Karanlık topraklar kucak açmıştı bana. Bir tohumdum, rüzgarların dans ettiği dallarda. Zaman geldi büyüdüm. Mevsim sonbahardı, annemden ayrılma zamanım gelmişti artık. Bende büyümüş olgun bir hurma çekirdeği olmuştum artık. Bir sonbahar mevsiminde kendimi annemin şefkat dolu kucağından, bir hurma dalından çatlamış susuz topraklara bırakacak, sonra baharı bekleyecek, bir ilkbahar yağmurunda yeşerecektim. Bir sonbahar rüzgarında, bir kum fırtınasında ayrıldık annemden. Rüzgar beni kilometrelerce uzağa sürükledi. Uykuya dalmıştım nerelerden geçtim, nereye geldim hiç hatırlamıyorum.

Kumlar örtmüştü üzerimi, bir tohumdum karanlık toprağın kucak açtığı. Ümitle sevinçle doluydum yinede. İlk bahar gelecek ilk yağmurla başımı topraktan çıkaracak, ilk baharın en güzel ılık yağmurlarında yeni hayatımla tanışacak, güzelliğimle dünyaya renk katacaktım. Bir ilk bahar yağmuruydu bana hayat ümidi, yaşama sevinci veren. Karanlıktaydım ve baharın bana hayata dair anlattıkları güzel hikayeleri dinleyerek toprak altında hazırlanıyordum hayata. Böcek arkadaşlarımın hergün dışarda gördüklerini bana neşeyle anlatmalarını çok seviyordum. Sürekli dışarı gidip gelen karıncalar yavrularına dışardaki güzellikleri yüksek sesle, heyacanla anlatırlardı; nede olsa karıncaların yavruları ümitle büyür, hayatın güzelliklerini ne kadar çok düşünürlerse o kadar hızlı gelişirlermiş. Bende zaman zaman kulak misafiri olur, ah bende bir çıkabilsem diye sabırsızlıkla beklerdim. Topraktan çıkacağım günü sabırsızlıkla bekliyordum. Yakında yeni bir hayata başlayacak, çiçekler açacak hayatın tadını çıkaracaktım. Bir meyve ağacı olacaktım, kuşlar dallarıma konacak bana en güzel şarkılarını söyleyeceklerdi. Çiçekler açacak, sonra çiçeklerin meyveler dönüşmesini izleyecektim. Sıcak yaz akşamlarında meyvelerim ay ışığıyla kızaracak, cennetten gelen lezzet damlalarıyla olgunlaşacaktı.
Toprak altında, hayaller ülkesindeydim. Aslında özgürdümde. Hayallerim bana istediğim güzellikleri beni bekletmeksizin getiriyor, hatta rüyalarım hayallarin bile ulaşabileceği son noktada yaşamın gerçek tadını bana yaşatıyordu.

Zaman artık iyce yaklaşmıştı. Birkaçgün sonra başımı dışarı çıkaracak, güneşin güzelliğine aşık olacak, güzel bir bahçede mutlu bir hayat sürecektim. Karınca arkadaşlarımın anlattıkları güzel hikayelerdi beni hayata bağlayan, bana daha doğmadan hayatı sevdiren.

Birgün sabaha karşı doğdum, bu topraklarda. Dışarda bombalar patlıyor, insanlar koşuşuyor, çocuklar ağlıyordu. Etrafım cesetlerle doluydu. Güllerin kokusu yerine cesetlerin kokusunu duyuyor, kuşların şarkıları yerine silahların seslerini dinliyordum. Karıncalar beni yaşatmak için yalan söylemişlerdi, onlarda dışarda mutlu değillerdi. Sim siyah dumanlardan, kapkara bulutlaradan güneşi göremiyordum. Oda beni göremiyordu. Doğduğumun ikinci günüydü, aynı zamanda öldüğüm. Bir zırhlı tank geçti üzerimden, bana acımadan. Öldüğüm gündü.