımdan onun gelişip büyümesi, iyi beslenmesi için ne kadar para harcansa yerindedir. Ancak giyim için yapılan hesapsız harcamalar doğru değildir. Çocuk giydiği elbisenin kıymetini bilemez, hor kullanır, kirletir ve paralar. Ayrıca gittikçe büyüdüğü için bugün kullandığını yarın da kullanamaz. Bu sebeple gerekli olan dışında çocuğu pek pahalı giysilerle donatmak yanlıştır.

    Çocuk büyütmek taş kemirmek.
    Çocuk büyütmek büyük fedakârlık ister. Çünkü anne_baba çocuğu büyütmek için türlü zahmetler çeker, büyük emek verirler. Gerek yeme ve içmeleri, gerek eğitimleri için ellerinden geleni yapıp olmadık zorluklara katlanırlar.

    Çocuk doğmadan kaftan biçilmez.
    Bir iş henüz ortaya çıkmadan, bir neticeye varmadan kimi hazırlıklara girişmek, onun hakkında yorum yapmak yanlıştır. Önce iş ya da olay netleşmeli, ne olup olmadığı anlaşılmalı, sonra hazırlık yapılmalıdır.

    Çocuk düşe kalka büyür.
    Hemen her çocuk emeklemeye, yürümeye başladığı zamanda sık sık düşüp şurasını ya da burasını incitebilir. Bu durum son derece doğaldır. Anne_baba bunun için kaygı duymamalıdır.

    Çocuktan al haberi.
    1. Çocuk gizlilik kavramından haberdar değildir. Dolayısıyla duyduğu şeyi kolayca başkalarına söyleyebilir. Bunun yanlış olduğunu da düşünemez. Bu sebeple başkasının duyması istenmeyen, sır olarak kalması gereken şeyleri çocuğun yanında konuşmaktan kaçınılmalıdır. 2. Çocuklar yaşları gereği yalan dolan nedir pek bilmezler. Kendilerine sorulan bir şeyi, bildikleri ve tanık oldukları bir olayı, duydukları bir sözü olduğu gibi anlattıkları, çarpıtmadıkları için haberin doğrusu çocuklardan alınır.

    Çoğu zarar, azı karar.
    Her şeyin bir ölçüsü ve bir sınırı vardır. Bunları ihlâl eden, aşan, aşırıya kaçan insan zararla karşılaşır. Böyle bir sonuçla karşılaşmamak için en uygun ölçü olan “karar” sınırında kalınmalı, öteye gidilmemelidir.

    Çok arpa atı çatlatır.
    At arpayı çok sever ama ölçüyü kaçırıp da gereğinden fazla yerse zararını hemen görür. Bunun gibi her işte de bir ölçü vardır, ölçüyü kaçırıp işte aşırı gitmek zararımıza olur.

    Çok bilen çok yanılır.
    Bir insan çok bilgi sahibi olabilir. Ama bu demek değildir ki her şeyin mahiyetini biliyor. Onun da bilmediği, inceliğini kavramadığı pek çok şey vardır. Bu bakımdan bilgisi sebebiyle bir insan kendisine güvenip öyle olur olmaz şeylere karışmamalıdır. Yoksa yaptığı bir hareket, söylediği bir söz, fark etmediği bir durum onu yanılgıya düşürüp zor durumda bırakabilir.

    Çok gezen çok bilir.
    Bilgi edinmenin çeşitli yolları vardır. Bunlardan biri de gezip görerek öğrenmedir. İnsanlar gezdikleri yerlerde gördükleriyle ilgili pek çok bilgi edinirler. Ne kadar çok yer gezerlerse, bilgileri de o kadar çok artar; bu yolla, bildikleri üzerine bilgi katarlar, bilgi dağarcıklarını zengin kılarlar.

    Çok havlayan köpek ısırmaz.
    Bilinen şu ki, bağırıp çağıran, yapacağı kötülüğü açıkça söyleyen, sözleriyle karşısındakini korkutmaya çalışan kimse, saldırıda bulunamaz; istese de bunu yapamaz. Bunun aksine, sesini çıkarmayıp sinsice hareket edenler tehlikelidirler. Onlar yapacaklarını yapıp gösterirler.

    Çok koşan (seğirten) çabuk (tez) yorulur.
    Hemen her işte sağlıklı sonuca ulaşmak dengeli çalışmakla mümkündür. İnsanın gücü bellidir. Gücünün üstünde çalışır, aşırı çaba gösterirse çabuk yorulur; yorgun düşer, dolayısıyla sonuca da geç ulaşır. Gücünün üstüne çıkmadan, kendisini çok yormadan çaba harcayanlar hem sürekli çalışırlar, hem de sonuca daha kolay ulaşırlar.

    Çok söyleme arsız olur, aç koyma hırsız olur (Aç bırakma hırsız olur, çok söyleme arsız olur).
    Yönettiğin, eğittiğin, koruduğun kimselere aşırı ölçüde söylemek, ardı arkası kesilmeyen buyruklar vermek, eleştirilerde bulunmak sözlerinin gücünü kırıp tesirsiz bırakabilir; dolayısıyla o kimseler yüzsüz ve söz dinlemez olurlar. Benzer bir şekilde bu kimseleri aç da bırakma, haklarını ver; gerek yiyecek, gerek para bakımından bir sıkıntıya düşürme; yoksa onları kötü yola iter, hırsızlığa sevk edersin.

    Çok yaşayan bilmez, çok gezen bilir.
    İnsanın bilgisi yaşıyla ölçülemez. Uzun bir ömür süren ama çevresinden hiç ayrılmayan kimselerin bilgileri de sınırlıdır. Oysa çok gezen, çok yer gören kimseler daha bilgilidirler. Çünkü onlar gördükleri yerler hakkında ayrı ayrı bilgiler edinmişler ve bilgi dağarcıklarını zenginleştirmişlerdir.

    Çürük tahta çivi tutmaz.
    1. Gerçek niteliğini yitirmiş, aslı bozulmuş, eskimiş, işe yaramaz bir hâle gelmiş bulunan bir şeyi, ne kadar uğraşırsak uğraşalım faydalanabilecek bir duruma getiremeyiz. 2. Şahsiyetini yitirmiş, soyluluğu kalmamış, kaypak ve güvenilmez kimselerle bir işe girişilemez. Bu gibi kimselerle kurulacak ilişkilerin sonu hüsranla biter.

Sayfa 1/3 123 SonSon

Benzer Konular

  1. Atasözleri A'dan Z'ye Açıklamalı
    By Beyza in forum Atasözleri ve Anlamları
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 29.Mart.2010, 10:48
  2. ingilizce atasözleri
    By soleil in forum Lise İngilizce Ders Notları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 03.Mart.2008, 11:31
  3. Bilgisayar Atasözleri
    By cmetin_88 in forum Fıkralar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 17.Aralık.2007, 11:37
  4. Bilgisayar Atasözleri
    By *miss*girl* in forum Komik Yazılar
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 08.Ağustos.2007, 14:49
  5. Forum Atasözleri
    By Gezgin in forum Komik Yazılar
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 29.Haziran.2007, 14:31

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.