Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


3 sonuçtan 1 ile 3 arası
  1. #1

    Üyelik tarihi
    04 Ocak 2008
    Yer
    meçulde görünmeyecek her yer....
    Mesajlar
    337
    Tecrübe Puanı
    21

    Çocuk, ailenin yansımasıdır

    Çocuk, ailenin yansımasıdır



    Bir çocuk mensubu olduğu ailenin bir yansımasıdır. Ne kadar inkâr edersek edelim hepimiz ailelerimize benziyoruz. Onları zıddı tutumlar ya da felsefeler benimsemiş olsak bile, başka birçok şeyimiz onlardan bize miras.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/anne-baba-ve-cocuk/47667-cocuk-ailenin-yansimasidir.html#post97105

    Ebeveynlerin tutumları, algı biçimleri, hayata karşı bakışları çocuğun kişiliğinin biçimlenmesinde etkili olmaktadır. Kişiliğin temeli 0-6 yaş arasında atılmaktadır. O dönemde yaşanan her şey ve aile yaşantısı, daha sonraki hayatımızın da belirleyicileri olacaktır. Çocuk bu dönemde hem birey olmaya hem de özdeşleşim kuracağı modele gereksinim duyar.

    0-6 yaş döneminde uygulanan terbiye ve disiplin anlayışı, yaşanılan korkular, sevinçler, üzüntüler ve daha bir çok şey peşimizi yetişkinlikte de bırakmayacaktır. Freud’un dediği gibi “bastırılan her şey bir gün geri dönecektir”.

    Ebeveynler güvenli çocuklar yetiştirmek istiyorlarsa önce kendileri birbirlerine, çevrelerine ve çocuklarına güvenmelidirler. Kimseye güvenilmeyen bir evde büyüyen çocuk “insanlar güvenilmez “mesajını alacak ve ileride belki de herkesin kendi aleyhine konuştuğunu ve davrandığını düşünecektir. Böyle düşünmese bile insanlara çok zor güven duyacak yada bunu hiç başaramayacaktır.

    Evde eşler birbirlerine ya da çevrelerine yalan söylüyorlarsa, çocuk bunu bir iletişim kalıbı olarak benimseyecektir. Özellikle de sorunlar yalan söyleyerek çözülüyorsa, o da sorun çözmek için yalana başvuracaktır. Yine ailede çocuk, fiziksel ya da sözel şiddete tanık oluyorsa bunun bir çözüm yolu olabileceğini öğrenecektir.

    Çocuğa neyin doğru neyin yanlış olduğunu söylemek yetmez. Davranış ve tutumlarımızla da bunları göstermemiz gerekir. Sizin doğrularınız çocuğunuzun da doğruları olmak zorunda değildir. Her anne-baba bilinçdışı bir arzuyla çocuklarını kendi tasarladığı bir kalıba sokmaya çalışır. Halbuki çocuk bizim bir uzantımız değildir. Onu da bir birey olarak görmek gerekir. Ne düşünüp, ne hissedeceğine onun adına karar veremezsiniz. Doğruyu ve yanlışı öğretip seçim şansı tanımalısınız. Bir seçim yaptığında iyi ya da kötü sonuçları olabileceğini anlatın ve ardından seçimi ona bırakın. Bazen hata yapmasına izin vermelisiniz. Unutmayın ki hata yapmazsa doğruyu hiçbir zaman bulamaz. Hata yaparak tecrübe edinecektir ve tecrübe sizden çok daha kıymetli bir öğretmendir.

    Çocuğunuza bazı özgürlükleri tanıyın ana sorumsuzlukla özgürlüğün farkını öğretin. Sonsuz bir özgürlük sunmak çocuğunuza yarar değil zarar getir. Her çocuk sınırlara ihtiyaç duyar. Aile olarak sınırlarınız olmalı ve bu sınırlar ne çok katı ne çok gevşek olmalıdır.

    Eğer ebeveynlerden biri ya da her ikisi olaylar karşısında çabuk yılıyorsa, paniğe kapılıyorsa, kolayca ağlayabiliyorsa, çocuk da bunu tıpkı diğer tutumlar gibi model alacaktır. Siz duygularınızı yönetebiliyorsanız o da yönetmeyi öğrenecektir. Hayal kırıklığı yaşamayı ama bir zaman sonra üstesinden gelmeyi öğrenebilmesi size bağlıdır. Sürekli kendi hayal kırıklıklarıyla meşgul anneler, çocuklarına bunlarla yaşmayı ama hiç üstesinden gelememeyi öğretirler.

    Yanlış tutumlardan biri de çocuğa koşullu bir sevgi sunmaktır. “Bunu bir daha yaparsan seni sevmem”, “Artık senin annen\baban olmayacağım” gibi geri bildirimler, bir müddet sonra çocuğunuzun da sizin sevginizi sınamasına yol açacaktır. Yetişkin olduğunda da insanları şarta bağlayarak sevecek ve başkalarının da onu öyle sevdiğini sanarak ilişkilerinde yara alacaktır.

    Çocuğunuza zaman ayırın. Kendini ifade etmesi için yüreklendirin ve dinleyin. Yaşına uygun sorumluluklar verin. her istediğini alarak onu anlık mutluluklara sevk etmenin ileride ona zarar vereceğini aklınızdan çıkarmayın. Her istediği alınırsa, her istediği yapılırsa doyumsuzluk başlayacaktır. O, sürekli tatmin olmayacak siz de harap olacaksınız. Bir şeyi çok istediğine harçlığını biriktirme konusunda onu teşvik edin. Üstünü siz tamamlarsınız. Bu sorumluluk duygusunun gelişmesini sağlar.

    Hiçbir konuda aşırı uçlara gitmeyin. İyi ebeveyn olmanın en geçerli formülü şu; her şeyde dengeyi oturtmak. Yazımı, çok güzel ve doğru olan Dorothy Law Nolte’un şiiriyle bitirmek istiyorum.

    ÇOCUK NE YAŞIYORSA ONU ÖĞRENİR

    Eğer bir çocuk; sürekli eleştirilmişse, kınama ve ayıplamayı öğrenir.

    Eğer bir çocuk
    kin ortamında büyümüşse, kavga etmeyi öğrenir.

    Eğer bir çocuk; alay edilip aşağılanmışsa, sıkılıp, utanmayı öğrenir.

    Eğer bir çocuk; utanç duygusuyla eğitilmişse, kendini suçlamayı öğrenir.

    Eğer bir çocuk; hoşgörüyle yetiştirilmişse, sabırlı olmayı öğrenir.

    Eğer bir çocuk; desteklenip yüreklendirilmişse, kendine güven duymayı öğrenir.

    Eğer bir çocuk; övülmüş ve beğenilmişse, takdir etmeyi öğrenir.

    Eğer bir çocuk; hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse, adil olmayı öğrenir.

    Eğer bir çocuk; güven ortamı içinde yetişmişse, inançlı olmayı öğrenir.

    Eğer bir çocuk; kabul ve onay görmüşse, kendini sevmeyi öğrenir.

    Eğer bir çocuk; aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse,
    bu dünyada mutlu olmayı öğrenir.

    Psikolog Reyhan Algül

  2. #2

    Üyelik tarihi
    04 Ocak 2008
    Yer
    meçulde görünmeyecek her yer....
    Mesajlar
    337
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart --->: Çocuk, ailenin yansımasıdır

    Değerli Anne- Babalar;
    Sizlere hem bir baba hem de eğitime yıllarını vermiş bir öğretmen olarak seslenmek istiyorum. Geleceğimiz olan canımız, ciğerimiz yavrularımızın benim ifademle çiçeklerimizin iyi bir eğitim alması, yararlı bir insan olması için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz ama bir türlü istediğimiz sonucu alamıyoruz. Çocuklarımızla ilgili olumlu düşüncelerimiz olmasına rağmen, onları yetiştirirken bir takım problemlerle karşılaştığımızın nedenlerini hiç düşündük mü?
    Bütün anne ve babalar çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek ister. İş uygulamaya gelince durum değişir. Bazı aileler çocuğuna ne kadar çok maddî imkân sağlarsa, onların o oranda mutlu olacaklarını zannederler. Oysa gerçek biraz farklıdır. Çocuklarımızın mutluluğu onlar için harcadığımız para ile değil, onlarla birlikte geçirdiğimiz zamanla doğru orantılıdır. Onlarla geçireceğimiz zamanı artırıp parayı azaltmakla işe başlamaya ne dersiniz?
    Çocuklarımıza çok değer verdiğimiz halde neden düşüncelerimizden faklı bir şekilde yetişiyorlar? Bu durumda ne yapmalıyız? Bu ve benzeri soruların cevabını beraberce bulmak için benimle uzun bir yolculuğa çıkmak isteyenler lütfen okumaya devam etsinler. Tecrübe, hatıra ve bilgilerimi sizlerle paylaşmak, sohbet etmek istiyorum. Sizlere yararlı olabilirsem kendimi mutlu sayarım. En başta başarıya giden yolun anne-baba ve çocuk ilişkisinden geçtiğini söyleyebilirim. O halde gelin bu ilişkilere bir göz atalım.
    Aile - Çocuk İlişkisindeki Önemli Noktaları Biliyor muyuz?
    Hemen hemen herkesin söylediği bir söz vardır; “Eğitim ailede başlar.” Aile içinde çocuğumuza birçok beceriler kazandırmak için çalışıp çabalıyoruz. Ama bunu nasıl yapıyoruz. Her anne-babanın hayali çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmektir. Çocuklarımızın başarılı olmasını isteriz. Aslında yaşam içinde her şey başarı değildir. Önemli olan çocuğun içinde yaşadığı dönemi nasıl yaşadığı ve nasıl bir kişililiğe sahip olacağıdır.
    Çocuklar ailesinden ne görürse aynen onu yansıtır. Tıpkı birer ayna gibi. Aile çocuğuyla iyi bir iletişim kuramazsa çatışmalar başlar. Sağlıklı bir eğitim vermek dolayısıyla da sağlıklı bir kişilik kazandırmak ilk hedef olmalıdır. Anne-babanın iyi niyetli olması yetmemektedir. Anne-baba yanlış yöntem kullanırsa bütün emekler boşa çıkacaktır. Sağlıklı iletişim kurmanın alfabesi çocuğu tanımak, ona ve ihtiyaçlarına saygı duymaktır. Etkili iletişim kurmak istiyorsak ona gereken değeri vermeli, çocukla aramızda sevgi köprüsü kurmalıyız. J. Jack Rausseau: “Eğitime çocuğunuzu tanıyarak başlayınız” diyor.
    Çocukların beden ve duygu gelişimleri göz önüne alınmadan yapılacak bir eğitimin yararı olmayacaktır. Çocukların ergenlik dönemi özelliklerini bilmeden, duygu dünyalarını tanımadan iletişim kurmak boşunadır. Empati yapmadan, yaşadıkları olaylara zamanla onların gözünden bakamıyorsak onları hangi oranda anlayıp sorunlarına yardımcı olacağız.
    Her anne-baba çocuğundaki bedensel gelişimleri bilmek ve onu anlamak zorundadır. Bunlar yapılmadığı zaman kuşak çatışması dersiniz her ne derseniz deyin problemler çözülemez hale gelecektir. Tabii ki bu sadece anne-babanın empatisiyle değil, gencin de olaylara anne-babasının gözüyle bakmasına bağlıdır.
    Duygu gelişim özellikleri bilinmeden yapılmaya çalışılacak iletişim pek olumlu sonuç vermeyecektir. Gelecekle ilgili, sosyal yaşamla ilgili, aile ve arkadaş çevresiyle ilgili kaygılar bilinmediği ve de paylaşılmadığında kurulacak iletişim hüsranla bitecektir. Genç, dönemi gereği itirazcı, eleştirici bir tutuma girebilir. Bu durumda anlayış, sabır, tatlı dil ve güler yüzle ikna metodu kullanılmalıdır. Öğüt yerine dinleme ve paylaşım. Zor olmasa gerek.
    Aileler çocuklarıyla sıkı bir ilişki içine girmeli, gencin tepkili ve çelişkili davranışları karşısında soğukkanlı olabilmelidirler. Başta kurallar birlikte konulmalıdır. Herkesin buna uyması gerektiği belirtilmelidir. Gencin her istediği yapılarak her şeyi alttan alma kısa süreli yararlı görünürse de bu tutum sakıncalıdır. Genç, bir yandan her ne kadar annem, babam her dediğimi yapsın derse de bir yandan da frenlenmesini, engellenmesini bekler. Burada anne ve babaların dikkat etmeleri gereken önemli husus, konulacak kuralların uygulanabilir olmasıdır.
    Gençle sürtüşmeye girmek, söz ve davranışlarını sürekli eleştirmek anne-babanın otoritesini zayıflatır. Her ailede ufak tefek sorunlar olacaktır. Bunlar büyütülmemeli, gündemde fazlaca tutulmamalıdır.
    Gence yapılacak en büyük yardım onu anlamak, her zaman yanında olunduğunu hissettirmektir. Kişiliğine, görüşlerine değer vermek, aile ile ilgili kararlarda görüşlerine başvurmak, öğüt vererek değil örnek davranışlarda bulunmak daha yararlı olacaktır. Şu güzel sözü hiç unutmayalım. “Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse.”
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/anne-baba-ve-cocuk/47667-cocuk-ailenin-yansimasidir.html#post97106
    Yazımızın sonunda gelin şu sözlere kulak verelim: “Allah’ım bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmem için sakinlik, değiştirebileceklerimi değiştirmem için cesaret ve ikisini birbirinden ayırabilmem için de akıl ver.”

  3. #3

    Üyelik tarihi
    04 Ocak 2008
    Yer
    meçulde görünmeyecek her yer....
    Mesajlar
    337
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart --->: Çocuk, ailenin yansımasıdır

    Ailede Çocuk
    Nevzat TÜRKTEN

    Bir doktorumuzun ifadesi ile çocuk: “Dünü bugüne, bugünleri yarınlara ve yarınları diğer yarınlara bağlayan köprü... Allah’ın kuluna bahşettiği en kıymetli emanet; küçücük vücudu içinde, tertemiz aydınlık ve büyük bir dünya taşıyan varlık.. .
    Allah’ın (c.c.) ve Peygamberinin (s.a.v.) insanoğluna en büyük emri gereği ailenin kuruluşunun ana sebeplerinden ve aile saadetinin ana temellerinden en başta geleni... “
    Makalemizde çocuğu aile saadeti yönünden konu edinecek ve daha ziyade, aile saadetini yokeden, çocukla ilgili meselelere misaller vererek dokunacağız.
    Bugünkü orta yaşa kadar olan ana babalar çocuklarının terbiyesinde -umumiyetle- kifayetli olamamakta, husûsiyle çocukların dînî ve manevî terbiyesini lâyıkı ile verememektedirler. Bu sebeple bu kabil ailelerin, aile büyüklerinden istifade etmelerinde, bilhassa cocukları yönünden, büyük fâideler vardır. Ancak, bugünün meyli, ailelerin karı - koca ve çocuklardan mürekkep olması yönünde olmakta, büyükanneler ve büyükbabalar ayrı bir aile olarak, yeni ailenin dışında kalmakta; böylece topyekün aile, büyüklerin tecrübe ve hizmetlerinden istifade edemediği gibi, bilhassa çocuklar dede - ebe terbiyesi alamamaktadırlar. Zamanımızda, başta baba olmak üzere ebeveyn, büyük meşguliyet içinde olmakta ve geçimin hakkından ancak gelebilmektedir. Bir öğretmen gibi çocuğu ile meşgul olamamakta, olmak istese bile -başta dînî olmak üzere- çok defa bilgisi ve görüşü kâfi gelmemektedir. Kendi ne biliyor ki ne öğretsin! Esasen kendi ana babası da aynı imkânsızlıklarla kendine tam olarak faydalı olamamıştır ama; hiç değilse kendisi kadar yavan da bulunmamışlardır. Ayrıca dede ve ebeler yaşlandıkça da bilgilenmiş ve görgülenmişler, yaş icabı dînî ve mânevî hayata daha çok önem vermişler ve gençliklerinde olduğunun çok çok üstünde yetiştirici duruma yükselmişlerdir. Ayrıca -ve genellikle- torunları ile meşgul olmak için kendi çocuklarına bulamadıkları geniş ve müsâit zamana da sahip bulunmuşlardır. Bu durumu etrafımıza şöyle bir baktığımızda da görürüz. Küçük çocuklara Allah’ı Peygamberi ilk öğreten veya öğrenmesi için uğraşanlar büyükanalar ve büyükbabalardır. Camilere gelen çocukların hemen tamamına yakınının yanlarında dedeleri görünür. Dede torununu elinden tutar, çarşıya, pazara, akrabalara, camiye, cocukların hoşuna gidecek yerlere götürür, çocuğun ezgisine oynar. Zira torun sevgisinin evlat sevgisinden ziyade olduğunda ittifak vardır. Ayrıca babanın, çocuğunun ezgisine oynayacak zaman ve sabıra çok defa sahip olmadığı görünür. Dede ise torununun hem dedesi, hem hocası, hem de arkadaşıdır. Büyükannenin de dededen bu hususta kalır tarafı yoktur. İnsanlarla olan münasebetleri ve tertip-düzen konusunda büyükannenin daha çok rolü vardır. Allah sözünü ilk öğreten, namazlık üzerinde daha çok duran, çocuğun yanında daha çok bulunan olması hasebiyle iyiyi kötüyü daha iyi anlatan daha çok büyükannelerdir. Hasılı, var ise her ikisi, yoksa bulunan, torununun yetişmesinde ana ve babadan daha semereli çalışma verirler ve mânevî boşluğu olmayan, terbiyeli ve ahlâklı çocuklar da ailede huzur vesilesi olurlar. Dînî ve ahlâkî yönden iyi yetişmemiş ve kendini bir boşluk içinde bulan gençlerin, aileleri için olduğu kadar memleket ve millet için de ne büyük tehlike ve huzursuzluk kaynağı oldukları gözlerımizin önünde bulunmaktadır. Bu itibarla, çocuğumuzu sıhhatli ve tahsilli yetiştirmek kadar dindar, ahlâklı ve terbiyeli de yetiştirmek mecburiyetimiz vardır. Karnını doyurup, arkasını giydirip sokağa veya mektebe bırakmak kâfî değildir. Sonra aile -en az kötüsü olarak - pansiyona döner. Daha kötüsü de, büyük annemin tâbiri ile, “yevmil gıyâme” (kıyâmete kadar mânâsında) aile ve gönül yarası olabilir. Çocuğunun terbiyesine yetişemeyenlerin, çocuk vesilesiyle huzursuzluğa ve dertlere maruz kalmamaları için, terbiyesine dikkat etmeleri ve bilhassa dînî terbiyesini alması için gereken tedbirleri almaları, bu hususta kat’iyyen ihmal göstermemeleri gerekir. Bunları aklı başına geldikten sonra kendi iradesi ve idraki ile elde edebileceğine güvenmek doğru değildir. Bu, bir insanın yeniden Müslüman olması kadar zor bir durumdur.
    Zaman, cemiyetlerde inanışları değiştirdiği gibi, örf-âdet ve usulleri de değiştirmektedir. Bundan çok uzak olmayan zamanlarda babalar otoriter olmak durumunda idiler; ama şimdi, arkadaş baba olmak mecburiyetindedirler. Otoriter olacağım diye babanın çocuğu ile arasında meydana getirdiği mesafeyi, şimdi iyi yolda dolduracak bir vasıta pek bulunmamaktadır. Aile genişliği değişmiş, el–âlem yok olmuş, konu - komşu korkusu ve hakkı tarihe karışmış. kötü hallerle ve bu arada komşu çocuğu ile - veya herhangi bir çocukla- Allah rızası için ilgilenecek kimse kalmamış, ilgilenmek istese de buna imkân kalmamış. Babanın, çocuğu ile ilgilenen kimseye “ne karışıyorsun” demeyeceği belli olmadığı gibi, baskına varmayacağı da belli değildir !.
    Çocukluğumda bir dükkânın parmakIıklı kepengine tırmanarak oynarken birisi gelip men etmiş ve biraz terbiyesi noksan olmalı ki, küfür de etmişti. Enseme bir de tokat yiyince soluğu evde almış ve babama şikâyette bulunmuştum. Ama “sen de uslu dur” diye adamınkine ilâve olarak, bir de babamdan tokat yiyince o an için perişan olmuştum. Fakat ömür boyu istifâde edecek dersimi de almış oldum.
    Arkadaş baba, çocukları ile daha iyi anlaşıp kaynaşabileceği için, onların meselelerine de, daha kolaylık ve tehlikesizlikle inebilecek, çocuklar çekingenlikle baba terbiyesinden istifade mahrumiyetine uğramayacaklardır.
    Ancak arkadaşlık ve evlat sevgisi çocuğu yüzsüz edecek seviyeye varmamalı ve çocuklar bir sevgi cenderesi içine alınmamalıdır. Onların istediği sevgi cenderesi değil, sevgi hâlesidir. Aşırı sevgi, çocuğun sevgiye boğulması; onun tabii hayatını yaşamasına, kendi irâdesi ile davranışlar içinde olmasına mânî olur. “Aman şuraya basma, şuraya bas, sokağa çıkma başına bir iş gelir; şunu ye, şunu iç; aman yanımdan ayrılma; çocukların yanına varma kötülük bulaşır, terbiyen bozulur...” gibi, çocuğa tavsiye ve nasihat vermekten ziyade onu gemleyen, ona talimat veren, nasıl hareket edeceğini ayarlayan hareketler, çocuğa fayda değil zarar verir. Çocuk, bu sevgi baskısından yılacak ve belki ana-babaya isyan edecektir. Çocuğu kötülük ve tehlikelerden kollamak ana-babanın hakkı olduğu kadar vazifesidir de. Ancak bunu, çocuğun hareket ve irade serbestisini yokedecek, onu bir tabî, bir robot haline getirecek şekilde; terbiye ve psikoloji ilmine muhalif olarak, sevgiye boğarak değil. Bir adam boğulduktan sonra, ha suda boğulmuş ha sütte... Bu şekildeki çocuklar, arkadaşları ile oynayamaz, bildiği gibi hareket ederek ve oynayarak aklını ve iradesini geliştiremez. Pısırık, başkalarına tâbî, içine kapanık, “kalkamadığından oturan”; sıkıntılı, buhranlı, gereğinde isyankâr ve mütecâviz olurlar. Ceza Hukuku’ndaki nazariyelerden birindeki “doğuştan suçluluk” hâli, daha çok böylelerinden meydana gelse gerektir.
    Çocukların başı boş bırakılması ne kadar yanlış ise, fazla üzerine düşülmesi de o kadar yanlıştır. Sevginin zarara dönüşmesi hiç de tabiî bir durum değildir.
    Çocuk çocukluğunu yaşamalıdır. Koşacak, oynayacak, arkadaş edinecek, düşecek - kalkacak, kavga edecek, haşarıIıklarda bulunacak... Mühim olan ona mânî olmak değil, ona usulünce ve şahsiyetine dokunmadan yön vermektir. Çocuğun benliğinin gelişmesine ziyadesiyle dikkat etmelidir. Kendi kendine yeter şekilde yetişmezse, ya tehlikeli veya elinden iş gelmez bir asalak olur.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/anne-baba-ve-cocuk/47667-cocuk-ailenin-yansimasidir.html#post97107

Benzer Konular

  1. Çocuk Eğitiminde Ailenin Rolü
    By Mustafa Uyar in forum Kişisel Gelişim
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10.Mart.2013, 17:26
  2. Ailenin önemi,ailenin toplumsal açıdan fonksiyonu
    By Beyza in forum Anne - Baba ve Çocuk
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 11.Şubat.2011, 22:45
  3. Çocuk Egitiminde Ailenin Önemi
    By haberal in forum Ortaokul Diğer Dersler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 07.Ekim.2008, 19:43
  4. Ailenin en genç üyesi
    By Always in forum Araba Hastaları
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 23.Temmuz.2007, 11:28
  5. Ailenin Dağılması ve Çocuk
    By Beyza in forum Anne - Baba ve Çocuk
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.Kasım.2006, 22:45

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.