Hani diyor ya usta: "Bakmasını bilmezsen/Ağaç bile dikme./Elinde kuruyan ağaç/Dert olur adama."

Öyle ya; sevilmiyorsan eğer, sevme boşuna. Sevip de sevilmemek de dert olur adama. Sen yanar kül olursun çıra misali. Yanmak ki, ne yanmak! Koskoca bir yangının orta yerinde kalsan bu kadar acımaz canın; yüreğin böyle yanmaz. Sanırsın ki, hiç sönmez bu yangın. Zaman geçmez. Hayat durmuştur artık.

Sen değilsin tabi suçlu olan. Bu koca yangının ortasında kalmak istemedin ki hiç. Peki, kimdi suçlu? Seni kalbinden kundaklayan, ateşe veren mi tüm benliğini? Yooo, yooo. Sensin suçlu olan. Yangını çıkaran da, kendini yangının ortasına atan da sensin. O söndürmeye çalıştıkça ateşi, sen körükledin. Yeri geldi; tonlarca su döktü bu ateşin üstüne. Ama, her seferinde sen yeniden yaktın.

"Geçtiğimiz günlerde kanallar arasında dolaşırken sonuna rastladığım bir filmde, başrol oyuncularından biri yaşananları kendince yorumlayarak anlatıyordu. O, kendi içinde kendisiyle konuşurken, söylediklerinin içinden cımbızla çeker gibi ayıkladığım iki cümle vardı. Hatırlayabildiğim kadarıyla; "O günden sonra hiçbirşey eskisi gibi olmadı." ve "Karar vermek lazım." şeklindeydi ya da en azından bu anlamlara gelebilecek cümlelerdi.

Bazen hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağını biliriz hepimiz ve bu nedenle kararlar vermek, bu kararlar çerçevesinde yaşamaya devam etmek gerektiğini düşünürüz. Aslında olması gereken de budur. Geride bırakmayı becerebilmeli, ileriye doğru yol alabilmeliyiz."

Çoğu zaman ders vermek çevrendekilere hayata dair. Mutlu olmanın pekçok yolu olduğunu söylemek. Kendi içlerine bakmalarını, mutluluğu orada aramalarını öğütlemek. Hiçbirşeye aldırmadan sadece içlerinden geldiği gibi yaşamaları gerektiğini benliklerine kazırcasına işlemeye çalışmak. Hepsi çok güzel elbette. Lakin, ne kadar acı aynı dersen sınıfta kalmak!
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=18604

Bile bile hiçbir umut olmadığını, beklediğinin asla gelmeyeceğini, güller dermek yüreğinde ne aptalca. Akşam iş çıkışı yolda giderken trafik aralarındaki çiçek satıcılarından, O'na vermek hayaliyle aldığın gülü hep başkalarına vermek zorunda kaldığını ve bundan sonra da hep başkalarına vereceğini bile bile yine almak ne aptalca. Evet aptalca! Çok daha güzel misafirler ağırlamadın mı sen bu misafirhanede?! Ama, hiçbirini koyamadın O'nun yerine. Yatağında uyandığın kaç kadın boylu boyunca yatarken yanıbaşında, senin aklında yine o vardı. Sanki bir marifetmiş gibi O'nu düşünmek, aklında O vardı.

Kendinin bile inanmadığı yalanlar söyledin kendine. Nasıl da tükettin yıllarını bir hayal peşinde umarsızca. Hepsi aptalca bir inadın sonucu. Gerçi boşuna bütün bu yazdıklarım. Sen yine harcayacaksın bozuk para gibi ömrünü aynı hayal peşinde. Belki birgün anlayacaksın; umutsuz hayaller ile yıllarını takas etmenin pek de kârlı bir anlaşma olmadığını. Kim bilir belki, belki de anlamaya vaktin olmayacak!...